* Yanında kendimiz olabileceğimiz bir kişiye gereksinim duyarız.
İçimizde barındıracağımız, her hücremize işleyecek anlayış ve kabule
gereksinimimiz var. İyi bir anne böyle yapar. Olumsuzu dinler ve kabul
eder; çocuğunun acı altında ezilmemesine yardım eder. Çocuğunun
kusurlarından rahatsız olmaz. Çocuk annesinin rahatlığını kendi
kişiliğinde yansıtır ve o da kusurlardan rahatsız olmaz. Kabul çocukla
bütünleşir.
* Dürüst kişiler kusursuz değildir, ama söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutar.
* Çocuğun duyguları doğaldır ve güçlüdür. Nasıl davranacağı önceden
kestirilemez. Size yakın ve sıcak duygular besleyen çocuk bir dakika
sonra gözyaşları içinde bağırıp çağırarak size meydan okuyabilir. Bu
duyguları daha sakin ifade ettiği anlara pek sık rastlanmaz. Örneğin,
bir çocuk
- kaygılanmaz, paniğe kapılır
- yalnızlık hissetmez, yaşama sımsıkı saırlır
- sinirlenmez, öfkeden kudurur
- üzülmez depresyona girer
* Çocuk büyüdükçe annesinin dışındaki şeylerle de ilgilenmeye
başlayacaktır. Bunlar başka insanlar, arkadaşlar, çatışmalar, okuldaki
başarı veya başarısızlıklar gibi şeylerdir. Anne bu duyguların merkezi
olmayabilir, ama bu duyguları herkesten çok alan kişidir.
Duyguların eğitimi işte burada sahneye çıkar. Bu ilkel ve yoğun
duygular annesini olduğu kadar çocuğu da korkutur; çünkü denetlenemez,
o kadar güçlüdür ki, çocuk kendisine zarar vereceğinden veya annesini
kıracağından korkar. Çocuğun duyguları yoktur, o baştan ayağa duygudur.
Burada annenin görevi ne yapması gerektiğini iyi bilerek çocuğun bu
duygularını olgunlaştırmasına yardımcı olmaktır. Anne çocuğun
başaramadığını başarmalıdır. Eğitim işte budur. Çocuğun taşıyamadığı
duyguları anlayıp kabul eder ve onları değiştirmeye kalkmadan kendinde
saklar. Daha sonra çocuğu bunaltmadan onun sindirebileceği biçimde ona
geri verir. Böylece, çocuk yeteri kadar olgunlaşıp duygularının
sorumluluğunu almaya hazırlanır.
* Kendi kendine konuşma duyguları eğitmenin önde gelen bir yoludur.
* Çocukluğun ilk dönemlerinde ve daha sonra yeniden yeni yetmelikte,
çocuk 'irade' dediğimiz şeyi algılamaya başlar. Atılgan çocuklar,
'inatçı' olarak etiketlenir. Bazıları daha çekingendir. Ama herkesin
'iradesi', kendini ortaya koyma ve ilişki içinde ayrı bir birey olma
dürtüsü vardır.
Bu dürtü bizim kendi kendimizi yönlendirme becerimizdir. Kendimiz
ortaya koyduğumuz zaman, girişimcilik ruhumuzu ve amaçlarımız ve
isteklerimiz doğrultusundan ilerleme yeteneğimizi yani niyetimizi
geliştiririz.
Bu dürtünün içinde çocuğun kalıtımla getirdiği bir bağımsızlık ve birey
olma isteği bulunur. Kendisini ilişkide olduğu kişilerden ayırır.
Önceleri ben diyerek, sonra oyun parkına kendi kendine giderek, daha
sonra okulda ve toplum içinde ayrı bir yaşam oluşturarak birey olmak
için annesinden uzaklaşır.
Tüm bu serüven boyunca çocuk 'hayır, şimdi seninle olmak istemiyorum.
Bunu kendim yapmak istiyorum' demesini öğrenir. Ya da 'şunu istiyorum.
Bunu yapacağım.' diye isteklerini ortaya koyar. Anneyle 'biz'i
oluşturdukları dünyanın dışındaki bir dünyayı kavramak için
çabalamaktadır. Bu 'biz' değil 'ben' uğraşıdır.
