Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
ANNE AYŞEGÜL'DEN İPUÇLARI
AYŞEGÜL ÖZKAN
Eğitimci-Anne
Yazı Boyutu:
Severek yaratıyorum...


Sevgili Anneler,
Bu haftaki konumda duyduğum bir hikayeden esinlendim. Sevgili ödüllü yazarımzı Orhan Pamuk’un bir röportajında söyledikleri dikkatimi çekti.

Üniversitede  tam 3 yıl mimarlık okuduktan sonra birden bu işi yapmak istemediğini düşünmüş. Büyük bir cesaret göstererek, okulunu bırakıp bu 3 seneyi yakmaya karar vermiş. Ailesi ve çevresi tabii ki karşı çıkmışlar. “Son 1 senen kaldı, onu da bitir, sonra ne istiyorsan yap” demişler. Kendilerine göre haklılıkla oğullarını ve onun hayatını koruyorlarmış. Ama Orhan Pamuk dinlememiş. Belki çoğumuzun gösteremeyeceği bir kararlılık ve cesaretle ayrılmış. Sonra düşünmüş, “Ben ne yapabilirim?” diye. Önce ressamlık yapmış. Sonra kitap yazmaya karar vermiş. Onun için önemli olan önündeki yeni 1 seneyi sevdiği şeyi keşfederek geçirmekmiş. Ve yaşam serüveni başlamış. Sonunda sevdiği iş onu ödüle kadar götürmüş. Bilmiyorum siz ne düşünürsünüz, ama ben hayatım boyunca cesur, korkusuz, hayatında kararlı adımlarla yürüyen insanlara hep hayranlık beslemişimdir. Yazdığı kitapları belki   derinine anlamasak da dünya onun kitaplarını ödüllendiriyor. Çünkü severek yaptığı işi, ona sevgiyle geri dönüyor.

KAÇIMIZ SEVDİĞİ İŞİ YAPIYOR?
Düşünüyorum da kaçımız hayatta sevdiğimiz işi bulduk? Hatta neyi sevdiğimizi biliyor muyuz? Sizler kendini keşfetmiş çoğunlukta mısınız bilmiyorum ama kısa bir zaman öncesine kadar ben değildim. Kocamın, kızlarımın, annemin ne sevdiği daha önemliydi. Yemek yaparken fark ettim ki, benim sevdiğim yapılmıyor bizim evde. Beynimden geçenler hep bizim ev ahalisi için. Onu yerler, bunu giyerler... İnsan olarak, özellikle biz kadınlar kendimizi unutmaya ne kadar meraklıyız. Hepimizin aslında ilk ve en önemli görevi kendini keşfetmek. “Ben neyi sever, isterim, ne yapmaktan hoşlanırım?” diye sormak. Ve cevabı kararlılıkla en derinliklerimizden almak. İçimizden neyin geçtiğini hissetmek. Başkalarından etkilenmeden. Onların fikirlerine aldırmadan...
 
İşim gereği gençlerle ya da ergen diye tanımladığımız 12-18 yaş gurubu ile çalıştığım zamanlar, en çok şuna takılırdım. Bu çocukların hayali yok! Ne istediklerini bilmiyorlar. Ne olmak istiyorlar? Hangi meslek onlara uygun? Bilmiyorlar. Bilmeyi bırakın daha bu yaşta bıkkınlar, küskünler. Ekonomik olaylar, para her şeyin önüne geçmiş. Sen bir işi yalnız parası için yaparsan zaten sevemezsin ki... O işi hayalinde yaratıp; “Ben bu meslekte var olmak istiyor muyum?” demelisin. Bazen hayal kurmak bize ayaklarımız yere basmıyormuş hissi verebilir ama ben hayallerin insanları hem hayata hem de  geleceğe bağladığına inananlardanım. Aslında farkında değiller ki hayatlarının en önemli kararını ne kadar bilinçsizce veriyorlar. Üniversite giriş sınavında ya anne babanın etkisi ile ya da komşu, hala kızı şu bu meslekte diye, kendisini hiç tanımadan seçim yapıyorlar. Sonra bu seçim önlerindeki 30 veya 40 yılı sevmedikleri, heyecan duymadıkları işi yaparak ve tabi ki mutsuz geçirmelerini sağlıyor. Ne yazık!
 
