“Şeytan yokladı, derler ya, işte şimdi öyle oldu” diyecektim. Kimse yoktu, kendi kendime de demedim... Ondan az önce de hapşurmuştum. Biraz bekledim, ses gelsin diye, “Sen de gör” diyecektim...
***************
Kendimi ilk yalnız hissettiğim zamanlar babamın gittiği zamanlardı galiba. Yapılacak çok iş vardı ve kimse yoktu. Ay sonunun nasıl geleceği benim sorunumdu. Okulumu nasıl okuyacağım, kendime nasıl bir hayat kuracağım da öyle...
Sonra sevdiklerim, sevgililerim gitti. Ben onlara dünyalarımı vermek isterken, onlar başka dünyaları keşfe çıkmıştı bile. Tüm evrendeki tek varlık bendim sanki. Yalnızlık tanımı yaptım kendi kendime; “Yalnız olduğunda yalnız hissetmezsin ki kendini, sevdiğin yanında olmadığında yalnız hissedersin” dedim...
Kaybettiklerim arttıkça yalnızlığım da artıyordu. Ve her zaman bir şeyleri kaybediyordum. Herkes gibi...
Zordu...
Tamamı yıldız futbolcularla dolu bir takımın orta sahasındaki koşmak zorunda olan adamın zorluğuydu bu sanki... Herkes şov yaparken, eğlenirken ve pohpohlanırken koşması gereken, açık kapaması gereken sendin. Koşulması gereken çok alan, kapanması gereken de çok açık vardı... Peki ya yetecek kadar gücün...
***************
Yine herkes gibi, hayatımda kendimi yapayalnız hissettiğim çok anlar oldu. Kendime acıdım bazen, bazen kendimi suçladım, en çok da yargıladım ve sorguladım hayatı, kendimi...
Bir dramada oynuyordum sanki. Dramanın iki ismi vardı; “Ben bunları haketmedim” ve “Bana bunu nasıl yaptılar”... Dramanın zirve noktası da belliydi; elimde olduğunu sandığım her şeyi kaybetmem...
Sonra soru geldi: “Kendini tanımladığın rollerinden özgürleştin mi? Yoksa, onları hâlâ çok mu seviyorsun. Kendine acıma, suçluluk ve yargılama dolu bir dünyayı sırtında taşımak çok yorucu değil mi? Hayatının anlamını sana bunlar mı veriyor, hayatını bunlar mı anlamlı kılıyor?Kim olduğunu sanıyorsun sen?..”
***************
Tekrarladım kendi kendime.
Korkma...
Sev...
Bu evrendeki herkesin yalnız olduğu gerçeğini kabullen...
Yüklerini sırtından indir...
Sadece elinden geleni yap, gelmeyenler için hayıflanma...
Kendi yazgını yarat...
Kendin ol...
Sen sonsuzluğun en güzel ifadesisin, unutma...
***************
Tam biterken tekrar hapşurdum. Beklemedim bu sefer, hemen “Çok yaşa” dedim, “Çok yaşa Haluk”... Gülümsedim önce, “Sen de gör”...