Çocuktaki bu dürtü bazı anneleri çok şaşırtabilir. Bunu kötü bir şey
olarak görebilirler. 'onların inatlarını kırmalısın' türünde sözleri
işittiğimiz olur.
Hepimizin iradesi vardır. İradesiz yaşamak hiç yaşamamakla eşdeğerdir.
Çocuğun amaçlarına ulaşabilmesi ve başkalarının kötü niyetlerinden
kurtulabilmesi için iradesi olmalıdır. İradesi yoksa, kişi de olmaz.
Eğer anne, çocuğunun kendine özgü bir yaşamı olmasına, belirli sınırlar
içinde kendisinden ayrılmasına ve uzaklaşmasına izin veremiyorsa, çocuk
ya kırılır ya da annesiyle arasında birinden biri kazanıncaya kadar bir
çatışma yaşanır.
* Çocuk belli parametreler içinde giyeceği elbise, birlikte olacağı
arkadaş ve yiyecekleriyle ilgili kendi seçimlerini yapmak için özgür
olmalıdır. Kendisini ifade etmek için sınırlara gerek duyar, ama bu
sınırlar içinde özgürlük ister. Çıplaklık onaylanmaz, ama elbisesi mavi
ya da pembe olabilir- bu onun seçimidir. Arkadaşının doğum günü
partisine eşofmanıyla gidemez, ama hangi elbiseyi giyeceğine ya da
saçlarını nasıl tarayacağına kendisi karar verebilir.
Buradaki püf noktası toplumun, yasarların, kendi kültürümüzün,
güvenliğimizin, ahlak ve birey olma özgürlüğünün sınırları arasındaki
dengeyi sürdürmektir. Sınırları koyma görevi verilmiş annenin işi çok
zordur. Sınırlar koyduğu gibi özgürlüğe de izin verir. Ne var ki,
kendisinden farklı olmasına izin vermeyen sınırlar koymamaya özen
göstermelidir.
* Ana babaların bazıları, çocuklarını onlardan parasal desteklerini
çekerek, onları önemsemeyerek ve cesaretlerini kırarak cezalandırırlar.
Yöntemler farklı olabilir ama ileti çok açıktır. 'Benim ve isteklerimin
bir uzantısı olduğun sürece seni severim. Olmazsan sevmem' bu
yanlıştır.
* Çocuğun iradesi kırılmamalı, disipline sokulmalıdır. Disiplin,
kabahat işleyen kişiyi kızdıran cezadan farklıdır. Disipline sokmak
değerleri ve sınırları öğretmek, sonra da bunlara karşı gelindiğinde
gerekeni yapmaktır.
Bu işlem doğru uygulanırsa, çocuk kaybettiği şey için acı çeker ama,
yaşadıklarından da bir şeyler öğrenir. Kurala uymazsa, kayba uğrar.
Disiplinin amacı, çocuğa yanlış davrandığı ya da bir değeri çiğnediği
zaman üzüleceğini öğretmektir.
* Bir anne çocuğuna gerektiğinde 'hayır' diyebilirse, çocuk da
kendisine hayır demeyi öğrenir ve başkalarının sınırlarına saygı
gösterme duygusu gelişir. Böylece, çocuğun 'özdenetim' denilen
kişiliğinin çekirdeği biçimlenir. Amaçları ve değerleriyle ilgili
seçimlerini usulüne uygun yapabilir ve denetleyemediği içgüdüleriyle
baş edebilir.
* Bazı anneler çocuklarının gözünde kötü görünmemek için sınırlar
koymada zorlanırlar. Sıkı disiplin yanlısı görünmekten rahatsız olurlar
ve bu işi babaya bırakırlar. Çocuğun ilişki değerlerini öğrenmesi
açısından annenin çocuğunu disipline etmesi çok önemlidir. Anne
çiğnenip geçilecek bir kişiyse, çocuk sevgi duyacağı kişilere hiçbir
zaman saygı duymaz.
