Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
ANNE AYŞEGÜL'DEN İPUÇLARI
AYŞEGÜL ÖZKAN
Eğitimci-Anne
Yazı Boyutu:
Önemli olan kalem değil, yazandır!

 

Tekrar merhaba!

Yazı çoktan yarıladık. Hatta çoğumuz tatili bitirip işbaşı yaptık bile. Sizleri bilemiyorum ama iki çocuklu bir anne olarak benim tatilim hala devam ediyor. Havaların elverdiği ölçüde kalan zamanı değerlendirmeye çalışıyoruz.

Bu seferki yazım geçenlerde gözüme ilişen birkaç manzara ile ilgili. Ben yazlıkta kalabalık bir çocuk grubu ile birlikteyim. Benim iki kız, iki kuzen (erkek), gelen giden, arkadaşları. Dolayısıyla çok renkliyiz. Havuz, deniz, full program...

Dün sabah havuz kenarında, ufak çocuklarını (2-3 yaşlarında) getiren anneler dikkatimi çekti. Anneler her dakika; “Aman atlama! Aman koşma! Ayağın kayar düşersin! Aman kafanı suya sokma kulağına su kaçar! Aman! Aman!” diye çocuklarına söyleniyorlar. Bunları izlerken birden gözümün önüne 2002 senesi geldi. Doğa doğdu ve hızla büyümeye başladı. Derken, emekleme devresi ve 11 aylıkken yürüdü. Tabii ki tam denge kuramıyor. “Ay kızım, aman dikkat! Koşma! Gitme!” gibi biraz evvel yazdığım sözlerin benzerlerini ben de telaffuz ediyorum. Etmekle kalmayıp hop oturuyor, hop kalkıyorum. Kendimle birlikte tüm ailenin hayatını zindana çeviriyorum. Şimdi düşünüyorum da ne komikmiş. İlk annelik zamanı. Mükemmeliyetçi, pimpirikli bir yapı.  Doğa şimdi 6 yaşında. Benim tüm korkularıma rağmen erkek gibi, hiç uslu olmayan, daima hareketli, hatta sportif bir tip oldu çıktı.  Şimdi sıra Duru ile ikinci annelik tecrübesinde.  Ben artık büyüdüm mü, olgunlaştım mı, rahatladım mı bilemiyorum ama, Duru’yu bıraktım çimenlere. Düşüyor, bağırıyor, ağız burun yemek içinde. Ama ne görüyorum biliyor musunuz? Anne korkmazsa çocuk da korkmuyor. Anne rahatsa çocuk da rahat oluyor. Çok sevdiğim bir aile danışmanı dostum bana  demişti ki; “Çocuk senin korkunu hisseder. Eyvah annem korktu, galiba ben tehlikedeyim deyip panik olur, ağlar bağırır. Sen rahat olursan çocuğun ağlamaz ve bağırmaz.” Ne kadar haklıymış değil mi?

BİZ KORKUNCA...
Bizler çocuklarımıza ne kadar çok karışıyoruz. Korkuyoruz. Kendi korkularımız yüzünden onları da korkutuyoruz. Özgürce, istediklerini yapamıyorlar. Kızıp duruyoruz. Okuduğum bir kitaptan ilgimi çeken bir araştırma sonucunu paylaşmak istiyorum sizlerle. Yaşamlarımızın ilk 18 yılı boyunca, makul ölçüde olumlu yuvalarda büyüdüysek, bize 148 bin kereden fazla “Hayır” denmiştir ya da ne yapamayacağımız söylenmiştir. Ne büyük bir rakam değil mi? İhtiyaç duyduğumuzdan fazlaca yüklenmiş olumsuz programlama. Biz evebeynler kasıtsız olarak çocuklarımızı korumak adına yaparız bu kocaman yanlışı. Ama artık farkedelim. Kendine güvenli, özgür düşünen bireyler yetiştirmek istiyorsak, bizler kendimizi eğitelim ve değiştirelim. Ne dersiniz?
 

