Forum Anasayfası Forum Anasayfası > Genel Konular > Bebeğim & Çocuğum Hakkında
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar RSS - Çocuk Eğitimi  üzerine  notlar..
  SSS SSS  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Kapalı KonuÇocuk Eğitimi üzerine notlar..

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz Sayfa  <1 456
Yazar
Mesaj
  Konu Arama Konu Arama  Konu Seçenekleri Konu Seçenekleri
meryem Açılır Kutu Gör
Altın Üye
Altın Üye

Ali İlber'in annesi

Kayıt Tarihi: 12 Mar 2008
Konum: plates ile:))
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 3781
Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 16 Tem 2009 Saat 17:45
* Yanında kendimiz olabileceğimiz bir kişiye gereksinim duyarız. İçimizde barındıracağımız, her hücremize işleyecek anlayış ve kabule gereksinimimiz var. İyi bir anne böyle yapar. Olumsuzu dinler ve kabul eder; çocuğunun acı altında ezilmemesine yardım eder. Çocuğunun kusurlarından rahatsız olmaz. Çocuk annesinin rahatlığını kendi kişiliğinde yansıtır ve o da kusurlardan rahatsız olmaz. Kabul çocukla bütünleşir.

* Dürüst kişiler kusursuz değildir, ama söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutar.

* Çocuğun duyguları doğaldır ve güçlüdür. Nasıl davranacağı önceden kestirilemez. Size yakın ve sıcak duygular besleyen çocuk bir dakika sonra gözyaşları içinde bağırıp çağırarak size meydan okuyabilir. Bu duyguları daha sakin ifade ettiği anlara pek sık rastlanmaz. Örneğin, bir çocuk
- kaygılanmaz, paniğe kapılır
- yalnızlık hissetmez, yaşama sımsıkı saırlır
- sinirlenmez, öfkeden kudurur
- üzülmez depresyona girer

* Çocuk büyüdükçe annesinin dışındaki şeylerle de ilgilenmeye başlayacaktır. Bunlar başka insanlar, arkadaşlar, çatışmalar, okuldaki başarı veya başarısızlıklar gibi şeylerdir. Anne bu duyguların merkezi olmayabilir, ama bu duyguları herkesten çok alan kişidir.

Duyguların eğitimi işte burada sahneye çıkar. Bu ilkel ve yoğun duygular annesini olduğu kadar çocuğu da korkutur; çünkü denetlenemez, o kadar güçlüdür ki, çocuk kendisine zarar vereceğinden veya annesini kıracağından korkar. Çocuğun duyguları yoktur, o baştan ayağa duygudur.

Burada annenin görevi ne yapması gerektiğini iyi bilerek çocuğun bu duygularını olgunlaştırmasına yardımcı olmaktır. Anne çocuğun başaramadığını başarmalıdır. Eğitim işte budur. Çocuğun taşıyamadığı duyguları anlayıp kabul eder ve onları değiştirmeye kalkmadan kendinde saklar. Daha sonra çocuğu bunaltmadan onun sindirebileceği biçimde ona geri verir. Böylece, çocuk yeteri kadar olgunlaşıp duygularının sorumluluğunu almaya hazırlanır.

* Kendi kendine konuşma duyguları eğitmenin önde gelen bir yoludur.

* Çocukluğun ilk dönemlerinde ve daha sonra yeniden yeni yetmelikte, çocuk 'irade' dediğimiz şeyi algılamaya başlar. Atılgan çocuklar, 'inatçı' olarak etiketlenir. Bazıları daha çekingendir. Ama herkesin 'iradesi', kendini ortaya koyma ve ilişki içinde ayrı bir birey olma dürtüsü vardır.

Bu dürtü bizim kendi kendimizi yönlendirme becerimizdir. Kendimiz ortaya koyduğumuz zaman, girişimcilik ruhumuzu ve amaçlarımız ve isteklerimiz doğrultusundan ilerleme yeteneğimizi yani niyetimizi geliştiririz.

Bu dürtünün içinde çocuğun kalıtımla getirdiği bir bağımsızlık ve birey olma isteği bulunur. Kendisini ilişkide olduğu kişilerden ayırır. Önceleri ben diyerek, sonra oyun parkına kendi kendine giderek, daha sonra okulda ve toplum içinde ayrı bir yaşam oluşturarak birey olmak için annesinden uzaklaşır.

