Forum Anasayfası Forum Anasayfası > Genel Konular > Bebeğim & Çocuğum Hakkında
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar RSS - Bebek ve Cocuk Haberleri
  SSS SSS  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Kapalı KonuBebek ve Cocuk Haberleri

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz Sayfa  <1 111213
Yazar
Mesaj
  Konu Arama Konu Arama  Konu Seçenekleri Konu Seçenekleri
yasemin Açılır Kutu Gör
Kıdemli Moderatör
Kıdemli Moderatör


Kayıt Tarihi: 16 Oca 2007
Konum: zehraninvillasi
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 107177
Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 09 Eyl 2012 Saat 11:21

Uyku kalitesi okul başarısında etkili!..

Genellikle orta yaş grubunda görülen horlama ve uyku apnesi olarak bilinen uykuda solunum kesilmesi, çocuklarda da ortaya çıkabiliyor ve ders başarısın önemli ölçüde düşürüyor.Uykuda solunum bozuklukları, çocukların ders başarısını ve okuldaki sosyal ilişkilerini ciddi boyutlarda etkileyebilen önemli bir sorun. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Ferhan Öz, uykuda solunum bozukluklarının okul hayatı üzerindeki olumsuz etkilerini ve çocukların kaliteli bir uykuya sahip olmaları için ne tür tedaviler uygulanabileceğini anlattı.

NEDENİ BÜYÜK BADEMCİK VE GENİZ ETİ OLABİLİR

Uykuda solunum bozuklukları; horlama, üstünü açarak ve terleyerek uyuma, sürekli sağdan sola soldan sağa dönme, nefes alabilmek için başı geriye atma ve solunumun bir kere bile olsa durmasıyla karakterize bir tablo. Genellikle büyük bademcik ve geniz etinin solunum yolunu tıkaması sonucu ortaya çıkıyor. Ayrıca şişmanlık, alerji ve astım, reflü, büyük dil, baş ve yüzde gelişim bozuklukları da uykuda solunum bozukluklarında yardımcı faktörler olarak yer alıyor.

DERSLERE KONSANTRASTON SORUNU YAŞIYOR

Uykuda solunum bozuklukları; çocuğun derslere konsantrasyon olmasını güçleştiriyor. Ayrıca kelime hazinesi gelişiminin, ezberleme ve öğrenme yeteneğinin azalmasına yol açıyor. Yapılan çalışmalar çocuklarda bademcik ve geniz eti büyümesine bağlı uyku bozukluklarının dikkat azalmasına, sözel ve hafızaya dayalı yeteneklerde belirgin azalmaya neden olduğunu tespit etmiş. Uyku düzenleri bozulan ve yeterince uyuyamayan çocuklar ayrıca gün boyunca hırçın ve tahammülsüz davranışlar sergiledikleri için öğretmenleri ve arkadaşlarıyla olan iletişimlerinde de ciddi sorunlar yaşayabiliyor.

GELİŞİM BOZUKLUKLARI ORTAYA ÇIKABİLİYOR

Uykuda solunum bozuklukları sorunu yaşayan çocuklarda uykuda oksijen seviyesinin düşmesine bağlı olarak yüz, çene ve ağızda yapısal bozukluklar gibi ciddi gelişim bozuklukları da ortaya çıkabiliyor. Bu çocuklarda gece büyüme hormonu daha az salgılanıyor. Çocuklar gün içinde hiperaktif davranışlar sergiledikleri için kilo artışı ve boy uzamasında da yeterli gelişim sağlanamıyor.

TEDAVİYLE KALİTELİ UYKU MÜMKÜN

Çocuğun şikayetleri üst solunum yolu enfeksiyonlarından kaynaklanıyorsa ilaç tedavisine başvuruluyor. Ancak tedaviye rağmen veya tedaviden 1 hafta sonra uykuda solunum bozuklukları belirtileri yeniden ortaya çıkmışsa daha farklı bir yöntemin uygulanması gerekiyor. Çocuğun bademciklerin ve geniz etinin büyük olduğu saptanırsa tedavi olarak operasyon öneriliyor. Teknolojik gelişmeler sayesinde operasyondan 1 hafta sonra okula dönmek mümkün olabiliyor. Bademcik ve geniz eti ameliyatı uykuda solunum bozuklukları sorunu yaşayan çocuklarda tam başarı sağlıyor. Çocuk operasyon sonrasında kaliteli bir uykuya sahip olduğu için okul hayatındaki başarısı da artıyor.

