Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

Çocuk Eğitimi üzerine notlar..

Nereden Yazdırıldığı: Anne Olunca Anladım
Kategori: Genel Konular
Forum Adı: Bebeğim & Çocuğum Hakkında
Forum Tanımlaması: (Bebeğim & Çocuğum Hakkında)
URL: http://www.anneoluncaanladim.com/forum/forum_posts.asp?TID=8445
Tarih: 10 Eyl 2025 Saat 17:35


Konu: Çocuk Eğitimi üzerine notlar..
Mesajı Yazan: sengul
Konu: Çocuk Eğitimi üzerine notlar..
Mesaj Tarihi: 07 Haz 2008 Saat 12:01
file:///C:%5CDOCUME%7E1%5Cd%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_editdata.mso -

file:///C:%5CDOCUME%7E1%5Cd%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_editdata.mso">HeartAnne ve çocuk arasındaki ruhsal bağ, çocuğun beyin ve beden gelişimi için temel gıdadır. file:///C:%5CDOCUME%7E1%5Cd%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_editdata.mso -

file:///C:%5CDOCUME%7E1%5Cd%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_editdata.mso">HeartÇocuk kendisine bakım veren kişiye derin bir bağlanma gösterir.


file:///C:%5CDOCUME%7E1%5Cd%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_editdata.mso -

file:///C:%5CDOCUME%7E1%5Cd%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_editdata.mso">HeartÇocuğun her doğru veya her yanlış davranışı bir işarettir.

file:///C:%5CDOCUME%7E1%5Cd%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_editdata.mso -
http://www.anneoluncaanladim.com/forum/smileys/smiley10.gif -

file:///C:%5CDOCUME%7E1%5Cd%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_editdata.mso - file:///C:%5CDOCUME%7E1%5Cd%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_editdata.mso">Heart file:///C:%5CDOCUME%7E1%5Cd%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_editdata.mso -
-

smileys/smiley10.gif">HeartAnne ya da babanın koyduğu kuralı bir diğeri bozmamalıdır.

smileys/smiley10.gif - smileys/smiley10.gif">HeartKuralı bozmak veya kaldırmak ortak karar olmalıdır.

smileys/smiley10.gif -  



-------------
Kesinlikle çocuğuna “çocuk gibi” davranma.

Bu anneler olarak yaptığımız en büyük kabahat aslında.

Küçük olabilirler ama onlar da birey birey.




Cevaplar:
Mesajı Yazan: superisi
Mesaj Tarihi: 07 Haz 2008 Saat 23:30
Çok güzel canım paylaşımın için teşekkürlerClapClapClapClapClap

-------------
ZÜLAL(Bookworm)


Mesajı Yazan: alara
Mesaj Tarihi: 08 Haz 2008 Saat 23:58
ClapClapClapClapClapClap

-------------
Fatoş


Mesajı Yazan: sengul
Mesaj Tarihi: 08 Tem 2008 Saat 00:02
iletişimde "sen" iletileri sorunları ARTTIRIR, "ben" iletileri sorunları AZALTIR. Heart
Heartbeklentileriniz normal olursa normal davranırsınız, çocuğunuz normal ve belki mükemmel olur.
HeartEbeveynin umutsuz, yorgun ve negatif bir ruh hali taşıması çocuğun da umutsuz ve negatif  bir ruh hali edinemsine sebep olabilir.


-------------
Kesinlikle çocuğuna “çocuk gibi” davranma.

Bu anneler olarak yaptığımız en büyük kabahat aslında.

Küçük olabilirler ama onlar da birey birey.



Mesajı Yazan: meral75
Mesaj Tarihi: 08 Tem 2008 Saat 16:11
Ebeveynin umutsuz, yorgun ve negatif bir ruh hali taşıması çocuğun da umutsuz ve negatif  bir ruh hali edinemsine sebep olabilir.Star
tesekkürler canimClap cok dogru ama su anki ruh durumum aynen böyleCry  bu yazi iyi geldi toparlanayim


Mesajı Yazan: rüyabebek
Mesaj Tarihi: 08 Tem 2008 Saat 17:23
canım ellerine saglık


Mesajı Yazan: _bilge_
Mesaj Tarihi: 08 Tem 2008 Saat 18:45
Anne-baba olarak genelde nasıl bir çocuk istediğimizi düşünürüz:
Uslu, söz dinleyen, yaratıcı, sevgi dolu, vs. Çocuğun davranışlarını inceler ve nasıl yönlendirmemiz gerektiği hakkında kafa yorarız. Çocuk yetiştirme sürecinde kendimizi pek fazla sorgulamayız. Nasıl bir anne babayız? Hatalarımız neler? Genelde pek düşünmeyiz. Çocuklarla yapılan bir çalışmada alınan sonuçlara göre onların nasıl bir anne-baba görmek istediklerini bilmek ister misiniz?

Çocuklar kavga etmeyen anne-baba ister.
Fikir ayrılıklarında kendilerini kaybeden ve çocukların önünde sinirlerine yenik düşen ebeveyn çocuk için her anlamda kötüdür. Çocuklar kendilerini söyleneni değil, gördüklerini yaparlar. Ailesinin sorunlarını bağırığ çağırarak çözmeye çalıştığını gören çocuk da aynı yöntemi uygulayacaktır.

Çocuklar anne babalarından kendilerine ve kardeşlerine aynı şekilde davranmalarını ister.
Her çocuğun yapısı ve ihtiyaçları farklıdır fakat anne-babaları olarak onları birbirinden ayırmamanız gerekir

Çocuklar dürüst anne-baba ister.
Çocuğunuza yalan söylememesini öğretirken görüşmek kendi davranışlarınıza dikkat etmelisiniz. İşe gitmemek için telefon edip uydurduğunuz bahaneyi duyan çocuğunuz sözlerinize yeterince güvenmeyebilir.

Çocuklar arkadaşlarını eve çağırmasına izin veren anne-baba ister.
Üstelik bu şekilde çocuğunuzun kimlerle zaman geçirdiğini de gözleme fırsatınız olur.

Çocuklar sorularını cevaplayan anne-baba ister.
Size soru sorduğunda, "Şimdi işim var sonra konuşalım" cevabınızın ardından o "sonra" hiç gelmiyorsa ona önem vermediğinizi düşünecektir. Sözlerinizi tutun ve zaman ayırıp onu dinleyin.

Çocuklar onları disipline eden ama bunu arkadaşlarının yanında yapmayan anne-baba ister. Çocuğun kurallara ve sınırlara ihtiyacı vardır ama bunu yaparken onun kendine saygısını sarsmamalısınız.

Eksiler yerine artıları gören anne-baba ister. Sürekli eleştiren ama hiç takdir etmeyen anne-baba, belki çocuğunun daha iyi olmasını istediğinden böyle davranır. Ancak evladınızın iyi bulduğunuz yönlerini ona söylemeden bilmesini beklemeyin.

Çocuklar tutarlı anne-baba ister.
Zaman zaman davranışlarımız farklılaşabilir şüphesiz... Fakat bir iyi dediğinize bir kötü demekten, aynı durum karşısında bir azarlayıp bir aferin demekten kaçının. Çocuğun kendini güvende hissetmesini istiyorsanız sevgide ve disiplinde tutarlılığınızı bozmayın.


Mesajı Yazan: _bilge_
Mesaj Tarihi: 08 Tem 2008 Saat 23:11
1. Bana su getirtmeyin, bana da su getirmeyin. Aramızda hizmetçi yok, herkes kendi işini yapsın. Evde küçük yaşta iş gücü kullanmaya ve sevgi istismarına son.

2. Hata yapmama izin verin ki, gerçekten hataysa sonuçlarını görüp ders alayım. Hata değilse siz ders alın.

3. Her isteğimi bana almayın. Size karşılıksız kimse bir şey vermiyor. Her şeyin bir çalışma karşı elde edileceğini öğrenmeme izin verin. Sonuçlar, çalışmanın ürünüdür.
4. Benim özgürlüğüm sizin özgürlüğünüzdür. Bir yere gitmek istediğimde beni bırakın. Bana kaçta döneceğimi değil, ilkeler söyleyin. İyi insanlarla birlikte ol ve kendini koru gibi bir söz benim için saat kaçta döneceğimden daha anlamlı ve yararlı. Yoksa ben yapacağımı gündüz gözü de yaparım.
5. Okulun amacı öğrenmektir. Derslerden kaç aldığım değil, bir şey öğrenip öğrenmediğime bakın. Beni yarın yaşamda ayakta tutacak olan aldığım notlar değil, öğrendiklerin olacaktır.
6. Benimle ilgili fikirleriniz elbette var. Ama arada benim ne düşündüğümü, ne hissettiğimi sorun ve gerçekten dinleyin. Aramızdaki sorunların çoğu iletişimsizlikten kaynaklanıyor. Konuşmak kadar dinlemeyi de öğrenelim.
7. Ben dürüst olmak istiyorum, beni yalan söylemek zorunda bırakmayın. Size yalan söylemeye başlarsam, bazen bilmeniz gerekenleri de öğrenemeyeceksiniz.
8. Söylediklerinize karşı çıktığımda size değil, söylediklerinize karşı çıkıyorum. Sizde bana değil, söylediklerime karşı çıkın. Kelimeler incinmez, ama bizler inciniriz. Yani “sen aptalsın” değil, “bu söylediğin fikir güzel değil,” diyelim birbirimize.
9. Toplum içinde gurur duyacağınız bir birey olmam, sizin bana bir birey gibi davranmanıza bağlı.
10. Sizden beklediğim şey tek başına sevgi değil, aynı zamanda saygı. Küçüklerime sevgi, büyüklerime saygı hikayesi, geçen yüzyılda kaldı. Benden saygı istiyorsanız ben de sizden saygı istiyorumClap


Mesajı Yazan: oğuzkağan
Mesaj Tarihi: 09 Tem 2008 Saat 10:36
ClapClapClapClap

-------------
[


Mesajı Yazan: sengul
Mesaj Tarihi: 05 Eki 2008 Saat 01:04
HeartHiç bir işimiz, annelik ve babalık sorumluluğundan daha önemli olamaz.

HeartÇocuğun sorumluluk sahibi olması için, eksiklerini kapatmak yerine bazen yaptıklarının sonuçlarıyla başbaşa bırakılması gerekir.

-------------
Kesinlikle çocuğuna “çocuk gibi” davranma.

Bu anneler olarak yaptığımız en büyük kabahat aslında.

Küçük olabilirler ama onlar da birey birey.



Mesajı Yazan: sengul
Mesaj Tarihi: 05 Eki 2008 Saat 01:05
HeartGüç kullanmak denetleneni köleleştirdiği gibi, denetleyeni de etkisizleştiriyor.


HeartAynı şekilde davrananlar aynı sonuçlarla karşılaşırlar.


-------------
Kesinlikle çocuğuna “çocuk gibi” davranma.

Bu anneler olarak yaptığımız en büyük kabahat aslında.

Küçük olabilirler ama onlar da birey birey.



Mesajı Yazan: gülgün
Mesaj Tarihi: 05 Eki 2008 Saat 01:55

sağol paylaşımın için canım heleki kesinlikle anne babanın koyduğu kural başkaları tarafından bozulmamalıdır



Mesajı Yazan: begumfunda
Mesaj Tarihi: 05 Eki 2008 Saat 14:10
ellerine saglik ClapClapClap

-------------
http://www.glitterfy.com/">


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 07 Eki 2008 Saat 14:31

Anne ya da babanın koyduğu kuralı bir diğeri bozmamalıdır.

Evet annenin "hayır "dediği bişeye babada hayır diyerek destek vermeliki çocuk şımarmasın.Ve her bişeyi istediğinde babaya gitmesin...Annne ve baba tutarlı ve sabırlı olmalı...




-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: Ziyaretçi
Mesaj Tarihi: 07 Eki 2008 Saat 14:46
ya bdede kural sorunu var ben yok diyorum babasi evet diyor sonra biz bozusuyoruzzzz


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 10:39
Arkadaşlar okuduğumuz eğitici yazıları bu başlık altında toplayalım mı?Paylaşımlarınızı bekliyorum...Embarrassed

-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 10:40

ÇOCUK GİBİ DÜŞÜNMEK

Karşımızdaki insanı küçümsemek için "Çocuk gibi davranıyorsun,çocukça düşünüyorsun"deriz.Aslında bu sözler onu alçaltmıyor,yükseltiyor.Çünkü çocuk gibi düşünmek,dünyaya geniş bir açıyla bakabilmektir.Onların dünyası bizimkinden daha çok saf ve daha temiz.Gözlerinden hiçbirşey kaçmıyor,en ince ayrıntısına kadar olayları sorguluyolar.Israrlı sorularla karşı tarafı cevaba zorluyorlar.Bazen o kadar ince noktalarıyakalıyolar ki,şaşmamak elde değil.Aşağıdaki hikaye,sanırım herşeyi daha iyi özetliyor;
"Babası Arjantin'in en ağır cezalarının verildiği bir hapishanede mahkum olan küçük kız,her hafta sonu onu ziyaret amacıyla annesiyle birlikte hapishaneye gidermiş.Ziyaretlerin birinde küçük kız,babasına kuşları anlatan bir resim çizer.Ancak,hapishane kurallarınca özgürlüğü çağrıştıran her türlü şey yasaktır ve kuş tam da bunu simgelemektedir.Bu sebeple görevliler,resmi oracıkta yırtıp atar.Buna çok üzülen küçük kızı,babası zor teselli eder:
-Üzülmekızım,daha güzelini çizersin yalnız biraz daha dikkatli ol....
Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürür.Bu sefer kuş yerine bir elma ağacı ve üzerine siyah minik benekler çizmiştir.Babası keyifle bakar ve sorar:
-Ne güzel bir ağaç bu.
Üzerindeki siyah benekler ne Elmam mı?
Küçük kzı babasına eğilerek,sessizce derki:
-susssssssss,kimse duymasın!
O benekler,ağacın içinde saklanan kuşların gözleri....