Tüm bu serüven boyunca çocuk 'hayır, şimdi seninle olmak istemiyorum. Bunu kendim yapmak istiyorum' demesini öğrenir. Ya da 'şunu istiyorum. Bunu yapacağım.' diye isteklerini ortaya koyar. Anneyle 'biz'i oluşturdukları dünyanın dışındaki bir dünyayı kavramak için çabalamaktadır. Bu 'biz' değil 'ben' uğraşıdır.

Çocuktaki bu dürtü bazı anneleri çok şaşırtabilir. Bunu kötü bir şey olarak görebilirler. 'onların inatlarını kırmalısın' türünde sözleri işittiğimiz olur.

Hepimizin iradesi vardır. İradesiz yaşamak hiç yaşamamakla eşdeğerdir. Çocuğun amaçlarına ulaşabilmesi ve başkalarının kötü niyetlerinden kurtulabilmesi için iradesi olmalıdır. İradesi yoksa, kişi de olmaz.

Eğer anne, çocuğunun kendine özgü bir yaşamı olmasına, belirli sınırlar içinde kendisinden ayrılmasına ve uzaklaşmasına izin veremiyorsa, çocuk ya kırılır ya da annesiyle arasında birinden biri kazanıncaya kadar bir çatışma yaşanır.

* Çocuk belli parametreler içinde giyeceği elbise, birlikte olacağı arkadaş ve yiyecekleriyle ilgili kendi seçimlerini yapmak için özgür olmalıdır. Kendisini ifade etmek için sınırlara gerek duyar, ama bu sınırlar içinde özgürlük ister. Çıplaklık onaylanmaz, ama elbisesi mavi ya da pembe olabilir- bu onun seçimidir. Arkadaşının doğum günü partisine eşofmanıyla gidemez, ama hangi elbiseyi giyeceğine ya da saçlarını nasıl tarayacağına kendisi karar verebilir.

Buradaki püf noktası toplumun, yasarların, kendi kültürümüzün, güvenliğimizin, ahlak ve birey olma özgürlüğünün sınırları arasındaki dengeyi sürdürmektir. Sınırları koyma görevi verilmiş annenin işi çok zordur. Sınırlar koyduğu gibi özgürlüğe de izin verir. Ne var ki, kendisinden farklı olmasına izin vermeyen sınırlar koymamaya özen göstermelidir.

* Ana babaların bazıları, çocuklarını onlardan parasal desteklerini çekerek, onları önemsemeyerek ve cesaretlerini kırarak cezalandırırlar. Yöntemler farklı olabilir ama ileti çok açıktır. 'Benim ve isteklerimin bir uzantısı olduğun sürece seni severim. Olmazsan sevmem' bu yanlıştır.

* Çocuğun iradesi kırılmamalı, disipline sokulmalıdır. Disiplin, kabahat işleyen kişiyi kızdıran cezadan farklıdır. Disipline sokmak değerleri ve sınırları öğretmek, sonra da bunlara karşı gelindiğinde gerekeni yapmaktır.

Bu işlem doğru uygulanırsa, çocuk kaybettiği şey için acı çeker ama, yaşadıklarından da bir şeyler öğrenir. Kurala uymazsa, kayba uğrar. Disiplinin amacı, çocuğa yanlış davrandığı ya da bir değeri çiğnediği zaman üzüleceğini öğretmektir.

* Bir anne çocuğuna gerektiğinde 'hayır' diyebilirse, çocuk da kendisine hayır demeyi öğrenir ve başkalarının sınırlarına saygı gösterme duygusu gelişir. Böylece, çocuğun 'özdenetim' denilen kişiliğinin çekirdeği biçimlenir. Amaçları ve değerleriyle ilgili seçimlerini usulüne uygun yapabilir ve denetleyemediği içgüdüleriyle baş edebilir.

* Bazı anneler çocuklarının gözünde kötü görünmemek için sınırlar koymada zorlanırlar. Sıkı disiplin yanlısı görünmekten rahatsız olurlar ve bu işi babaya bırakırlar. Çocuğun ilişki değerlerini öğrenmesi açısından annenin çocuğunu disipline etmesi çok önemlidir. Anne çiğnenip geçilecek bir kişiyse, çocuk sevgi duyacağı kişilere hiçbir zaman saygı duymaz.

