Yazar |
Konu Arama Konu Seçenekleri
|
prensim2007
Katılımcı Üye
Kayıt Tarihi: 22 Oca 2008
Konum: İstanbul
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 300
|
Konu: Ödül Cezadan Çok Daha Etkilidir Gönderim Zamanı: 12 Tem 2009 Saat 13:48 |
PROF.DR. SABİHA PAKTUNA KESKİN
Ödül Cezadan Çok Daha Etkilidir
Çocuk Nörologu ve Doktoru Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin, çocuklarla doğru iletişim kurmak için onları anlamak gerektiğini söylüyor. Tutarlı olmanın önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Keskin, 'Hayır dediğiniz şeyi takip etmiyorsanız, sonraki 'hayır'larınız geçersiz olur. Çocuk sözünüzü dinlemez' diyor.
Yaşamımızın en önemli ve hassas dönemi olan çocukluk dönemi, kendi içinde farklı dönemlere ayrılıyor. Her dönemde çocuğun davranışları ve ihtiyaçları değişiyor. Ebeveynlerin çocuklarıyla doğru iletişim kurabilmeleri için bu dönemleri bilmeleri ve ona göre davranmaları gerekiyor. Çocuk Nörologu ve Doktoru Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin, ebeveynlerin çok fazla otoriter olmamalarını ve her şeye 'hayır' dememelerini tavsiye ediyor. Çocukta güven duygusunu oluşturmak için tutarlı davranmaları gerektiğini, aksi halde çocuğun söz dinlemeyeceğini söylüyor.
Çocuğa ödül vermenin, ceza vermekten daha etkili bir yöntem olduğunu belirten Prof. Dr. Keskin, 'Yanlış davranışları azaltan her şey cezadır. Doğru davranışları artıran her şey ödüldür. Dayak ve hakaret ceza değildir, bunlar yanlış davranışı artırır. Çocuk ilk fırsatta aynı davranışı tekrar yapmaya ve sizi taciz etmeye başlar. Çocuğunuz sizi taciz ediyorsa mutlaka siz hata yapıyorsunuzdur. Doğru ceza çocuğa karşı yanıtsız kalmaktır ve çocuğun haklarını elinden almaktır' diyor.
Prof. Dr. Keskin, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde Pediatrik Nöroloji Bilim Dalında Öğretim Üyesi olarak görev yapıyor. Ayrıca özel muayenehanesinde hizmet veriyor. Çocuk davranışlarını anlamak için çeşitli çalışmalar yapan Prof. Dr. Keskin, ABD'de Pediatrik Nöroloji üzerine eğitim aldı ve Türkiye'ye döndükten sonra otistik ve hiperaktif çocukları tedavi etti. Prof. Dr. Keskin'in 'Bana Seni Anlat Anne', 'Çocuklarla Doğru İletişim' ve 'Anne İş'te' isimli kitapları bulunuyor. Türkiye'de bir ilke imza atmaya hazırlanan Prof. Dr. Keskin, dikkat yetersizliği olan çocuklara eğitim veren bir okul açmak için çalışmalar yapıyor.
Çocuklarla doğru iletişim nasıl kurulur?
Doğru iletişim kurmak için çocuğun içinde bulunduğu dönemi bilmek gerekir. Ebeveynler bu dönemleri bilir ve çocuğa ona göre davranırlarsa iletişim kendiliğinden kurulur. 0-3 yaş dönemi çocuğun anneye bağlandığı ve onun koruması altında olduğu dönemdir. Bu dönemde çocuğun ağlatılmaması ve her istediğinin yapılması gerekiyor. Bu şekilde çocuk şımarmaz. Şımarmak, ilişkinin bozulması, ilişkideki bağın kopması demektir. İlişkiyi koparan en önemli durum ebeveynin verdiği komutları takip etmemesidir. 'Hayır' dediğiniz şeyi takip etmiyorsanız, sonraki 'hayır'larınız geçersiz olur. Çocuk sözünüzü dinlemez. Bu durumda onun 'şımarık' olduğunu düşünürsünüz. Aslında çocuk değil, ilişki şımarır. Bunun önüne geçmek için ebeveynlerin her şeye 'hayır' dememesi gerekiyor. Genellikle çocuklar babalarının sözünü dinlerler. Çünkü babalar çok fazla komut vermezler.