-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 10:43

         Tırnak Yiyen Çocuğu Azarlamayın

Çocuklarda tırnak yeme alışkanlığı; genel olarak aile içinde aşırı baskıcı ve otoriter bir eğitimin uygulanması, çocuğun sürekli azarlanması, kıskançlık, yeterli ilgi ve sevgi görememe gibi sebeplerle ortaya çıkıyor. Uzmanlar; 3-4 yaşlarına kadar tırnak yemenin anne-baba tarafından görmezlikten gelinmesi gerektiğini ifade ediyor. Çünkü bu alışkanlığa karşı çocuğun azarlanması, korkutulması ve ceza verilmesi yararlı olmuyor; hatta kimi zaman daha ağır duygusal problemlere neden olabiliyor.
Tırnak yeme alışkanlığından kurtarmak için korku yaratacak durumlardan çocuğunuzu uzak tutun. Parmağına ve tırnağına acı fakat zararsız bir sıvı sürülebilirsiniz. Bu yöntem; hem hatırlatıcı olur, hem de tırnağını ağzına götürdüğü zaman acı tadı aldığında alışkanlığını terk etmeye yardımcı olur.


-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 10:46

ÇOCUKLARIN ENERJİLERİNİ BOŞALTMAK İÇİN...

Küçük çocukların neredeyse hepsi enerji deposudur. Genelde peşinde koşturmaktan yorgun düşen
anne babalar için, bu enerji depolarını boşaltmanın yolunu bulmak oldukça zordur.

Bu bitmesi uzun süren enerjiyi boşaltmanın yollarını öğrenmeye ve bu işi daha faydalı bir hale
getirerek uygulamaya ne dersiniz?


Kapalı ortamda enerji boşaltma yolları:

Müzikle beraber dans etmek.
Plastik kap kaçağa vurarak davul çalmak.
Yastık kavgaları yapmak.
Oyun hamuru ile oynamak ve onu yoğurmak.
Küvette su ile oynamak.
Çocuk jimnastiği yapmak. Hoplayıp zıplamak, yere yatıp ayakları havaya kaldırmak, takla atmak.

Saklambaç oynamak.
Yerinde koşmak ve ip atlamak.
Hareketli şarkılar söyleyerek dans etmek.
En yükseğe zıplayarak birşeyleri almaya çalışmak.
Minderlerin üstünde en uzağa atlama oynamak.
Koridorda top oynamak.
Oyuncak müzik aletleriyle oynamak.
Yakalamaca oynamak.
Büyük kağıtlara resimler yapmak.
Top havuzunda yuvarlanmak.


Açık ortamda enerji boşaltma yolları:

Bir bisikleti veya bir aracı sürmek.
Çocuk havuzunda oynamak.
Koşmak, zıplamak, yuvarlanmak, atlamak.
Oyun bahçesinde, sallanmak ve kaymak.
Çember yuvarlamak.
Kumla oynamak, kuleler yapmak.
Trambolin üstünde zıplamak.

Su tabancasıyla su savaşı yapmak.
Tekerlekli paten ile kaymak.
Top oynamak, maç yapmak.
Bahçedeki otları temizlemek ya da çiçek ekmek.
Uçurtma uçurmak.
Tutmacı olan büyük bir topun üstünde zıplamak.
Uzaktan kumandalı arabayı gezdirmek.
Uzun yürüyüşler yapmak.
Mini basketbol oynamak.



-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 10:47
OCUKLAR İÇİN...
 
Hepimiz doğamız gereği başarmak isteriz. İster çocuk, ister yetişkin olalım.
Çocuklarımıza vereceğimiz sorumluluklar, onları mutlu ederek, hayatın bir
parçası olduklarını öğretir. Emeğe saygı göstermeyi, hayatı zorluklarıyla da
paylaşmayı, bağımsız bir birey olmayı ve sorumluluk alabilmeyi… Vereceğimiz
sorumlulukların sizin için mükemmel olmasını beklemeden, ellerinden gelenin en
iyisini yaptıklarında “Aferin” i eksik etmeden bir paylaşıma girmek, onların da
çaba karşısında teşekkür etmesini ve emeğe saygı duymalarını öğretir.

2-3 Yaş Çocuklarının Başarabileceği İşler
Oyuncaklarını toplayıp, kaldırmak.
·Masayı kurmak.Tabak taşıma, bardak koyma vb.
·Küçük çöp kutusundaki poşeti alıp kapıya koymak.
·Şarjlı süpürge ile dökülen kırıntıları toplamak.
·Market alışverişi sonrası, banyoya, mutfağa koyulacakları ayırmak.
·Masayı toplayıp, silmek.
·Toz almak.
·Her sabah kapıya konan gazeteyi almak.
·Bahçe sulamak.
·Odasını biraz da olsa düzenlemek.

4-5 Yaş Çocuklarının Başarabileceği İşler
·Masayı tamamen yerleştirmek. Kişi sayısına uygun tabağı kendisi ayırıp,
yerleştirmek.
·Çiçeklerini sulamak ve ev hayvanını beslemek.
·Bulaşık makinesine kirlileri sıyırarak koymak.
·Bulaşık makinesinde yıkanan bulaşıkları boşaltmak.
·Kendi ev ihtiyaçlarının listesini oluşturup takip etmek. (Örn. Sütü bitince
kendi ihtiyaç listesine resmini yaparak ailesini uyarmak ve takip etmek).
·Mikseri kullanmak.
·Kendi bulaşıklarını deterjanla yıkamak.
·Alışverişe aktif olarak katılmak.
·Süpürgeyi kullanmak. Kirlenen yerleri belirlemek.
·Basit yemeklere yardım etmek.
·Kendi sandviçini hazırlamak.
·Kendi yatağını yapmak.
·Genel ev ihtiyaçlarını belirleyerek, yetişkinlere hatırlatmak.
·Kirli çamaşırını fark edip, değiştirmek ve çıkardığını kirliliğe atmak.
·Odasını temizlemek.
·Kuruyan çamaşırlarını toplayıp, katlayıp, dolaba yerleştirmek.
·Telefona cevap vermek ve gerektiği durumlarda rakam eşleştirme yöntemiyle
telefon edebilmek.
·Tabağına istediği kadar yemeği almak, yemeği kişi sayısına göre tabaklara bölmek.

6-7 Yaş Çocuklarının Başarabileceği İşler
·Çekmecesini, dolabını düzeltmek.
·Beslenmesini hazırlamak.
·Sebze ve meyveleri soymak.
·Basit yemekler yapmak (Yetişkin gözetiminde.Yumurta pişirmek, kaynatmak gibi)
·Başı hariç kendi başına yıkanmak.
·Balkonu yıkamak, süpürmek.
·Buzdolabı temizlemek.
·Çamaşırları düzgün asmak.
·Tüm ev alışveriş listesini oluşturmak için eksikleri fark etmek ve belirtmek.
·Varsa ev hayvanının da oyuncaklarını ve dağınıklığını toplamak


-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 11:06
Bebekleri Çabuk Konuşturan Öneriler
Uzmanlara göre, bebekler ikinci aydan itibaren bazı sesler çıkarmaya başlıyor. Zamanla bebeklerin çıkardığı sesin farkına varmaya başladığını ve bundan dolayı mutlu olduklarını ifade eden uzmanlar, bu dönemde bebeklerle konuşmanın sağlıklı gelişmeleri açısından büyük önem taşıdığına dikkat çekiyor.

İşte konuşmayı hızlandıracak öneriler!
* Anne ve babalar, bazı sesler çıkarmaya başlayan bebekleriyle konuşmalıdır.
* İkinci aydan itibaren kendisi ile sürekli konuşulan bebek, konuşmayı daha kolay ve çabuk öğrenir. Ancak çok sayıda kişi bebeklerle onun diliyle konuşmaya, ilginç sesler çıkarmaya çalışır.
* Bebek açısından anlaşılmayan bu tür seslerin bir fayda sağlaması imkansızdır. Bunun yerine normal şekilde konuşmak, sohbet etmek bebek için daha yararlı olur.
* Özellikle sürekli bebekle birlikte olan annenin iletişim kurması, çocuğun ruhsal açıdan gelişmesi üzerinde olumlu etki yapar. Konuşma deyip geçmemeli. Bu durum çocuğun ilerleyen yaşlarda daha girişken bir kişilik kazanmasında önemli rol oynar, hayatında başarılı olmasını sağlar.

-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 11:09
    HARİTA
Adam bir haftanın tüm yorgunluğundan sonra pazar sabahı kalktığında tüm haftanın yorgunluğunu çıkartmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün evde oturup miskinlik yapacağını düşündü. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve ne zaman sinemaya gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti, bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediği için bir bahane uydurması gerekiyordu.
Gazetenin promosyon olarak verdiği dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını ufacık parçalara ayırdı ve sonra oğluna verdi. Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim dedi ve en iyi coğrafya profesorünün bile bu haritayı akşamdan önce birleştiremeyeceğini düşünüp rahatladı. Aradan 10 dakika geçti geçmedi oğlu koşarak babasının yanına geldi ve haritayı düzelttim artık sinemaya gidebiliriz dedi. Adam önce inanamadı ve haritayı görmek istedi. Gördüğünde hayretler içerisindeydi, harita en küçük bir yanlış olmaksızın birleştirilmişti. Merakla oğluna bunu nasıl yaptığını sordu. Çocuğun cevabı herşeye yeterdi:
Haritanın arkasında bir insan resmi vardı.
INSANI DÜZELTTİĞİM ZAMAN DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜZELMİŞTİ...


-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 11:10
Hayır diyebilmek niçin gereklidir?

1) Bu çocuğunuzun kişiliğinin şekillenmesine ve gelecekte sorumluluk sahibi özgür ve yetenekli bir insan olmasında fayda sağlar. Çocuğunuzun bazı isteklerini önleme çocuğunuzun psikolojik ve duygusal gelişiminde önemli bir tecrübedir. Çünkü onun her istediğinin yapıldığı anlık mutluluklardan vazgeçebilmeyi öğrenmesi bu gelişimde katkı sağlar. Çocuğunuzun her istediğini yapmayarak onu geri çevirmek onu genel bir kanı olan küçük düşürmek anlamında değildir.

2) Anne ve baba tarafından çocuğa getirilen birtakım sınırlar onu üzmekten çok ona güven duygusu verdiği düşünülmektedir. Böylece ona hayır denmesi çocuğu rahatlatır. İsteğinin yapılmadığı bir anda çocuğun geçireceği kriz öncesi alınan tedbirler ve kararlar çocuğunuza verilecek en iyi işaret olarak kabul edilir. Çocuğunuzun gereksinimlerini anlamak ona herşeyi yapabileceği iznini vermek anlamına gelmemelidir.

3) Eğer çocuğunuz sizi yetişkin bir insandan ziyade arkadaş statüsünde görüyorsa bu çocuğunuzun psikolojik gelişme evreleri konusunda bilinçli olmadığınız anlamına gelmektedir. Çocuğunuzun arkadaş anne babadan ziyade kendi kişiliğini geliştirebileceği güvenebileceği yetişkin ciddi ve anne baba statüsünü koruyan bir anne babaya ihtiyacı vardır.

4) "Yasaklamak yasaktır" kuralı çocuğunuzu ileriki yaşamında karşısında çıkacak olan yasaklara anlam veremez ve hatta dayanamaz hale getirebilir. Ergenlik yaşına geldiğinde bu otoriteyi bulmak için anne ve baba dışında herkeste -polis, öğretmen vb.-ilişkiye ve arayışa geçebilir. Böylece çocuğunuzun istediği her şeyi vermek onun herşeyi yapabileceği sandığı gerçek olmayan bir dünyada büyümesine neden olur.

5) Çocuğunuzun istekleri karşısında sürekli boyun eğmek ve adeta köle haline gelmek varlığınızı zorlaştırır.

Hayır demeyi nasıl öğrenebilirsiniz?

1) Çocuğunuzun yaşı ve kişiliğini göz önünda bulundurarak, öncelikle şartsız toplumsal yasaklar---başkalarına zarar verme veya kendine kötülük yapmak gibi- ve her aileye özgü kuralları---yatma saati, yemek yeme, televizyon izleme gibi--- tespit edin ve bunları birbirinden ayırınız.

2) Toplumsal yasaklar konusunda kesin ve tereddütsüz bir biçimde ona yaklaşın ve onu uyarınız. "Kabul etsen de etmesen de bu yasak" ve vurgulayın "Sana daha önce söylediğim gibi bu yasak" gibi. Bu şekilde ona toplumsal yasak konusunda kesin bir durum tespit etmiş ve ona bunu kabul ettirmiş olursunuz.

3) Aile kurallarında ancak uzun vadede uygulayabileceğiniz kuralları seçin ve bu konuda ona bir tavır koyunuz. Fakat bunu çocuğunuzun yaşı ve kişiliğini düşünerek uygulayınız. Eğer bazı şüpheleriniz varsa bir öğretmen ya da çocuk doktorundan tavsiye alınız.

4) Çocuklar bakışlardan etkilenir bu nedenle ona bir kuralı ya da yasağı uygulatmak istediğinizde onunla göz teması kurun ve konuşurken bakışlarınızı ondan ayırmayınız. Otorite bağırmaktan ziyade sert bakışlarla kurulabilir ve çocuk bu sert bakışlardan söz dinlemesi gerektiğini öğrenir.

ALINTIDIR...

-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 11:13
BİR ÇOCUKTAN SESLENİŞ Embarrassed

Beni Yetiştirirken Vazgeçeceğiniz 10 şey;
1. Bana su getirtmeyin, bana da su getirmeyin. Aramızda hizmetçi yok, herkes kendi işini yapsın. Evde küçük yaşta iş gücü kullanmaya ve sevgi istismarına son.
2. Hata yapmama izin verin ki, gerçekten hataysa sonuçlarını görüp ders alayım. Hata değilse siz ders alın.
3. Her isteğimi bana almayın. Size karşılıksız kimse bir şey vermiyor. Her şeyin bir çalışma karşı elde edileceğini öğrenmeme izin verin. Sonuçlar, çalışmanın ürünüdür.
4. Benim özgürlüğüm sizin özgürlüğünüzdür. Bir yere gitmek istediğimde beni bırakın. Bana kaçta döneceğimi değil, ilkeler söyleyin. İyi insanlarla birlikte ol ve kendini koru gibi bir söz benim için saat kaçta döneceğimden daha anlamlı ve yararlı. Yoksa ben yapacağımı gündüz gözü de yaparım. 5. Okulun amacı öğrenmektir. Derslerden kaç aldığım değil, bir şey öğrenip öğrenmediğime bakın. Beni yarın yaşamda ayakta tutacak olan aldığım notlar değil, öğrendiklerin olacaktır.
6. Benimle ilgili fikirleriniz elbette var. Ama arada benim ne düşündüğümü, ne hissettiğimi sorun ve gerçekten dinleyin. Aramızdaki sorunların çoğu iletişimsizlikten kaynaklanıyor. Konuşmak kadar dinlemeyi de öğrenelim.
7. Ben dürüst olmak istiyorum, beni yalan söylemek zorunda bırakmayın. Size yalan söylemeye başlarsam, bazen bilmeniz gerekenleri de öğrenemeyeceksiniz.
8. Söylediklerinize karşı çıktığımda size değil, söylediklerinize karşı çıkıyorum. Sizde bana değil, söylediklerime karşı çıkın. Kelimeler incinmez, ama bizler inciniriz. Yani “sen aptalsın” değil, “bu söylediğin fikir güzel değil,” diyelim birbirimize.
9. Toplum içinde gurur duyacağınız bir birey olmam, sizin bana bir birey gibi davranmanıza bağlı.
10. Sizden beklediğim şey tek başına sevgi değil, aynı zamanda saygı. Küçüklerime sevgi, büyüklerime saygı hikayesi, geçen yüzyılda kaldı. Benden saygı istiyorsanız ben de sizden saygı istiyorum Star


-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 11:13
Çocuklarınızı ısırarak sevmeyin!

