Yazar |
Konu Arama Konu Seçenekleri
|
ifakat
Kıdemli Moderatör
"Yağmurun annesi... Çıtır pare mod"
Kayıt Tarihi: 10 Nis 2007
Konum: istanbul
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 9866
|
Gönderim Zamanı: 15 Tem 2009 Saat 01:06 |
Orta Kulak İltihabı
En çok Ekim ve Nisan aylarında görülür. bu aylar viral (virüslere bağlı) üst solunum yolları enfeksiyonlarının sık görüldüğü aylardır. Viral (virüslere bağlı) hastalık sırasında orta kulakta gelişen iltihap, sıvı birikmesine ve mukozada ödeme neden olur. Östaki borusu denilen, genizden orta kulağa giden borunun ödem nedeniyle tıkanması da orta kulak iltihabına zemin hazırlar. Bebeklerde iltihabı kolaylaştıran geniz eti, östaki borusu, östaki borusunun yatay seyretmesi ve bebeklerin sırtüstü biberonla beslenmesi gibi olumsuz başka faktörler de vardır.
Orta kulak iltihabına daha çok, hemcıfilus inflııenzeı ve Streptecoccus pnomaniae adlı mikroplar neden olur.
Orta kulak iltihabında ağrı şiddetli ve zonklayıcı tarzdadır ve çocuk konuşmaları hasta olan kulak tarafından duymakta zorluk çeker. Ateş 38-38.5 civarındadır. Kulak zarının kızarık olması veya bombe olması tanı koymada kesinlik sağlar. Ancak unutulmaması gereken bir nokta, her kulak ağrısının kulak iltihabından kaynaklanmadığıdır. Bazen dış kulak yolundaki bir sivilce, sıkışmış kulak kiri, çürük bir diş veya bademcik iltihabının yansıyan ağrısı da orta kulak iltihabını taklit edebilir. Tedavisinde çeşitli yaklaşımlar vardır. Bazı tedavilerde parasentez adı verilen kulak zarı çizme tercih edilirken, bazı durumlarda önce antibiyotik verilerek ileri derecede orta kulak iltihabında kulak zarı çizilmektedir. Gelişmiş ülkelerde °/ıı80. hastanın kendiliğinden hiçbir komplikasyon olmaksızın düzeldiği öne sürülerek, antibiyotik verilmediği durumlar da söz konusudur.
Ortakulak iltihabı iyi tedavi edilmezse kronikleşebilir ve işitme kaybı gibi kalıcı izler bırakabilir. Bazen de iltihap komşu dokulara yayılarak iç kulak iltihabı, yüz felci ve beyin zarı iltihapları gibi çok daha ciddi hastalıklara yol açabilir. Orta kulak iltihabından sonra, mikroplar ortadan kalksa bile orta kulak boşluğunda sıvı birikintisi kalacaktır ve bazen bu sıvı hiçbir tedaviye cevap vermeyecektir. Seröz otit, enfüzyonlu otit veya zamk kulak gibi çeşitli adlarla anılan bu hastalıkta başlıca belirti, sini gelişen işitme kaybıdır. Bazen de çok kısa, bir veya iki saniye süren ağrılar olabilir. Kulak zarına bakıldığında, zar çökmüş ve amber rengini almıştır. Bazen hava sıvı seviyesi de görülebilir. Bu hastalığın tedavisi başlangıçta beklemektir. Çoğu kendiliğinden iyileşir. İyileşmeyenlerde uzun süre antibiyotik tedavisi uygulanabilir. Antibiyotiğe rağmen düzelme olmazsa, östaki borusunun görevini yapacak olan kulak tüpü zara yerleştirilerek, orta kulağın havalanması sağlanır. Böylece orta kulaktaki sıvı dağılır, zar çökmesi ortadan kalkar. Bu tüp 3-8 aylık bir sürede kendi kendine kulak tarafından atılıp çıkar ve her şey normale döner. Bu durum çoğu kez kalıcı olur ve hastalık tekrar etmez.
Ama bazen hastalık tekrar eder ve yeniden tüp takmak gerekebilir. Defalarca tüp takılıp düzelmeyen ve kulak zarı orta kulaktaki kemikçiklere yapışan hastalar az da olsa vardır. Bu durumda işitme kaybı kalıcı olur
Hazırlayan: Prof. Dr. Mehmet Ömür VKV Amerikan Hastanesi Klinik Şefi
|
Öyle bir kul hakkım varki benden alınan... ALLAH'ım yarına bırakır ama ,yanına bırakmaz ASLA...!!!
|
 |
ifakat
Kıdemli Moderatör
"Yağmurun annesi... Çıtır pare mod"
Kayıt Tarihi: 10 Nis 2007
Konum: istanbul
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 9866
|
Gönderim Zamanı: 15 Tem 2009 Saat 01:08 |
Nezle
Allerjik nezle (allerjik rinit) çevresel bazı faktörlere allerji gelişimi sonucu, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, burunda kaşıntı, hapşırma ve göz yaşarması gibi belirtilerin haftanın çoğu gününde görülüyor olması halidir.
"Allerjik Nezle"nin kaç tipi vardır?
