Elinde bir şey varsa korkarsın. Korkun
kaybetmektendir elindekileri. Sahipsen sevdiğin şeylere; gitmelerinden, kaybolmalarından
korkarsın... Sevdiğin insanların zarar görmelerinden -en derinde ölmelerinden- korkarsın. Hayatsa
sevdiğin eğer, kendi hayatından korkarsın...
Ben yine söylüyorum ama bu kez sadece sana
değil, daha çok kendime: “Korkma”!..
Eskiden cesurdun.
Kaybedecek bir şeyin yokkendi cesaretin,
anla... Kaybedebileceğin şeyleri görür görmez korkmaya başladın.
Peki kaybedebileceğin ne var,
gerçekten?
Çok korkusuzdun bir zamanlar.
Gelecek beklentin yokkendi korkusuzluğun...
Geleceği beklemeye başlayınca korkular sardı seni.
Peki sen “an”dan başka hangi
zamana sahipsin ki, gelecekten korkuyorsun?
Yaşamını, aileni onurlandırmaya çalışarak, kapı gibi, güçlü, dimdik
ayakta durarak, “zorluklara” direnmeye çalışarak geçirirsen, çok korkacaksın. Nasıl
korkmayasın? Sen kuyruğu dik tutmaya çalışırken, “hayatın geçecek” yanından, senin
yüzüne bile bakmadan.
Oysa ki, “Aileni ve başkalarını onurlandırmanın yolu, kendin
olmak ve kendi değerlerin için yaşamaya başlamaktır. Başka varlıkları onurlandırmanın yolu onlarla
varlığının tümünü paylaşmaya cesaret etmendir... Ve sen de bu cesaret sırasında varlığının tümünü
görürsün zaten...” demişti bir üstad...
Bütün dünya seni korkutmaya çalışacak. Herkes yorumlarını sana
yansıtarak korkutmaya çalışacak.
Korkma!..
Yaşamının yönünü belirlemek
elinde...
Dünyaya, dünyayı sırtında taşımak için gelmedin...
Sen yeter ki bir an önce
kendin olmaya başla, hayatını kendin için yaşamaya başla...
Ki, başkalarına
“korkma” diyebil...