Bence anneler de bu yöntemi denemeli. Çocuğun hangi davranışına sinirlendiklerini ya da hangi davranışının çocuğa zarar verdiğini tespit edip ona göre komut vermeli ve komutlarını takip etmeliler. 4-11 yaş dönemi yani 'yarış dönemi'nde de çocuğu takip etmek istiyorsanız, çocuğun yarışmasına izin verin ve yapmaktan hoşlandığı şeyleri onunla birlikte yapın. Örnek, onunla oyun oynayın. Anne ve baba aşırı otoriter olmamalı. Güçlü ve güvenilir olmalı. Çünkü insanların güce ihtiyacı vardır. Ergenlik döneminde çocukların arkadaşları için olumsuz eleştiriler yapmamak gerekiyor. Çocuğunuzun arkadaşında gördüğünüz olumsuz yanlar, çocuğunuzda da vardır. Çünkü çocuklar kendisine benzeyenin peşindedirler. Çocuğu arkadaşından uzaklaştırmak değil, olumsuz yönlerini bulup iyileştirmek gerekir. Sözel olarak olumsuzlukları ifade etmek çocukla kurulan ilişkiyi bitirir.
Tatlı-sert otorite kurun
Çocukluk döneminde yaşanan olumsuzluklar ilerleyen yıllarda çocuğu nasıl etkiler? Bu çok hassas bir konu. Bir günlük bebeğe annesinin kucağında aşı yapılır. Bu kesinlikle yanlıştır. Çünkü anne karnında annesinin kokusunu kodlamıştır ve o kokuyu duyarken bebeğe o acıyı hissetirmemek gerekir. Çünkü beyni bunu kaydeder. 0-4 yaş döneminde kimse bir şey hatırlamaz. Ama hatırlanmayan olaylar yaşamımız boyunca davranışlarımızı etkiler. Bu dönemde beyinde anıların kaydedildiği bölüm olan 'hipokampus' çalışmaz. Onun yerine 'amigdala' fotokopi yapar gibi yaşananları kaydeder. Çocuğun beyni saniyede 30 milyon kayıt yapar. Bu kadar kayıt yapan bir teknoloji yok, olması da mümkün değil. 'Amigdala'nın kaydettikleri yaşam boyunca silinmez.
Psikolojik açıdan sağlıklı bireyler yetiştirmek için anne ve babalara ne tür görevler düşüyor? Anne ve babanın tatlı-sert bir otorite kurması gerekir. Komut verme, öğüt verme gibi iletişimin bazı genel kuralları vardır. Bu kurallar çocukla kurulan iletişimde de geçerlidir. Çocukla konuşurken emir cümlesi kullanmamak gerekir. Kendi sorununuzu anlatmak için karşı tarafa kendinizi anlatmanız gerekir. Ancak karşı tarafı dinlemek istiyorsanız, onu ona göstermeniz gerekir. Yani 'Sana ne oldu böyle?' demek yerine, 'Çok üzgün görünüyorsun' denilmelidir. Ebeveynlerin çocuklarıyla empati kurabilmesi onları anlamasıyla mümkün olur. Çocuk davranışları için bazı genel kurallar vardır. Ama bunun dışına çıkan çocuklar da oluyor. Bu gibi durumlarda da bir uzmandan yardım almak zorunlu hale geliyor.
Ceza ve ödülün çocuk yetiştirmede rolünü anlatır mısınız? Ceza deyince, aklımıza dayak ve azarlamak geliyor. Aslında ceza bu anlama gelmez. Çocuğu kontrol etmek için onun davranışları hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Davranışları azaltan her şey cezadır. Davranışları arttıran her şey ödüldür. Dayak ve hakaret o davranışı artırır. Otomatik olarak ödül haline gelir. Çocuk ilk fırsatta aynı davranışı tekrar yapmaya ve sizi taciz etmeye başlar. Çocuğunuz sizi taciz ediyorsa mutlaka siz hata yapıyorsunuz demektir. Çocuk rövanş alıyordur. Çocukları istemedikleri davranışları tekrarlanıyorsa, ebeveynler o davranış karşılığında gösterdikleri davranışı göstermemelidir. Doğru ceza çocuğa karşı yanıtsız kalmak ve çocuğun haklarını elinden almaktır. Örneğin, televizyonu yasaklayabilirsiniz. Ya da istemediğiniz bir davranışı yaptığı zaman, sanki hiç duymamış ve görmemişsiniz gibi hiçbir yanıt vermeyebilirsiniz. Ödül cezadan çok daha etkindir. Ders çalışmayan bir çocuk kitabının başına geçtiği anda onu ödüllendirebilirsiniz. En küçük davranışı ödüllendirerek çocuğu şekillendirirsiniz.