Allerjik rinitin iki tipi vardır. Biri mevsimsel allerjik nezle, diğeri ise yıl boyu süren (perennial) allerjik nezledir. Mevsimsel olan tipi sadece bireyin duyarlı olduğu madde ile karşılaştığı belli bir dönem boyunca burun akıntısı, burun kaşıntısı, hapşırık belirtileri ağırlıklı olarak görülür. Halk arasında saman nezlesi olarak da tanımlanır. Yıl boyu süren tipte ise birey sorumlu allerjen ile devamlı temas halindedir. Burun tıkanıklığı ana belirtidir. Bununla beraber hapşırma, burun akıntısı ve burun kaşıntısı gibi belirtiler de ısı değişikliklerine bağlı olarak veya kimyasal bazı maddeler ile temas sonrası gibi fiziksel uyaranlarla ortaya çıkabilir.
"Allerjik Nezle"ye bağlı olarak görülebilecek hastalıklar nelerdir?
Çocuklarda yıl boyu süren allerjik nezleye bağlı olarak gelişen burun tıkanıklığının sonucu olarak tekrarlayan sinüzit ve orta kulakta sıvı birikmesi sık görülen durumlardır. Sinüzit, viral bir üst solunum yolu enfeksiyonunun, yani soğuk algınlığı veya nezlenin normalde geçmesi gereken 1 hafta - 10 günden uzun sürmesi, özellikle sabah kalkıldığında artış gösteren balgamlı öksürükler, sarı burun akıntısı, burun tıkanıklığı belirtilerinin görülmesi ile tanınır. Orta kulakta sıvı birikmesi ise ateş ve kulak ağrısı ile gelebileceği gibi sadece belli belirsiz bir duyma kaybı ile de kendini gösterebilir. Sözü edilen birinci durumda orta kulakta iltihaplı bir sıvı birikimi söz konusu iken, ikinci durumda ise iltihapsız bir sıvı birikimi vardır. Her iki durumda da duyma kaybının kalıcı olmaması için mutlak olarak altta yatan allerjinin tedavi edilmesi gerekmektedir.
"Allerjik Nezle" nasıl tanınır?
Allerjik nezlede tanı hastanın hikayesi ve destekleyici laboratuar testleri ile konur. Burun tıkanıklığı, akıntısı, kaşıntısı, hapşırık ve göz yaşarması belirtilerinin haftanın çoğu gününde görülmesi halinin varlığı; bununla beraber allerji deri testinde duyarlılığın olduğu bir maddenin saptanması ve sümüğün incelenmesinde allerjik hücrelerin tespiti tanı koydurmaktadır.
"Allerjik Nezle"nin tedavisi nasıldır?
Allerjik nezlede birinci basamak tedavi allerjinin saptandığı maddeden bireyin uzak tutulmasıdır. İkinci basamakta ise ilaç tedavisi gelir. Bu tedavi ağızdan allerji şurup / hapları ile veya burun spreyleri ile sağlanabilir. Tedavi her hasta için farklılık göstermektedir. Çevre önlemleri ve ilaç tedavisinden yeterli yanıt alınamayan vakalarda dilaltı damla şeklinde aşı tedavisi uygulanabilir.
|
Öyle bir kul hakkım varki benden alınan... ALLAH'ım yarına bırakır ama ,yanına bırakmaz ASLA...!!!
|
 |
ifakat
Kıdemli Moderatör
"Yağmurun annesi... Çıtır pare mod"
Kayıt Tarihi: 10 Nis 2007
Konum: istanbul
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 9866
|
Gönderim Zamanı: 15 Tem 2009 Saat 01:08 |
Menenjit
Menenjit, beyin ve omuriliği kaplayan zarların enfeksiyonudur.
Bu kelime insanları çok korkutur ama günümüzde menenjit hastalığının tedavisi çok başarılı olmaktadır.
Küçük bebeklerde: Ateş, tansiyon düşmesi durumunda doktor çağrılmalı yada hastaneye gidilmelidir.
Çocuklarda: Bol miktarda kusma,ateş, baş ağrısı, ensede ağrılı bir sertleşme durumlarında hemen doktor çağrılmalıdır. Çocuk çoğu zaman hastaneye kaldırılır. Hastalığın tam teşhisi için karından ponksiyon yapmak gerekir. Bu tahlille virüsten kaynaklı veya mikroptan kaynaklı menenjitlerin ayrımı yapılır.
Menenjit Nedenleri:
Menenjitlerin çoğunun sebebi vücudun bir yerinde başlayıp kan yoluyla beyin veya omuriliğe yayılan bakteriyel enfeksiyonlardır. En çok görülen mikroplar meningokok, pnömokok, hemofiluslardır. Mikrobik menenjitte, belirtiler çok şiddetlidir. Bazen deri döküntüleri de olur. Stafilokok, kolibasil,listeria gibi mikroplar özellikle bebeklerde menenjite neden olur.
Aseptik menenjit
Kimyasal irritasyon veya tümörler de menenjit sebebi olabilir.
Viral menenjitler bakteriyel menenjitlerden daha sıktır ve daha hafif seyirlidirler. Genellikle kış aylarında ve otuz yaş altındaki insanlarda görülürler.
Enfeksiyonların % 70 i beş yaş altındaki çocuklarda meydana gelir. Viral menenjitlerin diğer tipleri nadir fakat oldukça ciddidir.
Korunma:
Menenjit için bir aşı vardır. Bazı meningokoklara karşı aktif değildir yine de yapılması tavsiye edilir.
