Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:

0-6 YAŞ ÇOCUĞUNUN PSİKOLOJİSİ

"Her yol anneye çıkıyor!"
0-6 YAŞ ÇOCUĞUNUN PSİKOLOJİSİ (3)

0-6 YAŞ ÇOCUĞUNUN PSİKOLOJİSİ (3)

Yazı dizimizin bugünkü konuğu Klinik Psikolog Özden Bademci Dandul... Bebek psikolojisi konusunda İngiltere’de uzun yıllar eğitim gören Dandul, anne-bebek ilişkisinin daha bebek fikri ortaya atıldığında başladığını ve bebeğin her şeyi –büyüdüğünde de- anneden öğrendiği biçimde yaşadığını söylüyor. Yeditepe Üniversitesi’nden Klinik Psikolog Özden Bademci Dandul ile anne-bebek ilişkisinin ayrıntılarını konuştuk… Kendimize olan güvenimizden tutun da, hayata bakışımız-duruşumuz, eş seçimimiz, öğrenme şeklimiz, davranış modellerimiz hep anne kaynaklı… Eh, mizaç ve çevresel faktörler de işin içinde tabii ama, bebek psikolojisi konusunda bütün dünyada yapılan araştırmalar gösteriyor ki, insan büyütmek söz konusuysa önce her yol anneye çıkıyor…


- Bebeğin psikolojik doğumu ne zaman başlar?
Bebeklerin psikolojik doğumu daha kadın ve erkek anne-baba olmaya karar verdiklerinde başlar. Çünkü bu kararla birlikte anne-babanın bebeğiyle ilgili psikolojik atıfları da başlar. Daha bebek doğmadan, neler yaşayacağı üzerine kaygılar duyulur örneğin... Bebeğe yapılan bu atıflar, bir yandan kadını ve erkeği anneliğe ve babalığa hazırlarken, bir yandan da hamileliğin nasıl geçeceğini, doğum sonrası yaşanacak deneyimleri etkiler.


- Peki, bu atıfları ne belirler?
Anne-babanın, özellikle de annenin kendi bebeklik deneyimleri belirler. Eğer, anne mutlu bir bebeklik geçirdiyse, olumlu bir anne figürünü içselleştirdiyse, o zaman daha umutlu şeyler hayal eder. İyimserdir. Üstelik, anneyle bebek arasında daha bebek doğmadan bir ilişki olduğunu ve bu ilişkinin tutarlı bir şekilde doğumdan sonra da devam ettiğini biliyoruz..


ANNE: BEBEK İÇİN HAYATİ


- Hayatımız boyunca bütün yollar anneye çıkıyor? Bu çok ağır bir durum…
Bebek daha anne karnındayken sizin aldığınız tatları, sizin hormonal durumunuzu algılamış olarak hayata başlar. Aynı şekilde kadın, hareketli-stresli bir hamilelik geçirdiyse, doğumdan sonra bebeği huzursuz olabilir. Doğumdan sonra, başta annenin bebeğini tanıyarak karşılıklı olarak birbirlerine adapte olmaları süreci başlar.

Doğumdan sonraki ilk 6 ay ise, bebek dünyayı annesi aracılığıyla algılar ve bütün ihtiyaçları annesi tarafından karşılanır. Daha anne karnındayken, bebek annesini tanır, kokusunu, sesini bilir. O yüzden doğar doğmaz da annesini görmek ister. Sonuçta da, anne bebeği üzerinde anahtar rol oynar. Annenin duygu durumu da bebeğe yansır. Anneden her zaman keyifli olması beklenemez ama, genelde annenin duygu durumu bebek için çok önemlidir.


- Bir yetişkin olduğumuzda, ruh sağlığımızın olumlu ya da olumsuz yanlarını geçirdiğimiz bebeklik yaşamında bulabilir miyiz?
Kesinlikle, çünkü yetişkin ruh sağlığının temelinde de bebeklikte edinilen deneyimler yatar. Hepimiz aslında geçmişte nasıl bir çocukluk yaşadığımızı, mutlu olup olmadığımızı biliriz. Hepimizin duygusal hafızası vardır. Anne babalarımız da bu yüzden bizim için çok önemlidir. Bizim anne-babalarımızla kurduğumuz ilişki ve anne babalarımızın birbiriyle kurdukları ilişki, biz yetişkin olduğumuzda ilişki kurarken, eş seçerken çok önemli rol oynar.


SEÇİMLERİMİZİ YAPARKEN…


- Eş seçimindeki tercihlerimizin bebekliğimizle ne ilgisi var?
İlk 6 ay da bebek dünyayı siyah ve beyaz şeklinde algılar; bunun en önemli göstergesi de bebeğin mutlu olduğunda çok huzurlu, mutsuz olduğunda ise terör içinde ağlamasıdır. 6. aydan sonra ise, (halk arasında bebeğin kendisini en çok sevdirdiği dönem) bebek dış dünyanın, dolayısıyla babanın artık net bir şekilde farkındadır. Bu ilk iki dönemdeki deneyimler yaşam boyu davaranışlarımız, kişiliğimiz üzerinde etkili olur. Sözgelimi o dönemde, duygularınızla ilgili olan bir anneyi içselleştirdiyseniz; ilişkilerdeki bağlanmalarınız bağımlılık olarak değil bağlılık olarak yaşanır.

