Duygusal gelişimin önemli bir parçası olan korkular da aynı sevgi, nefret, merhamet, öfke gibi normal duygulardan birisidir.
Korku,
genel olarak organizmayı tehlikelerden korumaya yönelik bir duygudur.
Herhangi bir canlı, tehlike arz eden bir uyaranla karşılaştığında
ürkerek o uyarandan uzaklaşmak ve canını korumak ister. Yüksek ses,
ateş, karanlık, vahşî hayvanlar; her canlı için tehdit edici ve uzak
durulması gereken uyarıcılardır.
Çocuk sahibi olan herkes, çocukluk günlerinde beliren şiddetli korkuları yakından tanır.
Çocukların
özellikle 3-6 yaş arasında artan hayal güçleri ile birlikte
korkularında da bir patlama meydana gelmesi çok normaldir. “Işığı kapatma anne!..”
ifadesi, uykuya yollanan 3-6 yaş çocuklarının verdiği çok tabiî bir
tepkidir. Bu çocuklar, karanlık korkusundan dolayı odalarında tek
başlarına yatmak istemezler, uykuya geçmeden önce birçok mazeret
üretirler. Hayal güçleri ile zihinlerinde ürettikleri uyarıcılar, her
ne kadar bizim için korku verici ve gerçek olmasa da bu yaş çocukları,
gerçek ve hayal arasındaki farkı sezebilecek zihnî olgunlukta
değillerdir.
Çocukların
zihnî olarak şiddetli korkular üretebilecek potansiyele sahip oldukları
bu dönemde, karşılaştıkları en büyük olumsuzluk, bu korkuların sürekli
televizyon ve bilgisayar oyunları aracılığıyla tahrik edilmesidir.
Özellikle
okul eğitimi almayan çocuklar, günlerinin çoğunu televizyon karşısında
kontrolsüz çizgi film ve film izleyerek geçiriyorlar. Gün boyunca
çocuğun şahit olduğu canavarlar, cadılar, patlayan silahlar, bombalar
gün bittiğinde de çocuğu yalnız bırakmazlar. İşin kötü tarafı, bu
hayaller, çocuk için en az yaşadığı dünya kadar gerçektir.
Korkuyu
yaşayan çocuğa yaklaşım oldukça önemlidir. Doğru bir yaklaşım çocuğu
sakinleştirirken yanlış bir tutum ise, ebeveyn ve çocuk arasında
duygusal uzaklaşmaya sebep olur. Hatta zaman zaman çocuğun korkusunu
pekiştirebilir.
Duygular,
ansızın, kişiye sormadan gelir, içeri girer ve siz kovsanız bile
gitmezler. Bu yüzden muhtevâsı ne olursa olsun, hiçbir duygu,
reddedilecek kadar değersiz değildir. Korkusunu ifade etmeye çalışan
çocuğa verilebilecek en yanlış cevap,
“–Korkacak
bir şey yok!..”tur. Bu durumda çocuk, duygusunun anlaşılmadığını
düşünür, anlaşılmadığı için duygularını izah etmekten vazgeçer.
Yetişkinlik
çağına gelmiş kişiler için elbette gece odaya herhangi bir canavarın
gelmesi ve çocukla mücadele etmesi mümkün değildir ve yetişkin için
korkacak bir şey yoktur. Ama çocuk için durum, gerçekten de korku
vericidir. Korkusunun yersiz olduğunu ebeveyninden duysa dahî, bu
duygudan bir anda kurtulması mümkün değildir.
Karanlık
korkusu yaşayan çocuğa verilebilecek en iyi destek, korkuyu yaşadığı
anda size ulaşabileceğine inandırmaktır. İhtiyaç duyduğunda ebeveyninin
yanında olacağına inanan çocuğun paniği azalır, kendine güveni artar.
Çocukların
pek çoğunda dönem dönem kendini gösteren karanlık korkularını sükûnetle
karşılamalı, geçmesi için sabırla beklemeli ve bu süreç içerisinde
çocukları yavaş yavaş karanlığa alıştırmaya çalışmalıdır.
Mesela
karanlıkta tek başına tuvalete gitmeye korkan çocuğu, yalnız başına
tuvalete yollamak için inatlaşmak yerine, karanlıkta önce ona eşlik
etmek, sonra onun bir adım arkasından gelmek, daha sonra mesafeyi
artırmak ve ilerleyen zamanlarda ise, sadece uzaktan gözcülük ederek
çocuğu karanlığa alıştırmak gerekir.
Çocukluk
günlerini hatırlama esnekliğini gösterebilen her anne-baba, aslında bu
korkuların kendilerine ne kadar tanıdık olduğunu ve çocuk açısından da
ne kadar normal olduğunu anlayabilir. Bu sebeple uykuya gitmemek için
direnen çocuğunuzun yerine kendinizi koyarsanız, ona doğru yaklaşımda
bulunmak için gereken ipuçlarına da ulaşmış olursunuz.