Hemofilus aşısı ( HIB asisi ) çocuklarda koruyucu olabilir.
Hemofilus influenza tip b ve meningokok enfeksiyonu olan bireyler ile temas halindeki ailelerin antibiyotikle ( rifampin ) proflaksisi önerilir.
Belirtiler:
-Ateş -Başarısı -Ense sertliği -Bulantı-kusma -Zihinsel fonksiyonlarda değişiklikler -Konuşma bozukluğu -Foto fobi ( ışığa karsı hassasiyet ) -Boyun ağrısı -Kas ağrısı -Fasyal paralizi ( yüz felci ) -Hallüsinasyonlar -Uyku hali -Solunumun hızlanması -İrritabilite -Göz kapağı düşüklüğü -Opistotonus -Üşüme-titreme -Ajitasyon -Pozitif babinski refleksi -Yetersiz beslenme -Bilinç azalması
Tanı/Teşhis
-Lombar ponksiyon ( belden sıvı alınması ) -Beyin-omurilik sıvısı yayması -Beyin-omurilik sıvısı kültürü -Kafa filmi -Sinüslerin filmi -Göğüs filmi -Kafanın bilgisayarlı tomografisi -Beyin-omurilik sıvısında şeker bakılması -Beyin-omurilik sıvısında hücre sayımı
Tedavi
-Bakteriyel menenjitlerde antibiyotik verilebilir. -Viral menenjitlerde ise antibiyotikler etkisizdir. -Şok , konvülziyon gibi ikincil belirtiler başka ilaçlar ve damar içi sıvılarla tedaviyi gerektirir. -Hastalığın ciddi seyrettiği durumlarda kişi hastaneye yatırılabilir.
Antibiyotikler genellikle hastalığı tamamen iyileştirir. Şunu bilmek gerekir ki çocuk ne kadar küçükse, hastalık o kadar tehlikelidir. Meningokok mikrobundan olan menenjitler salgın halinde yayılırlar. Böyle zamanlarda temizlik kurallarına çok dikkat edilmelidir.
Çocuk, tamamen iyi olduktan sonra okula ya da kreşe dönebilir. Çocukta ilişkide olan herkese antibiyotik tedavisi verilir. Okullar dezenfekte edilmelidir.
Prognoz/Hastalığın gidişi
Kalıcı nörolojik hasarın oluşmasını önlemek için bakteriyel menenjitlerin erken tanı ve tedavisi gerekir.
Viral menenjitler çoğunlukla ciddi değildir ve belirtiler kalıcı komplikasyonlar bırakmaksızın iki hafta içinde kaybolur.
|
Öyle bir kul hakkım varki benden alınan... ALLAH'ım yarına bırakır ama ,yanına bırakmaz ASLA...!!!
|
 |
ifakat
Kıdemli Moderatör
"Yağmurun annesi... Çıtır pare mod"
Kayıt Tarihi: 10 Nis 2007
Konum: istanbul
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 9866
|
Gönderim Zamanı: 15 Tem 2009 Saat 01:09 |
Lösemi
1. S: Lösemi nedir? C: Lösemi halk arasında kan kanseri diye bilinen hastalıktır. Bu hastalıkta çoğunlukla kemik iliğinden kaynaklanan ve bir tek hücrenin kanserleşmesi, daha sonra bu hücrenin bölünerek çoğalıp, önce kemik iliğini, daha sonra tüm organları istila etmesi durumu söz konusudur. Eğer tedavi edilmezse olay kısa sürede hastanın kaybı ile sonuçlanır.
2. S: Çocuklukta Lösemi görülür mü? C: Çocuklarda en sık görülen kanser türü Lösemidir. Beyaz ırkta çocukluk çağında Löseminin sıklığı 100.000 canlı doğumda yaklaşık 5 kadardır.
3. S: Lösemi çocuklarda en sık hangi yaşlarda ortaya çıkar? C: Lösemi en sık 2 - 5 yaşları arasında görülür. Bu dönem çocuklarda Lenf dokusunun en aktif olduğu dönemdir.
4. S: Çocuklarda Lösemiye neden olan faktörler nelerdir? C: Herşeyden önce tüm kanserler gibi Löseminin de genetik bir hastalık olduğunu, yani vücudumuzdaki kanser önleyici veya kanser yapıcı genlerdeki bazı bozukluklar sonucu ortaya çıktığını bilmek gerekir. Bu bozulmayı kolaylaştıran bazı faktörler vardır. Bunlar arasında iyonizan radyasyon, bazı virüsler, bazı kimyasal maddeler ve bazı genetik hastalıklar sayılabilir.
5. S: Löseminin belirtileri nelerdir? Bir ebeveyn hangi durumlarda Lösemiden şüphelenmelidir? C: Löseminin klinik belirtileri birçok hastalık ile karışır. Halsizlik, iştahsızlık, solukluk, düşmeyen ateş, deride morluklar veya küçük kırmızı kanama odakları, burun ve diş etlerinden kanama, karında şişlik, lenf bezlerinde büyüme, kol ve bacak ağrıları bunlar arasında sayılabilir. Bunlardan birinin veya birkaçının olması durumunda bir çocuk kan ve kanser hastalıkları uzmanına başvurulmalıdır.
