"Ağır ağır ilerliyordu, insanlar için kısa
ama kendisi için upuzun bir kanalda. Öyle vakur bir duruşu vardı ki, adeta etrafına ışık saçıyordu.
Uzun bir bekleyişin ardından kız kardeşlerinin yardımı ve desteği ile hazırlanıp yuvadan ayrılmıştı
Ova. Bu, aynı zamanda bilinmeze doğru olan bir yolculuğun da başlangıcı idi. Yolculuğu, ya O’nu
hayatının aşkı ile karşılaştıracak ya da unutulup gidenlerden olacaktı."
İşte
böyle başlar kahramanımız Ova’nın, yani dişi yumurta hücresinin yolculuğu. Tüm kadınlar olarak
kendimizin farkına varmak için belki de yumurta hücremize ve kız kardeşliğin önemini anlamak için de
bu hücrelerin birbirleri ile olan ilişkisine bakmak gerekiyor.
OVA İLE BULUŞMA VE
TANIŞMA
Bu hücrelerde, spermlerde olduğu gibi bir yarış söz konusu değildir. Çünkü dişi
yumurta hücreleri sürekli bir yardım ve işbirliği halindedir. O ay bir tanesi, yıllardır saklandığı
yumurtalıktan ayrılmaya hazırlanırken diğerleri de salgıladığı östrojen sayesinde o bir tek hücrenin
olgunlaşmasına katkıda bulunurlar. Bu olgun dişi yumurta hücresini mikroskop altında gördüğünüzde
ise ona hayran olmamak elde değildir. Çünkü etrafını saran zona pellisuda tabakası, hücre
stoplazmasının sınırını oluştururken üzerindeki corona radiata tabakası da ona parlak bir görünüm
kazandırmaktadır. Bu görüntüyü net olarak gördükten sonra hiçbir kadının artık hayattan korkması ve
kendini kötü hissetmesine gerek yoktur. Ova’nın asil ve vakur duruşu her kadını, yapacağı her iş ve
atacağı her adım için daha çok cesaretlendirecektir.
Benim bunu anlamam uzun bir zamanımı
aldı. Doktora yıllarımda tüp bebek merkezinde staj yaparken mikroskop incelemem sırasında gördüm ilk
kez onu. Adını da hemen Ova koymuştum. Öyle ya Sperm’in herkes tarafından bilinen bir adı vardı.
Peki, neden bu harikulade hücrenin adı hiç telaffuz edilmiyordu. “Anne Olunca Anladım” internet
sitesinde “Okumuş Ebe” köşesinde siz değerli okuyucularımızla birlikte kahramanımızın yolculuğuna
eşlik edeceğiz ve kadın olmayı biraz daha farklı açıdan anlamaya, fark etmeye çalışacağız.
NEDEN OKUMUŞ EBE?..
Neden “Okumuş Ebe” diye sorarsanız henüz 19 yaşımda Batman’ın
Gercüş ilçesi Yolağzı köyüne ebe olarak atandığımda tek hayalim üniversite okumaktı. Ebe olduğum
halde üniversite sınavına girmeye karar vermiştim. Okuma merakım sadece lisans öğrenimi ile sınırlı
kalmadı. Hem öğrenim hayatım boyunca kadınlarla çalışmaya devam ettim; hem de aralıklı olarak yüksek
lisans ve doktora öğrenimimi tamamlayıp Türkiye’nin doktoralı ilk ebelerinden biri oldum. Oniki
yıllık ebelik hayatımdan sonra yaşam yolculuğuma son sekiz yıldır da akademisyen olarak devam
ediyorum. Ayrıca küçük yaşlarımdan beri kitap okumayı çok seviyorum ve tabii ki soyadım da Okumuş.
Bildiğiniz gibi dünya, 2012 yılında farklı bir boyuta geçti ve artık değişime ve dönüşüme
ihtiyaç duyulan yepyeni bir dönemde yaşamaktayız. Bu değişim ve dönüşüm ise kadınların rahminde
başlıyor. Ben de bu değişim sürecinde “Haydi kadınlar! Özümüzün farkına varalım ve kendimizden doğup
yeni yepyeni olalım” diyorum. Belki içinde olduğumuzu zannettiğimiz bu kaos ortamı da bu değişim ve
dönüşümün doğum sancılarıdır. Kimbilir?..