Bağlanma sonraki yıllarda öğrenme üzerinde de etkili olan çok önemli bir deneyimdir. Yaşamda bağlandığımız ilk nesne de yine annedir. Olumlu bir bağlanma deneyimi yaşamış olan bebek kendine güven duyar. İşte, bu güven duygusu onun bağımsızlaşmasına, yeni şeyleri deneyimlemesine, yaşamda risk almasına yardım eder. Örneğin; çocuk ilk evden ayrılma deneyimi olan anaokuluna başladığında daha kolay veda edebilir.


- Mutlu ve mutsuz bir bebek nasıl ayırdedilebilir?
Mutsuz bebek, halk arasında zor bebek diye tabir ettiğimiz; sık sık ağlayan, çok az uyuyan, beslenmede sorun yaşayan bebektir. Örneğin; huzurlu bir bebeğin uyumasıyla, gergin ve mutsuz bir bebeğin uyuması daha farklıdır. Bir de içe dönük bebekler vardır ki, bu konuda da dikkatli olmak gerekir. Bebeğin uyaranlara açık olması, canlı tepkiler vermesi, göz teması kurabilmesi çok önemlidir. Bebek uyku problemleri yaşıyorsa, anne sütünü reddediyorsa, sık sık ağlıyorsa burada hem hamilelik sürecinin değerlendirilmesi, hem de annenin doğum sonrası depresyon yaşayıp yaşamadığından emin olunması gerekir.


- Bebek doğduğunda ne hisseder?
Doğumun kendisi tam bir travmadır; bu hem bebek, hem de anne için böyledir. Bebek sıcak, güvenli, küçük bir yerden kocaman bir yere geçer. Bebek gözlemlerini dünyada ilk kez başlatan Psikanalist Ester Bick, bebeğin dünyaya geldiğinde, kendisini uzay kostümü giymeden uzaya gönderilmiş bir astronot gibi hissettiğini belirtmiştir . İşte bu noktada, bebek doğduğunda özellikle annenin ona sevgiyle dokunması çok önemlidir. Bebeklik dönemi aynı zamanda bizim en duyarlı olduğumuz dönemdir. Bizler büyüdükçe o duyarlılığımızı kaybetmeye başlarız. Öğrenmeye en açık olduğumuz dönem de yine bebeklik dönemidir.


ÇOCUK NASIL ÖĞRENİR?


- Fakat toplumumuzda genellikle öğrenmeyle ilgili atıflar, 0-6 yaştan sonra ve  öğretmenlere “Eti senin kemiği benim” diyerek  yapılır?

Çocuğun bir okul gününde etkili olan, okulda olanlardan çok, onun geçmiş deneyimleri ve evde yaşananlardır. Dolayısıyla, okula bir şeyler öğrensin diye giden çocuk; aslında öğrenme yöntemini, yaşam kültürünü, ilişkileri yani öğrenme için temel oluşturan pek çok şeyi 0-6 yaş arası öğrenmiş olarak gelir. Her çocuk aslında bir ‘öğrenme arzusu’ ya da içgüdüsüyle doğar. Başlangıçta bu merak, anne üzerine odaklıdır. Zamanla çocuk büyüdükçe ailenin diğer üyelerini de içine alır. Dolayısıyla, anne, bebek için ilk ilgi ve merak nesnesidir. İşte, bu merak ile birlikte bilme arzusunun hem devam etmesi, hem de öğrenme ve başka şeyleri de bilme arzusuna dönüşmesi, çocuğun motivasyonu ve anne-babanın duygusal kapasitesi arasındaki ilişki ile doğrudan ilgilidir.


- Öğrenmeye karşı ilk motivasyonu da çocuğa annesi veriyor öyleyse?..

Ancak başlangıç için önemli olan anne bebek arasındaki ilişkinin niteliğidir. Dolayısı ile bebeği ağladığında bebeği ile gerçek anlamda ilgili olan, onunla duygusal bir iletişim kurabilen  bir anne, bebeğin ağlamasının nedeni olarak, kesin ve çabuk sonuçlara varmak yerine, ağlayarak bebeğinin ne anlatmaya çalıştığı üzerine düşünüp, bebeğine kaygılı hatta öfkeli bir şekilde yanıt vermeyip, hem sesi hem de beden dili ile onu anlamaya çalıştığının mesajını verir.  İşte böyle bir ilişkide bebek de, ağlamasının nedeni ile birlikte onu gerçekten anlamaya çalışan kendisi ile ilgili bir anneyi algılar. Dolayısıyla, bebek büyük bir olasılıkla deneyimleyerek, sabır ve anlayışla öğrenmeye çalışan bir figürü içselleştirip ilerideki “öğrenme biçiminin” ilk temellerini atmış olur . Böylesi bir anne bebek ilişkisi içinde, kendi duyguları üzerine düşünüldüğünü deneyimleyen bebek zaman içerisinde anneye olan merakını, önce kendi duyguları üzerine, sonra da yaşama çevirecektir.


