Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan 
adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı 
hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat 
temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu.
'Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, 
belki benden daha zengindir' diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde 
sinirlenmişti.
Alaycı bir ses tonuyla:Ekmek parası mı istiyorsun ?
diye sordu.
-Hayır çikolata parası lazım! 
Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. `Espri 
yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor` diye düşündü.
- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı 
yiyorsunuz?
- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle 
bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.
Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı 
geçtiğini anlayamamıştı.
-Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi 
canınız? 
-Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış 
stendapçı mısın? 
- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın 
doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.
-Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim 
kadarıyla.
-O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık 
evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum 
gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever. 
Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. 
O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. 
Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu 
rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı.
Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü.Fakat 
karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu 
rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı.
'Acabasöyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu' 
diye düşündü.
-Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?
Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, 
bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı. 
- Ben dilenci değilim. Işim yok. Günlük çalışırım, 
ne iş bulursam yaparım.Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, 
hiçbir iş bulamadım. 
Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
-Oturun biraz dertleşelim bari, dedi. Adam 
çekingen çekingen oturdu yanına. 
-Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?
-Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. 
Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar. 
-Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?
-Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o 
benim.
-Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret 
doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan 
bahsediyorsun.
-Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi 
artırdı.
-Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? 
Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin. 
-Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan 
bilmem.
- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. 
Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. 
Sürekli kavga ediyoruz.Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz, 
arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir 
şeyin yok, ama mutlusun.Para mı acaba bizi mutsuz eden?
-Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. 
Benim karım her şeyim.Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı 
paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? 
Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey 
olan.
-Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım 
her şeyden şikayet ediyor.Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?
-
Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen 
kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün 
çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her 
şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur. 
-Sizin mutluluğunuzun sırrı bu mu ?
-Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum 
ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok 
mutlu oluyor.
-Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?
-Küçük kızı severek.
-Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?
-Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç 
büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok 
mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.
-Nasıl yani ?
-Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir 
düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel 
olduklarını duymaya bayılırlar.Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını 
beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden 
hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep 
duymak isterler. Iltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?
-Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı 
Aylin. Her akşam boynuma sarılır 'babacığım beni ne kadar seviyorsun?' diye 
sorar.Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda 'Baba güzel olmuş muyum?' diye 
sorar durur.
-Güzelsin demem de yetmez ona. ' Harikasın prenses 
gibi olmuşsun'demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.
-Işte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. 
Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan 
yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona 'bebeğim' diye 
hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. 'Bebeğim bana bir çay yapar mısın?' 
dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.
-Hiç kavga etmezmisiniz siz? 
-Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de 
tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar 
inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana. 
-Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız 
havası yok onda.
-Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi 
istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka 
vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o 
küçük kızı asla aldatma.Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep 
kuşkuyla bakar.Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hem de çabuk 
kırılırlar.Çok narindir onlar.Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları 
severler.
-Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman 
yapabilir miyim bilmiyorum.Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok 
yorgun gidiyorum.
-Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek 
dünyanın en kolay işi.Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük 
kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat 
ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek 
mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu 
etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa 
çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.
-Haklısın da bende bütün gün ailem için çalışıp 
yoruluyorum.
-Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve 
gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar 
verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi.Ama 
hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan 
hediyenin bir anlamı yoktur.
Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük 
kazandım günlük yedik.Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın 
kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. 
Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim 
boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle 
ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.
Adam ayağa kalktı.
-Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. 
Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde 
ağlayıp duruyordur.
Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.
-Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.
Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki 
pastaneyi gösterdi.
-Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta 
alalım, dedi.
Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına 
yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evinin yolunu 
tuttu.
Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının 
en sevdiği meyvelerden aldı.
Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak 
masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir 
tabağa döküp yıkadı., sonra eşinin önüne koydu.
-Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.Inci 
hiç konuşmadı.
-Sorsana 'niye' diye..
Inci kızgın kızgın: -Niye? Diye sordu.
-Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının 
midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. Inci şaşırmıştı. Bir 
anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.
-Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.
-Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin 
meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. 
Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. 'bak senin sevdiğin meyveleri 
aldım'
-Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, 
meyve alarak gönlümü alamazsın. 
-Özür dilerim seni kırdığım için.
Sonra Bülent yere diz çöktü.
-Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum 
senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.Bülent yere çömelmiş, 
boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.
Inci kıkır kıkır gülmeye başladı. 
-Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi 
cezalara katlanabileceksin, dedi.
Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin 
içinde sakladığı küçük kızı gördü.Bundan sonra her şey daha farklı olacak 
diye düşündü.




Düzenleyen irme - 23 Şub 2009 Saat 14:06