Çocuğa güven duygusu nasıl verilir? Tutarlıysanız çocuğa güven verirsiniz. Söylediğinizi kısa bir süre sonra unutuyorsanız çocukta güvensizlik başlar. Güven şarttır. Annelerden özellikle bu duyguyu beslemelerini istiyorum. Çocuk babasına güvenmeli, babasının güçlü olduğunu bilmeli. Boşanan anne ve babalar için de aynı kural geçerli. Baba yoksa da dede ya da dayı gibi bir akrabanın o duyguyu vermesi gerekir. Çocuk, yaşadığı evine de güvenmelidir. 'Evimiz sağlam, depremde yıkılmaz' gibi sözlerle çocuğa güven verilmelidir. Bu güvenini sarsmamak için çocuğun yanında anne ve babanın 'hastayım' dememesi, hasta olduğunu belli etmemesi gerekiyor. Çocuk anne ve babasının hasta olduğunu duymak istemez.
İki çocuk arasında üç yaş olmalı
İki çocuğu olan ebeveynlere neler tavsiye edersiniz? Çocuklarına nasıl davranmalılar? Bu çok önemli bir konu. Çocuklar 0-11 yaşına kadar 'asosyatif' öğrenir. Yani bir şey olur, onun arkasından tekrar olduğu zaman çocuk onu öğrenir. Anne hamileyken çocuğuna karnında kardeşini taşıdığını ve kardeşinin doğacağını söyler. Anne çocuğuna bu durumu anlattığını ve çocuğunun ikna olduğunu düşünür. Oysa öyle değildir. Bebek dünyaya geldikten sonra çocuk kardeşinin o evde yaşamaya başladığını ve hiç ayrılmadığını görür. Bebek doğduktan altı ay sonra kardeş kıskançlığı en üst seviyeye çıkar. Aslında 'kardeş kıskançlığı' sözünü değiştirmek istiyorum. Bu, anneyi paylaşamamadır, anneyi kaybetme korkusudur. Bu nedenle annenin çocuklarına eşit davranması gerekir. Bunun için de bebeğini emzirirken diğer çocuğuyla da ilgilenmeli, onu da yanına almalı, onun elinden tutmalı. Çocuğa, 'Seni atmıyorum, Sensiz olmaz' mesajının verilmesi gerekir. Bunları yaparken de çocuklara yaşlarına göre davranılmalıdır. Ebeveynlerin iki çocuk arasında üç yaşın olmasına özen göstermesi gerekir. Çünkü 0-3 yaş anneye bağlanma dönemidir. Özellikle erkek çocukları daha hassas ve kırılgandır. Bu dönemden sonra ikinci bir çocuk düşünülmelidir. Ayrıca çocuklar üç yaşından önce kreşe gönderilmemelidir.
Çocuğu anneanne ve babaanne gibi aile büyüklerinin büyütmesine yaklaşımınız nasıl? Normal şartlarda çocuğa annenin bakması lazım. Özellikle üç yaşına kadar çocuğa annenin bakması şart. Bebeği emzirmekle sütü sağıp biberonla vermek aynı şey değildir. Ama çalışan annelerin durumu farklı. Bu durumda çocuğa anneanne ya da babaannenin bakmasında bir sakınca yok. Bu, bir zenginliktir. Ancak çocuğu yetiştirirken anneyle anneanne ya da babaannenin çatışmaması gerekir. Anne, anneannenin bilgisinin eski olduğunu düşünür. Anneanne ve babaanneler geçmişten gelen tecrübelerine göre hareket ederler. Örneğin, anne çocuğunu klozete alıştırmaya çalışırken, anneanne lazımlığı kullanmak isteyebilir. Aslında çocuk klozetten hoşlanmayabilir. Çocuk bütün bunları 'Annem böyle yapar','Anneannem böyle yapar' şeklinde beynine kaydeder. Anneanne ve babaannenin yetiştirdiği çocuğun terbiyesi bozulmaz.