ÇOCUĞUNUZ SAĞLIKLI UYUYOR MU?

Aşağıda yer alan belirtiler uykuda solunum bozukluğu sorununa işaret ediyor.

- Horlama veya hırıltılı solunum,

- Solunumun durması,

- Özellikle baş olmak üzere belden yukarısının terlemesi,

- Üstü açık uyuma,

- Sağdan sola dönerek huzursuz uyuma,

- Başını geriye atarak nefes alabilmek için kendine pozisyon vermesi,

- Sabahları uyanmakta güçlük çekme,

- Sabah başlayan baş ağrısı ve ağız kokusu.Uyku kalitesi okul başarısında etkili!...


Yukarı Dön
yasemin Açılır Kutu Gör
Kıdemli Moderatör
Kıdemli Moderatör


Kayıt Tarihi: 16 Oca 2007
Konum: zehraninvillasi
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 107177
Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 20 Eyl 2012 Saat 09:24

Ağır metal çocukları zehirliyor!..

Ağır metal kirliliği, çocuklarda zihinsel gelişim geriletip sakatlıklar ve bazı organların görevini yapmaması gibi ciddi rahatsızlara neden oluyor.Solunan hava, evlerin içi, kırtasiye malzemeleri çocukları zehirliyor.

Ağır metale maruz kalan çocuklarda en çok karşılaşılan sorun kurşun zehirlenmesi. Prof. Dr. Gamze Çan, ağır metallerin insan vücudunda toksik etkiye neden olduğunu, bu toksiklerin solunum, beslenme ve temas yolu ile insan vücuduna girerek zehirlenme oluşturduğunu söyledi. Prof. Çan, ''Kurşun havaya karışıyor ve solunum sistemine çok fazla miktarda alınabiliyor. Hemen yüksek dozda kanda birikerek zehirli bir etki yaratmıyor ama yıllar içinde vücutta birikime yol açıyor'' dedi.

Temas anne karnında başlıyor

Erişkinlerde sinir sistemi ve beyin gelişim dönemi tamamlandığı için genellikle bir sıkıntıya neden olmadığını ifade eden Prof. Çan, ''Ancak çocuklar için anne karnından itibaren bu temasın başlaması, yavaş yavaş birikime yol açıyor. Eğer yüksek dozda ağır metal kirliliğine maruz kalınıyorsa, o zaman çocuğun zihinsel gelişim geriliğinden, genel anlamda büyüme ve gelişme geriliğine, kansızlığa, kilo almasının engellenmesine, kemik ve böbrekte birikerek böbrek yetmezliği gibi sıkıntılara yol açabiliyor'' diye konuştu.

Ne zaman şüphenilmeli?

Kurşun zehirlenmesinde çoğunlukla belirtiye rastlanmadığını vurgulayan Çan, ''Eğer çocuk uzun zamandır kilo almıyorsa, her şey normal olmasına rağmen gelişiminde gerilik varsa, soluk benizli ve kansızlığı varsa, karın ağrısı gibi şikayetlerden bahsediyorsa bu durumda kurşun zehirlenmesinden şüphelenilmesi ve taramadan geçirilmeli''dedi.

Caddede oturanlar risk altında

Akut yolla sürekli kurşuna maruz kalan çocukların risk altında olduğuna dikkati çeken Prof. Çan, şöyle devam etti: ''Kurşunun havaya salınması ve solunum yolu ile alınması Avrupa'ya oranla ülkemizde daha fazla. Avrupa'da kurşunsuz benzin kullanımı daha yaygın. Trafik yolları, yürüyüş yoluna çok yakın. Ciddi anlamda taşıt trafiği söz konusu. Yürüyüşler küçük çocuklar açısından çok sık yapılıyorsa tehlike oluşturabiliyor. Yine cadde üzerindeki evler çocuklar açısından risk taşıyabilir. Çünkü o havayı soluyorlar.''