* Kim olmadığımızı öğreninceye kadar, kim olduğumuzu bilemeyiz. Bu nedenle çocuklar önce 'hayır' deme sürecinden geçerler.

* İyi bir anne çocuğunun zayıflıklarının neler olduğunu bilir. Gereksinimlerini ve zayıflıklarını anlar ve onları hoş karşılar. Zayıf olmasını sorun yapmaz. Çocuklar, annelerinin zayıflıklarını sorun yapmadıklarını gördükçe, daha güçlenir ve olgunlaşırlar.

* Çocuklar büyüdükçe, yaşamın olumlu ve olumsuzlukları arasındaki farkı görmeye başlar. Bir şeylerden nefret etmeyi, farklı olmayı, bazen de bir şeylere karşı olmayı öğrenirler. Bu, ayırt etmeyi, değerleri netleştirmeyi, kötünün karşısında ve iyinin yanında olmayı öğrenmenin bir işaretidir. Bunları öğrenirken, kereviz yemekten yatmaya gitmeye kadar her şeye karşı olumsuz olurlar.

* Çocukların çoğu yalnızca çok başarılı oldukları zaman sevildiklerini hissederler. Başka bir deyişle anne, çocuk başarılı olduğu zaman yaşadığını hisseder. Gözleri parlar, daha canlanır ve çocuğa yakınlaşır ve onunla ilgilenir. Çocuk mutluluktan kendinden geçer. Ama sonra, başka bir olayda başarı göstermeyince, annenin dikkatini çekmesi zordur.

Çocuklar özel olmadıkları zamanlarda bile özel olduklarını bilmek ihtiyacındadırlar. Her çocuk başarısız olur ya da her şeyi en iyi biçimde yapamaz. Bunun nedeni, çaba göstermemesi, yeteneksizliği ve şanssızlığı olduğu gibi hepsinin bir karışımı da olabilir. Başarılı oldukları zaman annelerinin kendileri için mutlu olduğunu bilmek ihtiyacındadırlar, ama başarılı olsalar da olmasalar da annelerinin sevgisinin sürekli olduğunu da bilmeye gereksinimleri vardır.


* Alıntılar 'Anne Faktörü' isimli kitaptan yapılmıştır. Henry Cloud, John Townsend, Sistem Yayıncılık

Düzenleyen meryem - 16 Tem 2009 Saat 17:49
Yukarı Dön
meryem Açılır Kutu Gör
Altın Üye
Altın Üye

Ali İlber'in annesi

Kayıt Tarihi: 12 Mar 2008
Konum: plates ile:))
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 3781
Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 16 Tem 2009 Saat 17:51

* Çocukla bağlantı kurduktan sonra anneliğin bir sonraki göreviyle karşılaşırız: Çocuğun birey olmasına yardımcı olmak.

İlişkiyi sürdürmek ve ayrı bir birey olmayı sağlamak anneliğin en zor görevlerindendir.Bunu yapabilmesi için annenin bazı önemli becerilerinin olması gerekir. Anne çocuğun:

- bağımsız, kararlı, niyetli ve ayrı olma isteğine izin vermeli ve bunları geliştirmelidir.

- kimliğine ve farklılıklarına izin vermeli ve bunları geliştirmelidir.

- kötü seçimleri, tutum ve davranışları disiplin altına almalı ve sınırlar koymalıdır.

- bağımsızlıktan ve ayrı bir birey olmaktan korkup kaçmasını engellemelidir.

* Anneliğin asıl amacı, çocuğun anneden bağımsız yetişmesidir.

* Kabul edilme gereksiniminin pek çok nedeni vardır. Olduğumuz gibi sevildiğimizi hissedince, yaşadığımız sorunlarla baş etmek için daha donanımlı oluruz. Çocuklar yaşamdaki acılarla, başarısızlıklarla ve kötülüklerle baş etmeye hazır olarak doğmazlar. Bunlarla uğraşacak donanımdan yoksundurlar. ( Çocuklar oldukları gibi sevildiklerini hissederlerse zorluklarla baş edecek donanıma sahip olmaya başlarlar. )

Kabul edildiğimiz zaman önemli bir gerçeği öğreniriz. Sevgi kötülüğün panzehiridir. Yeryüzünde ve içimizde var olan hatalar bizi ilişki kurmaktan alıkoymaz.