Minik çocuklar sevimli hareketleriyle çoğu zaman yetişkinlerin kanını kaynatır.

 Birçok insan ise sevgisini ifade etmek için genelde ya bebekleri ısırarak ya da sıkarak severler. Ancak bu davranışın birçok zararı bulunuyor.
Çocuklar sevilirken genelde öpülür, sıkılır ya da ısırılır. Halbuki ısırarak sevmek, çocuğun dişlerini çıkardığı bir dönemde çocuğun da çevresindekileri ısırmasına dönüşebilir.

Bu yaklaşım çocuğun dünyasında ise zamanla kendini ifade etmek için kullandığı bir davranışa dönüşmektedir. Örnek olarak; oral dönem dediğimiz özellikle diş çıkarmaya başladığı zamandan itibaren çocuk nesneleri ağzıyla ısırarak tanımaya başlar. İlk etapta size sevimli ve komik gelen bu davranışlar, uygun bir yaklaşım sergilenmezse, ilerleyen dönemlerde çocuğun her fırsatta annesini, bakıcısını, eve gelen misafirleri, kreşe gidiyorsa kreşteki arkadaşlarını ısırması ile sevimsizleşir. Özellikle kreşe giden çocuklarda velilerin şikayete gelmesi, ısıran çocuğun gruptan uzaklaştırılması gibi sonuçlarla karşılaşılmaktadır.

Nasıl davranmalıyız?

Çocuk, gücünü ortaya koyan şeyleri yapıp denemek ister ve çocukta dişlerin çıkmaya başlamasıyla ısırma genellikle görülen bir durumdur. Önemli olan çocuğun bu tepkileri karşısında yetişkinlerin tutumudur. Eğer çocuklar ısırarak, çevrelerinden almayı bekledikleri cevabı alıyorlarsa (ilgi gibi), çocuğun yanlış davranışları ebeveynleri ya da çevrelerindeki yetişkinler tarafından pekiştirilmiş olur. Burada yapılması gereken, çocuklar doğru ve istenen davranışları uyguladıklarında, bunun farkında olmak ve pozitif pekiştireçler kullanarak (sevgi sözleri, sarılıp öpme, alkışlama gibi) çocukların ilgi ihtiyaçlarını meşru yollardan doyurmaktır. Böylece çocuk ilgi görmek için ısırmaya ihtiyaç duymayacaktır. Örnek olarak çocuğu arkadaşlarıyla ısırmadan ve kavga etmeden geçirdiği oyunları için memnuniyetimizi belirten ifadelerle sarılıp okşamak işimizi kolaylaştırır. Çocuğunuzla yaşayacağınız her türlü problemin çözümü için püf noktası; çocuğun ilgi ve ihtiyacını karşılamak, davranışlarımızda kararlı ve tutarlı olmaktır.

Kimi yetişkinler sevginin dozunu kaçırarak bebeklerin yanaklarını, kolunu ve bacağını ısırarak sevmektedirler. Bu durum çocuğun hem ısırma isteğini tetiklemektedir hem de bebeklerin mikrop kapma riskini artırmaktadır. Yetişkinler çocuklara sevgilerini gösterirken peygamberî bir edeple onları örselemeden sevgilerini göstermelidir.

Çocukların ısırmaları bize komik gelebiliyor. Kimi zaman biz de onları ısırıyor ve gülüyoruz. Çocuğunuz ısırdığı zaman gülmeyin ve karşılık vermeyin. Çünkü belli bir davranış ödüllendirildiğinde, bireyin o davranışı gelecekte tekrarlama ihtimali artacaktır.

Çocuğun ısırdığı durumlarda kalıp bir cümleyi tekrar ederek bu davranışını benimsemediğinizi jest ve mimiklerinizle de destekleyerek "Isırma!", "Isırmak yok", "Isırmanı istemiyorum" gibi cümlelerle kararlı bir şekilde söyleyin. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; çocuğa doğru davranışın ne olduğunu anlatmak ve bir şey istediğinde arkadaşına vurmak, ısırmak yerine size veya bakıcısına gelip söylemesini tembih etmektir. Bunu uygulamalı olarak çocuğunuzla oyun şeklinde yapabilirsiniz. Eğer çocuğunuz bunu anlayacak seviyede değilse (örnek olarak 11 aylık bebek ise) ısırdığı durumlarda eline oyuncak vererek dikkatini başka bir yöne çekebilirsiniz.


-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 11:15
OĞLUMUN ÖĞRETMENİNE

Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen ona,
Kazanılan bir liranın, bulunan beş liradan daha değerli olduğunu öğret.
Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve hem de kazanmaktan neşe duymayı.
Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu.
Eğer yapabilirsen,
Sessiz kahkahaların gizemini öğret ona,
Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını...

Eğer yapabilirsen,
Ona kitapların mucizelerini öğret.
Fakat ona sessiz zamanlar da tanı,
Gökyüzündeki kuşların,
Güneşin altındaki arıların,
Ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceği...
Okulda hata yapmanın hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona.
Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret,
Herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi...

Tüm insanları dinlemesini öğret ona,
Fakat tüm dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini,
Ve sadece iyi olanları almasını da öğret...
Eğer yapabilirsen, üzüldüğünde bile nasıl gülümseyeceğini öğret ona.
Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret.

Ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını,
Fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret.
Uğultulu bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona,
Ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa, dimdik dikilip savaşmasını öğret.

Abraham LINCOLN


(OĞLUNUN ÖĞRETMENİNE YAZDIĞI MEKTUPTAN ALINMIŞTIR)

-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 11:18
ÇOCUKLA İLETİŞİM NASIL OLMALIDIR?
İletişim iki kişi arasındaki mesaj alışverişidir. Alışveriş bildiğiniz gibi iki yönlüdür. Her konuşma iletişim değildir. Örneğin;anne-babalar çocuklarına emirler verip onların bu emirler karşısındaki tepki ve davranışlarıyla ilgilenmezlerse burada bir iletişim olmaz. Gerçek bir iletişim içinde konuşulanları anlama ve düşünülenleri söyleme vardır.

Bebek ile anne arasındaki iletişime bir göz atalım; Bebekler tabii ki konuşamazlar ama onlar anneleriyle doğumdan önce başlayan ve doğumla birlikte devam eden bir ilişki kurarlar. Yani bebeğin ilk iletişim kurduğu kişi annedir! Doğumdan sonra bir bebek 20-25cm. uzaklıktaki kişi ve nesneleri görebilir ve duyabilir. Bu özellikler bebeğin iletişim kurması için gereklidir. Doğumdan sonra bebeğin ilk karşılaştığı kişinin annesi olması ve annesinin ona sevgi ve şefkatle bakması ikisi arasındaki iletişimi kolaylaştırır. Yine, Annelerin bebekleriyle iletişimindeki yüz ifadeleri, mimikleri, önemli sözcükleri abartmaları, konuşmalar arasında sık ve uzun duraklamalar yapmaları,çocuklarının tepki göstermeleri için yeterince zaman tanımaları iletişimi kolaylaştırır.

Anne bebek arasındaki iletişimden sonra artık bebek bir süre sonra baba ve kendisine yakın davranan diğer insanlarla ilişki kurmaya başlar. Çocuğun ailesindeki kişilerle kurduğu sağlıklı iletişim, onun gelecekteki arkadaşları,öğretmenleri ve diğer yetişkinlerle iletişimini kolaylaştırır. Bu noktada siz ailelere çok iş düşüyor!

Çocukla konuşmak deyince çoğu yetişkinin aklına çocuğa bir şeyler söylemek,anlatmak hatta söz dinletmek gelir. Oysa karşılıklı konuşmanın en önemli tarafı çocuğu dinlemektir. Dinleme ve anlama karşılıklı konuşmanın ayrılmaz parçasıdır.

ÇOCUĞU DİNLEME

Bir çok anne-baba ve öğretmenler çocuklarla iletişim kurmada ve onların sorunlarına çözüm getirmede esas görevlerinin onlarla konuşmak,öğüt vermek,öneride bulunmak olduğunu zannederler Oysa çocuğun sorunlarını çözmede gerekli olan uygun ortamı sağlamak ve onu dinlemektir. Dinlemek çocuğun gelecekte de sağlıklı bir iletişim kurabilmesini, kendisi hakkında olumlu duygulara sahip olmasını, kendisine değer verildiğini hissetmesini kendine saygısını ve problem çözme davranışını geliştirir. Çocukla sağlıklı bir iletişim kurmak için gerekli olduğundan bahsettik. Bunun için çocuklara rahatlıkla konuşabilecekleri bir ortam sağlanmalı, eğer ortada bir problem varsa o problemin öncelikle kime ait olduğu bulunmalıdır. Eğer problem çocukta ise, öncelikle anne-baba çocuğa duygu ve düşüncelerini açıklamak için konuşma fırsatı vermeli, onu dinlemelidir. Dinleme çocuğa ana-baba tarafından önemsendiğini gösterir, değer verildiğini hissettirir.

İyi bir dinleyici olmak için; çocuğu dinlerken rahat bir şekilde oturulmalıdır. Rahat bir oturuş çocuğu dinlemeyi kolaylaştırır. Çocukla konuşurken göz teması kurmak önemlidir. Bunun için ya çocuğun boyunun hizasına gelmek için diz çökmeli ya da çocuğu kucağa almalıdır. Göz teması çocuğu duyulan ilgiyi ve kişiliğine duyulan saygıyı gösterir. Göz teması donuk bir şekilde olmamalıdır. Konuşurken çocuğun aynı zamanda ses tonuna, yüz ifadelerine ve bakışlarını kaçırıp kaçırmadığına dikkat edilip, davranışları ile söylediklerinin tutarlı olup olmadığına bakılır. Örneğin anne-babası boşanan bir çocuğun “ hayır sizin ayrılışınıza üzülmüyorum”. Derken gözleri sulanıyorsa çocuğun söyledikleri hakkında şüpheye düşeriz. Bu durumda iyi bir dinleyici olmak için, karşımızdaki kişinin yüzünü, elini, kolunu yani bedenini de duymamız gerekir. Çocuk kendisine yakın duran, yüzüne bakan kişiye daha çok güven, yakınlık ve konuşma isteği duyar. Çocuk bir şey anlatırken “ tamam, sen anlat ben dinliyorum” diyen ve bu arada yemekle uğraşan bir anneye anlatma isteği duymaz.

Dinleme sırasında çocuğun sözünü kesmeden,çocuk durakladığında “Hımm, evet anlıyorum.....” gibi sözlü belirtiler ya da gülümseme, baş sallama gibi sözsüz belirtiler yapılmalıdır.

Tüm bu belirtiler, çocuğun anlattığı problemi sorduğu soruları DUYDUĞUMUZU,onu önemsediğimizi ve değer verdiğimizi çocuğa hissettirir. Bunu hisseden çocuk rahatlıkla sizinle iletişim kurar.

Çocuğu dinlerken sessiz olunmalı, zaman zaman duraklamalarda söze karışılmalıdır. Sessizliğin faydasına gelince konuşan kişiye konuştukları hakkında düşünme, daha fazla açıklama ve olaya daha dikkatli bakma imkanı kazandırır, kişiyi aynı zamanda rahatlatır. “Ayşe nin benim için çok iyi bir arkadaş olduğunu düşünmüyorum artık!” diyen bir çocuğun sözünü keserek “Ben sana baştan söylemiştim, Ayşe nin iyi bir arkadaş olmadığını, artık kendine başka bir arkadaş bulmalısın” demek o çocuk için gereken sessizliği sağlamaz. Çocuk düşüncelerini tam olarak söyleyemez, kendisini rahatsız hisseder.

Tam bir sessizlik iyi değildir. Çocuk konuşurken daha önce bahsettiğimiz “Hımm, evet anlıyorum” gibi sözler, duraklama ve yüz ifadeleri sessiz kalmayı tamamlar,çocuğa önemsendiğini gösterir. Bu tepkiler olmasa çocuk karşısındaki kişinin onu dinlemediğini düşünür.


ÇOCUĞU DİNLEMENİN YARARLARI

-Çocuğun kelime dağarcığı zenginleşir. Konuşma yeteneği gelişir, kendi duygu ve düşüncelerini daha iyi ifade eder.

-Çocuğun içine kapanması, ağlaması, saldırgan davranması yerine kendini sözle anlatarak rahatlamasını sağlar. Bu,çocuğun toplumsal yaşama uyumunu kolaylaştırır.

-Doğru anlaşıldığını hisseden çocuk, kendini daha huzurlu ve rahat hisseder. Bunun sonucunda çocuğun kendine güveni artar. Duygusal ve sosyal yönden gelişmesini sağlar.

-Başkaları tarafından dinlenen çocuk da başkalarını kolaylıkla dinler.

-Aile içi ve diğer ilişki kurduğu insanlarla sağlıklı bir iletişim içine girmesini sağlar.

Aşağıda etkili dinlemeye örnek verilmiştir.

ÇOCUK:Okuldan nefret ediyorum. Keşke okula gitmek zorunda olmasaydım.

YETİŞKİN:İşlerin yolunda gitmediği görülüyor. Başka şeyler yapmak istiyorsun.(Etkili dinleme, yerine koyma)

ÇOCUK: Evet yapmamız gereken tüm ödevlerden nefret ediyorum.