6. S: Lösemi ölümcül bir hastalık mıdır? Bu hastalıkta sağ kalma oranı nedir? C: Lösemi çocukluk çağında görülen kanserler arasında tedavi şansı en yüksek olanlardan biridir. Günümüzün modern tedavi protokolleri ile akut Löseminin genel anlamda tedavi şansı %70 - 75 dir. Bazı Lösemi tiplerinde bu oran %90 ın üzerine çıkmaktadır.
7. S: Lösemi tedavisi için yurtdışına gitmek gerekir mi, yoksa tedavi olanakları ülkemizde de mevcut mudur? C: Ülkemizde Löseminin her türlü tedavisi en modern şartlarda ve yurt dışından çok daha ucuza yapılabilmektedir. Bunun için yurt dışına gitmek gereksizdir.
8. S: Lösemi oluşmasında yiyeceklerin bir rolü var mıdır? C: Lösemi ile yiyecekler ve yiyecekler içindeki koruyucu maddeler arasında bugüne kadar herhangi bir ilişki gösterilememiştir.
9. S: Lösemi oluşmasında ebeveynin ihmali söz konusu mudur? C: Hamilelik sırasında sigara içmek veya uyuşturucu kullanmak ile veya hamileliğin ilk 3 ayında röntgen çektirmek ile Lösemi oluşumu arasında ilgiye işaret eden bilgiler vardır. Bu tür davranışlardan kaçınılmalıdır.
10. S: Lösemi tedavisi her hastanede yapılabilir mi? C: Hayır, Lösemi tam donanımlı ve Çocuk Kan ve Kanser Hastalıkları bölümü bulunan bir hastanede tedavi edilmelidir. Bu hastalığın tedavisi ancak bu konudaki uzman kişiler tarafından yapılmalıdır.
|
Öyle bir kul hakkım varki benden alınan... ALLAH'ım yarına bırakır ama ,yanına bırakmaz ASLA...!!!
|
 |
ifakat
Kıdemli Moderatör
"Yağmurun annesi... Çıtır pare mod"
Kayıt Tarihi: 10 Nis 2007
Konum: istanbul
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 9866
|
Gönderim Zamanı: 15 Tem 2009 Saat 01:10 |
Kusma ve İshal
Çocuklar hastalandıklarında, vücut sıvılarını hızla kaybederler. Bu olaya "dehidratasyon" denir; dehidratasyon bulguları görüldüğünde, mutlaka hekime başvurulmalıdır.
Dehidratasyon bulguları: Ağızda ve gözlerde kuruluk,
Bebeklerde, bezin 4-5 saat süreyle kuru kalması -idrar olmaması,
Büyük çocuklarda 6-8 saat süreyle çiş yapmama
Kusma, çocuklarda çok yaygın bir bulgudur, ve soğuk algınlığından , ciddi enfeksiyonlara kadar bir çok etkene bağlı olarak ortaya çıkabilir.
Kusmada uygulanması gereken diyet:
Mideyi dinlendirmek amacıyla, çocuğa 2-4 saat süreyle yiyecek içecek verilmemelidir.
15-30 dakikada bir hafif sulu gıdalara başlayın. Süt ve süt ürünleri vermeyin, katı gıdalardan uzak durun.
Bir defada bir çorba kaşığından fazla miktarda sıvı vermeyin; fazla miktarda sıvı kusmayı tekrar başlatabilir. Çocuğunuz, su kaybı nedeniyle çok miktarda içmek isteyebilir, kesinlikle fazla miktarda vermeyin. Unutmayın, kusan çocuk, sadece sizin ona fazladan verdiğiniz 1 kaşığı değil, onun için yaşamsal önemi olan sodyum, potasyum vb içeren mide sıvılarını da kusacaktır. Ge-Oral yada ORS adıyla satılan ve tuz, şeker, karbonat içeren tozu, paket üzerinde belirtilen miktarda kaynamış soğumuş suyla karıştırarak, kaşık kaşık içirin.
1 yaşından büyük çocuklarda hafif çorbalar, meyve suları yukarıdaki ölçülere uyulmak kaydıyla verilebilir.
Kusma tekrarlamaz ise, 24 saat süreyle hafif gıdalar içeren bir diyete başlayın. İkinci 24 saat içinde yavaş yavaş normal gıdalara geçin.
Kesinlikle hekim önerisi olmadan antibiyotik başlamayın.
İshal
Fazla yememeye bağlı olarak, 1-2 gün barsak hareketleri yavaş olacak, çocuk fazla kaka yapmayacaktır. Kusma geçmesine rağmen ishal devam ederse,
İlk 1-2 gün için; muz, pirinç, elma/şeftali, çay, ekmek
Ardından: Haşlanmış patates, yağsız makarna, haşlanmış tavuk, çorba (havuçlu, patatesli, pirinçli ve yağsız)
Kızarmış ve baharatlı gıdalardan kaçınılmalıdır.
Bu dönemde;
Sıvı kaybına bağlı açığın kapatılması için,kusma olmadığı sürece, normalin üzerinde sıvı alımı,
İshal sık ise, fazla şekerli içeceklerin alınmaması,
Hekime danışmadan ilaç, özellikle antibiyotik verilmemesi çok önemlidir.