- Sonuç?..
Güvenli bağlanma, ruhsal anlamda sağlıklı ve yaratıcı bir yaşam için çok önemlidir. Bebekliğinde güven içinde bağlanma deneyimini yaşamamış olan çocuk kaygılı ve güvensizdir. Bu duygu durumu da onun dünyayı özgür bir şekilde deneyimleyip, keşfetmesine, yani öğrenmesine engel olur. Kendini güvende hissetmek için hep yakın ufuklar  çizip, kolay hedefler belirleyebilir. Araştırma sonuçları, güven içinde bağlanma deneyimini edinmiş olan çocukların, dikkat sürelerinin uzun ve kolay konsantre olabildiklerini ortaya koymuştur. Öğrenmede problem yaşayan pek çok çocuk için, çocuğun edindiği ilk deneyimler ve  şu anda aile içinde yaşanan problemlere verdiği tepkileri birbirinden ayrı düşünmek çok mümkün değildir; üstelik bu durum doğumdan önce başlamıştır.


BEBEK ANNEYİ MODEL ALIR!


- Bebek neden anneyi model alır?
Annenin depresyonda, ya da şu veya bu nedenle mutsuz olduğu bir anne bebek ilişkisi düşünelim. Anne, bebeğini duygusal olarak yanıt veremediği gibi aynı zamanda ilgisiz olsun. Anne ve bebek arasında bağlanmanın yaşanmadığı, bebeğin kaygı, korku dolu duygularının anne tarafından anlaşılmadığı, değerlendirilmediği bir ilişkide bebek de yöntem olarak bu türden negatif duygularla mücadele etmek, üzerine düşünmek yerine yansıtmayı öğrenir.

Bana bir süre önce 7 yaşında bir çocuk getirilmişti. Psikoloğa sevk edilişindeki neden, okulda başladığı hiçbir şeyi tamamlayamaması, sürekli yazdıklarını silmesi, kendisine yazısının güzel olduğunun söylendiği durumlarda bile tatmin olmayarak büyük bir öfke ile çöpe atması, sürekli kitap ve ödevlerini kaybetmesi ya da unutması, öğrendiği düşünülen bilgileri bile sorulduğunda hatırlayamaması idi. Seanslarda babasının annesini hamileyken terk ettiği, doğumdan hemen sonrada annenin onu evlatlık olarak verdiğini, sürekli bir aile bulununcaya kadar da pek çok aile değiştirdiği ortaya çıktı. Çocuğun geçmişte sürekli olarak terk edilmesi deneyimi, ona kendisini hiç kimsenin istemediği mesajını vermişti. Kendisini adeta hiç değer verilmeyerek fırlatımış bir ‘çöp’ gibi hissediyordu. Anne ve babasının kendisi üzerine düşünmedikleri gibi onu çoktan unutmuş olduklarına inanıyordu. İşte kendisini içinde bulduğu bu duygular onun öğrenmeye karşı bilinç-dışı olarak geliştirdiği tavrını açıklıyordu. O da bilinç-dışı bir tepki olarak kendisinden beklenileni red ediyor (geçmişte sürekli terk edilme deneyimi), çalışmalarını hiç beğenmeyerek işe yaramadıklarını düşünüp,öğrendiklerini de unutuyordu (anne ve babasının kendisine geçmişte davrandığı, sonrada unuttuğu gibi),  İşte zaman içinde içselleştirmiş olduğumuz değişik figürler bizim kişilik yapımızı büyük ölçüde belirlerler.


- Çocuğa az ama kaliteli zaman ayırma modasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İdeal olan özellikle 0-2 yaş döneminde bebeğe annenin bakmasıdır. Ama tabii, bu bir ideal. Bu ne kadar hayata, geçirilebilir, hayat koşulları buna ne kadar izin verir? Bir başka önemli nokta da toplumda anne-bebek ilişkisini destekleyen kurumların olmasının gerekliliğidir. Çünkü anneliğin, bebek ile eve kapandığı, sosyal yaşamdan soyutlandığı bir deneyime dönüşmemesi gerekir. Bunun için de yurt dışında olduğu gibi, annelerin bebekleri ile birlikte katılabileceği müzik grupları, bebek kütüphaneleri gibi etkinliklere büyük ihtiyaç var.  Ayrıca yine anne ile birlikte babaya da doğum izni verilmesi eşlerin birbirlerine destek olmaları bebeğin duygusal olarak daha iyi beslenmesine olanak verir. Üstelik, bir toplum gelişmesi 0-2 yaş dönemine yapılan yatırımlarla ilgilidir. Ruhsal anlamda sağlıklı, üretken bir toplum olmak istiyorsak; bebek ruh sağlığı konusuna daha ciddi bir şekilde eğilmemiz şart!

BU YAZI DİZİSİNİN DİĞER BAŞLIKLARI İÇİN TIKLAYINIZ

DİZİ & ARAŞTIRMA BÖLÜMÜNÜN DİĞER KONULARI

Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.