YETİŞKİN: Çok ödevin var ve bu seni yıldırıyor(Etkili dinleme, yerine koyma).

ÇOCUK:Bunları niye yapmak zorunda olduğumuzu anlamıyorum.

YETİŞKİN:Bu ödevi sevmiyorsun(ETKİLİ DİNLEME, YERİNE KOYMA)

ÇOCUK:Sözlülerden hoşlanmıyorum,nasıl oluyor da yazılı yapmıyorlar?

YETİŞKİN:Grup önünde konuşmaktansa yazmayı tercih ediyorsun(ETKİLİ DİNLEME,YERİNE KOYMA)

ÇOCUK:Ben...ben;sınıf önünde konuşamıyorum.

YETİŞKİN:Kendini rahat hissetmediğin bir şeyi yapmaktansa, yazmayı tercih ediyorsun(ETKİLİ DİNLEME,YERİNE KOYMA)

ÇOCUK:Evet,çünkü grup önünde ne zaman konuşsam rezil oluyorum.

YETİŞKİN:Sana yardım etmek için ne yapabilirim?

ÇOCUK:Belki ödevimi dinleyebilirsin.


ÇOCUK:Barış Manço ölmemiştir,ölemez.

YETİŞKİN:Onu çok seviyorsun,öldüğünü kabul etmek sana zor geliyor(ETKİLİ DİNLEME,YERİNE KOYMA)

ÇOCUK: Evet.

ÇOCUK:Okula gitmek istemiyorum.

YETİŞKİN:Okulla ilgili bazı sıkıntıların var(ETKİLİ DİNLEME,YERİNE KOYMA)

ÇOCUK:Öğretmen birkaç çocuğu sınıfta azarlıyor

YETİŞKİN:Neler oluyor anlatır mısın?

ÇOCUK:Yanımdaki arkadaşım yaramazlık yapıyordu,öğretmen bana bağırdı.

YETİŞKİN:Haksızlığa uğradın çünkü sen yaramazlık yapmamıştın(ETKİLİ DİNLEME,YERİNE KOYMA)

ÇOCUK:Evet.


Bazen çocuklar korku, kaygı kızgınlık gibi duygularını ifade edemezler. Bu durumlarda çocuğa yardımcı olmak için şunlar yapılabilir:

1-Söylenenleri iyice anlamaya çalışıp,söylediklerini kısaca tekrar edebiliriz.

ÖRNEK: ‘Ayşe çok kötü bir çocuk,bebeğimi aldı vermiyor’

(Ne ayıp kardeş kardeş oynamıyor musunuz? Yerine)

Duyduğunuzu tekrar etme:

‘Demek Ayşe bebeğini aldı ,vermiyor’

‘Evet beni kızdırıyor...’ Diye devam eder.

ÖRNEK:’Matematik dersini hiç anlamıyorum..’

(Biraz daha dikkat edersen anlarsın’ veya ’Sınıfta bir arkadaşına sor anlatsın’ yerine)

Duyduğunuzu tekrar etme:

‘Matematik dersi sana zor geliyor’

‘Evet öğretmen de bana taktı’ diye devam eder.

Duyguları tekrar etmenin yararları nelerdir?

-Söylenenlerin aynen duyulduğunu, yanlış anlaşılmadığını kanıtlar.

-Soruna çözüm getirmez, ama çocuğun sorun üzerinde daha çok düşünmesini ve çözüm bulmasını sağlar.

-Asıl sorunun ne olduğunu ortaya çıkarır.(matematik dersi örneği )

-Konuşan kişi duyulduğunu hissederek daha çok konuşur.

2-Konuşan kişinin duygularını dile getirebiliriz. Burada Ayşe örneğini verecek olursak;

"Ayşe çok kötü çocuk, bebeğimi aldı vermiyor"

ELİF ne hissediyor?: KIZGINLIK, ÖFKE

CEVAP:"Bu seni kızdırıyor" olabilir

Çocukla iletişimde,duyguların dile getirilmesi onu rahatlatır ve anlaşıldığını hissetmesini sağlar. Böylece yoğun duygularını davranışa yöneltmez.

İLETİŞİMDE İFADE HATALARI

SEN DİLİ:anne- baba ve çocuk arasındaki anlaşmazlıklar,çocuğun yaptığı olumsuz davranışlar sonucu oluşur. Çocuğun olumsuz davranışları ya da sözleri anne-baba da hoşnutsuzluk,kızgınlık gibi duygular yaratabilir. Bu duygular karşısında tepkilerini genellikle aniden ve sözel olarak şöyle ifade ederler!’Ne laf anlamaz çocuksun’,’Sana bin kere tembih ettim’,’Neden dikkat etmiyorsun’,gibi. Buradaki ifade tarzı çocuğa yönelik SEN mesajı,sen kelimesi, sen-dilidir. Bu ifade fiziksel cezalardan daha olumsuz etki yapar. Sen dili kızgınlığın gerçek nedenini açıklamaz. Bu nedenle çocuk anne babasının neden kızdığını anlayamaz. Ancak çocuk,’Benim annem her şeye kızar’ der.Sen dili ile gönderilen kızgınlık ifadeleri, davranışa değil, kişiye yönelik açık saldırıdır. Kızgınlığın kişiye yönelik olması çocuğu sarsar,gücendirir, kızdırır, onun karşılık vermesine yol açar. Zamanla çocuk içine kapanır iletişimini keser. Çocuk sevilmediğini düşünebilir. Onuru kırılan çocuk, "Ama siz de hatalı davranıyorsunuz" diyerek karşılık vermeye başlar. Böylece genç de kızgınlık duygularını sen dili ile ifade etmeyi öğrenir. Bu durumda anne-babalar çocuğa daha fazla ceza vermeye başlarlar.

BEN DİLİ: Ben dili, anne-babanın olumsuz davranış sırasında yaşamakta olduğu olumsuz etki ve duyguları açıklayan dürüst ve sorumlu bir kızgınlık ifadesidir.

ÖRNEK: ‘Oooo, buyurun içeri girin lütfen’ yerine’ Geldiğine çok sevindim,gelmekle beni çok mutlu ettin’ şeklinde bir ben dili mesajı bizde daha sıcak bir duygu uyandırır.

ÖRNEK:Ziyaretine gitmediğimiz bir büyüğümüz ’Şimdiki nesil artık böyle ,büyüklerini asla umursamazlar,ne zamandır ziyaretime gelmiyorsunuz,biliyor musun?’gibi suçlayıcı sen dili yerine “Uzun zamandır seni görmediğim için seni özlemiştim,seni gördüğüme sevindim keşke sık sık gelebilsen!” gibi gerçek duyguları anlatan bir ben dili mesajı bizi o anda savunmaya geçmekten alıkoyduğu gibi ziyaretlerimizi daha sık ve daha istekli yapmamızı sağlar.Ben dili ile konuşmak duygu ve düşünceleri anında ilettiği için kullanan kişiyi rahatlatır

.ÖRNEK:Neden böyle yaptın? Yerine

“Bu davranışına çok üzüldüm”(kızgınlık ve öfke gibi birikimleri önler). Duyguların açıklanması çok önemlidir Çünkü düşünceler, zevkler değişse de duygular aynıdır. Çocukların duyguları daha yoğun olduğundan,duyguların ifade edilmesi onların, durumu daha iyi anlayabilmelerine,kendilerini anne veya babanın yerine koymalarına ve onlardaki etkiyi farkederek davranışlarını onlar için değiştirmek isterler. Böylece çocuk olumsuz davranışını anne-babaya yardımcı olmak için değiştirebilir
 


-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 11:19
Çocuğumu Nasıl Avutabilirim?
 
Bazı günler vardır, kendimizi sebepsiz de olsa mutsuz hissederiz. Çocuklar için böyle zamanlar daha da zordur çünkü bu mutsuzluklarının geçici olduğunu anlayamazlar. Bunun üstesinden gelebilmek için (Bu problem yetişkinler için ciddi sayılmasa bile)sevgi dolu bir dinleyiciye ihtiyaçları vardır.
Örneğin: Oya’nın en sevdiği peluş kedisi yemeğinin içine düşüyor ve tamamen ketçap’a bulanıyor.Küçük kız da feryadı basıp feci bir şekilde ağlamaya başlıyor. "Canım ne olacak, önemli değil" yada "hadi gül artık" gibi klasik sakinleştirici cümleler böyle bir anda yeterli olmayacaktır. Bu yaklaşım sadece çocuğu pek ciddiye almadığımızı gösterir. Uzmanlara göre çocuğun dikkatini başka bir yöne çekmeye çalışmak da pek olumlu bir yaklaşım değil. Uzun vadede bu tür tepkiler çocuğun problemleri ile ailesine rahatsızlık verdiğini düşünmesine ve sonuçta problemleri içine atıp duygularını gizlemesine sebep olacaktır.

Gözyaşları bir kez akmaya başladıktan sonra çocuk üzüldüğü konu ile direkt olarak ilgilenilmesini ister. Böyle bir durumda anne-baba’lar çocuklarına sarılıp üzüntülerinin haklı olduğunu anlatabilir ve onunla beraber üzüldüklerini hissettirebilirler. Çünkü üzgün olmak aynı zamanda bu üzüntüyü işlemek ve sonunda da bu üzüntüden kurtulmak için gerekli olan bir aşamadır. Çocuğunuzun size anlatamadığı bir endişesinin olduğunu düşünüyorsanız beraberce yapacağınız bir "üzüntü’nün resmi" yada beraber yaratacağınız bir "üzüntü’nün masalı" onun endişeleri ile ilgili ipuçlarını almanız için faydalı olacaktır.

Çocukların optimist bir düşünce tarzına ihtiyaçları vardır ve onlara problemlerinin çözümlerinin olduğunu göstermemiz gerekiyor. Mesela yukarıdaki Oya örneğinde oyuncak kedinin tabaktan alınıp çamaşır makinesine konularak yıkanması gibi!

Her yaşta çocuk için uygun avutma yöntemleri:

Aşağıda çocuğunuzu avutmak için ne zaman sadece kucağınıza almanız gerektiğini ne zaman bir konuşma yapmanız gerektiğini okuyabilirsiniz.

* 0 - 2 Yaş: En küçük çocuklarda bile sadece kucağa almakla yetinmeyin, avutucu sözler söyleyerek sakinleştirmeye çalışın.

*3 - 5 Yaş: Bu yaşta en önemlisi öncelikle iyi bir dinleyici olmaktır. Çocuğunuzun üzüntüsünü geçiştirmeye çalışmayın ona hak verdiğinizi ve kendisini dinlediğinizi anlasın. Sonra eğer varsa çözüm yollarını bulmasına yardımcı olun.

*6-11 Yaş: Çocuğunuzun problemlerine kulak verin ama asla konuya karışmayın. Çocuğunuzun özgüvenini ancak problemlerini kendisinin çözmesini sağlayarak geliştirebilirsiniz.

*12-16 Yaş: Çocuğunuz görünüşte yardım almak istemese de onunla konuşmayı deneyin ama asla zorlamayın


-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 11:21
ÇOCUĞUN MAYASINDA SEVGİ VE DİSİPLİN OLMALI
 
Eğitim modelinin temelinde polemik oluşturan 'uzman görüşleri'nin değil dini ve manevi değerlerin oluşması gerektiğini söyleyen eğitmen James Dobson, sağlıklı çocuk yetiştirmenin son yıllarda moda olan aşırı hoşgörüyle değil dozunda uygulanan bir disiplinle sağlanacağı görüşünde.
Dünden bugüne uygulanan "geleneksel" ve "modern" çocuk eğitim modellerini tek çatı altında toplayarak "Ağaç Yaşken Eğilir" adlı kitabı yazan James Dobson, son yıllarda uygulanan eğitim modellerinde çocuklara verilen disiplinin yerini alan aşırı hoşgörüye eleştiri getiriyor. Ergenlik çağına kadar dozunda verilen disiplin sayesinde ileriki yaşlarda kurulacak iletişimin çok daha sağlıklı olacağını savunan Dobson, "Çocukların huysuzluklarına izin vererek onların ileride sevecen davranış göstermesini bekleyemeyiz. Eğer dürüst, yalan söylemeyen, kendisinin yanı sıra karşısındakileri de düşünen birisi olmasını istiyorsak daha yapısal sürecin başında bu özellikleri hedeflememiz gerekir. Yani doğru tutumlar çocuğa kalıtımsal yolla değil, eğitimle geçer" diyor. Disiplin konusunda ebeveynin metodunun önemine değinen Dobson, çocuğun yanlışlıkla kırdığı bir vazo karşısında gösterilecek sert tavrın yersiz olduğunu ama aynı çocuğun "hayır yapmayacağım" ya da "kapa çeneni" gibi ifadelerine izin verilmemesi gerektiğini dile getiriyor. Dobson, sevgi ile disiplinin ise ayrılmaz bir bütün olduğunu sözlerine ekliyor.
Büyüklerine saygılı olan bir çocuğun ileride dini ve milli değerlere de saygılı olacağını ifade eden Dobson'a göre anne ve babalar çocuklarına saygı duymadıkları taktirde çocukların da onlara saygı duymalarını beklemek yanlıştır. Anne ve babalar çocuklarını arkadaşları önünde küçük düşürecek ve utandıracak tavır, davranış ve sözlerden kaçınarak onların egolarına karşı kırıcı olmamalıdır. Disiplinin, olaylara seyirci kalanların meraklı gözlerinden uzakta uygulanması gerekir. Onların güçlü duygularına istek ve taleplerine komik yada saçma da olsa değer verilmelidir.
 
DİSİPLİN OYUNCAKLARINI TOPLATMAKLA BAŞLAR
Disiplinin erken yaşlardan itibaren uygulanması gerektiğini söyleyen Dobson, geç kalınması halinde anne ve babanın bu konuda büyük sıkıntı yaşayacağını belirtiyor ve şunları söylüyor: "Beş yaşındaki çocuğa oyuncaklarını toplatamazsanız daha asi olacağı sonraki yıllarda kontrolü sağlamanız pek mümkün olmayacaktır. Ergenlik, önceki eğitim sürecinin daha da yoğunlaştığı bir dönemdir. İlk on iki yılda çözüme kavuşturulmamış bir sorun, ergenlik sırasında çok daha ciddi bir hal alır. Öyleyse ergenlik dönemini saatli bombaya çevirmemek için öncesinde disiplini çok daha sağlıklı bir şekilde vermek gerekir." Çocuğunun gördüğünü gören, düşündüğünü düşünen, hissettiğini hisseden ve onun bakış açısını yakalayabilen anne ve babanın etkin bir ebeveyn olduğuna dikkat çeken Dobson'a göre mesela uyku saati geldiği halde uyumayan çocuğa, sebebini anlayarak tavır sergilemek gerekir.