Eski evlerin içi kurşun dolu

Benzin ve hava dışında da çocukların kurşuna maruz kalabileceğini belirten Çan, ''Eski evlerdeki boyaların içinde kurşun var. Yine eski tesisatlarda kurşun borular var ve bu kurşun boruların olduğu tesisatlı evlerde kurşun, su sisteminden alınabilir. Plastik oyuncakların boyaları içinde kurşun olabiliyor. Hem çocuklar her şeyi ağızlarına soktuğu için hem de ortamda buharlaşan solunum yolu ile alınabileceği için risk yaratabiliyor'' dedi.

Oyuncaklarını kendimiz yapalım

Prof. Dr. Gamze Çan, okulların açılması ile birlikte ebeveynleri satın alacakları kırtasiye malzemeleri konusunda dikkatli davranmaya davet ederek, şunları kaydetti: ''Alınacak malzemelerde, azo boya ve kurşunlu boya ile riskli fıtratları ve kanserojen madde içermediğini belirten etiketlere dikkat edilmeli. Tüketici olarak daha bilinçli hareket etmek, bireysel anlamda yapabileceğimiz en önemli şeylerden biri. Kaynağını bilmiyorsak ya da ekonomik anlamda sağlıklı ürünlere ulaşamıyorsak, eskiden annelerimizin, büyüklerimizin bize yaptığı gibi çocuklarımıza kendimiz oyuncak yapalım. Bezlerden dikerek, içini kendimiz doldurduğumuz daha güvenli, en azından içerik maddesini bildiğimiz şeylerle çocuklarımızın temas etmesini sağlayabiliriz.''

SERDA KIVILCIMAğır metal çocukları zehirliyor!..


Yukarı Dön
miss hugolina Açılır Kutu Gör
Pırlanta Üye
Pırlanta Üye


Kayıt Tarihi: 20 Eki 2007
Konum: kendi halinde:)
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 9455
Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 14 Ara 2012 Saat 10:39

Kalıcı hasara neden olabilir

Kalıcı hasara neden olabilir

Çocuğunuz sürekli bilgisayar başında oyun mu oynuyor? Bunu basit bir durum olarak görüyor olabilirsiniz ancak sorun sandığınız kadar basit olmayabilir.

Reem Nöropsikiyatri Merkezi Kurucusu Dr. Mehmet Yavuz, çocukları sürekli ve uzun süre bilgisayar oyunu oynayan aileleri uyarıyor: ‘Çocuğunuzun beyin ayarı ve dengesi bozulabilir.’

Teknolojinin gelişmesi, oyun alanlarının azalması sebebiyle, çocukların artık en iyi oyun arkadaşı bilgisayarları oldu. Neredeyse tüm zamanını bilgisayar karşısında geçiren çocukların kalıcı beyin hasarıyla karşılaşabilecekleri konusunda aileleri uyaran Dr. Mehmet Yavuz, bilgisayar oyunlarının yarattığı olumsuz sonuçları ve tedavisini anlatıyor:

KALICI HASARLARA YOL AÇABİLİR

 

Bilgisayar oyunlarında, oyun kareleri (özellikle aksiyon oyunlarında) hızlı hızlı göz önünden geçiyor. Bu tür oyunlar, saatler boyu oynandığında, beyini hızlı düşünmeye ve hızlı hareket etmeye programlıyor. Ancak fizyolojisi icabı, hızlı düşünen ve aynı anda birçok şeyi değerlendiren beyin, bir konuyu derinliğine analiz ve sentez edemez. Bir diğer deyişle hızlı düşünme, bir konu ya da nesneye odaklanmayı ve yoğunlaşmayı engelleyen bir durumdur. Dolayısıyla kişinin yöneldiği her şey derinlikten uzak yüzeysel bir bakış açısı ile ele alınır.