* Kabul etme ve onaylama iki ayrı şeydir. Onaylamak “iyi olduğunu düşünmektir” Doğru bulmadığımız şeyleri onaylamamalıyız. Anne çocuğunun bencilliğini, isteklerini ve başarısızlıklarını kabul eder, onları çocuğun bir gerçeği olarak görür. Ne var ki, onları onaylamayabilir. Onaylamak iyi ile kötü, doğru ile yanlış konularında çocukta şaşkınlık yaratır.

* Kabul edilmek gereksiniminde olan yönler (çocukta):

Zayıf yönler
Olumsuz yönler
Önemsiz yönler
Annenin sevmediği yönler
Kötü yönler

* Anne çocuğun her zaman “olumlu ve sevecen” olmasında ısrarlı davranınca, çocukta sevgi ve nefret bütünleşmez. Kendisiyle ve başkalarıyla ilişkilerinde bu bütünlüğü sağlayamayan çocuk için insanlar ya “iyidir” ya da “kötü.” İkisinin arası yoktur.

* Çocuk annesinden bağışlanma bekler. Çocuklar kendilerinin ve başkalarının kusurlarıyla baş etme yeteneğinden yoksundurlar.

Anne bağışlamak konusunda iyi bir model oluşturur. Çocuğun olumsuz davranışı onunla yüzleşir, ama yine de ona yakındır. Çocuk kırdığı camın bedelini ödemelidir, ama yine de annesinin onu bağışlayan sevgisinden yoksun kalmamalıdır.

* Kayıp kötülük ve başarısızlıkları halletmek ve onlarla başa çıkabilmek için çocukların kederli olmayı ya da acı çekmeyi öğrenmeleri gerekir. Acı çekmek elimizde tutamayacağımız şeylerin çekip gitmesine izin vermektir.

İyi bir anne “olaylara bir de olumlu yanından bak” ya da yapılan seçim o kadar da önemli değildi” gibi sözlerle çocuğuna ağlamayı, teselli edilmeyi ve kaybettikleriyle vedalaşmayı öğretir. Çocuğuyla birlikte ağlar, çocuğuyla birlikte acı çeker. Çocuk acısının ardından yaşamı sürdürmeyi öğrenir.

* Annemizin sevgisi, “iyi bir kişi miyim kötü mü” sorusunun doğru olmadığını kanıtlamayı başarır. İyi ya da kötü değiliz- seviliyoruz.

* Doğru şeyler yapmaya özen gösteren kişiler yapıcı utancı tanırlar. Doğru şeyler yapmayı umursamayanlarsa utancı tanımazlar. Bu tür utanç zehirleyici ya da yıkıcı denilen utançtan farklıdır. Sevilmeyecek kadar kötü olduğumuzu hissettiğimiz zamanki utancımız zararlıdır. Yapıcı utanç sevilmemizi sağlar. Sorumsuz davranışlarımızı bize bildiren bir erken uyarıdır. Kötü davranışlarımıza dikkat edip onlardan kurtulmamız için bizi uyarır.

İyi bir anne, çocuğunun yapıcı utancın etkilerini nasıl yaşayacağını görmesine ve kötü utancın zararlarından kurtulmasına yardım eder. … Yapıcı utanç çocuğun potansiyeline ulaşmasında onu motive eder.

* Çocuklar hayranlıkla sevgiyi birbirinden ayırt etmeyi öğrenmelidir. Bu iki sözcük aynı gibi görünebilir ama oldukça farklıdır. Birisine hayran olduğumuz zaman o kişinin iyi yönlerinden etkileniriz. Hayranlık o kişiyi yüksek bir yere oturtur. Ama aynı zamanda iki kişi arasında mesafe de koyar. Hayran olduğunuz kişiye yakınlaşamazsınız.

* Alıntılar 'Anne Faktörü' isimli kitaptan yapılmıştır. Henry Cloud, John Townsend, Sistem Yayıncılık

Yukarı Dön
meryem Açılır Kutu Gör
Altın Üye
Altın Üye

Ali İlber'in annesi

Kayıt Tarihi: 12 Mar 2008
Konum: plates ile:))
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 3781
Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 16 Tem 2009 Saat 17:52
* Anne çocuğun kötü yanlarını görmezlikten gelir ve gösterişe olan merakını sınırlayamazsa çocukta narsizm adı verilen bir kişik özelliği gelişir. Narsist kişiler bencildir ve kendilerine özel bir kişi gibi davranılmasını isterler.