Ancak;
Yukarıdaki önlemlere rağmen ağız ve dudakların kuru olması,
Susuzluk hissinin kaybolmaması,
8-12 saat süreyle çocuğun çiş yapmaması -bebeklerde bu kadar beklememelidir-
normalden fazla uyku hali,
ağlama sırasında gözyaşı gelmemesi,
şiddetli, sulu, köpüklü, sümüklü, kanlı, yeşil kaka yapması ,
çiş yaparken acı hissetme,
baş veya boyun ağrısı, ense sertliği,
döküntü olması,
çocuğun davranışlarında bir gariplik fark edilmesi,
ateş yükselmesi,
karın ağrısının devam etmesi
durumunda mutlaka yeni yapılmış bir kaka örneğiyle birlikte hekime başvurulmalıdır.
|
Öyle bir kul hakkım varki benden alınan... ALLAH'ım yarına bırakır ama ,yanına bırakmaz ASLA...!!!
|
 |
ifakat
Kıdemli Moderatör
"Yağmurun annesi... Çıtır pare mod"
Kayıt Tarihi: 10 Nis 2007
Konum: istanbul
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 9866
|
Gönderim Zamanı: 15 Tem 2009 Saat 01:10 |
Kızıl
Kızıl, çocuğun bütün derisinde özgün bir kırmızımsı-pembe döküntü oluşturan, oldukça yaygın bir çocukluk hastalığıdır. Boğaz ağrısına da yol açan streptokok bakterilerinden yol açtığı kızıl, kolayca tedavi edilen bir hastalıktır.
Nedenleri, Görülme sıklığı, Risk faktörleri
Kızıla yol açan bakteri, aynı zamanda bademcik iltihabına ve birçok boğaz ağrısına da yol açan streptokoklar grubundandır. Kızıl hastalığından sorumlu olan streptokok türü boğaz ve bademciklere yayılarak, çoğalır. Bakteriler çoğalmaları sırasında toksin üretirler ve bu toksin biriktikçe, kan dolaşımı aracılığıyla bütün bedeni etkilemeye başlar. Bakteriler öksürük ve hapşırmayla, ayrıca enfeksiyonu taşıyan insanlarla temasla bulaşabilir. Bedene girmelerinden sonra, kuluçka dönemi altı gün kadar sürer.
Belirtiler
En kötü biçimiyle kızıl, çocuğun ateşinin apansız çok fazla yükselmesiyle başlar; ayrıca çocuk kızarır, boğazı ağrır, bademcikleri şişerek kızarır ve beyaz bir zarla kaplanır. İkinci gün, yüzü kırmızı bir renk alır ve döküntü bedenin her yerine yayılır. Kabarık lekeler, deriye benekli bir görünüm verir.
Başlangıçta dil beyaz ve kaba tüylü bir görünümdedir; hastalık ilerledikçe kırmızı lekelerle kaplanmaya başlar ve kızıl hastalığının niteleyici görünümü olan "çilek dil" görünümünü alır. Çocuk kendini son derece kötü ve bitkin hisseder, iştahı son derece azalır. Ama döküntü soldukça, kendini daha iyi hissetmeye başlar. Derisi ve dili normale dönmeden önce, altı hafta kadar soyulur; bununla birlikte hastalığının başladığı günden bir hafta ya da on gün sonra iyileşir.
Tedavi
Tedavide genellikle streptokokları öldüren penisilin kullanılır. Hastalığın hafif geçtiği çocuklarda bile mikropların üreme şansı kalmaması ve çocuğun enfeksiyonu başkalarına bulaştırmaması için, birkaç gün süreyle penisilin tedavisi uygulanır. Hasta çocuk yatak dinlenmesine alınır; ateşi yüksekse, düşürmek için bedenin günde birkaç kez ılık suya batırılmış süngerle silinmesi gerekir. Terleme yoluyla yitirdikleri beden sıvılarını karşılamak ve su yitimine uğramalarını önlemek için bol sıvı içirilmelidir. Sulandırılmış meyve suları içtiği sürece, iştahsızlığı karşısında herhangi bir kaygıya kapılmaya neden yoktur.
Komplikasyonlar/Riskler
Kızıl genellikle, normal evrimini tamamlayarak hiçbir soruna yol açmadan kısa sürede iyileşir. Tedaviye hemen başlanılmaması, yani streptokokların çoğalarak yayılmalarına olanak verilmesi durumunda, ortaya çıkabilecek ikinci enfeksiyonlar arasında ortakulak iltihabı, bir çeşit böbrek iltihabı ve romatizma sayılabilir. Romatizma ve böbrek iltihabı ciddi hastalıklardır.
|
Öyle bir kul hakkım varki benden alınan... ALLAH'ım yarına bırakır ama ,yanına bırakmaz ASLA...!!!