ÖĞRENCİLERDE BAŞARISIZLIĞA NEDEN OLUYOR

 

Bilgisayar oyunları ile çok vakit geçirildiğinde özellikle öğrencilerde büyük sorunlara neden oluyor. Derslere yoğunlaşma olamayacağı için başarısız sebep oluyor. Öğrenci ne kadar zorlarsa zorlasın üzerinde çalıştığı konuyu öğrenemiyor, zaten bilgisayar oyunları nedeniyle zamanla gelişen dikkat dağınıklığı ve değişik derecelerde gelişen hiperaktivite nedeniyle, çok çabuk her şeyden sıkılır hale getiriyor.

Sürekli bilgisayar oyunu oynamak beyni hızlı ama yüzeysel düşünmeye programlıyor. Bu durumda üst düzey öğrenme ve algılama zorlukları oluşuyor. Hatta ebeveyn, oluşan başarısızlığı çocuklarının zamanını bilgisayar ile geçirmesine bağlıyor. Halbuki asıl olay, bilgisayar oyunları ile oluşan beyindeki fizyolojik bozukluktur.

ÇOK HIZLI OKUMAK DA BEYNİN FİZYOLOJİSİNİ BOZUYOR

 

Aynı bozukluğa çok hızlı okuyan insanlar da maruz kalabilir. Herhangi bir nedenden dolayı çok hızlı belge, kitap, gazete ya da dergi okuyanlar veya görüntüleri sürekli ileri geri sararak araştırma yapanlarda da bu fizyolojik bozukluk gelişebiliyor. Bu tabloda zaman içinde dikkat dağınıklığı nedeniyle odaklanma ve konsantrasyon bozukluğu kaçınılmaz oluyor. Hatta çoğu kez kişiler, algılama ve analiz yeteneklerindeki bu ani zayıflamayı, hayatlarındaki herhangi bir aksiliğe bağlarlar ve asla sebebi bulamazlar.

BİLGİSAYARDAN EN AZ 3 AY UZAK DURULMALI

 

Tedavide her şeyden önce beyin bir süre nadasa alınması gerekiyor. Yani bilgisayar oyunları edeniyle beyin ayarı ve dengesi bozulan kişinin, en az 3 ay bilgisayar oyunundan uzak durması, hiçbir öğrenme faaliyetine girmemesi gerekiyor. Bu tür bozukluğu olan öğrencilere, bir dönem okulu bırakmalarını da öneriyorum.  Bu dönem zarfında hiçbir şey okumamalarını ve öğrenme faaliyetlerini durdurmalarını istiyorum. Zira eğer kalıcı bozukluklar gelişmemişse bir süre sonra beyin fonksiyonları eski fizyolojik normal durumuna dönüyor.

İLAÇLAR FAYDA ETMİYOR


Bilgisayar bağımlığı olan kişilere antidepresen ya da anksiyolitik ilaçlar etkisizdir. Hatta bunlar durumu daha da kötüleştirebilir. Ancak TMS ile beyin resetlemesi sonuç verebilir. Davranışçı bilişsel terapiler, dikkat dağınıklığını ve öğrenme güçlüğünü düzeltmez ama oyun bağımlılığı konusunda işe yarayabilir. Ama en önemlisi beyni en az 2-3 ay dinlendirmektir.

Her türlü hakkı saklıdır.

Yukarı Dön
yasemin Açılır Kutu Gör
Kıdemli Moderatör
Kıdemli Moderatör


Kayıt Tarihi: 16 Oca 2007
Konum: zehraninvillasi
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 107177
Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 06 Oca 2013 Saat 13:07

Anne babalara önemli uyarı!..

Özel Karadeniz Hastanesi'nden uzman psikolog Vildan Çelik, anne ve babaların çocuklarını iyi tanıması ve onlara ne öğrettiklerinin farkında olması gerektiğini vurguladı.Anne babalara önemli uyarı!..Uzman psikolog Vildan Çelik, çocukların daima çevresinden moral aldığını belirterek, anne ve babaların çocuklarına ne öğrettiklerinin farkında olması gerektiğini söyledi. Çelik, çocukların sürekli çevresindekileri izlediğini kaydederek, “Çocuklar gördüklerini hafızaya alırlar, başka bir ifadeyle repertuvara eklenecek materyaller aileden gördüklerinde toplanır” dedi.