|
 |
ifakat
Kıdemli Moderatör
"Yağmurun annesi... Çıtır pare mod"
Kayıt Tarihi: 10 Nis 2007
Konum: istanbul
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 9866
|
Gönderim Zamanı: 15 Tem 2009 Saat 00:56 |
ÖDÜL VE CEZA Günümüz eğitim anlayışında disiplin, bir cezalandırma sistemi olmaktan çok, çocukların kendi kendilerini kontrol etmeleri konusunda başvurulan bir yardımcı yöntem olarak düşünülmektedir. Disiplin, çocuğun kendi kendisini kontrol etmesini, diğer çocuklara ve çevreye uyumunu sağlayan bir eğitim aracı olarak ele alınınca, cezalandırmanın yerini mantık ve anlayış alır. Çocuk, davranışlarını kendi kendine değerlendirir ve hatta yanlış yaptığı zaman kendisini de eleştirebilir. Çocuk, bizim kendisine uygulamak istediğimiz kuralı kavrayabilecek olgunluğa erişmiş midir? sorusunun kilit noktası buradadır. O güne kadar annesinden hiç ayrılmamış ve anaokuluna ilk kez gelmiş üç yaşındaki bir çocuk, herhangi bir oyuncakla oynayabilmek için sırasını beklemek kuralı kendisine verildiği zaman zorluk çekebilir. Yine ilk kez geldiği anaokulunda yemeğini kendi başına yemesi istenildiğinde yemek istemediğini belirtebilir. Bu durumda çocuğun azarlanması, cezalandırılması kuşkusuz seçilecek yöntemlerin en sonuncusu bile değildir. Sevildiğini bilen, kendisini güven içinde hisseden bir çocuk, genellikle yetişkinlere ve yaşıtlarına yaklaşmakta da güçlük çekmez, insanlara güven duyduğu için onların davranışları hakkında da kuşkuya düşmez.
Mutlu bir çocuk, yetişkinin kendisinden istediklerini yerine getirmek konusunda mutsuz ve güvensiz bir çocuktan daha isteklidir. Ayrıca çocuklar kendilerine makul bir açıklama yapıldığında, genellikle söylenenleri kabul ederler, istenmeyen davranışı yapmaktan vazgeçerler. Ancak yetişkinler olarak okul öncesi dönem için akılda tutmamız gerekli olan en önemli nokta, çocukların davranışlarından doğacak sonuçları kestirmekte güçlüğe uğradıklarıdır. Çocuk odada koşarken sehpaya çarpar ve üstündeki vazoyu kırar, vazoyu kırdığı için kendisine kızan annesine verdiği yanıt ise, "ben kırmadım ki, kendisi düştü ve kırıldı" şeklindedir. Gerçekten de bu bir kazadır ve çocuğun vazoyu isteyerek kırması da söz konusu değildir, ama çocuk oda içinde koşmakla eşyalara zarar verebileceğini kavramakta zorluk çekmektedir. Böyle bir durumda yetişkinin vereceği cezanın ona bir yararı olacağı kuşkuludur. Ceza, yetişkinin o andaki zarar karşısında duyduğu öfkeyi bastırmak için bir yöntem olabilir, ama çocuğun evin içinde tehlikesiz biçimde hareket edebilmesini sağlayacak kuralları öğrenmesine yardımcı olamaz. Burada her şeyden önce, çocuğun bu kestiremediği tehlikeli durumlar için yetişkinin önlem alması, çocuğun oyun alanını sınırlandırması, daha doğrusu, çocuğa, kendisine ve etrafına zarar vermeden oynayabileceği ayrı bir alan ayırması seçilecek yolların en uygunu dur. Eşyaların arası oyun oynamak, koşmak için uygun bir alan değildir. Ama kendi odasında rahatça, istediği oyunu oynayabilir. Çocuk bu teklifi kabule hazırdır. Zaten kendisini koruyamadığı tehlikeli durumlar için de yetişkinin güven verici yardımına gereksinimi vardır.