|
 |
ifakat
Kıdemli Moderatör
"Yağmurun annesi... Çıtır pare mod"
Kayıt Tarihi: 10 Nis 2007
Konum: istanbul
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 9866
|
Gönderim Zamanı: 15 Tem 2009 Saat 01:11 |
Kızamıkcık
Bu hastalık hafif geçirilen bir hastalıktır. Bu yüzden çocuğunuzun genel durumu iyi olup yatmak istemeyebilir. Belirtiler virüsün alınmasından iki üç hafta sonra ortaya çıkar.Çocuğunuzun bol sıvı almasını sağlayın. İlk günlerde hafif boğaz ağrısı ,kulak arkasında ,boyunda ve bezelerde şişlik görülebilir. Yüzden başlayarak vücuda yayılan pembe renkli döküntüler oluşur. Genelde 10 gün sürer. Kızamıkçık geçiren çocukları gebelerden uzak tutmalısınız. Yoksa bebeklerinde anormallikler görülebilir.Gebelikleri sırasında kızamıkçık geçiren annelerin çocuklarında %20-50 ihtimalle doğumsal bozukluklar görülebilir. Körlük, sağırlık ve kalp rahatsızlıkları en sık rastlananlardır. Özellikle kızamıkçık gebeliğin erken dönemlerinde geçirildiğinde bebekte doğumsal bozukluk riski daha yüksektir. Gebeliğin 20. haftasından sonra geçirilen kızamıkçıklarda risk sıfıra yakındır. Gebeliğin ilk 6 ayı içinde kızamıkçık düşünülen kadınlarda çeşitli yöntemlerle antikor aranmalı ve 3 hafta sonra da testler tekrarlanmalıdır. Antikor var, fakat miktarı artmıyorsa gebelik devam ettirilebilir.Erken dönemde antikor olmasa bile3 hafta sonra gelişir ve artarsa gebelik sonlandırılmalıdır. Çocuk hastalık süresince veya döküntü gelişmişse, döküntü kaybolduktan sonra bir hafta süreyle evde tutulmalıdır.
Şikayetlere yönelik tedavi uygulanır. Ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlar kullanılabilir.
Zayıflatılmış canlı virüs aşısı 15 aylık çocuklara tek doz uygulanır. Çocukluğunda kızamıkçık geçirmemiş kız çocukları ergenlik çağına kadar mutlaka aşılanmalıdır. Aşı canlı olduğu için gebelikte kullanılamaz. Çocuk doğurma çağındaki erişkinler aşılandıktan sonra 2 ay süreyle gebe kalmamalıdır. Gebeyseniz ve kızamıkçık enfeksiyonuna maruz kalma riski varsa.
Çocuğunuz kızamıkçık geçiriyor ve sürekli uyku eğilimindeyse, huzursuz ve gerginse, sayıklıyorsa veya şiddetli kasılmaları varsa. Çok nadir olsa da çocuğunuzda beyin iltihabı gelişmiş olabilir.
Çocuğunuz kızamıkçık geçiriyor ve aynı zamanda çocuğunuzda kusmayla beraber karın ağrısı varsa. Bu durumda pankreas veya karaciğer iltihabı gelişmiş olabilir
|
Öyle bir kul hakkım varki benden alınan... ALLAH'ım yarına bırakır ama ,yanına bırakmaz ASLA...!!!
|
 |
ifakat
Kıdemli Moderatör
"Yağmurun annesi... Çıtır pare mod"
Kayıt Tarihi: 10 Nis 2007
Konum: istanbul
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 9866
|
Gönderim Zamanı: 15 Tem 2009 Saat 01:11 |
Kızamık
Çok bulaşıcı bir akut virüs enfeksiyonudur; özel bir tedavisi yoktur, rahatsızlık veren belirtileri gidermeye yönelik ilaçlar kullanılır.
NEDENLERİ
Kızamığın etkeni olan virüs, hastaların burun ve yutak salgılarıyla çıkan damlacıklarda bulunur; ağız ya da burundan üst solunum yollanna ya da dolaylı olarak konjunktiva mukozasına girer. Vücuda girdiği yerde üreyerek düşük miktarda bütün vücuda yayılır ve lenf dokusu hücrelerinde üremeyi sürdürür.Daha sonra ikinci kez, çok daha uzun süreli ve kitlesel olarak kana yayılır;
bu döneme ilişkin ilk belirtiler virüsün bulaşmasmdan yaklaşık 9-10 gün sonra ortaya çıkar. Hastalık bu aşamadan sonra, 14-15'inci güne değin çok bulaşıcıdır. Virüsün vücuda girmesinden yaklaşık 14 gün sonra döküntülerin başlamasıyla virüsün üremesi azalır;
16. günden sonra genellikle kanda virüse rastlanmaz. Yalnız idrarda bulunan virüs bu ortamda varlığım günlerce sürdürür.
Döküntüler kanda hastalığa özgü antikorların belirmesi ve hastanın iyi-leşmeye başlamasıyla aynı dönemde görülür; kızarıklıkların pul pul dökülmeye başlamasıyla bulaşıcılık dönemi bütünüyle sona erer.
BULAŞMA
Kızamığın derideki belirtileri yaygın döküntülerdir.
Kızamık tüm dünyada yaygın olarak rastlanan döküntülü bir hastalıktır. Etkeni, çok küçük ve vücudun dışındaki kimyasal ve fiziksel etkenlere karşı çok az direnci olan bir virüstür. Hastadan sağlıklı kişilere üst solunum yolları yoluyla ve özellikle konuşurken ve öksürürken çıkan tükürük damlacıkları aracılığıyla kolayca bulaşır. Bulaşmanın bu kadar kolay oluşu nedeniyle kızamık genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında küçük salgınlar halinde görülür. Kızamık salgınında hastalığa önce çocuklar yakalanır; erişkinlerin büyük bir bölümü ile üç aylıktan küçük bebekler salgını, hastalığa yakalanmadan atlatabilir. îlk bakışta tuhaf görünen bu olay kolayca açıklanabilir. Vücut ilk kez virüsle karşılaştığında hastalığa yakalanır ve virüse özgü antikor üretmeye başlar. Kandaki bu antikorlar virüsle yeniden karşılaştığında, virüsü etkisizleştirir;
böylece hastalığa karşı direnç geliştirilmis olur. Sütçocukları anne karnındaki yaşamlannda bu antikorları annelerin-den aldıklanndan, erişkinlerin büyük bir bölümü de çocukluk çağında hastalığa tutulduklarından salgından etkilenmezler.