Bu eğilimde olan bir çocuğun istekleri bitmez. Her durumda ve her ilişkide özel olma arayışındadır. Sıradan bir kişi olmaya dayanamaz. Binlerce izleyicinin övgüsü ve alkış olmadan yaşayamayan bir yetişkin olu çıkar.

Bu dinamik evlilik yaşamında özellikle yıpratıcıdır; çünkü narsist kişi eşinden de tıpkı annesi gibi kendisine hayran olmasını bekler.

* İyi bir anne kusursuzluk aramaz, ama yaptığımız hataları da görmemezlikten gelmez.

* Kötülük kabul edildiğinde gücünü yitirir. Ve onu cesaretle karşılayabiliriz. Yaptığınız yanlışlardan biriyle yüzleşirseniz, onu itiraf edin, ama aynı zamanda onu değiştirmeye çalışın.

* İyi bir anne çocuğunu beslemekten çok daha fazla şeyler yapar. Çocuğa geleceğin merceğinden bakar. Yani küçük çocuğundaki potansiyel yetişkini göz ardı etmeden ona yaklaşır.

* İyi bir anne, yavaş yavaş çocuğunun daha çok sorumluluk yüklenmesine izin verir. “çünkü ben anneyim” sözü 2 yaşındakiler için geçerlidir. Ama 14 yaşındakileri yaşama hazırlamada yardımcı olmaz.
 
* Anne çocuğuna hem sorgulamayı hem de otoriteyi kabul etmeyi öğretiyorsa, onun uç noktalarda bir kişilik geliştirmesini önlemiş olur. Bu uçlardan biri, sürekli olarak anababasının onayını bekleyen, herkesi mutlu etmeye çalışan ürkek ve uysal bir kiş, öteki de bir başkasının yönetiminde çalışamayan bir isyankardır.

* Çocuklar çok meraklıdır ve her şeyi öğrenmek isterler. Bilgili olduklarında kendilerini güvende hissederler ve kendilerini de bilginin kaynağı olarak görürler. Gözlemci bir anne çocuğuna sanattan bitkilere kadar her şeyi doğrudan öğretebilir.

* Anne çocuğuna düşünmesini öğretmelidir. Çocuğa bilgiler vermek önemlidir, ama ona düşünmeyi öğretmek daha önemlidir. Çocuğun her sorusuna doğrudan yanıt verme yerine zaman zaman düşünmesine ve yeteneğine bağlı olarak bilgiye nasıl ulaşacağını öğrenmesine yardımcı olmalıdır. Örümcekle karıncaların arasındaki farkı öğrenmek isteyen 9 yaşındaki bir çocuğa bilgiyi kitaplardan nasıl edineceği öğretilebilir.

* Başarılı liderler birlikte çalıştığı kişinin görüşleri kendilerininkinden farklı olduğunda onları öğrenmek isterler.

* Ana babamızın bir altında olduğumuzu hissettiğimiz an, kendi koyduklarımız da içlerinde olmak üzere tüm kurallara karşı çıkarız.

* Yeni yetmenin yetişkinlere karşı isyanı onlara zor anlar yaşatmak için değil, anne babasının bir altında bulunmaktan kurtulmak içindir. Anneniz ya da başka bir yetişkin sizi yönettiği sürece yetişkin benlik denetiminizi ele geçiremez ve isyan edersiniz.

* Anne oğlunu hissettirmeden babasıyla daha yakın bir ilişki kurmaya yönlendirebilir. Erkek çocuklar annelerinden farklı olduğunu öğrenmelidir.

* Alıntılar 'Anne Faktörü' isimli kitaptan yapılmıştır. Henry Cloud, John Townsend, Sistem Yayıncılık
Yukarı Dön
sengul Açılır Kutu Gör
Pırlanta Üye
Pırlanta Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 11 Kas 2007
Konum: İSTANBUL
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 10040
Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 17 Tem 2009 Saat 10:51

meryemciğim  hepsini okudum  Smileçook   faydalı bilgiler  teşekürler.. Clown

birkaç söz eklemek istiyorum..
Beklentiniz çocuğunuzun mükemmel olması ise hep fazlasını ister çocuğu beğenmezsiniz. Böyle davranılan çocuk normal bile olamaz.
 
Çocuklarımıza yaklaşım biçimimiz onların da bize nasıl yaklaşacağını ifade eder.


