Hayatın hep bir alacak-verecek hesabı
altında geçecek. “Rağmen” ve “yüzünden” de buna eşlik edecek... Bilmem kimin senden alacağı varken,
senin de birisine borcun olacak (sanacaksın). Ve yaptıkların hep birisine, bir şeylere rağmen;
yapamadıkların da bir şeylerin yüzünden olacak... Başarılar, başarısızlıklar (ne demekse), hep bu
hesapların içerisinde değerlenecek veya
değersizleşecek...
***************
Herkese, ailene, çevrene
ve hatta kadere rağmen neler neler yaptın di’mi bu hayatında? Ne kadar başarı elde ettin... Tabii ki
çok daha iyi olabilirdi her şey. Ah şu “rağmen”ler de olmasaydı. Ailen biraz daha ilgilenseydi
seninle ne kadar farklı olacaktı. Biraz daha paranız olsaydı, kader biraz daha insaflı olsaydı,
kimbilir nerelerde olacaktın... Ne kadar başarılı, mutlu, ne kadar, ne kadar...
Sana minnet
duyması gerekenleri, iyilik yaptıklarını, yollarını açtıklarını da biliyorsun ve hiç unutmuyorsun
di’mi? Sen ne kadar güzel şeyler yaptın insanlara, ne iyilikler, ne kıyaklar... Kimseyi yalnız
bırakmadın... Alacakların ne kadar birikti di’mi? Hadi tahsil etsene... Ne oldu, istediğin gibi
tahsilat yapamıyor musun? İnsanlar sana borçlarını senin istediğin şekilde tahsil etmene izin
vermiyorlar mı? En sevdiklerinden bile verdiklerinin karşılığını alamadın mı?
Ve belki de
bunların yanında yine de, bazı insanlara karşı, kendini mahçup, borçlu mu hissediyorsun? Sana
yapılanların karşılığını ödeyemedin mi henüz? Ya da yaptıkların yüzünden mi borçlusun bazılarına...
Hep mi hayal kırıklığına uğruyorsun? Hesapların ya hep artı ya da hep eksi bakiyeyi mi
gösteriyor? Ve bu durum seni yoruyor mu?
***************
Belki
de, bütün bu tüccar hayatın çözümü, hayatını bir alacak-verecek meselesi olmaktan kurtarmak, “rağmen”
veya “yüzünden” yanılsamasından kurtulmakta yatıyordur.
Her sabah evden çıktığın kadar
misketle dönüyorsun evine. Hesaplarda aslında hep bir denge... Kimseye borcun veya alacağın yok.
Kimseye “rağmen” veya kimsenin “yüzünden” değil olduğun yer. Hepsi sadece senin seçimlerin....
Olduğunu, becerdiğini anlamlandırmak ve yüceltmek için daha “rağmen” ve “borçlu” yaratmak; veya
olamadıklarını, beceremediklerini mazeretlendirmek veya dramatikleştirmek için de daha çok
“yüzünden” veya “alacaklı” yaratmak bir anlam katmıyor yaşantına...
Farkına var; elinden
geleni yaptın bugüne kadar. Önündeki seçenekler içerisinden, bilgine, becerine, korkularına,
arzularına, ihtiyaçlarına ve zamana uygun olanlarını tercih ederek bugüne kadar geldin. Ve şu andaki
hayatını oluşturdun. Emin ol elinden geleni yaptın. Ne bir eksik ne bir fazla...
Belki de,
çoğunda eksik olan şey farkındalıktı. Seçimlerini neden yaptığını bilmedin genelde. Ya da bildiğini
sandın. Seçim yapma sebebin, korkularına ya da umutlarına dokunuyordu çoğu zaman. Gerçekten içini
dinlemedin belki, korkularına esir olup mantıklı olanı seçip, coşkunu kenara ittin belki. Gelecekte
olmayı umduğun insanın seçimlerini yapmaya çalıştın belki
de.
***************
Şu an yine
bir seçim yapıyorsun ve bu seçimin sana bir alacak veya borç yaratıyor sonunda. Seçimini yaparken
bir bak, korkuna mı yoksa umut sandığın korkularına mı dokunuyor anlamaya çalış. Umut sandığına
seçim yaparken, o umut korkularını mı besliyor acaba? Mesela para sahibi olmayı, güç sahibi olmayı,
aşk sahibi olmayı neden istiyorsun, bir düşün. Hayatını belirleyen bu seçimleri yaparken ne
tetikliyor seçimlerini? Düşkünlükten korktuğun için mi güç sahibi, para sahibi olmayı umut
ediyorsun, yalnızlıktan korktuğun için mi aşk istiyorsun hayatında? Eğer öyleyse bunlar gerçek
umutların olamaz. Korkulara dokunan umut olabilir mi hiç?
Alacak-verecek dediğin, var olanın
bahanesi. Var olan ise senin seçtiğin... Hesabın hep, her zaman denkken, sen hâlâ denkliği bozmaya
çalışıyorsun... Bozamazsın...