* Kim olmadığımızı öğreninceye kadar, kim olduğumuzu bilemeyiz. Bu nedenle çocuklar önce 'hayır' deme sürecinden geçerler.
* İyi bir anne çocuğunun zayıflıklarının neler olduğunu bilir.
Gereksinimlerini ve zayıflıklarını anlar ve onları hoş karşılar. Zayıf
olmasını sorun yapmaz. Çocuklar, annelerinin zayıflıklarını sorun
yapmadıklarını gördükçe, daha güçlenir ve olgunlaşırlar.
* Çocuklar büyüdükçe, yaşamın olumlu ve olumsuzlukları arasındaki farkı
görmeye başlar. Bir şeylerden nefret etmeyi, farklı olmayı, bazen de
bir şeylere karşı olmayı öğrenirler. Bu, ayırt etmeyi, değerleri
netleştirmeyi, kötünün karşısında ve iyinin yanında olmayı öğrenmenin
bir işaretidir. Bunları öğrenirken, kereviz yemekten yatmaya gitmeye
kadar her şeye karşı olumsuz olurlar.
* Çocukların çoğu yalnızca çok başarılı oldukları zaman sevildiklerini
hissederler. Başka bir deyişle anne, çocuk başarılı olduğu zaman
yaşadığını hisseder. Gözleri parlar, daha canlanır ve çocuğa yakınlaşır
ve onunla ilgilenir. Çocuk mutluluktan kendinden geçer. Ama sonra,
başka bir olayda başarı göstermeyince, annenin dikkatini çekmesi
zordur.
Çocuklar özel olmadıkları zamanlarda bile özel olduklarını bilmek
ihtiyacındadırlar. Her çocuk başarısız olur ya da her şeyi en iyi
biçimde yapamaz. Bunun nedeni, çaba göstermemesi, yeteneksizliği ve
şanssızlığı olduğu gibi hepsinin bir karışımı da olabilir. Başarılı
oldukları zaman annelerinin kendileri için mutlu olduğunu bilmek
ihtiyacındadırlar, ama başarılı olsalar da olmasalar da annelerinin
sevgisinin sürekli olduğunu da bilmeye gereksinimleri vardır.
* Alıntılar 'Anne Faktörü' isimli kitaptan yapılmıştır. Henry Cloud, John Townsend, Sistem Yayıncılık
Düzenleyen meryem - 16 Tem 2009 Saat 17:49
|
* Çocukla bağlantı kurduktan sonra anneliğin bir sonraki göreviyle karşılaşırız: Çocuğun birey olmasına yardımcı olmak.
İlişkiyi sürdürmek ve ayrı bir birey olmayı sağlamak anneliğin en
zor görevlerindendir.Bunu yapabilmesi için annenin bazı önemli
becerilerinin olması gerekir. Anne çocuğun:
- bağımsız, kararlı, niyetli ve ayrı olma isteğine izin vermeli ve bunları geliştirmelidir.
- kimliğine ve farklılıklarına izin vermeli ve bunları geliştirmelidir.
- kötü seçimleri, tutum ve davranışları disiplin altına almalı ve sınırlar koymalıdır.
- bağımsızlıktan ve ayrı bir birey olmaktan korkup kaçmasını engellemelidir.
* Anneliğin asıl amacı, çocuğun anneden bağımsız yetişmesidir.
* Kabul edilme gereksiniminin pek çok nedeni vardır. Olduğumuz gibi
sevildiğimizi hissedince, yaşadığımız sorunlarla baş etmek için daha
donanımlı oluruz. Çocuklar yaşamdaki acılarla, başarısızlıklarla ve
kötülüklerle baş etmeye hazır olarak doğmazlar. Bunlarla uğraşacak
donanımdan yoksundurlar. ( Çocuklar oldukları gibi sevildiklerini
hissederlerse zorluklarla baş edecek donanıma sahip olmaya başlarlar. )
Kabul edildiğimiz zaman önemli bir gerçeği öğreniriz. Sevgi
kötülüğün panzehiridir. Yeryüzünde ve içimizde var olan hatalar bizi
ilişki kurmaktan alıkoymaz.
