Bir zamanlar hepimiz bebektik… Bir
zamanlar anne ve babalarımız bizi de ilk kucaklarına aldıklarında; “İşte mucize!”
duygusunu yaşadılar. Sonra mucize olduğumuz bilgisini yavaş yavaş unuttuk, çünkü giderek
gözlerimizin içine “İşte mucize!” diye bakmamaya başladılar. Bizleri büyütme telaşı,
hayat gailesi, çoğu kez de seçilmeden yaşanan ebeveynlikler buna engel oldu. Şanslı olanlar mucize
olduklarına hep inandılar elbet; çünkü onlar çocukluk çağı boyunca anne ve babalarından koşulsuz
sevgi ve ilgi gördüler, anne ve babalarının gözlerinde hep “Sen bir mucizesin, teksin ve çok
özelsin” bilgisini okudular. Ama, her birimizin birer mucize olduğu bilgisini ne
değiştirebilir ki? Hiçbir şey… Yine de çocukluk, bir muhtaçlık dönemi
işte!
Çoğu zaman kendimizin de bir mucize olduğunu hatırlamaktan çoktan
uzaklaşan güya biz yetişkinler, çocuklarımızın bizlere emanet olduğunu, onları hayata katmak için
elimizden gelenin en iyisini yapmak üzere her an emek vermemiz gerektiğini, onların biricikliklerine
ve mucize olmalarına daima sevgiyle ve gönüllülükle hizmet etmemiz gerektiğini unutuyoruz. Hatta,
biraz ileri gideceğim, bu gerçekleri hiç hatırlamayanlarımız da var.
Bu yazıda anne
babalıklarımıza dair madalyonun öbür yüzünden bahsetmek istiyorum. Ama yok, aile içi tacize-tecavüze
uğrayan, şiddet gören sabilerden falan söz etmeyeceğim. Günlük hayatlardan örnekler vereceğim
sadece… Her gün yaşadığımız, normal ve sıradan saydığımız haller bunlar…
YANLIŞ YAPAN ANNE BABAYA CEZA KESİLSİN!
Geçen gün deniz
kenarında otururken kendimi “ebeveyn polisliği” yaparken buldum. Mesleki deformasyonum
had safhaya çıktı sanırım, zihnimin her köşesinde anne ve babalara ceza kesip duruyordum. Trafik
cezaları gibi, ebeveyn cezaları olmalı, her köşe başında bir ebeveyn polisi, anne babalara ceza
kesip durmalı. Mümkünse bu ebeveyn polislerinin ebeveyn polisi olduğunu kimsecikler
bilmemeli.
Madem dünyamızda ebeveynlik ehliyeti olmadan her isteyen, -bu isteğinin temeli
neye dayanırsa dayansın- çocuk sahibi oluyor ve çocuk sahibi olmasının en basit gereklerini bile
yerine getirmiyor, bu çocuklar maddi manevi telef olmadan ağır cezalar kesilerek bu anne babalar
uyandırılmalı. Çünkü uykuda olmasalar, çocuklarına o küçücük sandıkları hemen her gün de
tekrarladıkları yanlış davranışlarıyla zarar vermezler. Yani çocuklarına zarar verdiklerini bilseler
bunları yapmazlar. Yapmazlar değil mi? Yapmazlar…
Yaz gelince, fazla kilolarımız gibi,
anne babalık konusundaki defolarımız da gün yüzüne çıkıyor… Kış aylarında daha içe kapalı
yaşamlar yaşıyoruz; ev, okul, iş döngülerinde kimsenin kimseden pek haberi olmuyor. Ama yazın öyle
mi? Hepimiz hepimizle ilişkiye giriyoruz ister istemez. O sahilde bu sahilde bir araya geliyoruz,
çocuklar birbirleriyle oynuyor, aileler kaynaşıyor. Yazın sıcağı, ilişkilere de yansıyor… Bir
de çocuklar konusunda yaptığımız yanlışlar bir bir orta yere saçılıyor… Hani insan aynaya
bakar da kendi kusurlarını görmez ya, biz de çocuklarımıza yaptığımız hataların farkına varamıyoruz
çoğu zaman…
İŞTE CEZA KONUSU EBEVEYN
DAVRANIŞLARI
-Bir kere bebek ve çocuklar, 11.00-17.00 arasındaki saatlerde sahillerde
şapkasız, güneş kremsiz, çırılçıplak korumasız bir şekilde oturtuluyor. Sahil kenarlarında
yaşamayanları da görüyorum, çocukları ellerinde güneşin beyninde dolanıp duruyorlar. Yine ne şapka,
ne bir şey… Güzel kardeşim, 11.00-17.00 saatleri arasında şapkalı, güneş kremli, şemsiyeli de
olsan çocuğu güneşin beynine çıkarmayacaksın! Allah korusun güneş çarpar ve güneş çarpması hayati
risk taşır. Çocuklar güneşte yanmaktan ıstakoz gibiler, tabii anne ve babaları da öyle…
-
Ben hiç bu yaz gördüğüm kadar şişman çocuğu bir arada görmedim! Küçücük bebeklerden gençlere kadar
her çocuk obez! Yeterli ve dengeli 3 ana 3 ara öğün yemezlerse, ellerine abur cubur verilir, öğünler
geçiştirilirse olacağı bu! Yahu yazık değil mi bu çocuklara? 2-3 yaşındaki çocukların bile öğlen
öğünleri iyi ihtimalle ve genellikle tost-meyve suyu ile geçiştiriliyor.
