Bazen hayal ürünü diyaloglar yazıyorum,
hiç bir yere varmayan... Belki günlerimi tamamlamama yakın bir günde, ateşe verip yakarım hepsini
diye... Sonra, o zaman senin onları hiç okuyamayacağın geliyor aklıma... Neden bilmiyorum, ne işine
yarayacak onu da bilmiyorum, ama sen beni tanı istiyorum, daha iyi tanı. Beynimden geçenlerin en
azından durdurabildiklerimi seninle paylaşmak istiyorum. Ne kadar beyhude bir çaba ve istek içerisinde
olduğumu biliyorum ama yine de yazdıklarımın çoğunu sana
yazıyorum...
***************
Az önceki
kavganın, boğuşmanın yerini nihayet sükunet alıyor diye için için sevinerek üzerimi temizliyordum
ki, hafiften sinirli ve kırgın bir şekilde bana seslendi:
- İşte, kolayı bu
değil mi? Hep başkalarını suçla... Sen sorumluluk almaktan kaçıyorsun, korkuyorsun bundan. Her türlü
olumsuzluğu başka etkenlere, kişilere yükleyerek kolayı seçiyorsun, sorumluluğu sırtından atıyorsun.
Aslında, bu seçimin arzu ettiğin hayatı yaşamanı da engelliyor. Artık büyü, yetişkin gibi davran,
hayatının sorumluluğunu al...
Çok öfkeliydim, bütün hıncımla cevap
verdim:
- Sen bana sorumlulukla ilgili en son söz söyleyecek kişisin. Benim
tüm hayatım sorumluluklarımdan ibaret bir kere. Ayrıca sen sorumluluktan ne anlarsın, sorumsuz,
aylak herifin tekisin. Ne bir ailen var, ne tutunduğun bir dal. Kendi sorumsuz haline bakmadan bana
ettiğin lafa bak... Hayatının sorumluluğunu almak da ne demekmiş?
Yırtık giysilerini
silkelerken, yüzüme bile bakmadan cevap verdi:
- Hayatının
sorumluluğunu almak demek, şu anda olduğun yerde, senin algına göre olumlu ve olumsuz sandığın her
şeyi, senin seçimlerinin yarattığını kabullenmektir. Sen ise sorumluluk deyince bunu başkalarının
sorumluluğunu almak olarak algılıyorsun.
Belki de bu cevabı alacağımı içimden bir yerden
bildiğim için bir sonraki sorum da hazırdı çoktan:
- Saçmalama benim
elimde olmayan bir sürü olay hayatımı etkilerken, bu cevap ne kadar tatmin edici ve gerçekçi
olabilir ki? Başımıza bizim seçimimiz olmayan bir çok şey geliyor. Biz de olanların sonuçlarını
yaşıyoruz eninde sonunda...
İkinci sorum da gelince gülümsedi. Sanki az önce kavga ettiğim,
canını yakmak için can yaktığım adam o değilmiş gibi, şefkatle bana baktı. İlk cevabının ardından bu
sorunun gelmesine çok alışık gibiydi. Sakin ve davudi sesiyle, bu sefer gözlerimin içine bakarak
konuşmaya başladı:
- Evet, görünüşte senin seçimin olmayan olaylar
da geliyor başına. Bu olayların kendilerini belki seçmiyorsun ama olaylara karşı gösterdiğin tavrı
da mı seçmiyorsun bir düşünsene...
Baksana birçok insanın başına aynı olaylar gelirken hepsinin
tepkileri farklı farklı. Başımıza üzücü bir olay gelince, -örneğin sevdiğimiz birini kaybedince,
kimimiz kendimize acımayı seçiyor, daha zayıflıyor hayata karşı, kimimiz güçlenerek çıkıyor bu
acıdan, kimi hayatın kaçınılmaz bir sonu olarak, doğal bir olay olarak karşılıyor, kimimiz tamamen
metafiziğe yoruyor, kimimiz kabulleniyor, kimimiz hayatı boyunca bu durumu reddederek yaşıyor...
Evet, acıların yas süreci olur, kaçınılmaz bundan ama kimimiz yasımızı çekip yolumuza devam
ederken, kimimiz yası ömrüne yayıyor ve melankoliyle, acıyla beslenerek hayatını devam ettiriyor ve
hayatta baktığı her şeyin ardında ya kendine acıma ya da karşısında olana acıma duygusu ile yoluna
devam etmeye çalışıyor. Bu kişinin başına gelen olumlu olaylarda bile ya "Ben bu güzelliği,
mutluluğu hak etmiyorum" ya da "Nasılsa sonu kötü olacak, hiç bu mutluluğu yaşamamalıyım" hissi
oluşuyor. Çevrene bir bak, hatta kendine bir bak, şu anda olduğun durumdan hoşnut olmadığında, bunu
belki de yıllar önce olanlara bağlamıyor musun çoğu zaman? Annen ya da baban farklı davransalardı,
filanca kişi ölmeseydi, patronun sana hakettiğin gibi davransaydı, o okulu değil de diğerini
seçseydin, o terk ettiğin kızla evlenseydin, eşin daha anlayışlı birisi olsaydı, biraz daha paran
olsaydı, biraz daha yakışıklı olsaydın, hayatın olumlu anlamda ne kadar farklı olacaktı değil mi?
