Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:

"ANNELİK TAMAMEN FARKLI BİR BOYUT..."

Oğlu Demir’in doğumundan sonra çalışmadığı 4 yılın acısını, şimdi hafta içi her gün canlı yayın yaparak çıkarıyor. O’nu her sabah, “Yaşam Sağlıkla Güzel” programı ile tv8 ekranlarında izliyoruz. Güzel sunucu Özlem Yıldız, 1 kilo 100 gram ağırlığında, 2 ay erken doğumla sahip olduğu bebeği ile ilgili bugüne kadar dillendirmediği pek çok şeyi ve anne olunca ne anladığını anlattı...


-Öncelikle doğum hikayeni merak ediyorum?
7 aylık dünyaya getirdim ben oğlumu. Çok ciddi şeyler atlattık… 28 haftalık hamileyken eşimle Londra’daydık. Ve çocuğun hareketlerinde bir yavaşlama hissettiğim için içgüdüsel olarak doktora görünme isteği doğdu. Ne bir sancı ne de başka bir belirti vardı oysa, ama içim rahat etsin istedim. Ve orada gittiğim hastanede iç bacağıma yapılan “erken doğumu geciktiren” iğneler hayatımızı kurtardı diyebilirim. Dolayısıyla ben o gün hastaneye gitmemiş ve o iğneleri olmamış olsaydım, bir gün sonra Türkiye’ye döndüğümde çok büyük sıkıntılarla karşılaşabilirdim. Hatta orada beni sezaryene almak istediler, ama ben büyük bir sorumluluk alarak ülkeme döndüm. Tabii Türkiye’ye döner dönmez hastaneye gittik, koridorda suyum geldi ve 14 dakika sonra da Demir doğdu. Sonuçta, Londra’da yapılan iğneler Demir’in yaşamasını sağlayan iğneler oldu.

-Erken doğum riskine rağmen, uçağa binip bebeğini ülkende doğurmak istemişsin. Peki, uçakta ne yaptın, korkmadın mı?
Korktum tabii, orada hastaneye gittiğimiz günün gecesinde stresten hiç uyumamıştım. Bir de buradaki doktorum, “Gelir gelmez seni sezaryene alabiliriz, o yüzden aç gel” dedi. Açlık, yorgunluk ve stresle uçakta 4 saat boyunca uyumuşum. Kafamı bir koydum, kalktığımda İstanbul’daydık. Hemen hastaneye gittik ve bebek doğdu zaten. Ne olduğunu anlamadım…


1 KİLO 100 GRAM DOĞDU!
-Bebeğin ne kadar süre yoğun bakımda kaldı?
2 ay kadar yoğun bakımda kaldı, çok zor zamanlardı. Her gün gece saat 04.00’te ölçüm yapılıyordu ve, “Bugün gün 5 gram aldı, bugün 7 gram aldı” dendiğinde sevinç çığlıkları atıyorduk. 1 kilo 100 gram doğdu Demir, hastaneden taburcu olurken ise 2,5 kiloydu.


-Bebeğini ilk ne zaman kucağına alabildin?
Doğumdan 10 gün sonra! Zaten ilk 48 saat hiç göstermediler, yaşama şansı bile yüzde 50’nin altındaydı. Sonra uzaktan görebildim, yoğun bakımda bir sürü alete bağlıydı çünkü… 10 gün sonra ilk defa göğsüme verdiler ve ancak o zaman sütüm geldi. Doğurduğunuz andan itibaren evet annesiniz, ama bebeği kollarınıza alıp kokusunu hissedince ancak anlıyorsunuz anne olduğunuzu… O andan itibaren ayrılmaz ikili oluyorsunuz. Zaten o günden sonra, sabah 07.30’da evden çıkıyordum. Gece 24.00’e kadar hep hastanedeydim iki ay boyunca…


-Çok zor bir süreç olmalı?
Hep kuruyordum kafamda… “Acaba bebeğim sağlıklı olacak mı?” diye… Çünkü doktorlar, böyle erken doğan bebeklere bir türlü, “Bu bebek artık sağlıklıdır” demiyorlar. Hep bir acaba?.. Çaresizliğin ne demek olduğunu anlıyor insan… Çok şükür her geçen gün daha iyiye gitti.