Çağdaş disiplin anlayışında ceza, ancak çocuğun bozduğu ilişkileri kendisine hissettirecek türden bir yasaklama ise yapıcı bir değer taşıyabilir. Oyun sırasında arkadaşları ile oynamakta güçlük gösteren, onlara vuran veya oyunlarını bozan bir çocuğun bir süre yalnız oyun oynamasında yarar vardır. Yine aynı şekilde yemeğini yemek istemeyen, bunu sorun yapan bir çocuğa, "peki, o halde ancak yemeğini bitirdiğ in zaman bahçede oyun oynayabilirsin" diyerek, çok istediği bahçe oyunundan kendisini mahrum etmek gibi bir yöntem uygulanabilir. Gezmeye gitmek için ağlayıp, tepinen, annesini yumruklayan veya eline geçenleri atan bir çocuk için en uygun yöntem, ona küsmek, onu azarlamak değil, fakat sakin bir sesle "gezmeye gitmek istiyorsun, ama bu şartlarda sokağa çıkmamız mümkün değil, bu konuyu tepinmen bittiği zaman tekrar düşünürüz" demek olabilir. Dengeli bir disiplin planı, çocuğun kendi kendisini kontrol etmesine dayalıdır ve bu planda cezalandırmadan çok, çocuğun kendi kendini değerlendirmeye a1ıştınlması önemlidir. Tüm öğrenme faaliyetlerinde olduğu gibi, zaman zaman başardığı bir davranışı için kendisini ödüllendirmek, davranışının başarılı ve olumlu yönünü ona hissettirecek birkaç tatlı söz söylemek, en azından çocuğu ilerdeki başarılar için özendirecek bir tutumdur. Ancak her şeyde olduğu gibi bunda da aşırılığa kaçıldığında, çocuğun gerçek başarıdan duyacağı mutluluk duygusu yerini, haksız olarak kendini üstün görme duygusuna bırakabilir. Ödül, ancak hak edildiği zaman verildiğinde eğitimsel bir değer taşır.
Şımarıklık:
Disiplin konusuna değinirken şımarıklıktan söz etmemek hemen hemen olanaksızdır. Şımarıklık, çocukta doğuştan var olan bir özellik değildir. Hiçbir çocuk şımarık doğmaz, ama daha be beklikten başlayarak anne babasının ve diğer yetişkinlerin tutumları çocuğu şımarık hale getirir. Şımarık çocuk, genellikle gereksinmelerinin karşılanması konusunda belirli bir düzen bulunmayan çocuktur. Çok kere kendi istediğinin yerine, anne babasının kendisine vermek istedikleri ile yetinmek zorunda kalan, yanlış şeyleri aldığı için de devamlı istekte bulunan çocuk şımarıktır. Anne veya baba çocuğa en pahalı oyuncakları, en iyi giysileri alarak adeta ondan esirgedikleri veya isteyip de gösteremedikleri sevgilerini kanıtlamak istemektedirler. Belirli bir disiplin kuralının uygulanmadığı veya uygulanamadığı, anne babanın disiplin konusunda görüş birliğine sahip olmadığı veya evdeki büyükanne, büyükbaba veya yakın akrabaların, kısaca çocuğun yakın çevresinde onu etkileyebilecek kişilerin disiplin konusunda ortak tutuma sahip olmadıkları ailelerde yetişen çocukların şımarık olmaları son derece kolay ve hatta doğaldır. Bazen de parçalanmış ailelerde anne veya babanın yanında kaldığı zamanlarda çocuğa karşı takınılan tavır veya uygulanan kurallar o kadar farklıdır ki, çocuk bu zıt davranışlar karşısında uyum sağlamakta güçlük çeker. Şımarık çocuklarda, canının istediğini istediği zaman yaptırmaya çalışma, devamlı tutturma, gereken saatte yatmaya karşı aşırı direnç, sık sık ağlama, tepinme, arkadaşları ile uyum sağlayamama vb. gibi tepkilere sıkça rastlanır. Bu tür çocukları yeniden eğitmek, onlara makul bir disiplin planını kabul ettirmek, bazen eğiticiyi umutsuzluğa düşürecek kadar zordur. Yeniden eğitimin sağlanması, çocuğun sağlıklı bir duygusal yapıya kavuşması, tüm aile bireylerinin ortak çabaları ve o güne kadar uyguladıkları yöntemi değiştirmelerine bağlıdır
alıntı
|
Öyle bir kul hakkım varki benden alınan... ALLAH'ım yarına bırakır ama ,yanına bırakmaz ASLA...!!!
|
 |
gülgün
Kıdemli Üye
Kayıt Tarihi: 29 Tem 2008
Konum: Oğlum hasta:((
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 1384
|
Gönderim Zamanı: 15 Tem 2009 Saat 01:34 |
TEşekkürler
|
 |
meryem
Altın Üye
Ali İlber'in annesi
Kayıt Tarihi: 12 Mar 2008
Konum: plates ile:))
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 3781
|
Gönderim Zamanı: 16 Tem 2009 Saat 21:38 |
Cezalar Nasıl Tükenir, Anababa Nasıl Tükenir?