-Çocuk dediğin
hamburger, cips ve gazlı içecek, hatta meyve suyu yiyip içmemelidir. Ara öğünler yoğurt, meyve gibi
destekleyici; ana öğünler ise dengeli ve kaliteli olmalıdır. “Ay, ne yapayım yiyor”
demekle olmuyor, çocuğun eline uygunsuz yiyecek ve içecekleri tutuşturan da yine bizleriz! Anne
karnından itibaren çocuklar yeterli ve dengeli beslenmeye ihtiyaç duyarlar. Lütfen, marketlerdeki
abur cubur reyonlarını ailece boşaltmaktan vazgeçip sağlıklı ürünlere yönelin. Ülkemiz sağlıklı
ürünler konusunda bir cennet, ama maşallah çocuklarımız ABD’deki obezlerle yarışacak kıvamda.
- Gece saat 11.00 büfenin önünde bir anne baba, kucaklarındaki çocuk 3 yaşında var yok,
uykusuzluktan gözleri kan çanağı gibi, anne babaya sesleniyor; “Jelibon al çocuğa, ağlamaz o
zaman, jelibon istiyor.” Oysa, o saatte çocuğun eline bir torba şeker tutuşturacağına bir
bardak süt verse ne güzel olur.
- Günlük yemek öğünlerinin dengelenememesinin en önemli
nedenlerinden biri de çocukların aylarına-yaşlarına uygun saatlerde uykuya yatmamaları,
yatırılmamaları. Mazeretimiz yine hazır: “Ay, ne yapayım uyumuyor.” Çocuk yatak yüzü
görmüyor ki uyusun! Türk çocukları gececi, saat gece 11.00-12.00 bebekler bile ayakta! Bir anne baba
gördüm geçen gün, çocuk 2-3 yaşında, çocuğu uyumasın diye çimdikliyorlar! Doğru mu görüyorum diye
iyice baktım; çocuk bebek arabasında ağlamaktan telef olmuş, çift sahil gezintisi yapmanın derdinde,
anne çocuğa; “Uyuma, sabah erken uyanıyorsun, benim de uykumu bozuyorsun” diyor.
“Şiiissst, uyuma çocuk!”
- Bitmedi! Bir bebekle çocukla asla girilmeyecek mekanlara
bebek arabalarıyla girip oturmuş insanlar görüyorum her yerde… Genellikle barların açık
mekanları bunlar! Tamam açık ama, bangır bangır sert müzik, sigara dumanı, alkol, cinsel enerjinin
kol gezdiği ambianslar... Ve bizimkiler pusetlerinde bebekleriyle orta yerde
eğleniyorlar!
- Anlayacağınız uyku konusundaki gözlemlerim en az yeme içme yanlışlarımız
kadar dehşet verici! Tamam, anladık, havalar sıcak, siz uyumakta güçlük çekiyor olabilirsiniz ama
çocukların uykularına asgari özen göstermek gerek! Üstelik büyüme hormonu uykuda salgılanıyor!
Uyumayan çocuk büyüyemiyor! Obez olması ise iyi büyüdüğünün değil, sağlıksız büyüdüğünün
işareti.
- Hem sonra çocuklu isen, yanına bir meyve, bir yoğurt, bir salatalık alman bu kadar mı
zor? Yahu yanında bebek bezi, içme suyu taşımayan anneler biliyorum.
- Yemek konusu açılmışken,
çöpler yemek yeme alışkanlıklarımız hakkında ziyadesiyle bilgi veriyor. Her çocuğun elinde bir cips,
bir bisküvi, bir meşrubat… Ve hop çöpler denize… Ortalık, yollar, sahiller, denizler
çöpten geçilmiyor; denizde bebek bezi, ped ne ararsan var. Hayır, İstanbul’dan falan
bahsetmiyorum, Akdeniz ve Ege kıyılarından bahsediyorum!
- Her yiyip içtiğimizin çöpünü yediğimiz
içtiğimiz yerlerde bırakıyoruz. Hemen yanı başımızda çöp bidonları, konteynırlar, geri dönüşüm
kutuları olduğu halde hem de… Çocuklarımız da böyle görüyor böyle öğreniyor. Üstelik, çocuğun
yanında püfür püfür, ev-sokak demeden sigara tüttürmek de bizde çok doğal! Sigara izmaritleri de
hoop yere, ya da sahillerde kumların içine söndürülüyor. Çocuğun yüzüne yüzene sigaranın
dumanını üflüyorsun, bir de çocuğunun oynadığı kuma izmaritini tıkıştırıyorsun, yer gök izmarit!
