Başına neler gelebileceğini hiçbir zaman
bilemeyeceksin. Bir bakacaksın ki bir durumun içindesin. Bu durum sana mutluluk, acı, hüzün,
sevinç, gurur ve utanç gibi duygular yaşatıyor olabilecek… Sonra o durumun içine ya sık sık girmeyi
ya da hiç girmemeyi isteyeceksin ama yine de senden bağımsız ilerliyor gibi gelecek her şey, bir
bakacaksın girmemeyi istediğin bir durumdasın yine, yine, yine… Ya da bir türlü giremeyeceksin hep
olmak istediğin
duruma…
***************
Teneffüs yeni bitmişti ve kan ter içinde derse adapte olmaya çalışıyorduk. Aklımız hala uzun
teneffüsteki maçta kalmıştı. O sırada sınıfın kapısı açıldı ve okul müdürü yanında orta yaşlarda
bir adamla içeri girdi. Öğretmenimize iki dakikamızı alacağını söyledikten sonra sınıftan üç
kişinin ismini okudu, elindeki kağıttan. Benim adım da söylenmişti. Üç kişi ayağa kalkıp neler
olacağını beklemeye başladık. Bütün sınıf müdürün ne diyeceğini bekliyordu. Ne yapmıştık ki acaba?
Müdürümüz konuşmaya başladı: “Yanımdaki bey, okulun az aşağısındaki bilmem ne lokantasının sahibi.
Maddi durumu kötü olan, babası olmayan, muhtaç durumdaki öğrencilere her öğlen ücretsiz yemek
verecek. Arkadaşlar sizler her öğlen orada yemek yiyebilirsiniz.”
Ben muhtaç değildim ki,
daha az önce süper goller atmış ve herkesi kendime hayran bırakmıştım, hem kızlar da seyretmişti
maçı, benden hoşlanmış bile olabilirlerdi, çok iyi futbol oynamam belki kızları da etkiliyordu,
kim bilir? Sabah evden çıkmadan önce üç numara kesilmiş saçlarımın havaya kalkan kısımlarını
limonla yerlerine de yapıştırmıştım…
Utandım…
Uzun yıllar içimdeki herkesin beni
görmesi isteğine rağmen kimse beni görmesin istedim.
Yaklaşık bir dönem boyunca okul
olan her gün, okulun az aşağısındaki o lokantada öğle yemeği yedim ve utandım…
Bir daha
da kimseden karşılıksız bir şey almadım, sevgi bile…
***************
Hep bir yerlerden falso veriyor gibi olacak hayatın. Bir yerden toplasan bir yerden patlayacak
gibi. Bölük pörçük yaşıyor gibi yaşadığını sanacaksın hep. Bir türlü tamam olamayacak…
Yaşadıkların sana hep seni anlatıyor gibi gelecek ama anlayamayacaksın bir türlü. Ama yine de seni
anlatıyor gibi gelecek ve anlayamadığın bu anlatıyı anlatacaksın kendine… Sonra da başkaları
anlasın diye yazacaksın veya konuşacaksın çok anlamış gibi…
Yazacaksın, anlatacaksın… Sonra
yaşadıklarını aslında önceden bildiğini duyumsayacaksın bir yerlerde. Şaşıracaksın, biliyorsun,
anlıyorsun kendini… Sonra bu durumu anlamaya çalışacaksın, yine anlamayacaksın. Yazmaya, yaşamaya,
anlatmaya devam edeceksin bir ümit…
Seni anladığını sandıklarının dibinde olmaya
çalışacaksın, onlar senden kaçmaya çalışırken… Yalnız kalacaksın, sanki başka bir alternatifin
varmış gibi düşünsen de. Her başlayan şey bitecek hayatında… Yaşadıkların sonsuza kadar seninleyken
bile…
“Bu durumun içinde olacağıma, bunları göreceğime ölseydim” diyeceğin durumlar
gelecek başına… Yaşamanın bir varsayım olduğunu unutacaksın. Yeni olmayı yenilmekle bir tutacaksın
belki, ya da belki senin yeni olma yolun bu olacak yenilerek yenilenmek…
Bazen,
başkalarının sana verdiği değerler olacak değerin. İşte o zaman değersizleşeceksin, ta ki sen
değerini kendin belirleyene kadar. Ya da beklentilerin olacak tüm umudun… Korkularının
beklentilerine, umuduna dokunduğunu ve bu yüzden asla tatmin olamayacağını anladığında daha gerçek
umutların olacak ve onlar tamamen gerçekleşecek, anlamazsan tatminsiz bir şekilde yaşamın sürecek
gidecek, hiç gerçekleşmeyecek olan umutların da senin
yanında…
***************
Ben
utanmaya devam edeceğim hayatımda, sen yenilmeye. Ben yenilirken sen utanacaksın, sen yenilirken
ben…
Sonra yeni olacağız, beraber…