Çocuk sahibi olmak isteyen her ebeveyn adayının, anne babalık hakkında bilgi birikimi edilmesini gerektiğini ifade eden Çelik şöyle konuştu:

“Bu konuda yazılan kitapları okumalı, gerekiyorsa uzmanlardan yardım almalılar çünkü çoğu kez bu harika varlıklara farkında olmadan anne babanın repertuvarı yüklenir. Repertuvar dediğimiz şey, ebeveynin psikolojik dinamikleridir. Çocuğumuzu yetiştirirken bir de bakmışız ki o da bizim kadar titiz, bizim kadar başarı odaklı, bizim kadar korumacı ve kaygılı olmuştur. Bu gibi tutumlar, en genel anlamda çocukta 'esneklik' kavramı oluşumunu sekteye uğratır. Kişiliğin esnekliğini kazanamaması, hayata ve insanlara dar açıdan bakmaya neden olabilir. Anne baba çocuğuna çoğu kez iyi niyetle yaklaşır fakat çocuğun hayatı öğrenebilmesi için belli ölçülerde sıkıntılarla baş etmeyi öğrenmesi gerekmektedir. Örneğin her düştüğünde kaldırılan, her hatası örtbas edilen çocuk problemlerle yüzleşemeyeceğinden, çocuğun iç görü kazanımı sekteye uğrayabilir. Dikkat çekici bir nokta da şudur: Pek çok anne baba şikayetçi oldukları davranışı çocuklarının yanında kendileri sergiler. Örneğin çevredeki insanların rahatsız olacağı endişesiyle çocuğu susturmak için ona yalan söylemek, bu davranışı çocuk için de meşru hale getirir. Benzer şekilde, ebeveynin bir gün 'olur' dediği konuya ertesi gün 'olmaz' demesi çocukta tutarsız davranışlar başlatabilir.”

"ÇOCUKLARINIZIN YAPTIĞI HER ŞEYDEN ŞİKAYETÇİ OLMAYIN"


Anne babaların çoğunun çocuklarının ders çalışmamasından, kitap okumamasından yakındığını belirten Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çoğunlukla bu anne babalar ailece kitap okumak yerine, onların yanında renkli, ışıklı ve içinde dünyaları barındıran bilgisayarın başında sürekli meşgul olurlar. Ya da mutlu olsun diye çocuğa sınırsız bilgisayar hizmeti sunarlar. TV izlemeyi kitap okumaya tercih eden babalar da bu örnekler arasında sıralanabilir. Başkasının arkasından olumsuz hitaplarda bulunmak, daha derine de inebiliriz, örneğin her şeyden şikayetçi olmak, sürekli eleştirici bir tutum sergilemek, hiç gülümsememek, devamlı sorumluluklardan söz etmek, yaptığımız hatalar üzerinde konuşmamak ve tabii ki çocuktan gerektiğinde özür dilememek adeta bir tiyatro sahnesindeki gibi onlara gösterilir. Biz yetişkinler, çocukların hataları için özür dilemesini, yaramazlık yapmamasını ve her sözü dinlemesini isteriz fakat çoğu kez biz sesimizi yükselttiğimizde onlardan özür dilemeyiz, hata yaptığımızda bunu telafi edecek bir açıklama yapmayız.”

"ÇOCUKLAR AİLELERİN YAŞADIĞI SIKINTILARI FARK EDER"