-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 11:22
Faydalı Bilgiler


1 - Emretme - Yönetme
     "Yapman gerekir...","yapmak zorundasın..."
      * Korku ya da aktif direnç yaratabilir;
      * Söylenenlerin tersini "dinlemeye" davet edebilir;
      * İsyankar davranışa ya da misillemeye yol açabilir.
2 - Uyarma tehdit etme (gözdağı verme)
     "...yapamazsın...","ya yaparsın yoksa..."
      * Korku boyun eğme yaratabilir;
      * Söz konusu sonuçların gerçekten meydana gelip gelmeyeceğini
         denemeye yol açar;
      * Gücenme,kızgınlık,isyankarlığa yol açabilir.
3 - Ahlak dersi verme,vaaz etme
     "...yapmalıydın","senin sorumluluğun","...şöyle yapmak gerekir"
      * Zorunluluk ya da suçluluk duyguları yaratır;
      * Çocuğun durumunu daha şiddetle savunmasına yol açabilir ("Kim Demiş").
4 - öğüt verme,çözüm getirme,fikir verme
     "Ben olsam...","Neden ... yapmıyorsun?","Bence ...","sana şunu önereyim"
      * Çocuğun kendi sorunlarını çözmekten aciz olduğunu ima eder;
      * Çocuğun sorunu bütünüyle düşünüp,değişik çözümler getirip seçenekleri
         denemesine engel olur;
      * Bağımlılık ya da direnme yaratabilir.
5 - Mantık yoluyla inandırma,tartışma
     "İşte şu nedenle hatalısın...","Olaylar gösterir ki...",
     "Evet,ama...","Gerçek şu ki..."
      * Savunucu tutumları ve karşı koymaya kışkırtır;
      * Çoğunlukla çocuğun aileyle iletişimi kesmesine ve artık dinlememesine yol
         açar;
•   Çocuğun kendini beceriksiz ve yetersiz hissetmesine neden olabilir.

6 - Yargılama,eleştirme,suçlama
    "Olgunca düşünmüyorsun...","Sen zaten tembelsin"
     * Yetersizlik,aptallık,yanlış değerlendirme anlamını taşır;
     * Çocuğun olumsuz bir yargıya hedef olma ya da azarlanma korkusuyla
        iletişimi kesmesine yol açar;
     * Genellikle çocuk yargı ve eleştirileri gerçek olarak algılar ("ben kötüyüm!")
        ya da karşılık verir ("siz de daha mükemmel deilsiniz.").
7 - Övme,görüşüne katılma,teşhis koyma
    "Çok güzel!..","haklısın. O öğretmen berbat birine benziyor"
   "Bence harika bir iş yapıyorsun..."
     * Ailenin beklentilerinin çok yüksek olduğunu ima eder;
     * İstenilen davranışı yaptırabilmek için,söylenen içtenlikten yoksun bir
        manevra gibi algılanabilir;
     * Çocuğun öz imgesi (kendi algılayışı) ile övgü uygun değilse çocukta kaygı
        yaratabilir.
8 - Tehlil etme,teşhis koyma
    "Senin derdin nedir biliyormusun?"
    "heralde çok yorgunsun" "aslında sen öyle demek istemiyorsun"
     * tehtid edici,tedirgin edici olabilir ve başarısızlık duygusu uyandırılabilir.
     * Çocuk kendisini korumasız kıstırılmış hisseder,kendini yanılmadığı kanısına varabilir.
     * Çocuk yanlış anlaşılma edişesi ile iletişimi keser.
9-  Güven Verme,teskin,teselli etme
    "Aldırma... boşver,düzelir...." "Hadi biraz neşelen" "zamanla kendini daha iyi
      hissedersin"
     * Çocuğun kendisini "anlaşılmamış" hissetmesine neden olur"
     * kızgınlık duyguları uyandırabilir;(szie göre kolay tabi) manevra gibi algılanabilir;
     * Çocuk genellikle mesajı "kendini kötü hissetmen doğru değil" biçiminde algılar

-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: ezel
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 11:26
Orjinalini yazan: yeşim yeşim Yazdı:

OĞLUMUN ÖĞRETMENİNE

Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen ona,
Kazanılan bir liranın, bulunan beş liradan daha değerli olduğunu öğret.
Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve hem de kazanmaktan neşe duymayı.
Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu.
Eğer yapabilirsen,
Sessiz kahkahaların gizemini öğret ona,
Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını...

Eğer yapabilirsen,
Ona kitapların mucizelerini öğret.
Fakat ona sessiz zamanlar da tanı,
Gökyüzündeki kuşların,
Güneşin altındaki arıların,
Ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceği...
Okulda hata yapmanın hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona.
Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret,
Herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi...

Tüm insanları dinlemesini öğret ona,
Fakat tüm dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini,
Ve sadece iyi olanları almasını da öğret...
Eğer yapabilirsen, üzüldüğünde bile nasıl gülümseyeceğini öğret ona.
Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret.

Ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını,
Fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret.
Uğultulu bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona,
Ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa, dimdik dikilip savaşmasını öğret.

Abraham LINCOLN


(OĞLUNUN ÖĞRETMENİNE YAZDIĞI MEKTUPTAN ALINMIŞTIR)
 
ClapClapClapClapYeşimcim ellerine emeğine sağlık ClapClapClapClap


-------------
SEVGİNİZ ADALETİNİZE, NEFRETİNİZ SAYGINIZA ENGEL OLMASIN....


Mesajı Yazan: rüyabebek
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 13:35
SÜPER ANNE SENDROMU


Modern çağ, bize birçok kolaylık ve rahatlığın yanında pek çok sorumluluk ve yük de getirdi. Psikolog Serap Duygulu: “Hep bir yerlere yetişme telaşında koşuşturuyoruz, hep en iyisi olsun diye çabalıyoruz. Görünüşte hayatlarımız kolaylaşıyor ama bir o kadar da telaş ve endişe yaşıyoruz. Artık kadınların da iş hayatının içinde olduğu bir dünyada artan sorumluluklarımızla başa çıkmaya çalışıyoruz. Bu sorumluluklar arasında aslında sağlığımızın ve ruhsal dengemizin de bozulduğunu ya fark etmiyoruz ya da geç fark ediyoruz.” diyor ve sözlerine ekliyor: “Yoğun kent yaşamının getirdiği pek çok yeni soruna ek olarak psikoloji ve tıp biliminin yeni yeni tanımladığı ve adını yeni koyduğu bir sorunla karşı karşıyayız: Süper Anne Sendromu…” Kadınlar bu rahatsızlıkta:

• Vücudun bazı bölgelerinde ağrılar,

• Uykusuzluk,

• Çarpıntı,

• Yorgunluk,

• Baş ağrıları

gibi sorunlardan yakınıyorlar. Hayatlarında sürekli bir telaş var ve her işe yetişmek zorunda hissediyorlar kendilerini. Zaten problem de bundan kaynaklanıyor. Çalışın ya da çalışmayın “Süper Anne Sendromu”, kent yaşamının nimetleriyle birlikte karşınıza çıkan bir külfet aslında. Siz zaten;

• Evin düzenini sağlıyorsunuz.

• Çocuklarınızı yetiştiriyorsunuz.

• Okul sorunlarıyla uğraşıyorsunuz.

• Alışveriş yapıyorsunuz.

Bu gibi pek çok işten sorumluyken bir de çalışarak her işe yetişmek zorunda kalıyorsunuz. Herşey düzgün olsun, en iyisi olsun, “Kimseye muhtaç olmadan kendi işimi kendim yapayım.” düşüncesiyle giderek daha mükemmeliyetçi bireyler olup çıkıyorsunuz. Uyku düzeniniz bozuluyor, sürekli bir gerginlik hissiyle beraber somatik (bedensel) sorunlarınız başlıyor ve önce tıp doktorlarına başvuruyorsunuz, sorunun bedensel bazı hastalıklardan kaynaklandığını düşünüyorsunuz; çünkü belirtileriniz bedensel rahatsızlıklar yönünde kendini gösteriyor. Sorun gerçekten de fiziksel olabilir, ancak genellikle fiziksel ve ruhsal olarak bir arada görülüyor. Bu hastalığın tıbbi adı fibromiyalji. Son yıllarda giderek daha fazla kadın bu hastalığın pençesine düşüyor. Yorgunluğa bağlı ya da uykusuzluğa bağlı olduğu düşünülen pek çok rahatsızlığın altında aslında “mükemmeli aramak” biçiminde gelişen bir yapı var. Gün içinde her işe yetişmek, her konuda çaba harcamak şeklinde bir koşuşturmanın vücut üzerinde fiziksel ya da psikolojik olarak baskı yaratarak sorunlara yol açmasının tam karşılığı ‘Süper Anne Sendromu’ olarak biliniyor. Şikayetler ciddi anlamda etki edene kadar kadınlar doktora başvurmuyor. Hatta “Zaman içinde geçer…” düşüncesiyle önemsenmiyor bile.

Genellikle şikayetler bedenin hangi bölgesindeyse o alanla ilgili bir hekime başvuruluyor. Gerçek anlaşılana kadar epeyce bir zaman kaybediliyor. Bu sorunun ‘Süper Anne Sendromu’ ya da tıbbi adıyla ‘Fibromiyalji’ olduğu kolay kolay anlaşılmıyor. Zaten bu şikayetlerin bir sağlık sorunu olarak literatüre girmesi de çok yakın tarihlerde gerçekleşmiştir. Daha önce yorgunluğa ya da günlük telaşa bağlanan problemlerin genellikle mükemmeliyetçi kadınlarda görülmesi ve kolaylıkla düzelmemesi üzerine konunun sağlık boyutuyla incelenmesinin ardından adı konmuş ve tanımlanabilmiştir. Çağımızda bu konuda sıkıntı yaşayan pek çok kadın varken sorun artık bir hastalık olarak ele alınmaya ve ciddi olarak üzerinde araştırma yapılmaya başlanmıştır.

Belirtileri

“Süper Anne Sendromu”nda kadınlar, öncelikle her işe yetişme kaygısıyla gerginlikler yaşarlar. Bu gerginlikler sonucu vücudun bazı bölgelerinde, aslında başka hastalıkları düşündüren problemler baş göstermeye başlar;

• Uyku bozuklukları.

• Mide ve bağırsaklarda gaz ve spazmlar.

• Çarpıntı.

• Migren türünde baş ağrıları.

• Özellikle ellerde ve kolda uyuşmalar.

• Kas ağrıları.

• Yorgunluk.

• Diş gıcırdatma.

• Stres ve endişe.

Bu şikayetler aynı anda görülmeyebilir ancak hemen hemen tüm hastalarda belirgin bir uyku bozukluğu vardır. Uyuduğunuzu sanıp gerçek anlamda bir uyku uyumadığınız için sabahları yorgun ve bitkin uyanırsınız. Bu yorgunluğun sebebi, derin uykuya geçememenizden kaynaklanır.

-------------
http://imageshack.us">


Mesajı Yazan: begumfunda
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 14:27
yesim ve rüyabebek ellerinize saglik cok güzel bilgiler tesekkürler
büyük bir zevkle okudum  ClapClapClap


-------------
http://www.glitterfy.com/">


Mesajı Yazan: sengul
Mesaj Tarihi: 09 Eki 2008 Saat 16:29
Emine süpersin..Clap yine bizi toparladın,Wink sağol...Clown


-------------
Kesinlikle çocuğuna “çocuk gibi” davranma.

Bu anneler olarak yaptığımız en büyük kabahat aslında.

Küçük olabilirler ama onlar da birey birey.



Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 13 Eki 2008 Saat 14:32

Öğret ona;

Arkadaşımın kızı bir yaşına gelmişti, 'Sen eğitimcisin, neler öğretmem gerekiyor, bazen kendimi çok çaresiz hissediyorum' dedi. Sorusu kolaydı ama yanıtı zordu, akıl vermesi basitti ama uygulaması karmaşıktı, anlatmaya başladım:

Annelik uzun zaman alan ve günün yirmi dört saati devam eden adı 'insan yetiştirmek' olan bir iş. Bir kere bilmelisin ki, zaman alacak. Neye zaman harcarsan onun karşılığını alırsın. İşine zaman harcarsan işinden, eşine zaman harcarsan eşinden, çocuğuna zaman ayırırsan da ondan karşılığını alırsın. Yapabiliyorsan gözyaşlarını tutmamasını öğret, acı çekmeden olgunlaşamayacağını... Kıskanmamayı öğret ona, arkadaşının başarısından mutlu olmayı, birlikte sevinçleri paylaşmayı, içinden 'neden ben değil de o?' demeden...

Kazanmaktan mutluluk duyup içine sindirmeyi, ama aynı zamanda kaybetmeyi öğrenmesini. Çünkü bir adım sonrasında görünüşte galip olanları gösterecek hayat ona. Her şeyin bir sonu olduğunu öğret. Sahip olduğu bütün değerlerin bir gün keyif vermeyebileceğini, kazanılan ve harcananın bir sonu olduğunu, gidilen yerlerin zamanla bıkkınlık verebileceğini, her şeyi tüketebileceğini, tüketemeyeceği tek şeyin bilgi olduğunu öğret. Kitaplardan keyif almasını, ders çalışmak istemiyorsa zorlanmamasını, ama okumayı sevmesini öğret ona. Elbet er ya da geç alacaksın biliyorum, ama mümkün olduğunca geç al ona bilgisayarı. Ona kendisi ile kalacağı sakin zamanlar ver, sıkılmayı öğret ona, sıkılıp ta kendini yönlendirmeyi bulmasını.

Doğaya götür onu, hayvanlardan korkmaması gerektiğini öğret. Arıların bizi sokmasından çok, nasıl bal yaptığını anlat. Doğanın kendi içindeki gizemini bulmasına yardımcı ol, yağmurdan sonraki toprak kokusundan keyif almasını sağla. Soğuk kış gecesinde ateş yakmayı öğret, belki büyüdüğünde bir gece sevgilisine ateş yakar ve belki binlerce yıldızın altında birbirlerine sarılırlar, bunu öğretmemiş diğer sevgililerin aksine...