Düzenleyen sengul - 17 Tem 2009 Saat 10:56
Kesinlikle çocuğuna “çocuk gibi” davranma.

Bu anneler olarak yaptığımız en büyük kabahat aslında.

Küçük olabilirler ama onlar da birey birey.

Yukarı Dön
meryem Açılır Kutu Gör
Altın Üye
Altın Üye

Ali İlber'in annesi

Kayıt Tarihi: 12 Mar 2008
Konum: plates ile:))
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 3781
Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 23 Tem 2009 Saat 07:58
Empatiyi öğretmek...

Çocukluk çağında yaşanan birçok ruhsal ve davranışsal problem empatik yaklaşım sayesinde erkenden tanınabilir ve müdahale edilmesi kolaylaşabilir. Çünkü çocuklar yaşadıkları sıkıntıları genellikle dolaylı yoldan, davranışları ve tutumları ile ifade edebilirler.

Eğer anne ve babalar çocukların duygularına duyarlı olurlarsa onlardaki değişimlerin kaynağını ve neden olan temel duyguları fark edebilirlerse hem birçok problem hafif düzeydeyken çözülebilir hem de ağırlaşma olasılığı olan problemler fark edilebilir.

Çocuklarda empatik özellikler ne zaman gelişmeye başlar?
Duyguları anlamak insan doğasına ait en önemli özelliklerden biridir. Duyguların anlaşılması, duyguların referans alınarak iletişim kurulması psikolojik olgunlaşmanın da en önemli kriterlerindendir. Çocuklar bebeklikten çıkıp bireyleşmeye başladıklarında ben ve başkalarının ayırdına vardıklarında başkalarının ne hissettiğini daha net olarak anlamaya ve buna göre hareket edebilmeye başlarlar. Bu da yaklaşık iki buçuk yaş civarında olur. Elbette çok daha küçük bebekken bile annesinin sesinin tonundan, ona dokunuşunun niteliğinden bile annesinin kızgın veya mutlu olduğunu ayırt edebilirler. Ancak iletişim içinde etkin olarak kullanabilmek anlamında empatinin yerleşmesi 3 yaş civarında gerçekleşmektedir. Empati aynı zamanda öğrenilen-öğretilen bir şeydir. Bu anlamda anne-babaları ve çevrelerindeki yetişkinler tarafından duyguları anlaşılan, ifade edilen çocuklar empatiyi daha kolay öğrenirler. Çünkü empati becerisinin gelişimi için öncelikle kişinin kendi duygularının farkında olması, bu duygular arasındaki farkları hissedebilmesi önemlidir. Örneğin yeni doğan kardeşi nedeniyle yuvaya gitmek istemeyen bir çocuğa annesinin bu bir okula uyum problemiymiş gibi yaklaşması, çocuğun agresif tavırlarını sıradan bir davranış problemiymiş gibi algılaması çocuğun da kendi duygusunu ayırd edememesine neden olacaktır. Böyle bir durumda annenin “biliyorum, sen de bizimle evde kalmak istiyorsun, hep kardeşinle vakit geçirdiğim için bana kızgınsın” gibi empatik bir yaklaşımda bulunması çocuğun da hem duygusunu fark etmesine yardımcı olacak hem de olumsuz duyguların da kabul edilir olduğunu anlamasını sağlayacaktır.