"Çocuklar gençlik çağına ulaşırken onları cezayla denetimleri altında tutan yetişkinler de yavaş yavaş güçlerini kaybederler. Anababaları
kadar güçlü olmaya başladıkça, çocuklara karşı kullanılacak cezanın her
türü anlamsız olacaktır; çünkü kullandıkları şiddete karşı şiddetle
karşılaşacaklardır. Lise öğretmenlerinin de etkili cezaları tükendiği için elleri boş kalır.
Karşı
şiddetle karşılaşma olasılığı çok açıktır, ama anababaların çoğu,
çocukları iyice büyüdükten sonra bile onları cezalandırmaya çalışırlar.
"
"Çocuklar onlu yaşlarına girince şiddet kullanmayan cezalar
bile etkilerini yitirir. Kabul edemediğiniz bir davranışı için
oğlunuzun otomobilinizi kullanmasına izin vermezseniz, o çıkar ya
arkadaşının arabasına biner ya da otostop yapar. Kızınıza bir hafta
odasından çıkmama cezası verirseniz, odasından sessizce kaçtığını keşf
edersiniz. Kızınıza beğenmediğiniz o gençle arkadaşlık yapmamasını
yoksa onu cezalandıracağınızı söylerseniz, onunla gizlice buluşacaktır,
belki eskisinden de sık."
Herbirimizin, gençlik dönemimizde aldığımız bu tür cezaları nasıl aştığımıza dair önemli anıları vardır sanırım.
"EAE
sınıfındaki bir annenin 'onaltı yaşındaki oğlumu sigaradan vaz
geçirmenin tek yolu onu yatağına zincirlemek' diyerek onun karşısındaki
güçsüzlüğünü itiraf edişini anımsıyorum. Bu anne, sonunda, pek çok ana babanın önemsemediği gerçekle yüzleşiyordu.
Çocuklar anababalarının sürekli denetiminden kaçacak yaşa
geldiklerinde, ana babalar çok güvendikleri güçlerini büyük ölçüde
yitirirler.
"Ana babaların bu gerçeği anlamaları kendilerini
ve çocuklarını trajik sonlara götürür. Çocukların yetişme çağında
evlerde yaşanan stres ve gerginliğin en önemli nedeninin, anababaların
artık hiç güçlerinin kalmadığı zamanlarda bile çocuklarına karşı güç
otoritelerini kullanmaya çalışmaları olduğuna kuvvetle inanıyorum."
Yazar
burada çok önemli ve çok acı bir duruma dikkat çekiyor. Ana babalar
güçlerini kaybettiklerini anlamalarına rağmen, çocuğa daha fazla şiddet
uygulamaya çalışarak ve daha da katılaşarak bir şeyler yapmaya
çalışıyorlarmış. Buysa onları bir kısır döngüye sokuyor, zaten
güçlerini kaybederken aynı yanlış yöntemle gücü ele geçirmeye çalışınca
işler iyice çıkmaza giriyor. Ve de çocuklarının kendilerinden
uzaklaşmasına ve kendilerinin sevmemesine neden oluyorlar.
"Çocukları
küçükken onları denetimleri altında tutabilmek için sürekli güç
kullanmlarının sonucunda, çocuklarını nasıl etkileyebileceklerini
hiçbir zaman öğrenemezler.
Çocuklar büyüyünce sert
disipline karşı çıkarlar ve dilediklerini yaparlar. Bu dönemde de
anababalar çok hoşgörülü olmakla suçlanırlar. Aslında onlar hiç
hoşgörülü değillerdir, onlar güçlerini yitirmiş otoriter ana
babalardır."
Elbette hiç kimse güç sandığı gücünü
kaybetmiş ve çocuğu tarafından sevilmeyen anne baba olmak istemez.
Olmak istemiyorsak, araştırarak, okuyarak, duyarlı olarak, çocukları
denetlemeden ve güç kullanmdan onları etkilemenin yollarını öğrenelim.