Hayır, Dünya dışında bir yerde hayat var da ben mi bilmiyorum?!. Ya da çocukların nikotin ihtiyacı
mı var, nedir anlamadım?!
- Tabii, bir de yolculuk konusu var… Çocuklar uçağa binmekten
korkar zannediyoruz, fakat, sizin uçuş korkunuz yoksa çocuk uçağa binmekten korkmaz. Sadece basınç
değiştiğinde rahatsız olabiliyorlar hepsi bu! Bebek ve çocuklarla uçak yolculuklarımız da alem
bizim. Çocuk ağlamasın diye, 9-10 aylık bebeklerin ağzına ne bulursa tıkıştıran mı istersin, çocuğa
yol boyunca hoppala yaptıran mı? Çocuklar haşat oluyor, kimsenin haberi yok…
- Araba
koltuğu konusuna ise hiç girmesem daha iyi, Türkiye’de çocuk oto koltuğu kullanan aile sayısı
bir avuç kadar… Geçen gün bir de motosikletli bir çift gördüm, ne şekerler diyecektim ki,
aralarına bir bebek sıkıştırdıklarını fark ettim! Aklımı yitiriyordum!
- Yaz kazaları sadece
yollarda olmuyor elbet, çocuklar oradan buradan düşüyor, sahillerde boğuluyorlar. “Çocuğa
kolluk taktım, bir şey olmaz” diyorsanız yanılıyorsunuz, kolluklu bir çocuğun bile 2 karış
suda boğulması 3 dakikasını alır. Geçen gün 3 yaşındaki bir çocuk denizde boğulmak üzereyken
kendisinden büyük 3 kardeşi imdadına yetişeyim, demiş. Bugün çocukların dördü de hayatta değil!
-
Bizde yine sıradan bir alışkanlık küçük çocukları büyük çocuklarımıza emanet etmek… Yahu adı
üstünde çocuk! Çocuk çocuğa emanet edilir mi? Olsun, biz ediyoruz, daha çocukken anne baba olmayı
öğreniyorlar, evcilik oynamak yerine… Sonra büyüyünce işte, şimdiki bizler gibi hayattan
bıkmış, yorulmuş oluyorlar. Tabii, bu da iyi ihtimalle, abi-abla elinde hayatta kalmayı
başarabilirlerse…
SONUÇ!..
Uzun lafın
kısası, toplumda birçok şeyi yapmak için ehliyet gerekiyor. Araba kullanmak için ehliyet isteniyor;
motor kullanmak için, kayık kullanmak için, ava gitmek için, av tezkeresi için… Ama aile
kurmak için, evlenmek için, çocuk sahibi olmak için hiçbir belge ve öncesinde de eğitimden geçmiş
olma şartı yok! Aile kurmanın ve çocuk sahibi olmanın da bir eğitimi ve ehliyeti olmalı oysa…
Bir çocuk doğar ve o çocuk bütün köyündür, der Kızılderililer… Bu çocuklar hepimizin.
Onların iyilik hali hepimizi ilgilendiriyor, ilgilendirmeli!
Ama biz çocuk sahibi olduktan sonra
bile yaşam tarzlarımız değişsin istemiyoruz. “Ben çocuğa göre yaşamımı düzenleyemem, çocuk
bana uysun, alışsın” anlayışı yaygın bizde… Ben izlemedim, ama izleyenlerden dinledim,
Gülben Ergen canlı yayında konuğu Prof. Üstün Dökmen’e soruyormuş: Hocam, benim çocuklar da
söz dinlemiyor, salonun ortasındaki cam sehpaya mesela, sürekli tırmanıyorlar, günde kaç kez
uyardığımı inanın bilmiyorum. Ne yapmalı?” İşte, bizim ilim irfan dolu canlı
yayınlarımız bile böyle! Yahu, çocuk bu tırmanır tabii! Sen çocuklu hayata geçince o camlı sehpayı
ortadan kaldıracaksın, hepsi bu! Çocuk yapma, etmeden anlar mı? Duygusal gelişimleri iyiyi-kötüyü
ayırt etmeye henüz yetmiyor işte! Anlasana…
Sonuçta, çocuk bana uysun, diyerek
geçirdiğimiz yaz tatili deneyimlerimiz de dudak uçuklatıcı cinsten oluyor elbet! Çocuklar hayattaysa
kimse sorun etmiyor. Kalan sağlarla da aile olmaya devam ediliyor. Eskiler söylerdi, bizler de
ileride söyleyeceğiz ne yazık ki, “Kel mi oldunuz kör mü oldunuz, büyüdünüz işte!” Eee,
durum böyleyken, her ebeveyne bir ebeveyn polisi gerek diyorum, başka da bir şey demiyorum.