Anne-babalar bu özelliklerin gelişmesine nasıl yardımcı olabilirler?
Anne-babalar bebeğin doğduğu andan itibaren bebeğin duygularına odaklanmaları önemlidir. Bebekler dikkatle gözlemlendiklerinde ağlamalarının bile farklı anlamlar içerdiğini fark etmek mümkündür. Bebekle fazla vakit geçiren bir kişi bu farkı kolayca fark edebilir. 2-3 aydan itibaren bebekler sosyal gülümsemeye başlarlar. Yüzüne gülerek baktığınızda bebek size gülerek tepki vermeye başlar. Bu dönem kendi duygularınızı ona aktarmanın ve karşılıklı sıcak ve şefkatli bir iletişim kurabilmenin mümkün olabildiği bir dönemdir. Güldüğünde gülmek, ağlayarak bir ihtiyacını dile getirdiğinde yumuşak bir ses tonu eşliğinde ihtiyacını gidermek aslında bebeğin de kendi duygularını iletişim içinde kullanmayı öğrenmesine yardımcı olur. Ağlamasına bir yanıt alamayan ya da her türlü ağlamasına aynı tepkiyi alan bir bebek bir süre sonra her türlü ihtiyacını aynı şekilde ifade etmeye başlayacaktır. Çocuklar biraz daha büyüyüp yuva çağına geldiğinde bir çok değişik durumda bir çok değişik tepkiler vermeye başlarlar. Bunlar arasındaki farkı görmek ve çocuğa fark ettirmek de çok önemlidir. Davranışlar ve bu davranışlar sırasında ortaya çıkan duygular arasındaki ton farkını anne-babanın fark edip çocuğa geri bildirim vermesi empatinin gelişmesinde çok gereklidir. Üstelik duyguları anlayan ve geri bildiren bir yaklaşım bir çok davranış probleminin azalmasına, çocukların kendi davranışlarının sorumluluğunu alabilmelerine yardımcı olmaktadır. Çünkü anne-baba çocuğun bu davranışıyla aslında neyi ifade etmek istediğinin şifresini çözmektedir. Oyuncağını tekmeleyen bir çocuğa “bugün yuvada canını sıkan bir şey olmuş” demek ile “her zaman oyuncaklarını böyle hırpalıyorsun” demek arasında çocuğun içgörü kazanması açısından da büyük farklar vardır. Yine önemli bir konu da anne-babaların kendi duygularını ifade etmek konusunda örnek olmalarının önemidir. Duygularını açık ifade eden, kendi aralarındaki ilişkide de hem olumlu hem olumsuz duyguları uygun bir şekilde dile getirebilen anne-babalar çocuklarına bu konuda model olmaktadırlar. Kızgınlık ve öfke genelde daha kolay ifade edilen duygulardır. Ancak doğru bir şekilde ifade edilmezler. Çocuklara kızgınlığın ifade edilmesi agresyon ve yargılama içerdiğinde çocuklar da kızgınlıklarını bu şekilde ifade etmeyi öğrenirler. Oysa bizi kızdıran durumu ve davranışı anlamaya çalışmak ve kızgınlığımızın altında yatan temel duyguyu fark etmek önemlidir. Örneğin engellenmek bizi rahatsız ediyorsa ve engellenme karşısında uzun süre sabretmişsek bir süre sonra bu ciddi bir kızgınlığa dönüşebilir. Bu durumda çocuğunuzun bir davranışının sizi engellemiş olduğunu ve bundan rahatsızlık duyduğunuzu söylemek yerine çocuğunuza öfkeli bir şekilde bağırabilir ve onun ne “laf anlamaz, yaramaz vs” bir çocuk olduğunu söyleyip agresif davranabilirsiniz. Bu durumda çocuğunuz da sizi model alacaktır ve kendisini rahatsız eden her durumda saldırgan davranacak ve duyguları anlama konusunda becerisini geliştiremeyecektir. Aynı şekilde olumlu duyguların da ifade edilmesi önemlidir. Toplumumuzda genellikle iyi ve memnun edici şeyler pek dile getirilmez. Çocukların bu tip şeyleri doğal olarak “zaten” yapmaları beklenir. Çocuğunuzun bir davranışı sizi mutlu ettiğinde bundan duyduğunuz sevinci de dile getirmelisiniz. Bu durumda çocuk hem kendi olumlu yönlerini fark edecek hem de başkalarının hangi durumlarda sevinç ve mutluluk hissedeceğini anlama fırsatı bulacaktır. Ayrıca kendi olumlu duygularını gerekli durumlarda kolayca ifade etmeyi öğrenecektir.

Çocuğun Yaşamında Empatik Düşünce Neden Önemlidir?
Çocuklar sosyal yaşam içinde yer alırken kabul etmeyi, uyum sağlamayı, nerede nasıl davranmaları gerektiğini öğrenirler. Bu aşamaların ardından kabul görmeye de başlarlar. Çocuk ancak sosyal olarak kabul gördüğünde sosyal iletişim içinde yer alabilir. Kabul görmenin en önemli koşullarından biri de empatidir. Kendi ihtiyaçları ve duyguları kadar grup içindeki diğer bireylerin de duygularını ve ihtiyaçlarını fark etmek önemlidir. Başkalarının davranışlarının altında yatan duyguları fark etmek, bu duyguların hangi tepkilere neden olduğunu anlayabilmek uyum için çok önemlidir. Empatik düşünebilen çocuklar çevrelerinde olup bitenleri daha iyi yorumlayabilirler, başkalarının problemlerini daha kolay anlayabilirler ve ilişkileri içindeki problemleri daha kolay çözebilirler. Bu özellikleri de diğer çocuklar tarafından kolayca kabul görmelerini sağlar. Empatik düşünebilen çocuklar kendi duygularının farkında oldukları ve duygularını da ifade edebilmeyi becerdikleri için ilişkilerinde daha az sorun yaşarlar. 