Hastalığın ileri derecede bulaşıcı olması nedeniyle 2-4 yılda bir kızamık salgınları ortaya çıkar. Bir toplulukta salgın görüldüğünde, bağışıklığı olmayan bütün bireyler hastalanır ve bağışıklık kazanır; bu nedenle, hastalığa yakalanacak yeni bireylerin ortaya çıkması için belli bir süre geçmesi gerekir.
HASTALIĞIN BELİRTİLERİ
Kızamıkta sıklıkla belirgin olarak birbirinden ayrılabilen dört dönem gözlenir:
Kuluçka dönemi, döküntü öncesi dönem (prodrom dönemi), döküntülü dönem ve iyileşme dönemi.
Bulaşma kuluçka döneminde anında başlar, virüs 8-12 gün boyunca vücutta belirti vermeden ürer. Normal olarak 10. günde döküntü öncesi dönem başlar, ateş hızla yükselir ve ağızda yanağın içinde, azıdişleri hizasında kırmızı bir alanla çevrili küçük beyaz lekeler belirir; bu lekeler ilk tanımlayan hekimin adıyla anılır (Koplik lekeleri). 2-3 günden fazla sürmeyen bu dönemde çocuk isteksiz, yorgun ve uykuludur; iştahı azalmıştır, aksırır, hırıltılı, inatçı ve kuru bir öksürüğü vardır;
sulanan ve kızaran gözleri güçlü ışıktan rahatsız olduğundan ışıklı ortamlar
dan uzak durur. Bu aşamada kızamığa henüz tam konmamış olsa da son derece bulaşıcıdır ve çocuğun enfeksiyonu aile bireylerine yayma olasılığı yüksektir.
Ateşin geçici olarak azalmasıyla döküntülü dönem başlar. Döküntüler başlangıçta düz, sınırları belirgin pembe renkli küçük lekeler biçimindedir; daha sonra hafifçe kabanr, büyür, sayılan artar ve giderek koyulaşıp kırmızılaşır. Döküntüler çıkarken ateş yemden yükselir ve çocuğun genel durumu kötüleşir. Sürekli yatmak ister ve çok yorgundur, gözleri kolayca sulanır, aksırıklar yerini gerçek bir soğuk algınlığına bırakır, öksürük hala hıntılı ve çok rahatsız edicidir, özellikle küçük çocuklarda ishal görülür. Döküntülerin ortaya çıkmasından üç ya da dört gün sonra, ateş hızla düşer; kırıklık hali, öksürük ve soğuk algınlığı kaybolur, çocuk rahatlamış görünür. Döküntüler de ilk ortaya çıktığı bölgelerden başlayarak hızla solar. Kızarıklıkların pullanarak dökülme döneminin ardından çocuğun tümüyle iyileştiği söylenebilir. Döküntüler hiçbir iz bırakmadan hızla kaybolur; özellikle yüz ve boyun çevresindeki deri pul pul dökülür. Ne var ki, hastalığın bu son evresi her zaman fark edilmez, özellikle hastalığın hafif geçtiği olgularda hiç görülmez.
GÖRÜLEBİLECEK KOMPLİKASYONLAR
Tüm olguların yaklaşık yüzde 6'sında komplikasyonlar görülür; iki yasma kadar ve erişkinlerde bu oran daha yüksek olabilir.
En sık rastlananlar solunum sistemi komplikasyonlandır; döküntülerin ortaya çıkmasından önceki dönemde ve dö-küntülü dönemde başlayan ve olguların büyük bir bölümünde kızamık virüsünün doğrudan etken olduğu bronş-akciğer iltihapları (bronkopnömoni) ile genellikle bakteri kökenli enfeksiyonlara bağlı olarak iyileşme döneminde görülen-bronş-akciğer iltihaplan ayırt edilmelidir. îlki özellikle küçük çocuklarda çok ağır geçer ve virüs kökenli olduğundan antibiyotik tedavisiyle tedavi edilmez. Geç dönemde görülen bakteri kökenli bronş-akciğer iltihaplarında, ateş, irinli ve balgamlı öksürük ile solunum güçlüğü görülür. Bu tablo, antibiyotiklerle tedavi edilebildiğinden pek tehlikeli sayılmaz.
Bir başka solunum sistemi komplikasyonu da üç yaşından küçük çocuklarda görülen ve solunum güçlüğüne neden olan gırtlak iltihabıdır (laren-Jit).
Geçmişte çok sık görülen irinli kulak iltihabı (otit) antibiyotik tedavisinin uygulanmasından sonra giderek azalmıştır; virüs kökenli iltihabın yerleştiği ortakulak mukozasında bakterilerin üremesiyle oluşur.