Şartlar çok zor olsa da yalan söylememesi gerektiğini öğret ona. Kazandığı elli milyonun piyangodan çıkan beş yüz milyardan çok daha keyifli olduğunu öğret. Alın terine saygıyı öğret ona.

Aşk acısı çekmenin hiç âşık olmamaktan daha güzel bir duygu olduğunu öğret. Kendi doğruları üzerinden kimsenin onu yargılamasına izin vermemesi gerektiğini öğret, başkalarını da kendi doğruları üzerinden yargılamamayı... Bunun başkalarını dinlememek olduğunu değil, söylenenleri kendi eleğinden geçirmesi gerektiğini öğret. Kendi fikirlerine inanmanın güzelliklerini anlat.

Hayatı sorgulamayı öğret ona... Bilginin en büyük güç olduğunu öğret. Yapabilirse bunu en büyük fiyata satmasını, ama kalbini ve ruhunu kendisine saklaması gerektiğini öğret. Haklı olduğu konuda sonuna kadar diretmesini öğret ve haklıyken dik durmasını.

Günün birinde yaptıkları değil yapmadıkları için pişmanlık duyabileceğini öğret. Basit yaşaması gerektiğini öğret ona, çay içmekten keyif almayı... 'İstemiyorum', 'hayır' demeyi öğret ona, istediğinde ise 'istiyorum' demeyi, Sevdiğinde ise 'seni seviyorum' diyebilmeyi öğret ona. Bir kot pantolon ve tişörtle üniversiteyi bitirmeyi öğret ona. Temiz kokmasını...

Sorgusuz sevmeyi... El yazısı ile notlar yazmayı... Lafı dolandırmamayı... Sevdiklerinin hiçbir zaman çantada keklik olmadığını, dostluğa yatırım yapması gerektiğini, kıymetini bilmeyenlerden uzaklaşmasını öğret ona. Müziği sevmesini, sporla barışık yaşamasını, İşlerin hiçbir zaman bitmediğini söyle ona, en yoğun zamanda bile kendine vakit ayırması gerektiğini öğret... Ama en çok da kendini sevmesini öğret... Kendini sevmezse kimsenin onu sevmeyeceğini... Kendine çiçek almazsa kimseden çiçek beklememesi gerektiğini... Kendine özenli yemekler yapıp sofralar kurmazsa kimsenin onun için yemek hazırlamayacağını...

Hayatta her şeyden çok kendisinin önemli olduğunu öğret ona...

Aylin Kotil, Cumhuriyet Gazetesi- 23 Mayıs 2004



-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 13 Eki 2008 Saat 14:32

http://annebabacocuk.blogspot.com/2007/11/anne-ve-babalara-iletiimin-anahtarlari.html - Anne ve Babalara iletişimin anahtarları (1)

http://bp1.blogger.com/_p5S_atrfeGs/R1B9QuXR5oI/AAAAAAAAABs/bw8xbKFs8ig/s1600-R/sut.jpg - - - - - - - - -Söylediklerinize memnun oldum, teşekkür ederim.
-Fakat, beni iyi anlayan ve dinleyen anne babam vardı. Diyerek bir anısını anlatır.
-Altı yaşlarındaydım, buzdolabını açtım. Süt şişesini alırken düşürdüm. Süt şişesi paramparça oldu, süt etrafa yayıldı, yer bembeyaz olmuştu.
-Neye uğradığımı şaşırdım kafam allak bullak oldu ve korktum . Şişenin sesini duyan annem yanıma geldi.
-Durdu, baktı... yere çömeldi...omzuma elini koydu sakin bir ses tonuyla;
-Sütten bir göl olmuş dedi .
-Bir nefes aldım.Biraz , rahatladım.
-Annem tekrar sakin bir sesle;
-Hadi camlardan kayık yapıp yüzdürelim dedi. Bende çömelmiş vaziyetteydim, onunla birlikte oynamaya başladık..
-Epey oynadıktan sonra ben sakinleşmiştim. Kalbimin çarpması durmuştu.
-Annem, bana
-Burayı temizlemek için, süpürgeyle faraş mı istersin, yoksa havluyu mu dedi? Profesör bunun gibi taktire şayan bir kaç örnek daha anlattı ailesi ile ilgili...
Şimdi , aynı şey bizim başımıza gelseydi ne olurdu sizce? Süt şişesinin sesini duyan annelerin çığlıklarını duyar gibiyim. Kaçımızın annesi, bu kadar sakin olabilirdi. Değil mi?
Bakın Profesörün annesi.
-Çocuğu suçlamadan , azarlamadan, aşağılamadan , “neden dikkat etmedin” diyerek sorgulamadan onu yatiştırıyor, "Burayı kirlettin çabuk temizle, mecbursun" demeden; Zaten yapmak zorundasın mesajını vererek;
-Burayı temizlemek için, süpürgeyle faraş mı istiyorsun? Yoksa havluyu mu ?
İşte, sevgili anne ve babalar, çocukla iletişimde ,onları korkutmadan , suçlamadan, hayal kırıklığı yaratmadan kıyaslamadan, sevgiyle iletişim kurmalı. Çocuklara her zaman önemlisin, değerlisin mesajını vermeli. Ufacık çabaları abartılmadan desteklenmeli ve yüreklendirilmelidir.

Hatice Baykallı
NLP Eğitmeni,Perfomans Danışmanı



-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: yeşim
Mesaj Tarihi: 13 Eki 2008 Saat 14:33

http://annebabacocuk.blogspot.com/2007/11/anne-ve-babalara-iletiimin-anahtarlari.html - Anne ve Babalara iletişimin anahtarları (2)

· Çocuğunuzla birşey konuşurken onun seviyesine inin göz göze gelmeye çalışın. İşbirliği yapmaya daha istekli olacağını göreceksiniz.

· Söyleyeceklerini bilseniz bile onu iyi dinleyin. Çocuğunuzun anlattığını sıkıntıdan patlasanız bile can kulağıyla dinleyin.

· Çocuğunuzu yargılamadan dinleyin. Böylece onun gerçek duygu ve sorunlarını öğrenme şansınız olur.

· Çocuğunuzun duygularına karşı çıkmayın. Düşüncenin doğrusu yanlışı olsa bile duygunun doğrusu yanlışı olmaz.

· “Korkuyorum” diyorsa ne var bunda korkacak diyerek karşı çıkmak yerine demek korkuyorsun diyerek yanında olduğunuzu hissettirin.

· Yaşadığı problemden ne sonuç çıkardığını sorarak tercübe kazanmasına yardımcı olun. O sırada onunla asla tartışmayın ders vermeye çalışmayın. Mutlaka gerekiyorsa bunu duyguları yatıştıktan sonra yapın.

· Çocuğunuzu kendinize düşman etmek istemiyorsanız “ben sana demedim mi” demeyin
· Çocuğunuza emir vermeyin. Ondan isteyin .
Çocuğunuzla konuşurken fiillerin sonuna “ebilirsin” i ekleyin (yapabilirsin, üstesinden gelebilirsin öğrenebilirsin) şeklinde konuşun.
Çocuğunuzla iddalaşmayın, yumuşak sesle ben böyle düşünüyorum deyin ve susun.
Çocugunuza düşünce ve duygularını ifade etme fırsatı verin, cevap veriyorsa kızmayın.

· Çocuğunuza bir satıcıdan istediği indirimi kavga etmeden almayı öğretin. Ona iyi model olun, kız çocuklar anneyi, erkek çocuklar babayı örnek alır.
· Çocuğunuza doğru bilgi verin. Nasılsa anlamaz bunu onun için yapıyorum gibi
gerçeklerin arkasına sığınmayın. Kaybolan güven geri gelmez

ÇOCUĞUNUZUN YAPTIĞI BİR ŞEYDEN HOŞLANDIĞINIZDA BUNU SEBEBİYLE BELİRTİN BÖYLELİKLE OTOMATİK TEŞEKKÜR YERİNE İNSANLARI MUTLU EDEN ÖZEL TEŞEKKÜRE GEÇEBİLİRSİNİZ..
·
Çocuğunuzun ilgilendiği konulardan kitaplardan, müziklerden zevk almaya çalışın.
Özel günlerinde yanında olun.

Buna rağmen çözemediğiniz sorunlarda bir uzmandan yardım alın.

H. Baykallı
NLP Eğitmeni Performans Danışmanı



-------------
İkizlerim Azra ve Arda


Mesajı Yazan: sengul
Mesaj Tarihi: 04 Ara 2008 Saat 22:30
Çocuklarınıza davranışlarının size neden sorun yarattığını söyleyin, ama sorunu çözmek için ne yapması gerektiğini değil.

Mutlu ve pozitif ortamda yetişen çocuklar, özgüvenli ve başarılı olurlar.


Çocuk eğitimini olumsuz etkileyen faktörlerden en önemlisi aile içi iletişimsizliktir.

Çocuğun sorumluluk sahibi olması için, eksiklerini kapatmak yerine bazen yaptıklarının sonuçlarıyla başbaşa bırakılması gerekir.


-------------
Kesinlikle çocuğuna “çocuk gibi” davranma.

Bu anneler olarak yaptığımız en büyük kabahat aslında.

Küçük olabilirler ama onlar da birey birey.



Mesajı Yazan: begumfunda
Mesaj Tarihi: 05 Ara 2008 Saat 00:21
Orjinalini yazan: sengul sengul Yazdı:

Çocuklarınıza davranışlarının size neden sorun yarattığını söyleyin, ama sorunu çözmek için ne yapması gerektiğini değil.

Mutlu ve pozitif ortamda yetişen çocuklar, özgüvenli ve başarılı olurlar.


Çocuk eğitimini olumsuz etkileyen faktörlerden en önemlisi aile içi iletişimsizliktir.

Çocuğun sorumluluk sahibi olması için, eksiklerini kapatmak yerine bazen yaptıklarının sonuçlarıyla başbaşa bırakılması gerekir.
  ellerine saglik tesekkürler


-------------
http://www.glitterfy.com/">


Mesajı Yazan: sengul
Mesaj Tarihi: 23 Şub 2009 Saat 13:18
iyi bir anne kusursuzluk aramaz, ama yaptığımız hataları da görmemezlikten gelmez.
 
iletişimde dürüst, açık ve net olabilmek gereklidir.
 
 
 
Çocuk annesinden yeterli şefkati görürse başkalarına şefkat göstermeyi öğrenir.


-------------
Kesinlikle çocuğuna “çocuk gibi” davranma.

Bu anneler olarak yaptığımız en büyük kabahat aslında.

Küçük olabilirler ama onlar da birey birey.



Mesajı Yazan: meryem
Mesaj Tarihi: 16 Tem 2009 Saat 17:45
* Yanında kendimiz olabileceğimiz bir kişiye gereksinim duyarız. İçimizde barındıracağımız, her hücremize işleyecek anlayış ve kabule gereksinimimiz var. İyi bir anne böyle yapar. Olumsuzu dinler ve kabul eder; çocuğunun acı altında ezilmemesine yardım eder. Çocuğunun kusurlarından rahatsız olmaz. Çocuk annesinin rahatlığını kendi kişiliğinde yansıtır ve o da kusurlardan rahatsız olmaz. Kabul çocukla bütünleşir.

* Dürüst kişiler kusursuz değildir, ama söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutar.

* Çocuğun duyguları doğaldır ve güçlüdür. Nasıl davranacağı önceden kestirilemez. Size yakın ve sıcak duygular besleyen çocuk bir dakika sonra gözyaşları içinde bağırıp çağırarak size meydan okuyabilir. Bu duyguları daha sakin ifade ettiği anlara pek sık rastlanmaz. Örneğin, bir çocuk
- kaygılanmaz, paniğe kapılır
- yalnızlık hissetmez, yaşama sımsıkı saırlır
- sinirlenmez, öfkeden kudurur
- üzülmez depresyona girer

* Çocuk büyüdükçe annesinin dışındaki şeylerle de ilgilenmeye başlayacaktır. Bunlar başka insanlar, arkadaşlar, çatışmalar, okuldaki başarı veya başarısızlıklar gibi şeylerdir. Anne bu duyguların merkezi olmayabilir, ama bu duyguları herkesten çok alan kişidir.

Duyguların eğitimi işte burada sahneye çıkar. Bu ilkel ve yoğun duygular annesini olduğu kadar çocuğu da korkutur; çünkü denetlenemez, o kadar güçlüdür ki, çocuk kendisine zarar vereceğinden veya annesini kıracağından korkar. Çocuğun duyguları yoktur, o baştan ayağa duygudur.

Burada annenin görevi ne yapması gerektiğini iyi bilerek çocuğun bu duygularını olgunlaştırmasına yardımcı olmaktır. Anne çocuğun başaramadığını başarmalıdır. Eğitim işte budur. Çocuğun taşıyamadığı duyguları anlayıp kabul eder ve onları değiştirmeye kalkmadan kendinde saklar. Daha sonra çocuğu bunaltmadan onun sindirebileceği biçimde ona geri verir. Böylece, çocuk yeteri kadar olgunlaşıp duygularının sorumluluğunu almaya hazırlanır.

* Kendi kendine konuşma duyguları eğitmenin önde gelen bir yoludur.

* Çocukluğun ilk dönemlerinde ve daha sonra yeniden yeni yetmelikte, çocuk 'irade' dediğimiz şeyi algılamaya başlar. Atılgan çocuklar, 'inatçı' olarak etiketlenir. Bazıları daha çekingendir. Ama herkesin 'iradesi', kendini ortaya koyma ve ilişki içinde ayrı bir birey olma dürtüsü vardır.

Bu dürtü bizim kendi kendimizi yönlendirme becerimizdir. Kendimiz ortaya koyduğumuz zaman, girişimcilik ruhumuzu ve amaçlarımız ve isteklerimiz doğrultusundan ilerleme yeteneğimizi yani niyetimizi geliştiririz.

Bu dürtünün içinde çocuğun kalıtımla getirdiği bir bağımsızlık ve birey olma isteği bulunur. Kendisini ilişkide olduğu kişilerden ayırır. Önceleri ben diyerek, sonra oyun parkına kendi kendine giderek, daha sonra okulda ve toplum içinde ayrı bir yaşam oluşturarak birey olmak için annesinden uzaklaşır.