Diğer etkenler istediğin gibi olsaydı, daha mutlu, daha başarılı olacaktın değil mi? İlişkilerin,
işin, hissin çok daha iyi olacaktı. Ama, ah kader işte, hayat sana öyle oyunlar oynadı ki, diğer
insanlar da ya anlayışsızdılar, ya hatalı davrandılar, ya da senin onlara ihtiyacın varken öldüler.
Yani "Başıma gelenler benden kaynaklanmıyor" diye düşünüyorsun çoğu zaman, sen seçimlerini
değil, hayatın sana direttiklerini yaşıyorsun diye, “Kaderim buymuş, çekeceğim” diye dertleniyor ve
kabulleniyorsun. Bu düşünceyi taşıdığın sürece hayatının sorumluluğunu almamış olacaksın. Kolay
değil biliyorum ama kabul et işte, bu hayatı sen yarattın...
Bu cevap oldukça şaşırtmıştı
beni. Az önceki cevval delikanlıdan eser yoktu artık tavrımda. Kendimi çaresiz hissediyordum. Bu
sefer gerçekten anlamaya niyet ederek sordum:
- Ama söylediklerini doğru
olarak farz etsem ve hayatımın şu ana kadarki sorumluluğu artık alsam ne olacak ki? Artık öyle bir
ketenpere ile kendimi sıkıştırmış durumdayım ki, istesem de kurtulamam bu durumdan. Birçok
sorumluluğum var ve bu benim artık kıpırdamamı imkânsız hale getiriyor.
Aramızdaki
gerginlikten eser kalmamıştı. Artık benimle, küçük bir çocukla konuşur gibi
konuşuyordu:
- Evet değerlerin senin çaresiz ve sıkışmış hissetmene yol
açıyor olabilir. Bu gayet normal. Ama bir düşünsene, aslında senin en büyük sorumluluğun kime?
Dikkatlice düşün cevabı kolayca bulacaksın... Evet, kendine tabii ki... Ve emin ol, hayatını
değiştirmek için sadece senin kararın ve seçimin gerekiyor. Geçmişi düşünüp birçok şeyden pişman
olarak ya da gelecekte başına gelebilecek olasılıkların en kötülerini hayal edip korkarak bu hayatı
ne kadar daha sürdürebilirsin ki? Daha da önemlisi yaşaman gereken hayatı yaşamadığın hissinle ne
yapacaksın?
Seçimlerinin başkaları için olumsuz sonuçlar doğurabileceğini düşünüyorsun. İnan ki
bu bir yanılgı... Bak, az önce hayatının sorumluluğunu almak konusunda bahsettiklerim, tabii ki
diğer insanlar için de geçerliydi, kısacası senin seçimlerinin başkalarında olumsuz sonuç yaratması
da onların seçimlerine bağlı. Tabii ki senin seçimlerin yüzünden başkaları üzülebilir, belki bazı
zor durumlara da düşebilirler ama herkes kendi hayatını kendi yaratır. Sen iyi niyetle kendin için
en iyi olanı seçmeye çalışmalısın. Bu durumda seçimlerinin, başkalarının hayatının genelini iyi ya
da kötü etkileyebileceği hissi de, olsa olsa senin kendini fazla önemsemenden kaynaklanan bir
yanılsama...
Gözlerim artık dolu doluydu. Ama çaresizlik hissi daha da çok sarmıştı
etrafımı.
- Peki, ne yapmam gerekiyor? Seçim yapabilecek, hayatımı
değiştirebilecek bir gücüm olduğunu, bir zamanlar vardıysa bile en azından artık kaldığını hiç
sanmıyorum...
Elini omzuma attı, gülümseyen yemyeşil gözleri gözlerimin ta içine bakarken,
bir an yıllar önce kaybettiğim babamı görür gibi oldum o derinliklerde.
-
Farkında mısın, kendini ya çok güçlü sanıyorsun, ya da çok güçsüz. Ortası hiç yokmuş gibi sanki.
Dikkatli bak kendine, sen rüzgarda savrulan bir yaprak da değilsin, rüzgara karşı hiç kıpırdamayan
bir kaya da...
Değiştirecek gücüm kalmadı diyorsun. Oysa ki, nasıl da hiç durmadan
değiştiriyorsun, hem kendini, hem hayatını, hem de dünyayı. Bak buradasın. Çünkü az önce bir seçim
yaptın… Bak, yine yaptın, bak yine, yine, yine...