-Sonra 2,5 kilo bir bebekle eve gidince ne yaptın?
Asıl macera o zaman başladı! Hastanede güvenli bir ortamda sonuçta, pamuklara sarılı, işi bilen insanlar var. Neyse ki, o zaman yardımcı olarak aldığımız Fatma Abla, o kadar denk geldi ki, daha önce erken doğan ikiz bebeklere bakmıştı… O bizim şansımız oldu. Kritik zamanları öyle atlattık. Hep nefesini kontrol ediyordum ama…  Acil durumlar için hastaneden çıkmadan önce bir sürü bilgi de verilmişti… Her an tetikteydik… Neyse geçti bitti…


O DUYGUYU YAŞAYAMADIM!
-Bu çok zor süreçte bebeğini emzirebildin mi peki?
Bebeğimi emziremedim maalesef. O duyguyu yaşayamadım. Sadece makineyle sütümü sağarak verebildim. Erken doğduğu için yorulmaması gerekiyordu. Zaten ağzından bir hortum karnına gidiyordu, oradan sağdığım sütü gram gram veriyorlardı. Fakat o dönemdeki sıkıntı, stres ile ancak 1 ay sütüm geldi. Sütüm gelsin diye neler neler yedim… Fakat gelmedi, gelmedi. 2. ayda da çok sevdiğim bir arkadaşım sütannelik yaptı Demir’e, sonrasında da mamaya geçtik.


DOĞUMDAN ÖNCE VE DOĞUMDAN SONRA…
-Ciddi travmalar yaşamışsın. Bunlar seni nasıl etkiledi?
Hayatım Demir’in doğumundan önce ve doğumundan sonra ikiye ayrılabilecek şekilde değişti. Hayatta pek çok şeyin önemsiz olduğunu ve hayatta nelerin değerli olduğunu gördüm. Çünkü bebeğimin hastanede kaldığı 2 ay boyunca çaresizliğin ne olduğunu anladım. Bir tek o ve ben vardık sanki dünyada. Ve bir anne olarak o süreçte çocuğuma verebileceğim tek şey sütümdü, üzüntüden o da kesilince hep kendimi suçladım. Kendimi adeta yedim bitirdim. Psikologluk oldum…
 
KENDİMİ ÇOK BOŞLADIM
-Profesyonel yardım aldın mı peki?
Yardım almadım. Zaten o dönem kendimi çok boşladım. Ama ailem, arkadaşlarım hep yanımdaydı. Onlarla atlattım. Demir ile ilgili aldığım her iyi haber toparlanmamı sağladı. Hastaneden eve dönünce de bütün dünyam Demir oldu. Zaten 4 sene çalışmadım. Çünkü Demir erken doğduğu için yaşıtlarından geç yürüdü, geç konuştu, geç katı gıdaya geçti. Neyse ki, 2 yaşındayken yuvaya gitti ve gelişimi çok hızlandı. Tuvalet alışkanlığı kazandı, kendi kendine yemek yeme alışkanlığı kazandı. Ayağımızda sallamadan uyumuyordu, yuvada öğrendi… Önce yarım gün götürdüm, çok mutluydu; sonra faydasını görünce ikinci dönem tam gün gitti. Böyle böyle yaşıtlarını yakaladı. Uzun boylu da bir çocuk…


4 YIL ÇALIŞMADIM!
-Doğumdan sonra kaç yıl çalışmadın?
4 yıl boyunca hem Demir’le ilgilendim hem de kendimi dinlemeye ayırdım. Ondan sonra tekrar çalışmak psikolojime çok iyi geldi. Yıpranmalarımı onarmak için işim dışında hiçbir şey beni bu denli motive edemezdi, hayata bağlayamazdı. Çünkü 17 yaşından beri çalışıyorum, alışmışım… Çok özlediğimi hissettim. 


OĞLUM İLKOKULA BAŞLIYOR!
-Şu anda Demir kaç yaşında, neler yapıyor?
5,5 yaşında, ilkokula başlıyor. Çok heyecanlı. Yeni bir okula başlayacak. Servisle gidip gelecek. Bunlar O’nun hayatında köklü değişiklikler. Daha disiplinli yaşayacak artık. Ben de çok stresliyim açıkçası, ödev konusunu panik yapıyorum. Bayağı endişeliyim şu sıra… Başak burcuyum malum, evhamlı ve planlı programlıyım.