Ben de aynen bu duygularla Yıldız Teknik Üniversitesi''nde kimya okudum. Girerken sonuçta ne olacağımı bilmiyordum. Ama okulu kazanınca sevdim. 4 yıl boyunca harçlığımı çıkarmak için çocuklara özel ders verdim. Hem ailemden para almadan ünivesiteyi okuyor hem de vaktimi değerlendiriyordum. O sırada keşfettim ki ben öğretmeyi çok seviyorum. O zamanlar Anadolu Lisesi sınavları vardı. (Ay yaşım ortaya çıkacak.) Baktım çalıştırdığım çocuklar bir bir sınavı kazanıyorlar. İşte o zaman karar verdim ki ben kimyagerlik yapmayacağım. Öğretmenlik yapacağım. Şimdi düşünüyorum da iyi ki bu kararı vermişim. Hala okula giderken ilk günkü heyecanımı duyarım ki, bunun çok önemli olduğunu düşünenlerdenim.
 
EN GÜZEL YEMEĞİ SİZ YAPIN!
Şimdi sizlere sormak istiyorum. Düşünmenizi istiyorum. Siz hayatınızda nerdesiniz? Gerçekten sevdiğiniz mesleği mi yapıyorsunuz? Sorun lütfen kendinize. Gençlerimize, çocuklarımıza örnek olmak adına, buna önem vermeliyiz. Evlatlarımızı yetiştirirken bizim yapamadıklarımızla onları etki altına almak yerine, kendi keşiflerini yapmalarına izin vermeliyiz. Biz anne babalar nedense çocuklarımız iyi okusunlar, ya mühendis ya da doktor olsunlar isteriz. Ya sanata meraklı ya da müziğe yeteneği varsa... Ortalık başka üniversite okuyup sonradan yazar, tiyatrocu, sinema oyuncusu olan insanların hikayeleri ile dolu.  Sanki başka meslek yokmuş ya da başka meslekte olmak başarısızlıkmış gibi. Toplumsal baskı ve önyargı sebebiyle oluşturduğumuz bu fikirler artık tozlu raflarda kaldı. Hızla gelişen ve değişen dünyaya ayak uydurmak için tek yapmamız gereken şey bu zihinleri artık çöpe atmak. Kendi istediğimizi keşfetmek ve sevdiğimiz işi yaratmak. Sonuçta da hem maddi keyifle hem de mutlu, işimizde heyecanla, coşkuyla var olmak... Çocuklarımızın peşini bırakmak, okusunlar diye çabalamamak, eğer sevdikleri şeyi gerçekten buldularsa destek vermek, bulamadılarsa keşfe yardımcı olmak... Düşünebiliyor musunuz; herkes işini çok severek yapsaydı; bizim toplumumuz da nerelere giderdi. Bir postacı da olsanız, bir stilist de; bir hemşire de olsanız, bir savcı da; bir asker de olsanız, bir memur da; işimizi severek yapalım. Eğer ev hanımı iseniz sözüm daha çok sizlere. Tüm yaratıcılığınızı kullanın. En güzel yemeği siz yapın. En güzel örgüyü siz örün. Severek yarattığınız her şey, size maddi gelir getirecek ve de mutlu sağlıklı olacaksınız. Hadi  hep beraber yapalım.Yapalım da milletimiz büyüsün. Toplumumuz kalkınsın. Yeni nesiller de daha ferah, daha modern, açık fikirli ve gelişen bir Türkiye görsün. Bunu başarmak her zaman olduğu gibi çocuk yetiştiren biz annelerin elinde. Ne dersiniz?..

 


Copyright 2007-2025 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.