Ebeveynlerin çocuğunda gözlemlediği davranış değişikliklerinin çevredeki olumsuzluklardan da kaynaklanabileceğini vurgulayan Çelik sözlerini şöyle sürdürdü: “Anne babanın özel hayatı, geniş aile ile ilgili meseleler de olumsuz sonuçlar doğurabilir. Çocuklar direkt olarak olay sahneye bakmasalar bile çevresinde dönüp duran her şeyin farkında olurlar. Fakat çevresinde değişkenlik gösteren her türlü davranıştan (yetişkinlerin yüz ifadelerinden, ses tonundan) ters giden bir şey olduğunu anlarlar. Bunu bizim gibi tanımlayamazlar ve bizim kullandığımız dilde değil, farklı şekillerde ifade ederler. Örneğin aile içinde sert tartışma, hakaret ve hatta şiddet gibi sahnelere şahit olan çocuklarda alt ıslatma, tırnak yeme, parmak emme, kardeşine/arkadaşına vurma, anne babaya karşı asileşme veya bağırıp çağırma gibi davranışlar ortaya çıkabilir. Çocukların yaşına göre bu davranışlar değişiklik göstermektedir. Okul çağı çocuklarında derslere ilgisizlik, arkadaşlarına zarar verme, öğretmenine yalan söyleme ve yine öfke patlamaları verilebilecek diğer örnekler arasındadır.”

"ÇOCUKLARIMIZI DİKKATLİ DİNLEMELİYİZ"

Çocuk yetiştirmede en temel noktanın anne babaların onlarla yaşadıkları sıkıntılarda onlara olan yaklaşımları olduğuna dikkat çeken Çelik, "Bir anne veya babanın çocuğunu sabırla dinlemeyi bilmesi önemlidir. Onu dinlerken, bir konuyu konuşurken çocuğun seviyesine inmek, göz teması kurmak gerekir. Önerdiğimiz teklif hoşuna gitmediğinde sert tepki gösterebilir, hoşumuza gitmeyen davranışlar sergileyebilir. Sabırla ifadelerimizi tekrarlamak gerekebilir. Onlara verdiğimiz tepkiler kontrollü olmalı, çocuğumuz bizim yaşıtımız veya rakibimizmiş gibi olmamalıdır. 'Kardeşine vurma' dediğimizde biz de bir şamar yiyebiliriz. Bu durumda biz de onun gibi karşılık verecek olursak çocuğa sadece karşılıklı vuruşmayı öğretmiş oluruz. Çocuk sadece o an ile kalmaz, başta aile üyeleri olmak üzere hayatının her alanına öğrendiği bu davranışı uygulamaya başlar” şeklinde konuştu.

"ANNE VE BABALAR SIKINTI YAŞADIKLARINDA NELER YAPMALI?"

Anne ve babaların çocuklarına bebek gözüyle bakmamaları gerektiğini belirten Çelik, şöyle konuştu: “Günümüz toplumunda çocuklar dört duvar arasında yetişmek zorunda kalıyorlar ve muhatap alacakları kişiler çoğunlukla sadece aile üyeleri oluyor. Anne babaların onlara 'çocuk gözlüğü' ile bakmaları ve karşılaştıkları her sıkıntıda yukarıda da bahsettiğimiz gibi, 'Bu davranışı benden görmüş olabilir mi?' sorusunu akıllarına getirmeleri gerekmektedir. Bu sorular çoğaltılabilir: Onun yanında hiç dedikodu yaptım mı? Oyununa dalmış bizi duymaz deyip başkasına hakaret ettim mi? Onun yanında iken yorgunum deyip televizyon mu izledim? Hiç dinlenmek için ailece kitap okuma saati yaptık mı?, Eşimle olan tartışmalarımıza hiç şahit oldu mu? Onunla konuşurken nasıl bir tutum sergiledim?, Kardeşinin veya başkalarının yanında onu azarladım mı? Yaptığı hoş olmayan davranışla ilgili onu ne kadar dinledim?, Ben arkadaşımla sohbet ederken bana bir şeyler sorduğunda onu duymamazlıktan gelmiştim. Şimdi aynı şeyi o bana yapıyor olabilir mi? Bu sorulara yanıt 'evet' ise, ebeveyn kendi davranışlarına bakmalı ve ardından sebebiyet verdiği davranışları düzeltmekle işe devam etmelidir. Başka bir deyişle çocukları için kaygılanan anne babaların kendileriyle ilgili iç görü kazanmaları ve onlara olan yaklaşımlarını tekrar gözden geçirmeleri gerekir ve çözüm adına uzman desteği almaları önerilebilir. Çocuk geleceğin yetişkin adayı olduğuna göre, her ebeveyn ona adaylık süresince en sağlıklı bilgiyi sunmalıdır.”

"ÇOCUKLARI OKYANUSTA İLERLEYEN BİR GEMİ OLARAK DÜŞÜNEBİLİRİZ"

Anne ve baba kimliğini çocukların öğrettiğini kaydeden Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çocuğu okyanusta ilerleyen bir gemi gibi düşünebiliriz. Geminin dümeni geçici olarak biz yetişkinlerin elinde. Fakat kontrolü zaman zaman onlara bırakmazsak çocuklar bu gemiyi kullanmayı öğrenemezler. Sürekli eleştirirsek gemilerini sevmezler. Onunla ilgili sorumluluk almak istemezler. Tek başına kaldıklarında gemi (benlik) kaptansız, tayfa (kişilik) lidersiz kalır. Yönetim (ruh) yara alabilir. Yaralı bir ruhun, ileride de yaralı bir çocuk yetiştirme ihtimali yüksektir. Ebeveyn, tek başına altından kalkamadığını düşündüğü sıkıntılarda mutlaka bir uzmandan yardım istemelidir. Yaşanan probleme ne kadar erken müdahale edilirse çözüme de o kadar erken kavuşulur. Çözüm ne kadar ertelenirse sıkıntı da o kadar kalıcı ve ileriye dönük olur. Şunu unutmayalım ki anne baba kimliğini bize çocuklarımız öğretir, onlar hata yapmazlarsa biz bu kimliğe sahip çıkamayız.”

Ozan KÖSE


Yukarı Dön
yasemin Açılır Kutu Gör
Kıdemli Moderatör
Kıdemli Moderatör


Kayıt Tarihi: 16 Oca 2007
Konum: zehraninvillasi
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 107177
Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 17 Şub 2013 Saat 12:46

Eğitimciler, çocuğu sınavda başarılı olamazsa, gideceği okulu ona bir ceza gibi göstermemek gerektiğini söyledi. Ailenin istediği okulu kazanamayan çocuğun gideceği okulu sevmesine ve başarılı olmasına imkân kalmayacağını ifade eden uzmanlar, "Sınavı kazanmanın hayatın 'tek' ve kesin amacı olduğunu düşünmeyin. 'Ders çalışmak' ve 'sınav kazanmak' uğruna çocuğunuzla olan yakınlığınızı tehlikeye atmayın. Aranızdaki sıcaklığın hayat boyu devam etmesi her şeyden önemlidir."uyarısında bulunuyor.

Eskişehir Samanyolu Eğitim Kurumları Genel Müdürü Salih Gökçe, sömestr tatilinden sonra yoğun bir ders programı içerisine giren öğrencilerin hedeflerinin ve çalışma programlarının gözden geçirilirken dikkat edilmesi gereken hususlara değindi. Baharda havaların ısınmasıyla birlikte öğrencilerde oluşacak rehavetin önüne geçilmesi için aileye büyük sorumluluk düştüğünü dile getiren Gökçe, çocukların bu dönemde ders çalışmalarının ve dersi takip etmelerinin zorlaştığını, zamanını planlayamadığını kaydetti. Gökçe, "Çocuklarınız adına yapacağınız kimi küçük özveriler, onları başarılı yapacak ve mutlu kişiler olarak topluma katılmalarını sağlayacaktır." dedi.

Ailenin sorumluluğunun, bütçesinin sınırlarını zorlayarak çocuğuna en iyi eğitim imkânlarını sunmak ve ona uygun çalışma şartlarını hazırlamakla sınırlı olmadığını ifade eden Gökçe, "Çocuğunuzun başarısını etkileyen en önemli nedenlerden birisi, ailenin yaşantı ortamı ve tutumudur. Çocuklarınız adına yapacağınız kimi küçük özveriler, onları başarılı yapacak ve mutlu kişiler olarak topluma katılmalarını sağlayacaktır." ifadesini kullandı.