Geçenlerde bir akşam kalabalık bir şenliğe katıldık ailece. O şenlikte bir çocuk dikkatimi çekti. Annesinin kolunun altına gizlenmiş. Sanki insanlar ona birşey yapacakmış gibi bakıyor gözleri. Annesine; “Gidelim buradan bize birşey yapabilirler” diyor. Anne çaresiz onu korumaya çalışıyor. Oysa, kalabalık bir yerdeyiz ve herkes çok mutlu. Eğlenenler, dondurma yiyenler, çekirdek çıtlatanlar, müzikle dans edenler... Panayır havası anlayacağınız... Gerçi büyüklerimizin; “Aman kalabalığa girme, paranı çalarlar, taciz ederler...” deyişleriyle büyümüş bir toplumuz. Pardon ben unutmuşum, o çocuk da öyle. Ailesi tarafından öyle korkutulmuş ki zavallıcık, zihni öyle kirletilmiş ki, kimseye güvenmemesi öyle baskıyla anlatılmış ki!  İleride kendine güvenen bir insan olabilmesi için ancak dua edebildim o kadar! Peki, o çocuk ve onun gibiler büyümeyecek mi?  17-18 yaşlarına gelince, arkadaşı olmayınca, topluma girmekte zorlanınca, hakkını arayamayınca, okulda kendini ifade edemeyince,  haksız yere suçlandığında söyleyemeyince, arkadaşları köşede sıkıştırıp dövmeye kalktığında; “Ne korkuyorsun? Kendini savunsana!” diyecek olan anne ve babalar yine bizler olmayacak mıyız?

ÇİFTE MESAJ!
Önce korkut, güven verme, sonra aslan kesilmesini öğütle. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu...  Onlar dünyaya tüm duygularla eksiksiz olarak geldiler. Herşeyi bizden çok daha iyi biliyor ve hissediyorlar. Biz ise yol gösterenleriz. Anne ve baba olarak bizim görevimiz onların ruhlarını ve zihinlerini kirletmemek, boşuna korku tohumları ekmemek. Onun yerine cesaretlendirmek, güven vermek. “Yapabilirsin, hadi dene, yanındayım” demek. Korkunun kime faydası olmuş bilmiyorum ama, sizler de düşünün kendi hayatınızda korktuğunuz için nelerden vazgeçtiniz? Neleri yaşayamadınız?  Ya birileri size cesaret verseydi? Ya biri size inansaydı, güvenseydi? Küçük bir çocuk olduğunuz günlerden bu yana her gün size kendine güven konusunda fazladan bir yardım, iki katı fazla kararlılık ve sonuçta iki katı daha güven verilseydi? Hayal edebiliyor musunuz, o zaman hangi işleri daha kolaylıkla başarabilir, hangi sorunları yenebilir ya da hangi hedeflere ulaşabilirdiniz? Sonuç olarak başarı bireye bağlıdır. “Önemli olan kalem değildir, yazandır” diyor çok sevdiğim bir kitaptan yazar. Ne güzel söylemiş!

Peki evlatlarımız en değerli varlıklarımız neden gereksiz yere korkutuyoruz? Onların özgüvenle yetişmelerine neden yardımcı olmuyoruz? Birgün onların yanında olamayacağımızı, onları ömrümüzce koruyamayacağımızı neden unutuyoruz? Sakın yanlış anlamayın! Yaşam denizinin tehlikeli sularında henüz nasıl yelken açacağını bilmeyen çocuklarımızı sokağa salalım, gece gündüz aşırı serbest bırakalım demiyorum. Düşer, kaybolur, boğulur gibi korkulardan, basit korumacı duygularımızdan bahsediyorum.

 

“Çingeneler seni çalar” lafını hiç söylemeden, gece belli saate kadar dışarı bırakıp, daha farklı anlatmaktan;
“Bak yüzme, boğulursun” demek yerine ya biz öğreterek ya da kursa göndererek yüzmeyi öğrenmesine yardımcı olarak;
“Düşersin kafan yarılır, kanlar akar” demek yerine hissettirmeden onu tehlikeden uzaklaştırarak...

Sanırım hem bizim hem de çocuklarımız için harika bir ortam yaratabiliriz. Onlara hayat yolunda önderlik yaparken cesaret vermeyi de sakın unutmayalım! Kendine özgüvenli çocuklar kendine güvenen toplum demek! Ülkemizin de buna ihtiyacı yok mu? Ne dersiniz?

 


 


Copyright 2007-2025 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.