Tüm bu serüven boyunca çocuk 'hayır, şimdi seninle olmak istemiyorum. Bunu kendim yapmak istiyorum' demesini öğrenir. Ya da 'şunu istiyorum. Bunu yapacağım.' diye isteklerini ortaya koyar. Anneyle 'biz'i oluşturdukları dünyanın dışındaki bir dünyayı kavramak için çabalamaktadır. Bu 'biz' değil 'ben' uğraşıdır.

Çocuktaki bu dürtü bazı anneleri çok şaşırtabilir. Bunu kötü bir şey olarak görebilirler. 'onların inatlarını kırmalısın' türünde sözleri işittiğimiz olur.

Hepimizin iradesi vardır. İradesiz yaşamak hiç yaşamamakla eşdeğerdir. Çocuğun amaçlarına ulaşabilmesi ve başkalarının kötü niyetlerinden kurtulabilmesi için iradesi olmalıdır. İradesi yoksa, kişi de olmaz.

Eğer anne, çocuğunun kendine özgü bir yaşamı olmasına, belirli sınırlar içinde kendisinden ayrılmasına ve uzaklaşmasına izin veremiyorsa, çocuk ya kırılır ya da annesiyle arasında birinden biri kazanıncaya kadar bir çatışma yaşanır.

* Çocuk belli parametreler içinde giyeceği elbise, birlikte olacağı arkadaş ve yiyecekleriyle ilgili kendi seçimlerini yapmak için özgür olmalıdır. Kendisini ifade etmek için sınırlara gerek duyar, ama bu sınırlar içinde özgürlük ister. Çıplaklık onaylanmaz, ama elbisesi mavi ya da pembe olabilir- bu onun seçimidir. Arkadaşının doğum günü partisine eşofmanıyla gidemez, ama hangi elbiseyi giyeceğine ya da saçlarını nasıl tarayacağına kendisi karar verebilir.

Buradaki püf noktası toplumun, yasarların, kendi kültürümüzün, güvenliğimizin, ahlak ve birey olma özgürlüğünün sınırları arasındaki dengeyi sürdürmektir. Sınırları koyma görevi verilmiş annenin işi çok zordur. Sınırlar koyduğu gibi özgürlüğe de izin verir. Ne var ki, kendisinden farklı olmasına izin vermeyen sınırlar koymamaya özen göstermelidir.

* Ana babaların bazıları, çocuklarını onlardan parasal desteklerini çekerek, onları önemsemeyerek ve cesaretlerini kırarak cezalandırırlar. Yöntemler farklı olabilir ama ileti çok açıktır. 'Benim ve isteklerimin bir uzantısı olduğun sürece seni severim. Olmazsan sevmem' bu yanlıştır.

* Çocuğun iradesi kırılmamalı, disipline sokulmalıdır. Disiplin, kabahat işleyen kişiyi kızdıran cezadan farklıdır. Disipline sokmak değerleri ve sınırları öğretmek, sonra da bunlara karşı gelindiğinde gerekeni yapmaktır.

Bu işlem doğru uygulanırsa, çocuk kaybettiği şey için acı çeker ama, yaşadıklarından da bir şeyler öğrenir. Kurala uymazsa, kayba uğrar. Disiplinin amacı, çocuğa yanlış davrandığı ya da bir değeri çiğnediği zaman üzüleceğini öğretmektir.

* Bir anne çocuğuna gerektiğinde 'hayır' diyebilirse, çocuk da kendisine hayır demeyi öğrenir ve başkalarının sınırlarına saygı gösterme duygusu gelişir. Böylece, çocuğun 'özdenetim' denilen kişiliğinin çekirdeği biçimlenir. Amaçları ve değerleriyle ilgili seçimlerini usulüne uygun yapabilir ve denetleyemediği içgüdüleriyle baş edebilir.

* Bazı anneler çocuklarının gözünde kötü görünmemek için sınırlar koymada zorlanırlar. Sıkı disiplin yanlısı görünmekten rahatsız olurlar ve bu işi babaya bırakırlar. Çocuğun ilişki değerlerini öğrenmesi açısından annenin çocuğunu disipline etmesi çok önemlidir. Anne çiğnenip geçilecek bir kişiyse, çocuk sevgi duyacağı kişilere hiçbir zaman saygı duymaz.

* Kim olmadığımızı öğreninceye kadar, kim olduğumuzu bilemeyiz. Bu nedenle çocuklar önce 'hayır' deme sürecinden geçerler.

* İyi bir anne çocuğunun zayıflıklarının neler olduğunu bilir. Gereksinimlerini ve zayıflıklarını anlar ve onları hoş karşılar. Zayıf olmasını sorun yapmaz. Çocuklar, annelerinin zayıflıklarını sorun yapmadıklarını gördükçe, daha güçlenir ve olgunlaşırlar.

* Çocuklar büyüdükçe, yaşamın olumlu ve olumsuzlukları arasındaki farkı görmeye başlar. Bir şeylerden nefret etmeyi, farklı olmayı, bazen de bir şeylere karşı olmayı öğrenirler. Bu, ayırt etmeyi, değerleri netleştirmeyi, kötünün karşısında ve iyinin yanında olmayı öğrenmenin bir işaretidir. Bunları öğrenirken, kereviz yemekten yatmaya gitmeye kadar her şeye karşı olumsuz olurlar.

* Çocukların çoğu yalnızca çok başarılı oldukları zaman sevildiklerini hissederler. Başka bir deyişle anne, çocuk başarılı olduğu zaman yaşadığını hisseder. Gözleri parlar, daha canlanır ve çocuğa yakınlaşır ve onunla ilgilenir. Çocuk mutluluktan kendinden geçer. Ama sonra, başka bir olayda başarı göstermeyince, annenin dikkatini çekmesi zordur.

Çocuklar özel olmadıkları zamanlarda bile özel olduklarını bilmek ihtiyacındadırlar. Her çocuk başarısız olur ya da her şeyi en iyi biçimde yapamaz. Bunun nedeni, çaba göstermemesi, yeteneksizliği ve şanssızlığı olduğu gibi hepsinin bir karışımı da olabilir. Başarılı oldukları zaman annelerinin kendileri için mutlu olduğunu bilmek ihtiyacındadırlar, ama başarılı olsalar da olmasalar da annelerinin sevgisinin sürekli olduğunu da bilmeye gereksinimleri vardır.


* Alıntılar 'Anne Faktörü' isimli kitaptan yapılmıştır. Henry Cloud, John Townsend, Sistem Yayıncılık

-------------
http://lilypie.com"> http://lilypie.com">


Mesajı Yazan: meryem
Mesaj Tarihi: 16 Tem 2009 Saat 17:51

* Çocukla bağlantı kurduktan sonra anneliğin bir sonraki göreviyle karşılaşırız: Çocuğun birey olmasına yardımcı olmak.

İlişkiyi sürdürmek ve ayrı bir birey olmayı sağlamak anneliğin en zor görevlerindendir.Bunu yapabilmesi için annenin bazı önemli becerilerinin olması gerekir. Anne çocuğun:

- bağımsız, kararlı, niyetli ve ayrı olma isteğine izin vermeli ve bunları geliştirmelidir.

- kimliğine ve farklılıklarına izin vermeli ve bunları geliştirmelidir.

- kötü seçimleri, tutum ve davranışları disiplin altına almalı ve sınırlar koymalıdır.

- bağımsızlıktan ve ayrı bir birey olmaktan korkup kaçmasını engellemelidir.

* Anneliğin asıl amacı, çocuğun anneden bağımsız yetişmesidir.

* Kabul edilme gereksiniminin pek çok nedeni vardır. Olduğumuz gibi sevildiğimizi hissedince, yaşadığımız sorunlarla baş etmek için daha donanımlı oluruz. Çocuklar yaşamdaki acılarla, başarısızlıklarla ve kötülüklerle baş etmeye hazır olarak doğmazlar. Bunlarla uğraşacak donanımdan yoksundurlar. ( Çocuklar oldukları gibi sevildiklerini hissederlerse zorluklarla baş edecek donanıma sahip olmaya başlarlar. )

Kabul edildiğimiz zaman önemli bir gerçeği öğreniriz. Sevgi kötülüğün panzehiridir. Yeryüzünde ve içimizde var olan hatalar bizi ilişki kurmaktan alıkoymaz.

* Kabul etme ve onaylama iki ayrı şeydir. Onaylamak “iyi olduğunu düşünmektir” Doğru bulmadığımız şeyleri onaylamamalıyız. Anne çocuğunun bencilliğini, isteklerini ve başarısızlıklarını kabul eder, onları çocuğun bir gerçeği olarak görür. Ne var ki, onları onaylamayabilir. Onaylamak iyi ile kötü, doğru ile yanlış konularında çocukta şaşkınlık yaratır.

* Kabul edilmek gereksiniminde olan yönler (çocukta):

Zayıf yönler
Olumsuz yönler
Önemsiz yönler
Annenin sevmediği yönler
Kötü yönler

* Anne çocuğun her zaman “olumlu ve sevecen” olmasında ısrarlı davranınca, çocukta sevgi ve nefret bütünleşmez. Kendisiyle ve başkalarıyla ilişkilerinde bu bütünlüğü sağlayamayan çocuk için insanlar ya “iyidir” ya da “kötü.” İkisinin arası yoktur.

* Çocuk annesinden bağışlanma bekler. Çocuklar kendilerinin ve başkalarının kusurlarıyla baş etme yeteneğinden yoksundurlar.

Anne bağışlamak konusunda iyi bir model oluşturur. Çocuğun olumsuz davranışı onunla yüzleşir, ama yine de ona yakındır. Çocuk kırdığı camın bedelini ödemelidir, ama yine de annesinin onu bağışlayan sevgisinden yoksun kalmamalıdır.

* Kayıp kötülük ve başarısızlıkları halletmek ve onlarla başa çıkabilmek için çocukların kederli olmayı ya da acı çekmeyi öğrenmeleri gerekir. Acı çekmek elimizde tutamayacağımız şeylerin çekip gitmesine izin vermektir.

İyi bir anne “olaylara bir de olumlu yanından bak” ya da yapılan seçim o kadar da önemli değildi” gibi sözlerle çocuğuna ağlamayı, teselli edilmeyi ve kaybettikleriyle vedalaşmayı öğretir. Çocuğuyla birlikte ağlar, çocuğuyla birlikte acı çeker. Çocuk acısının ardından yaşamı sürdürmeyi öğrenir.

* Annemizin sevgisi, “iyi bir kişi miyim kötü mü” sorusunun doğru olmadığını kanıtlamayı başarır. İyi ya da kötü değiliz- seviliyoruz.

* Doğru şeyler yapmaya özen gösteren kişiler yapıcı utancı tanırlar. Doğru şeyler yapmayı umursamayanlarsa utancı tanımazlar. Bu tür utanç zehirleyici ya da yıkıcı denilen utançtan farklıdır. Sevilmeyecek kadar kötü olduğumuzu hissettiğimiz zamanki utancımız zararlıdır. Yapıcı utanç sevilmemizi sağlar. Sorumsuz davranışlarımızı bize bildiren bir erken uyarıdır. Kötü davranışlarımıza dikkat edip onlardan kurtulmamız için bizi uyarır.

İyi bir anne, çocuğunun yapıcı utancın etkilerini nasıl yaşayacağını görmesine ve kötü utancın zararlarından kurtulmasına yardım eder. … Yapıcı utanç çocuğun potansiyeline ulaşmasında onu motive eder.

* Çocuklar hayranlıkla sevgiyi birbirinden ayırt etmeyi öğrenmelidir. Bu iki sözcük aynı gibi görünebilir ama oldukça farklıdır. Birisine hayran olduğumuz zaman o kişinin iyi yönlerinden etkileniriz. Hayranlık o kişiyi yüksek bir yere oturtur. Ama aynı zamanda iki kişi arasında mesafe de koyar. Hayran olduğunuz kişiye yakınlaşamazsınız.

* Alıntılar 'Anne Faktörü' isimli kitaptan yapılmıştır. Henry Cloud, John Townsend, Sistem Yayıncılık



-------------
http://lilypie.com"> http://lilypie.com">


Mesajı Yazan: meryem
Mesaj Tarihi: 16 Tem 2009 Saat 17:52
* Anne çocuğun kötü yanlarını görmezlikten gelir ve gösterişe olan merakını sınırlayamazsa çocukta narsizm adı verilen bir kişik özelliği gelişir. Narsist kişiler bencildir ve kendilerine özel bir kişi gibi davranılmasını isterler.

Bu eğilimde olan bir çocuğun istekleri bitmez. Her durumda ve her ilişkide özel olma arayışındadır. Sıradan bir kişi olmaya dayanamaz. Binlerce izleyicinin övgüsü ve alkış olmadan yaşayamayan bir yetişkin olu çıkar.

Bu dinamik evlilik yaşamında özellikle yıpratıcıdır; çünkü narsist kişi eşinden de tıpkı annesi gibi kendisine hayran olmasını bekler.

* İyi bir anne kusursuzluk aramaz, ama yaptığımız hataları da görmemezlikten gelmez.

* Kötülük kabul edildiğinde gücünü yitirir. Ve onu cesaretle karşılayabiliriz. Yaptığınız yanlışlardan biriyle yüzleşirseniz, onu itiraf edin, ama aynı zamanda onu değiştirmeye çalışın.

* İyi bir anne çocuğunu beslemekten çok daha fazla şeyler yapar. Çocuğa geleceğin merceğinden bakar. Yani küçük çocuğundaki potansiyel yetişkini göz ardı etmeden ona yaklaşır.

* İyi bir anne, yavaş yavaş çocuğunun daha çok sorumluluk yüklenmesine izin verir. “çünkü ben anneyim” sözü 2 yaşındakiler için geçerlidir. Ama 14 yaşındakileri yaşama hazırlamada yardımcı olmaz.
 
* Anne çocuğuna hem sorgulamayı hem de otoriteyi kabul etmeyi öğretiyorsa, onun uç noktalarda bir kişilik geliştirmesini önlemiş olur. Bu uçlardan biri, sürekli olarak anababasının onayını bekleyen, herkesi mutlu etmeye çalışan ürkek ve uysal bir kiş, öteki de bir başkasının yönetiminde çalışamayan bir isyankardır.

* Çocuklar çok meraklıdır ve her şeyi öğrenmek isterler. Bilgili olduklarında kendilerini güvende hissederler ve kendilerini de bilginin kaynağı olarak görürler. Gözlemci bir anne çocuğuna sanattan bitkilere kadar her şeyi doğrudan öğretebilir.