* Kabul etme ve onaylama iki ayrı şeydir. Onaylamak “iyi olduğunu
düşünmektir” Doğru bulmadığımız şeyleri onaylamamalıyız. Anne çocuğunun
bencilliğini, isteklerini ve başarısızlıklarını kabul eder, onları
çocuğun bir gerçeği olarak görür. Ne var ki, onları onaylamayabilir.
Onaylamak iyi ile kötü, doğru ile yanlış konularında çocukta şaşkınlık
yaratır.
* Kabul edilmek gereksiniminde olan yönler (çocukta):
Zayıf yönler
Olumsuz yönler
Önemsiz yönler
Annenin sevmediği yönler
Kötü yönler
* Anne çocuğun her zaman “olumlu ve sevecen” olmasında ısrarlı
davranınca, çocukta sevgi ve nefret bütünleşmez. Kendisiyle ve
başkalarıyla ilişkilerinde bu bütünlüğü sağlayamayan çocuk için
insanlar ya “iyidir” ya da “kötü.” İkisinin arası yoktur.
* Çocuk annesinden bağışlanma bekler. Çocuklar kendilerinin ve başkalarının kusurlarıyla baş etme yeteneğinden yoksundurlar.
Anne bağışlamak konusunda iyi bir model oluşturur. Çocuğun olumsuz
davranışı onunla yüzleşir, ama yine de ona yakındır. Çocuk kırdığı
camın bedelini ödemelidir, ama yine de annesinin onu bağışlayan
sevgisinden yoksun kalmamalıdır.
* Kayıp kötülük ve başarısızlıkları halletmek ve onlarla başa
çıkabilmek için çocukların kederli olmayı ya da acı çekmeyi öğrenmeleri
gerekir. Acı çekmek elimizde tutamayacağımız şeylerin çekip gitmesine
izin vermektir.
İyi bir anne “olaylara bir de olumlu yanından bak” ya da yapılan
seçim o kadar da önemli değildi” gibi sözlerle çocuğuna ağlamayı,
teselli edilmeyi ve kaybettikleriyle vedalaşmayı öğretir. Çocuğuyla
birlikte ağlar, çocuğuyla birlikte acı çeker. Çocuk acısının ardından
yaşamı sürdürmeyi öğrenir.
* Annemizin sevgisi, “iyi bir kişi miyim kötü mü” sorusunun doğru
olmadığını kanıtlamayı başarır. İyi ya da kötü değiliz- seviliyoruz.
* Doğru şeyler yapmaya özen gösteren kişiler yapıcı utancı tanırlar.
Doğru şeyler yapmayı umursamayanlarsa utancı tanımazlar. Bu tür utanç
zehirleyici ya da yıkıcı denilen utançtan farklıdır. Sevilmeyecek kadar
kötü olduğumuzu hissettiğimiz zamanki utancımız zararlıdır. Yapıcı
utanç sevilmemizi sağlar. Sorumsuz davranışlarımızı bize bildiren bir
erken uyarıdır. Kötü davranışlarımıza dikkat edip onlardan kurtulmamız
için bizi uyarır.
İyi bir anne, çocuğunun yapıcı utancın etkilerini nasıl yaşayacağını
görmesine ve kötü utancın zararlarından kurtulmasına yardım eder. …
Yapıcı utanç çocuğun potansiyeline ulaşmasında onu motive eder.
* Çocuklar hayranlıkla sevgiyi birbirinden ayırt etmeyi
öğrenmelidir. Bu iki sözcük aynı gibi görünebilir ama oldukça
farklıdır. Birisine hayran olduğumuz zaman o kişinin iyi yönlerinden
etkileniriz. Hayranlık o kişiyi yüksek bir yere oturtur. Ama aynı
zamanda iki kişi arasında mesafe de koyar. Hayran olduğunuz kişiye
yakınlaşamazsınız.
* Alıntılar 'Anne Faktörü' isimli kitaptan yapılmıştır. Henry Cloud, John Townsend, Sistem Yayıncılık
|
* Anne çocuğun kötü yanlarını görmezlikten gelir ve gösterişe olan
merakını sınırlayamazsa çocukta narsizm adı verilen bir kişik özelliği
gelişir. Narsist kişiler bencildir ve kendilerine özel bir kişi gibi
davranılmasını isterler.
Bu eğilimde olan bir çocuğun istekleri bitmez. Her durumda ve her
ilişkide özel olma arayışındadır. Sıradan bir kişi olmaya dayanamaz.
Binlerce izleyicinin övgüsü ve alkış olmadan yaşayamayan bir yetişkin
olu çıkar.
Bu dinamik evlilik yaşamında özellikle yıpratıcıdır; çünkü narsist kişi
eşinden de tıpkı annesi gibi kendisine hayran olmasını bekler.
* İyi bir anne kusursuzluk aramaz, ama yaptığımız hataları da görmemezlikten gelmez.
* Kötülük kabul edildiğinde gücünü yitirir. Ve onu cesaretle
karşılayabiliriz. Yaptığınız yanlışlardan biriyle yüzleşirseniz, onu
itiraf edin, ama aynı zamanda onu değiştirmeye çalışın.
* İyi bir anne çocuğunu beslemekten çok daha fazla şeyler yapar. Çocuğa
geleceğin merceğinden bakar. Yani küçük çocuğundaki potansiyel
yetişkini göz ardı etmeden ona yaklaşır.
* İyi bir anne, yavaş yavaş çocuğunun daha çok sorumluluk yüklenmesine
izin verir. “çünkü ben anneyim” sözü 2 yaşındakiler için geçerlidir.
Ama 14 yaşındakileri yaşama hazırlamada yardımcı olmaz.
* Anne çocuğuna hem sorgulamayı hem de otoriteyi kabul etmeyi
öğretiyorsa, onun uç noktalarda bir kişilik geliştirmesini önlemiş
olur. Bu uçlardan biri, sürekli olarak anababasının onayını bekleyen,
herkesi mutlu etmeye çalışan ürkek ve uysal bir kiş, öteki de bir
başkasının yönetiminde çalışamayan bir isyankardır.
* Çocuklar çok meraklıdır ve her şeyi öğrenmek isterler. Bilgili
olduklarında kendilerini güvende hissederler ve kendilerini de bilginin
kaynağı olarak görürler. Gözlemci bir anne çocuğuna sanattan bitkilere
kadar her şeyi doğrudan öğretebilir.
* Anne çocuğuna düşünmesini öğretmelidir. Çocuğa bilgiler vermek
önemlidir, ama ona düşünmeyi öğretmek daha önemlidir. Çocuğun her
sorusuna doğrudan yanıt verme yerine zaman zaman düşünmesine ve
yeteneğine bağlı olarak bilgiye nasıl ulaşacağını öğrenmesine yardımcı
olmalıdır. Örümcekle karıncaların arasındaki farkı öğrenmek isteyen 9
yaşındaki bir çocuğa bilgiyi kitaplardan nasıl edineceği öğretilebilir.
* Başarılı liderler birlikte çalıştığı kişinin görüşleri kendilerininkinden farklı olduğunda onları öğrenmek isterler.
* Ana babamızın bir altında olduğumuzu hissettiğimiz an, kendi
koyduklarımız da içlerinde olmak üzere tüm kurallara karşı çıkarız.
* Yeni yetmenin yetişkinlere karşı isyanı onlara zor anlar yaşatmak
için değil, anne babasının bir altında bulunmaktan kurtulmak içindir.
Anneniz ya da başka bir yetişkin sizi yönettiği sürece yetişkin benlik
denetiminizi ele geçiremez ve isyan edersiniz.
* Anne oğlunu hissettirmeden babasıyla daha yakın bir ilişki kurmaya
yönlendirebilir. Erkek çocuklar annelerinden farklı olduğunu
öğrenmelidir.
* Alıntılar 'Anne Faktörü' isimli kitaptan yapılmıştır. Henry Cloud, John Townsend, Sistem Yayıncılık
|
Empatiyi öğretmek... |
Çocukluk
çağında yaşanan birçok ruhsal ve davranışsal problem empatik yaklaşım
sayesinde erkenden tanınabilir ve müdahale edilmesi kolaylaşabilir.