-Anneliğin de evhamlı mı?
Bu sefer kendi adıma değil, Demir adına evhamlıyım. Aslında evhamlı bir anne olmamaya çalışıyorum. Çünkü, özellikle erkek çocuğunu hayata hazırlamak adına annesinin dizinin dibinden ayrılmayan bir çocuk olsun  istemedim. Tabii ki aramızda büyük bir bağ ve aşk var ama…
Yuvaya başlamasıyla birlikte herkesin özgür alanları olduğunu öğrendi. Annem benim küçükken çok üstüme düşerdi; bu yüzden yüzmeyi mesela kazık kadarken öğrendim. Benim çocuğum öyle olmasın istedim. Demir’i büyütürken hep, “Ben çocuk olsaydım, nasıl olmasını isterdim?” diye düşünüyorum… Çünkü herkesin doğrusu farklı… Demir şimdi bir güzel yüzüyor, stil sahibi oldu bu yaz… Çocuğa o özgür alanı sağlamak, korkutmadan izlemek çok önemli…


ESKİDEN ANNEMİN İLGİSİ BANA BATARDI
-Annenin gözü hep senin üzerindeydi anlaşılan?
Tabii! Ben mesela, 17 yaşında çalışmaya başladım ama 18 yaşına geldiğimde bir yere giderken hep annemden izin alırdım. Bırak bir arkadaşında kalmayı falan eve dönüş saatlerimde bile sınırlamalar vardı. Zaten annemi herkes tanır, hep yanımdadır. O zamanlar bu durum çok batıyordu bana, ama şimdi O’nu anlıyorum, iyi ki hep yanımda olmuş diyorum. Şimdi bile günde 40 defa arar, sorar.


-Sen nasıl bir annesin?
Demir’le aramızda şimdiden çok güzel bir arkadaşlık var. Annem de bizi öyle yetiştirdi, hem arkadaş hem de bir bakışıyla hizaya gelirdik. Ben o kadar yapamasam da, Demir de benim gözlerime bakıp onay arar. Bir de Demir’le çok iyi vakit geçiriyoruz, sohbet ediyoruz. Onunla birlikteyken, dış dünyadan uzaklaşıp tamamen farklı bir boyuta geçtiğimi hissediyorum.


ANNEDEKİ DUYGULAR BABADA YOK!
-Çocuktan sonra, eşler arasındaki ilişki de değişiyor mu sence?
Tabii ki… Farklı bir boyuta geçiyor yaşadığınız şey… Çünkü ortak payda çocuğun sağlıklı olması, mutlu olması oluyor; ortak ürettiğiniz şey çocuk sonuçta… Dolayısıyla konuşulan konular, paylaşımlar da genellikle çocuk odaklı oluyor…


-Demir’in babasıyla ilişkisi nasıl?..
Bir çocuğun babasıyla ilişkisinin annesiyle olan ilişkisi gibi olmasını beklemiyorum ve öyle olduğuna da inanmıyorum açıkçası. Çünkü annedeki duygular, güdüler doğadaki hiçbir canlıda yok; o bir tek anneye ait. Demir’in babasıyla paylaşımları da çok güzel, babasını çok seviyor; babası da O’na kaliteli zaman ayırabiliyor ve önemli olan da bu… Ama benim koyduğum azıcık disiplini babası koymuyor mesela; böyle olunca da baba çocuğu şımartan taraf oluyor, ben kural koyan taraf oluyorum.


HAYATTAKİ EN KIYMETLİ ŞEYİM OĞLUM
-Peki, anne olunca ne anladın?
Hayattaki en kıymetli şeyimin çocuğum olduğunu anladım. Ben mesela, süsüne, bakımına çok özen gösteren bir kızım, eskiden de öyleydim. Ama şimdi bakıyorum, kendim için alışveriş falan yaptığım yok, varsa yoksa Demir… O’nun karnı doymadan yemek yediğimi bilmem mesela, hep önce O… Bu duygular, bu fedakarlık bir tek annede var işte… Buna rağmen, annem bana hep “Babasının kızı” der, ben babacıyım, çok büyük bir aşk var babamla aramızda… Demir de ilk zamanlar babasına daha düşkündü; şimdi bana bir hayranlığı ve sahiplenmesi söz konusu…

-Çocuğunla ilgili hayallerin var mı?
Bir film karesi ya da bir meslek yok hayalimde Demir için. Kendi seçimlerini yaşasın isterim. Hayata en az yarayla hazırlansın isterim; anne babanın görevi bu... Tabii ki aşk acısı da yaşayacak, başarısızlık da yaşayacak, ama ben ne kadar anlatsam da korumaya çalışsam da düşe kalka öğrenecek…


Röportaj: Hülya YILDIRIM

 

Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.