Kızamık komplikasyonlanndan en tehlikeli olanı son yıllarda daha sık görünen beyin iltihabıdır (ensefalit). Bin olgudan birinde görülen beyin iltihabı sıklıkla 2-9 yaş arasında ortaya çıkar. iyileşme döneminde ateşin yeniden yükselmesiyle başlar, havale nöbetleri ve koma görülür. Ender rastlanan bazı olgularda çok erken dönemde, döküntüler ortaya çıkmadan önce de başlayabilir. Klinik belirtiler genellikle çok değişken ve ağırdır. Çocuğun 1-2 gün içinde ölmesine yol açan biçimleri de vardır.
TANI
Döküntü ortaya çıkmadan önce kızamık tanışı koymak, hastalığın bulaşıcı olup olmadığı da bilinmiyorsa, çok güçtür, îlk belirtiler (ateş, soğuk algınlığı, öksürük vb) kesinlikle hastalığa özgü değildir ve grip gibi üst solunum yolları enfeksiyonlannda da görülür. Erken dönemde görülen Koplik lekeleri tanı açısından büyük önem taşır. Kızamığa özgü döküntüler gerek özellikleri, gerek ortaya çıkış biçimi (kulakların arkasından başlayıp yüze ve vücuda yayılması) açısından tanıyı kolaylaştırır. Gene de döküntünün yukarıda betimlenenden farklı olabileceği de unutulmamalıdır; lekeler kimi zaman çok küçük ve soluk, kimi zaman da büyüktür ve içi sıvı dolu küçük keseciklerle kaplıdır. Kimi zaman döküntülerin altındaki kılcal damarlar çatlar ve kanamaya benzer bir görünüm ortaya çıkarsa da çok önemli değildir. Döküntülerin görünümü hastalığın gidişini hiçbir zaman etkilemez. Koplik lekeleri başka hiçbir hastalıkta görülmediğinden, kızamağın erken dönemde, özellikle bulaşıcılığın en yüksek olduğu dönemde tanınmasını sağlar.
TEDAVİ
Kızamık virüsünü yok eden özel bir ilaç olmadığından belirtileri hafifletmeye yönelik tedavi uygulanır. Kon-junktivit için gözler ılık borik asitle yıkanır ve gözkapaklan özenle temizlenir. Soğuk algınlığı sırasında günde birkaç kez burna damar büzücü damla damlatılırsa çocuk daha kolay soluk alıp verebilir, îshal başlasa da özel bir tedavi gerekmez, çocuğa bir iki gün sıvı besinler verilir. Yalnızca solunum sistemi belirtilerinin ağır olduğu az sa-yıdaki olguda, antibiyotik tedavisi gerekir.
Hasta evinde uygun koşullar sağ-landığında rahatlıkla tedavi edilebilir ve komplikasyonlardan korunur. Beslenme ve ortam özellikle önemlidir. Küçük hasta en az on gün yalnız kalacağından, özellikle nezleli ve dökün-tülü dönemlerde odasmın rahat ve konforlu olması, iyi havalanması, ama hava akımının olmaması, oda sıcaklı-ğının 20°C kadar olması ve odanın aşırı aydınlatılmamış olması gerekir. Bu arada hastanın yalıtılmasının da (karantinaya alınmasınm) tartışmalı olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü hastalığın en bulaşıcı olduğu aşama, henüz tanı konulamayan döküntü ön-cesi dönemdir. Hastalık sırasında sıvı ya da yarı sıvı, kolay sindirilen, sebze çorbası, sütte ezilmiş bisküvi, taze meyve suyu (özellikle şekerli limonata ve portakal suyu) gibi besinler verilmelidir.
Özellikle iştahın az, ateşin yüksek olduğu döküntülü evrede çocuk yemek için zorlanmamalıdır.
KORUNMA
Günümüzde en etkili korunma yöntemi kızamık virüsüne özgü insan gamma globülinidir. Salgınlarda ve çocuğun sağlığının başka hastalıklar nedeniyle kötü olduğu dönemlerde korunmaya önem verilmelidir. Gammagiobülin, bulaşmadan önce uygulandığında, kızamığı etkili bir biçimde önler; geç uygulandığında etkisizdir, yalnızca belirtileri hafifletir. Kızamık çocuklarda erişkinlere göre daha ağır geçtiğinden en iyi önlem gammagiobülin kullanılarak hastalığın hafif geçmesinİ sağlamaktır. tki ya da üç yaşından küçük çocuklar dışındaki bireylerde bulaşmayı önlemektense koruyucu önlemlereağırlık vermek önerilir. Hastalığı geçiren çocuğun vücudunda kızamık virüsüne özgü antikorlar üretildiğinden yaşam boyu bağışıklık kazanılır. Kızamık aşısı da korunma sağlayabilir;
bu amaçla tavuğun embriyon hücrele-rinden elde edilen ve etkinliği azaltılmış bir kızamık virüsü türü kullanılır. Aşı, tek dozda derialtına şırınga edilir. Bebeklere dokuz aydan başlayarak
kızamık aşısı yapılabilir. Bu durumda yüzde 95 koruma sağlanır. Bir yaşında yapılan aşılarda ise, koruma oranı yüzde 99'dur. Salgın durumlannda altı aylık bebekler de aşılanabilir. Ama aşının sonradan yinelenmesi gerekir. Aşıdan sonra çocuk çok hafif bir enfeksiyon geçirebilir, ve kalıcı bağışıklık kazanır.
|
Öyle bir kul hakkım varki benden alınan... ALLAH'ım yarına bırakır ama ,yanına bırakmaz ASLA...!!!
|
 |