Çünkü çocuklar yaşadıkları sıkıntıları genellikle dolaylı yoldan,
davranışları ve tutumları ile ifade edebilirler.
Eğer anne ve
babalar çocukların duygularına duyarlı olurlarsa onlardaki değişimlerin
kaynağını ve neden olan temel duyguları fark edebilirlerse hem birçok
problem hafif düzeydeyken çözülebilir hem de ağırlaşma olasılığı olan
problemler fark edilebilir.
Çocuklarda empatik özellikler ne zaman gelişmeye başlar?
Duyguları anlamak insan doğasına ait en önemli özelliklerden biridir.
Duyguların anlaşılması, duyguların referans alınarak iletişim kurulması
psikolojik olgunlaşmanın da en önemli kriterlerindendir. Çocuklar
bebeklikten çıkıp bireyleşmeye başladıklarında ben ve başkalarının
ayırdına vardıklarında başkalarının ne hissettiğini daha net olarak
anlamaya ve buna göre hareket edebilmeye başlarlar. Bu da yaklaşık iki
buçuk yaş civarında olur. Elbette çok daha küçük bebekken bile
annesinin sesinin tonundan, ona dokunuşunun niteliğinden bile annesinin
kızgın veya mutlu olduğunu ayırt edebilirler. Ancak iletişim içinde
etkin olarak kullanabilmek anlamında empatinin yerleşmesi 3 yaş
civarında gerçekleşmektedir. Empati aynı zamanda öğrenilen-öğretilen
bir şeydir. Bu anlamda anne-babaları ve çevrelerindeki yetişkinler
tarafından duyguları anlaşılan, ifade edilen çocuklar empatiyi daha
kolay öğrenirler. Çünkü empati becerisinin gelişimi için öncelikle
kişinin kendi duygularının farkında olması, bu duygular arasındaki
farkları hissedebilmesi önemlidir. Örneğin yeni doğan kardeşi nedeniyle
yuvaya gitmek istemeyen bir çocuğa annesinin bu bir okula uyum
problemiymiş gibi yaklaşması, çocuğun agresif tavırlarını sıradan bir
davranış problemiymiş gibi algılaması çocuğun da kendi duygusunu ayırd
edememesine neden olacaktır. Böyle bir durumda annenin “biliyorum, sen
de bizimle evde kalmak istiyorsun, hep kardeşinle vakit geçirdiğim için
bana kızgınsın” gibi empatik bir yaklaşımda bulunması çocuğun da hem
duygusunu fark etmesine yardımcı olacak hem de olumsuz duyguların da
kabul edilir olduğunu anlamasını sağlayacaktır.
Anne-babalar bu özelliklerin gelişmesine nasıl yardımcı olabilirler?
Anne-babalar bebeğin doğduğu andan itibaren bebeğin duygularına
odaklanmaları önemlidir. Bebekler dikkatle gözlemlendiklerinde
ağlamalarının bile farklı anlamlar içerdiğini fark etmek mümkündür.
Bebekle fazla vakit geçiren bir kişi bu farkı kolayca fark edebilir.
2-3 aydan itibaren bebekler sosyal gülümsemeye başlarlar. Yüzüne
gülerek baktığınızda bebek size gülerek tepki vermeye başlar. Bu dönem
kendi duygularınızı ona aktarmanın ve karşılıklı sıcak ve şefkatli bir
iletişim kurabilmenin mümkün olabildiği bir dönemdir. Güldüğünde
gülmek, ağlayarak bir ihtiyacını dile getirdiğinde yumuşak bir ses tonu
eşliğinde ihtiyacını gidermek aslında bebeğin de kendi duygularını
iletişim içinde kullanmayı öğrenmesine yardımcı olur. Ağlamasına bir
yanıt alamayan ya da her türlü ağlamasına aynı tepkiyi alan bir bebek
bir süre sonra her türlü ihtiyacını aynı şekilde ifade etmeye
başlayacaktır. Çocuklar biraz daha büyüyüp yuva çağına geldiğinde bir
çok değişik durumda bir çok değişik tepkiler vermeye başlarlar. Bunlar
arasındaki farkı görmek ve çocuğa fark ettirmek de çok önemlidir.