* Anne çocuğuna düşünmesini öğretmelidir. Çocuğa bilgiler vermek önemlidir, ama ona düşünmeyi öğretmek daha önemlidir. Çocuğun her sorusuna doğrudan yanıt verme yerine zaman zaman düşünmesine ve yeteneğine bağlı olarak bilgiye nasıl ulaşacağını öğrenmesine yardımcı olmalıdır. Örümcekle karıncaların arasındaki farkı öğrenmek isteyen 9 yaşındaki bir çocuğa bilgiyi kitaplardan nasıl edineceği öğretilebilir.

* Başarılı liderler birlikte çalıştığı kişinin görüşleri kendilerininkinden farklı olduğunda onları öğrenmek isterler.

* Ana babamızın bir altında olduğumuzu hissettiğimiz an, kendi koyduklarımız da içlerinde olmak üzere tüm kurallara karşı çıkarız.

* Yeni yetmenin yetişkinlere karşı isyanı onlara zor anlar yaşatmak için değil, anne babasının bir altında bulunmaktan kurtulmak içindir. Anneniz ya da başka bir yetişkin sizi yönettiği sürece yetişkin benlik denetiminizi ele geçiremez ve isyan edersiniz.

* Anne oğlunu hissettirmeden babasıyla daha yakın bir ilişki kurmaya yönlendirebilir. Erkek çocuklar annelerinden farklı olduğunu öğrenmelidir.

* Alıntılar 'Anne Faktörü' isimli kitaptan yapılmıştır. Henry Cloud, John Townsend, Sistem Yayıncılık

-------------
http://lilypie.com"> http://lilypie.com">


Mesajı Yazan: sengul
Mesaj Tarihi: 17 Tem 2009 Saat 10:51

meryemciğim  hepsini okudum  Smileçook   faydalı bilgiler  teşekürler.. Clown

birkaç söz eklemek istiyorum..
Beklentiniz çocuğunuzun mükemmel olması ise hep fazlasını ister çocuğu beğenmezsiniz. Böyle davranılan çocuk normal bile olamaz.
 
Çocuklarımıza yaklaşım biçimimiz onların da bize nasıl yaklaşacağını ifade eder.


-------------
Kesinlikle çocuğuna “çocuk gibi” davranma.

Bu anneler olarak yaptığımız en büyük kabahat aslında.

Küçük olabilirler ama onlar da birey birey.



Mesajı Yazan: meryem
Mesaj Tarihi: 23 Tem 2009 Saat 07:58
Empatiyi öğretmek...

Çocukluk çağında yaşanan birçok ruhsal ve davranışsal problem empatik yaklaşım sayesinde erkenden tanınabilir ve müdahale edilmesi kolaylaşabilir. Çünkü çocuklar yaşadıkları sıkıntıları genellikle dolaylı yoldan, davranışları ve tutumları ile ifade edebilirler.

Eğer anne ve babalar çocukların duygularına duyarlı olurlarsa onlardaki değişimlerin kaynağını ve neden olan temel duyguları fark edebilirlerse hem birçok problem hafif düzeydeyken çözülebilir hem de ağırlaşma olasılığı olan problemler fark edilebilir.

Çocuklarda empatik özellikler ne zaman gelişmeye başlar?
Duyguları anlamak insan doğasına ait en önemli özelliklerden biridir. Duyguların anlaşılması, duyguların referans alınarak iletişim kurulması psikolojik olgunlaşmanın da en önemli kriterlerindendir. Çocuklar bebeklikten çıkıp bireyleşmeye başladıklarında ben ve başkalarının ayırdına vardıklarında başkalarının ne hissettiğini daha net olarak anlamaya ve buna göre hareket edebilmeye başlarlar. Bu da yaklaşık iki buçuk yaş civarında olur. Elbette çok daha küçük bebekken bile annesinin sesinin tonundan, ona dokunuşunun niteliğinden bile annesinin kızgın veya mutlu olduğunu ayırt edebilirler. Ancak iletişim içinde etkin olarak kullanabilmek anlamında empatinin yerleşmesi 3 yaş civarında gerçekleşmektedir. Empati aynı zamanda öğrenilen-öğretilen bir şeydir. Bu anlamda anne-babaları ve çevrelerindeki yetişkinler tarafından duyguları anlaşılan, ifade edilen çocuklar empatiyi daha kolay öğrenirler. Çünkü empati becerisinin gelişimi için öncelikle kişinin kendi duygularının farkında olması, bu duygular arasındaki farkları hissedebilmesi önemlidir. Örneğin yeni doğan kardeşi nedeniyle yuvaya gitmek istemeyen bir çocuğa annesinin bu bir okula uyum problemiymiş gibi yaklaşması, çocuğun agresif tavırlarını sıradan bir davranış problemiymiş gibi algılaması çocuğun da kendi duygusunu ayırd edememesine neden olacaktır. Böyle bir durumda annenin “biliyorum, sen de bizimle evde kalmak istiyorsun, hep kardeşinle vakit geçirdiğim için bana kızgınsın” gibi empatik bir yaklaşımda bulunması çocuğun da hem duygusunu fark etmesine yardımcı olacak hem de olumsuz duyguların da kabul edilir olduğunu anlamasını sağlayacaktır.

Anne-babalar bu özelliklerin gelişmesine nasıl yardımcı olabilirler?
Anne-babalar bebeğin doğduğu andan itibaren bebeğin duygularına odaklanmaları önemlidir. Bebekler dikkatle gözlemlendiklerinde ağlamalarının bile farklı anlamlar içerdiğini fark etmek mümkündür. Bebekle fazla vakit geçiren bir kişi bu farkı kolayca fark edebilir. 2-3 aydan itibaren bebekler sosyal gülümsemeye başlarlar. Yüzüne gülerek baktığınızda bebek size gülerek tepki vermeye başlar. Bu dönem kendi duygularınızı ona aktarmanın ve karşılıklı sıcak ve şefkatli bir iletişim kurabilmenin mümkün olabildiği bir dönemdir. Güldüğünde gülmek, ağlayarak bir ihtiyacını dile getirdiğinde yumuşak bir ses tonu eşliğinde ihtiyacını gidermek aslında bebeğin de kendi duygularını iletişim içinde kullanmayı öğrenmesine yardımcı olur. Ağlamasına bir yanıt alamayan ya da her türlü ağlamasına aynı tepkiyi alan bir bebek bir süre sonra her türlü ihtiyacını aynı şekilde ifade etmeye başlayacaktır. Çocuklar biraz daha büyüyüp yuva çağına geldiğinde bir çok değişik durumda bir çok değişik tepkiler vermeye başlarlar. Bunlar arasındaki farkı görmek ve çocuğa fark ettirmek de çok önemlidir. Davranışlar ve bu davranışlar sırasında ortaya çıkan duygular arasındaki ton farkını anne-babanın fark edip çocuğa geri bildirim vermesi empatinin gelişmesinde çok gereklidir. Üstelik duyguları anlayan ve geri bildiren bir yaklaşım bir çok davranış probleminin azalmasına, çocukların kendi davranışlarının sorumluluğunu alabilmelerine yardımcı olmaktadır. Çünkü anne-baba çocuğun bu davranışıyla aslında neyi ifade etmek istediğinin şifresini çözmektedir. Oyuncağını tekmeleyen bir çocuğa “bugün yuvada canını sıkan bir şey olmuş” demek ile “her zaman oyuncaklarını böyle hırpalıyorsun” demek arasında çocuğun içgörü kazanması açısından da büyük farklar vardır. Yine önemli bir konu da anne-babaların kendi duygularını ifade etmek konusunda örnek olmalarının önemidir. Duygularını açık ifade eden, kendi aralarındaki ilişkide de hem olumlu hem olumsuz duyguları uygun bir şekilde dile getirebilen anne-babalar çocuklarına bu konuda model olmaktadırlar. Kızgınlık ve öfke genelde daha kolay ifade edilen duygulardır. Ancak doğru bir şekilde ifade edilmezler. Çocuklara kızgınlığın ifade edilmesi agresyon ve yargılama içerdiğinde çocuklar da kızgınlıklarını bu şekilde ifade etmeyi öğrenirler. Oysa bizi kızdıran durumu ve davranışı anlamaya çalışmak ve kızgınlığımızın altında yatan temel duyguyu fark etmek önemlidir. Örneğin engellenmek bizi rahatsız ediyorsa ve engellenme karşısında uzun süre sabretmişsek bir süre sonra bu ciddi bir kızgınlığa dönüşebilir. Bu durumda çocuğunuzun bir davranışının sizi engellemiş olduğunu ve bundan rahatsızlık duyduğunuzu söylemek yerine çocuğunuza öfkeli bir şekilde bağırabilir ve onun ne “laf anlamaz, yaramaz vs” bir çocuk olduğunu söyleyip agresif davranabilirsiniz. Bu durumda çocuğunuz da sizi model alacaktır ve kendisini rahatsız eden her durumda saldırgan davranacak ve duyguları anlama konusunda becerisini geliştiremeyecektir. Aynı şekilde olumlu duyguların da ifade edilmesi önemlidir. Toplumumuzda genellikle iyi ve memnun edici şeyler pek dile getirilmez. Çocukların bu tip şeyleri doğal olarak “zaten” yapmaları beklenir. Çocuğunuzun bir davranışı sizi mutlu ettiğinde bundan duyduğunuz sevinci de dile getirmelisiniz. Bu durumda çocuk hem kendi olumlu yönlerini fark edecek hem de başkalarının hangi durumlarda sevinç ve mutluluk hissedeceğini anlama fırsatı bulacaktır. Ayrıca kendi olumlu duygularını gerekli durumlarda kolayca ifade etmeyi öğrenecektir.

Çocuğun Yaşamında Empatik Düşünce Neden Önemlidir?
Çocuklar sosyal yaşam içinde yer alırken kabul etmeyi, uyum sağlamayı, nerede nasıl davranmaları gerektiğini öğrenirler. Bu aşamaların ardından kabul görmeye de başlarlar. Çocuk ancak sosyal olarak kabul gördüğünde sosyal iletişim içinde yer alabilir. Kabul görmenin en önemli koşullarından biri de empatidir. Kendi ihtiyaçları ve duyguları kadar grup içindeki diğer bireylerin de duygularını ve ihtiyaçlarını fark etmek önemlidir. Başkalarının davranışlarının altında yatan duyguları fark etmek, bu duyguların hangi tepkilere neden olduğunu anlayabilmek uyum için çok önemlidir. Empatik düşünebilen çocuklar çevrelerinde olup bitenleri daha iyi yorumlayabilirler, başkalarının problemlerini daha kolay anlayabilirler ve ilişkileri içindeki problemleri daha kolay çözebilirler. Bu özellikleri de diğer çocuklar tarafından kolayca kabul görmelerini sağlar. Empatik düşünebilen çocuklar kendi duygularının farkında oldukları ve duygularını da ifade edebilmeyi becerdikleri için ilişkilerinde daha az sorun yaşarlar. 

Aile Yaşamı düşünüldüğünde empati neden gereklidir? Hangi sorunları ortadan kaldırır?
Aile içinde zaman zaman sorunlar ve iletişim problemleri yaşanabilir. Karşılıklı memnuniyetsizlikler, mutsuzluklar, başka faktörlere bağlı sıkıntılar yaşanabilir. Aile bireylerinin özellikle olumsuz duygular yaşanırken birbirlerini anlamaları çok önemlidir. Kişiler yaşadıkları sıkıntılar ve bu sıkıntıların doğurduğu duygularla baş edebilmekte zaman zaman zorlanabilirler. Bu durumda ailenin diğer bireylerinin sıkıntı yaşayan kişinin duygularını anlaması ve bu duyguları referans alarak hareket etmesi hem kişinin sıkıntısını hafifletecek hem de olası bir iletişim çatışmasını ortadan kaldıracaktır. Çünkü empatinin var olmadığı ortamlarda bireylerin tek tek yaşadıkları problemler diğer bireylerin yanlış yorumlamalarına neden olabilmektedir. Kişinin kendi olumsuz duyguları nedeniyle yaşadığı bir problem eğer doğru anlaşılmazsa çatışmalara da neden olmaktadır. Oysa davranışın altında yatan duyguyu anlamak ve kişiye duygusunu anladığımıza dair bir mesaj vermek hem olası bir çatışmayı önleyecek hem de kişinin kendi problemini çözme fırsatı elde etmesine yardımcı olacaktır. Çünkü özellikle çok yoğun duygular yaşanırken bazen kişiler kendi temel duygularını fark etmekte zorluk yaşayabilirler. Kendisine empatik yakalaşan ve duygusunu yansıtan biri olduğunda duyguları üzerinde düşünme fırsatı bulmak mümkün olacaktır. Anne-babaların çocuklarıyla ilişkilerinde de empatinin önemi büyüktür. Özellikle disiplin uygulamalarında çocuktan ne istediğimizi ve ne istemediğimizi dile getirirken kendi duygularımızı ifade edebilmek çok önemlidir. Hangi davranışın bizi rahatsız ettiğini, bizde hangi duyguyu yarattığını uygun bir dille ifade ettiğimizde çocuğumuzda istediğimiz davranışları görme olasılığımız artar. Aynı şekilde hoşumuza giden, bizi memnun eden davranışları ifade ettiğimizde çocuğumuzun bu davranışları pekişecektir. Çocuklar sıkıntı yaşıyorken onların sıkıntılarını anlayabilmek, duygularını fark etmek-yansıtmak ve bu durumu sıradan bir disiplin ve davranış problemi gibi ele almamak önemlidir. Anne-babaları tarafından duyguları anlaşılan çocukların ister istemez davranış problemleri de azalacaktır. Ayrıca anlaşılmış olma duygusu güven gelişimi için de önemlidir. Çocukluk çağında yaşanan birçok ruhsal ve davranışsal problem empatik yaklaşım sayesinde erkenden tanınabilir ve müdahale edilmesi kolaylaşabilir. Çünkü çocuklar yaşadıkları sıkıntıları genellikle dolaylı yoldan, davranışları ve tutumları ile ifade edebilirler. Eğer anne ve babalar çocukların duygularına duyarlı olurlarsa onlardaki değişimlerin kaynağını ve neden olan temel duyguları fark edebilirlerse hem birçok problem hafif düzeydeyken çözülebilir hem de ağırlaşma olasılığı olan problemler fark edilebilir.

Hazırlayan : Belgin Temur (Uzman Pedagog)



-------------
http://lilypie.com"> http://lilypie.com">



Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat