
Ben seni çok uzun süredir görmedim 
biliyorsun. Hatta seni görmeyi bile unuttum. Bir zamanlar sen bana beni görmeden bakardın, ben de 
sana beni görme diye…  Kediler vardı bir de, ah kediler… Benim bir sürü yargılarım 
vardı, bir de kedilerim... Sen küçüktün daha, ben hesapta 
büyük…
                                                  
*************** Yamuk’la yollarımız nasıl kesişti 
anlattım mı sana?
Yamuk’la yollarımız nasıl kesişti 
anlattım mı sana?
Bir akşamüstü işten eve doğru yol almaya çalışırken, Boğaz 
Köprüsü’nün üzerinde gördüm onu…  Köprünün tam ortasında avucumdan biraz büyük bir 
kedi yavrusu, yalpalayarak yürüyordu. Hemen yavaşladım, dörtlülerimi yaktım ve elimi pencereden 
dışarı çıkarıp, arkamdan gelenleri uyardıktan sonra, el frenini çekip durdum. Orada kedinin ne işi 
vardı ki? Olsa olsa bir arabanın motorunda, soğuktan korunmaya çalışırken, istemsiz bir yolculuk 
yapmış olabilirdi. Koşarak yavrunun yanına gittim, ensesinden tutup arabama sürücü koltuğunun yanına 
bıraktım. Ve yola devam ettim… Hayatını sürdürebileceği güvenli bir yer, bir bahçe 
bulabilirdim belki. Biraz yol almıştık ki, yavru kucağıma çıkıp mırıldanmaya başladı. “Gel 
bakayım kız mısın erkek misin?” diyerek minik tekiri havaya kaldırdığımda ciddi bir kaza 
geçirmiş olduğunu anladım. Ağzı burnu kan içindeydi, çenesi kırıktı ve vücudunda da ciddi yaralar 
vardı, vücudu aldığı darbeden dolayı düz durmuyordu. Hemen bir hayvan hastanesine götürdüm. 
Veterinerler, ellerinden geleni yapacaklarını ama çok küçük olduğu için atlatıp atlatamayacaklarını 
bilemediklerini söylediler. 
Minicik haliyle bir sürü operasyon geçirdi, iki kere kalbi durdu, ama sonunda doktorları onun yaşayacağını söylediler. Birkaç sorun kalmıştı yine de. Vücudu eğri duruyordu, kafasını da düz tutamıyordu, kulakları sağırdı, tek gözü görmüyordu ve beyninde hasar oluşmuştu. Hayattaydı…
Adı Yamuk oldu… O sıralarda benim tatlı Mişa’m 
kanserinin son evresindeydi ve gitmeyi bekliyordu. Yeni bir kediyi düşünemiyordum ve hazır da 
değildim. Sanki hayat ne zaman bizim hazır olduğumuzu düşündüğümüz şeyleri vermişti ki bize? O 
bilirdi bizim gerçekten neye hazır olduğumuzu ve hazır olduğumuz da bize hazır 
olurdu…
O sıralarda benim tatlı Mişa’m 
kanserinin son evresindeydi ve gitmeyi bekliyordu. Yeni bir kediyi düşünemiyordum ve hazır da 
değildim. Sanki hayat ne zaman bizim hazır olduğumuzu düşündüğümüz şeyleri vermişti ki bize? O 
bilirdi bizim gerçekten neye hazır olduğumuzu ve hazır olduğumuz da bize hazır 
olurdu…
Alıp evime getirdim Yamuk’u. 
Son bir buçuk yıldır; koşarken 
evdeki eşyalara çarpıp kafasını vuran, düz yürüyemeyen, koşmaya başladığında çember çizen, evdeki 
kırılabilecek bütün cam eşyaları yüksek yerlerden atıp kırmaya bayılan, geceleri uykusu geldiğinde 
bilgisayarımın ekranını patisiyle kapatıp yatağa koşan, poposunu ittire ittire koynuma girip uyuyan, 
horlayan, ağzını ciddi gürültüler yaparak şapırdatan, TV’de maç seyretmemi imkânsız kılmak 
için ekrandaki topun peşinden atlayıp duran, hiçbir eğitimi kabul etmeyen, ondan sonra eve gelen 
diğer arkadaşı Yumuk’la birlikte ben evin neresindeysem orada olup gözlerimin içine bakan; 
sevecen, haylaz, tüylü, küçük bir kız arkadaşım var hayatımda… 
Türkiye’nin başka 
bir yerinde, başka bir adam, başka bir Yamuk’u kafasını ezerek öldürdüğü için yargılanırken, 
diğer Yamuk bir hayatı nasıl da güzelleştirebileceğinin örneklerini veriyor bana, bıkmadan 
usanmadan…
                                                    
***************
Seni gördüm... Hatırladım hemen seni görmeyi… Bana beni görerek baktın, 
ben de beni gör diye sana baktım. Yargılarım hâlâ var mı bilmiyorum, kediler hep var. Sen 
büyümüşsün, ben hesapta büyük…