Davranışlar ve bu davranışlar sırasında ortaya çıkan duygular
arasındaki ton farkını anne-babanın fark edip çocuğa geri bildirim
vermesi empatinin gelişmesinde çok gereklidir. Üstelik duyguları
anlayan ve geri bildiren bir yaklaşım bir çok davranış probleminin
azalmasına, çocukların kendi davranışlarının sorumluluğunu
alabilmelerine yardımcı olmaktadır. Çünkü anne-baba çocuğun bu
davranışıyla aslında neyi ifade etmek istediğinin şifresini
çözmektedir. Oyuncağını tekmeleyen bir çocuğa “bugün yuvada canını
sıkan bir şey olmuş” demek ile “her zaman oyuncaklarını böyle
hırpalıyorsun” demek arasında çocuğun içgörü kazanması açısından da
büyük farklar vardır. Yine önemli bir konu da anne-babaların kendi
duygularını ifade etmek konusunda örnek olmalarının önemidir.
Duygularını açık ifade eden, kendi aralarındaki ilişkide de hem olumlu
hem olumsuz duyguları uygun bir şekilde dile getirebilen anne-babalar
çocuklarına bu konuda model olmaktadırlar. Kızgınlık ve öfke genelde
daha kolay ifade edilen duygulardır. Ancak doğru bir şekilde ifade
edilmezler. Çocuklara kızgınlığın ifade edilmesi agresyon ve yargılama
içerdiğinde çocuklar da kızgınlıklarını bu şekilde ifade etmeyi
öğrenirler. Oysa bizi kızdıran durumu ve davranışı anlamaya çalışmak ve
kızgınlığımızın altında yatan temel duyguyu fark etmek önemlidir.
Örneğin engellenmek bizi rahatsız ediyorsa ve engellenme karşısında
uzun süre sabretmişsek bir süre sonra bu ciddi bir kızgınlığa
dönüşebilir. Bu durumda çocuğunuzun bir davranışının sizi engellemiş
olduğunu ve bundan rahatsızlık duyduğunuzu söylemek yerine çocuğunuza
öfkeli bir şekilde bağırabilir ve onun ne “laf anlamaz, yaramaz vs” bir
çocuk olduğunu söyleyip agresif davranabilirsiniz. Bu durumda çocuğunuz
da sizi model alacaktır ve kendisini rahatsız eden her durumda
saldırgan davranacak ve duyguları anlama konusunda becerisini
geliştiremeyecektir. Aynı şekilde olumlu duyguların da ifade edilmesi
önemlidir. Toplumumuzda genellikle iyi ve memnun edici şeyler pek dile
getirilmez. Çocukların bu tip şeyleri doğal olarak “zaten” yapmaları
beklenir. Çocuğunuzun bir davranışı sizi mutlu ettiğinde bundan
duyduğunuz sevinci de dile getirmelisiniz. Bu durumda çocuk hem kendi
olumlu yönlerini fark edecek hem de başkalarının hangi durumlarda
sevinç ve mutluluk hissedeceğini anlama fırsatı bulacaktır. Ayrıca
kendi olumlu duygularını gerekli durumlarda kolayca ifade etmeyi
öğrenecektir.
Çocuğun Yaşamında Empatik Düşünce Neden Önemlidir?
Çocuklar sosyal yaşam içinde yer alırken kabul etmeyi, uyum sağlamayı,
nerede nasıl davranmaları gerektiğini öğrenirler. Bu aşamaların
ardından kabul görmeye de başlarlar. Çocuk ancak sosyal olarak kabul
gördüğünde sosyal iletişim içinde yer alabilir. Kabul görmenin en
önemli koşullarından biri de empatidir. Kendi ihtiyaçları ve duyguları
kadar grup içindeki diğer bireylerin de duygularını ve ihtiyaçlarını
fark etmek önemlidir. Başkalarının davranışlarının altında yatan
duyguları fark etmek, bu duyguların hangi tepkilere neden olduğunu
anlayabilmek uyum için çok önemlidir. Empatik düşünebilen çocuklar
çevrelerinde olup bitenleri daha iyi yorumlayabilirler, başkalarının
problemlerini daha kolay anlayabilirler ve ilişkileri içindeki
problemleri daha kolay çözebilirler. Bu özellikleri de diğer çocuklar
tarafından kolayca kabul görmelerini sağlar. Empatik düşünebilen
çocuklar kendi duygularının farkında oldukları ve duygularını da ifade
edebilmeyi becerdikleri için ilişkilerinde daha az sorun yaşarlar.