Aile Yaşamı düşünüldüğünde empati neden gereklidir? Hangi sorunları ortadan kaldırır?
Aile içinde zaman zaman sorunlar ve iletişim problemleri yaşanabilir. Karşılıklı memnuniyetsizlikler, mutsuzluklar, başka faktörlere bağlı sıkıntılar yaşanabilir. Aile bireylerinin özellikle olumsuz duygular yaşanırken birbirlerini anlamaları çok önemlidir. Kişiler yaşadıkları sıkıntılar ve bu sıkıntıların doğurduğu duygularla baş edebilmekte zaman zaman zorlanabilirler. Bu durumda ailenin diğer bireylerinin sıkıntı yaşayan kişinin duygularını anlaması ve bu duyguları referans alarak hareket etmesi hem kişinin sıkıntısını hafifletecek hem de olası bir iletişim çatışmasını ortadan kaldıracaktır. Çünkü empatinin var olmadığı ortamlarda bireylerin tek tek yaşadıkları problemler diğer bireylerin yanlış yorumlamalarına neden olabilmektedir. Kişinin kendi olumsuz duyguları nedeniyle yaşadığı bir problem eğer doğru anlaşılmazsa çatışmalara da neden olmaktadır. Oysa davranışın altında yatan duyguyu anlamak ve kişiye duygusunu anladığımıza dair bir mesaj vermek hem olası bir çatışmayı önleyecek hem de kişinin kendi problemini çözme fırsatı elde etmesine yardımcı olacaktır. Çünkü özellikle çok yoğun duygular yaşanırken bazen kişiler kendi temel duygularını fark etmekte zorluk yaşayabilirler. Kendisine empatik yakalaşan ve duygusunu yansıtan biri olduğunda duyguları üzerinde düşünme fırsatı bulmak mümkün olacaktır. Anne-babaların çocuklarıyla ilişkilerinde de empatinin önemi büyüktür. Özellikle disiplin uygulamalarında çocuktan ne istediğimizi ve ne istemediğimizi dile getirirken kendi duygularımızı ifade edebilmek çok önemlidir. Hangi davranışın bizi rahatsız ettiğini, bizde hangi duyguyu yarattığını uygun bir dille ifade ettiğimizde çocuğumuzda istediğimiz davranışları görme olasılığımız artar. Aynı şekilde hoşumuza giden, bizi memnun eden davranışları ifade ettiğimizde çocuğumuzun bu davranışları pekişecektir. Çocuklar sıkıntı yaşıyorken onların sıkıntılarını anlayabilmek, duygularını fark etmek-yansıtmak ve bu durumu sıradan bir disiplin ve davranış problemi gibi ele almamak önemlidir. Anne-babaları tarafından duyguları anlaşılan çocukların ister istemez davranış problemleri de azalacaktır. Ayrıca anlaşılmış olma duygusu güven gelişimi için de önemlidir. Çocukluk çağında yaşanan birçok ruhsal ve davranışsal problem empatik yaklaşım sayesinde erkenden tanınabilir ve müdahale edilmesi kolaylaşabilir. Çünkü çocuklar yaşadıkları sıkıntıları genellikle dolaylı yoldan, davranışları ve tutumları ile ifade edebilirler. Eğer anne ve babalar çocukların duygularına duyarlı olurlarsa onlardaki değişimlerin kaynağını ve neden olan temel duyguları fark edebilirlerse hem birçok problem hafif düzeydeyken çözülebilir hem de ağırlaşma olasılığı olan problemler fark edilebilir.

Hazırlayan : Belgin Temur (Uzman Pedagog)

Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz Sayfa  <1 456
  Konu Paylaş   

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

  | İletişim | Reklam | Gizlilik İlkeleri Copyright 2007-2025 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.