Alıntılar 'Çocukta Dış Disiplin Mi, İç Disiplin Mi?' isimli kitaptan yapılmıştır. Dr. Thomas Gordon, Sistem Yayıncılık
|
|
 |
meryem
Altın Üye
Ali İlber'in annesi
Kayıt Tarihi: 12 Mar 2008
Konum: plates ile:))
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 3781
|
Gönderim Zamanı: 16 Tem 2009 Saat 21:47 |
Ödüller Nasıl Verilmeli?
Ödülün etkili olması her zaman yerine getirilmesi gereken 3 koşula bağlıdır.
1. Denetlenen kişinin denetleyenin denetimine girebilmesi
için (denetleyenin istediği davranışı yapması) onun elindeki bir şeyi
çok fazla istemesi gerekir.
2. Denetleyen kişinin verdiği ödül çocuk tarafından gereksinimini karşılayan bir şey olarak görülmelidir.
3. Denetlenen, ödülü almak için denetleyen kişiye bağımlı olmalıdır. (Denetlenen gereksinimini kendi kendine karşılayamamalı)
Evet ödüllerin etkili olması için genel geçer çevreler tarafından ortaya konan şartlar yukarıdakilermiş:
1. Vereceğiniz ödülü çocuk çok fazla istemiyorsa (yani bir şeylerden
vazgeçecek kadar ya da istemediği bir şeyi yapacak kadar), etkili olma
şansınız azmış.
2.Ödülünüz ihtiyaç karşılayan cinsten olmalıymış sonra. Daha doğrusu
çocuk onu ihtiyaç olarak görmeliymiş. Şeker çocuğun ihtiyacı değildir
ama çocuk onu ihtiyaç olarak görür mesela.
3. Son şart da bağımlılık şartı. Çocuğunuz çikolatanın yerini
biliyor oradan gizli gizli alıyorsa, ya da çikolatayı bakkaldan alacak
kadar büyükse ona çikolata vaad etmeniz hiçbir işe yaramazmış.
Bu şartlar kadar ana bir şart olmasa ek bir şart daha var. İlerleyen bölümlerde geçiyor:
4. Çocukta istenen davranışın yerleşmesi için, ödülün davranışın
hemen ardından verilmesi gerekir. Dağıttıklarını toplarsan seni dışarı
çıkaracağım deyince, çocuğu fazla bekletmemek gerekiyormuş demek ki.
Şimdi dikkat! Demek ki bu şartları yerine getirince ödül etkili
oluyormuş, her istediğimizi yaptırabiliriz diye düşünmeyin. Çocuğunuzu
seviyorsanız çok zor durumda kalmadığınız sürece, ya da yerleşmesini
istediğiniz gerçekten gerekli bir davranış için değilse ödüllere
başvurmayın. Çocuğunuzu ödülkolik yapmayın. Ya da sürekli sürekli ödül
vaad ederek ödülleri takmayan bir çocuk haline getirmeyin.
Neden ödülleri her istediğimizde kullanamayız ayrıntılarıyla ileride gelecek inşallah.
Şimdilik, gerçekten ödül kullanmak gerektiğini düşündüğünüzde, yukarıdaki şartları hatırlayın ve kullanın.
* Alıntılar 'Çocukta İç Disiplin Mi, Dış Disiplin Mi?' isimli kitaptan yapılmıştır. Dr. Thomas Gordon, Sistem Yayıncılık
|
|
 |
Liiiz
Katılımcı Üye
Kayıt Tarihi: 08 Kas 2007
Konum: Afyonkarahisar
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 330
|
Gönderim Zamanı: 17 Tem 2009 Saat 10:32 |
Dün Prof.Dr Sabiha Paktuna Keskin' in Anne İş'te ktabını okudum. Bir günde bitirmişim... Özellikle iletişim konusunda daha çok bilgiye sahip olmak istiyorum.
|
Cennet Kokulum
|
 |
prensim2007
Katılımcı Üye
Kayıt Tarihi: 22 Oca 2008
Konum: İstanbul
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 300
|
Gönderim Zamanı: 18 Tem 2009 Saat 13:09 |
1,5-3 yaş 'anal dönem'dir. Çocuk, dışkısını kendisine ait bir organ gibi algılar. Bu nedenle bu dönemde çocuğa tuvalet terbiyesi verilmemeli. Çocuk bu dönemde ağlatılmamalıdır. Çocukların ağlatılması güven duygusunun zedelenmesine neden olur. bende buraya takıldım uygulamak gerekirmi acaba gerçekten
|
 |