Aile Yaşamı düşünüldüğünde empati neden gereklidir? Hangi sorunları ortadan kaldırır?
Aile içinde zaman zaman sorunlar ve iletişim problemleri yaşanabilir.
Karşılıklı memnuniyetsizlikler, mutsuzluklar, başka faktörlere bağlı
sıkıntılar yaşanabilir. Aile bireylerinin özellikle olumsuz duygular
yaşanırken birbirlerini anlamaları çok önemlidir. Kişiler yaşadıkları
sıkıntılar ve bu sıkıntıların doğurduğu duygularla baş edebilmekte
zaman zaman zorlanabilirler. Bu durumda ailenin diğer bireylerinin
sıkıntı yaşayan kişinin duygularını anlaması ve bu duyguları referans
alarak hareket etmesi hem kişinin sıkıntısını hafifletecek hem de olası
bir iletişim çatışmasını ortadan kaldıracaktır. Çünkü empatinin var
olmadığı ortamlarda bireylerin tek tek yaşadıkları problemler diğer
bireylerin yanlış yorumlamalarına neden olabilmektedir. Kişinin kendi
olumsuz duyguları nedeniyle yaşadığı bir problem eğer doğru
anlaşılmazsa çatışmalara da neden olmaktadır. Oysa davranışın altında
yatan duyguyu anlamak ve kişiye duygusunu anladığımıza dair bir mesaj
vermek hem olası bir çatışmayı önleyecek hem de kişinin kendi
problemini çözme fırsatı elde etmesine yardımcı olacaktır. Çünkü
özellikle çok yoğun duygular yaşanırken bazen kişiler kendi temel
duygularını fark etmekte zorluk yaşayabilirler. Kendisine empatik
yakalaşan ve duygusunu yansıtan biri olduğunda duyguları üzerinde
düşünme fırsatı bulmak mümkün olacaktır. Anne-babaların çocuklarıyla
ilişkilerinde de empatinin önemi büyüktür. Özellikle disiplin
uygulamalarında çocuktan ne istediğimizi ve ne istemediğimizi dile
getirirken kendi duygularımızı ifade edebilmek çok önemlidir. Hangi
davranışın bizi rahatsız ettiğini, bizde hangi duyguyu yarattığını
uygun bir dille ifade ettiğimizde çocuğumuzda istediğimiz davranışları
görme olasılığımız artar. Aynı şekilde hoşumuza giden, bizi memnun eden
davranışları ifade ettiğimizde çocuğumuzun bu davranışları
pekişecektir. Çocuklar sıkıntı yaşıyorken onların sıkıntılarını
anlayabilmek, duygularını fark etmek-yansıtmak ve bu durumu sıradan bir
disiplin ve davranış problemi gibi ele almamak önemlidir. Anne-babaları
tarafından duyguları anlaşılan çocukların ister istemez davranış
problemleri de azalacaktır. Ayrıca anlaşılmış olma duygusu güven
gelişimi için de önemlidir. Çocukluk çağında yaşanan birçok ruhsal ve
davranışsal problem empatik yaklaşım sayesinde erkenden tanınabilir ve
müdahale edilmesi kolaylaşabilir. Çünkü çocuklar yaşadıkları
sıkıntıları genellikle dolaylı yoldan, davranışları ve tutumları ile
ifade edebilirler. Eğer anne ve babalar çocukların duygularına duyarlı
olurlarsa onlardaki değişimlerin kaynağını ve neden olan temel
duyguları fark edebilirlerse hem birçok problem hafif düzeydeyken
çözülebilir hem de ağırlaşma olasılığı olan problemler fark edilebilir.
Hazırlayan : Belgin Temur (Uzman
Pedagog) |
|
|