ÇOCUĞUNUZUN KAYGISINI ARTIRMAYIN

Öğrencilerin okul ve sınav başarısını olumsuz yönde etkileyen en temel faktörlerden birinin yüksek kaygı olduğunun altını çizen Genel Müdür Gökçe, sınavlara hazırlanan bir öğrencinin yaşadığı kaygının iki sebebi olduğuna değindi. Gökçe şöyle devam etti: "Sonuçları hayatın akışını etkileyecek büyük bir yarışta yer alacak olmaktan kaygı duymak, doğal ve yerinde bir durumdur. İkinci sebep ise, 'Anneme - babama ne diyeceğim? Arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım?' gibi düşünceler sınavlara hazırlanan öğrencinin kaygısını yükseltir. Anne-babanın çok küçük yaştan başlayarak yüksek başarı beklentisi, çocuğun dayak, hırpalama gibi cezalarla eğitilmesi, yargı ifadesi taşıyan olumsuz sıfatlarla niteleme çocuğun güvenini zayıflatır. Bunun sonucu ortaya çıkan kaygı, başarıya olumlu katkısı olmayan kaygıdır ve bununla başa çıkmak oldukça çok zordur."

ÇOCUĞUNUZUN SINIRLARINI ZORLAMAYIN

Anne ve babaların kendi özlemleriyle çocuklarının sınırları arasında gerçekçi bir denge kurmalarında yarar olacağını ifade eden Gökçe, ailelere şu uyarılarda bulundu: "Çocuğun geçmiş okul hayatında ve okul dışı faaliyetlerinde gösterdiği başarı onun sınırlarını ve gelecek performansını tahmin etmek için genel bir ölçü olarak kullanılabilir. Çocuğunuz sınavda başarılı olamazsa, gideceği okulu ona bir ceza gibi göstermeyin. Çünkü istediğiniz okulu kazanamazsa, böyle bir durumda gideceği okulu sevmesine ve başarılı olmasına imkân kalmaz. 'Sınavı kazanmanın hayatın 'tek' ve kesin amacı olduğunu düşünmeyin. 'Ders çalışmak' ve 'sınav kazanmak' uğruna çocuğunuzla olan yakınlığınızı tehlikeye atmayın. Aranızdaki sıcaklığın hayat boyu devam etmesi her şeyden önemlidir." 




Çocuğunuzun sınırlarını zorlamayın

Yukarı Dön
murti43 Açılır Kutu Gör
Üye
Üye


Kayıt Tarihi: 08 Mar 2013
Konum: konya
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 12
Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 09 Mar 2013 Saat 10:27

Sevgili Hanımlar bebeğinizin diş temizliği en önemli konulardan biridir.
Bebeklerde 6 aylıkken diş temizliğine başlanılması, ilerde yaşanabilecek diş çürümesi ve çene bozukluğu gibi sorunları önlüyor.

Prof. Dr. Ercan Durmuş, diş sağlığı konusunda toplumun gün geçtikçe daha da bilinçlendiğini ancak halen bazı şeylerin yanlış bilindiğini belirtti.

Diş temizliğinin ilk dişler ağızda görüldüğü 6 aylıkken yapılmaya başlanması gerektiğini ifade eden Durmuş, ‘İlk süt dişleri çıkmaya başladıktan sonra bebek biberonla beslenmeye, katı ya da sıvı gıdalar almaya başlıyor.

Bu gıdalar da genelde şeker ve asit içerdiği için narin olan süt dişlerine ilerleyen dönemlerde zarar verebilir, çürümelerine neden olabilir’ dedi. Durmuş, bu nedenle biberonun şekere batırılmasının çok zararlı olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:’Bebek 6-8 aylıkken dişlerde temizleme işlemi başlamalıdır.

Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce dişler en azından çiğneme yüzeyleri temiz bir tülbent ya da gazlı bez ıslatılarak silinmeli. Anneler 4-5 yaşına kadar bebeklerinin bu diş bakımlarını yapmalı.


alintidir..



Düzenleyen yasemin - 09 Mar 2013 Saat 15:16
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz Sayfa  <1 111213
  Konu Paylaş   

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

  | İletişim | Reklam | Gizlilik İlkeleri Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.