Bu yazımda beyin gelişimi, öğrenme ve
stres arasındaki kuvvetli ilişkinin önemini, bebeğin henüz anne karnındaki gelişiminden yola çıkarak
ele alacağım.
Önce "Stres nedir?" sorusuna cevap arayalım.
Tehdit olarak
algılanan bir uyarana karşı organizmanın verdiği içsel, duygusal ve fiziksel reaksiyona stres
denir.
Strese organizmanın tepkisi iki aşamada gerçekleşir.
İlk önce stres hormonu
salgılanır ve buna bağlı olarak dikkat ve uyanıklık artar. Beyin hücreleri arasındaki bağlantı
güçlenir; yeni hatıraların oluşumu kolaylaşır.
İkinci aşamada, strese maruz kalma süresi
uzadıkça dikkati arttırmak yerine kortizol hormonu artık hatıraları silikleştirmeye başlar.
Yani stres hormonu önce hafızayı kuvvetlendirir, sonra tersi etki yaratır; genel olarak bilindiği
gibi stresin azı yarar çoğu zarar getirir.
Bebeğin anne karnında uğradığı etkiler yıllar
sonraki zihinsel, duygusal ve fiziksel yapısını belirliyor. Araştırmalar, bebek gelişiminin bebeğin
genlerinin ve anne karnında, anneden ve çevreden aldığı mesajların bir düeti sonucu ortaya
çıktığını gösteriyor. Bebek bu işaretler eşliğinde bir yolu diğerine tercih ediyor ve uzun soluklu
sonuçları bu seçim belirliyor. Bebek beyni "dopamin" denilen organizma için çok önemli olan stres
hormonuna karşı çok duyarlıdır. Buna bağlı olarak mizaç, motivasyon ve ödüle duyarlılık çeşitli
şekillerde etkilenir.
ANNENİN UYKUSU
Bebeğin
oluşumu bilindiği gibi sadece 270 gün sürmekte ve bu dönemde tek bir hücre trilyon kadar farklı
hücreye bölünmektedir; hem de müthiş bir düzen ve yapılanma ile. Her bir hücre hem kendi işlevini
görmekte, hem de komşu hücreleri harekete geçirmektedir. Bu hücrelerin bir kısmı kendini yok
ederken, bir kısmı da çılgın gibi çoğalmaktadır. Bu farklı gelişimin bir sonucu olarak beyin
hücreleri doğru bağlantıları yapar ya da yapamaz. Bebek daha doğmadan birçok gelişim evrelerini
başarı ile tamamlamalı, aksi takdirde gelişim tamamlanamaz ve yaşam boyu sürecek sorunlar ortaya
çıkar. Hamilelik çok dinamik bir süreçtir. Annenin gece gündüz döngüsünü bebek özümser ve uyku
düzeni buna bağlı olarak gelişir. Uyku ise zihin gelişimi için çok önemlidir.
ANNENİN SESİ
Bebek annesinin sesini doğumdan çok önce
öğrenmiştir. Henüz anne karnındayken annesinin yediği yemekleri tercih etmeye başlar; tat alma
duyusu annesininkine benzer. Eğer bebeğin annesi hamilelik döneminde stresliyse ve stres hormonu çok
yüksekse bebek de kendini çok zorlu bir dış dünyaya hazırlar. Başka bir anlatımla bebeğin beyni ve
sinir sistemi potansiyel tehditlere karşı yüksek alarm düzeyinde yeniden ayarlanır. Yıllar içinde
anne karnında maruz kalınan bu gibi değişimler, eğer genetik yatkınlık ve uygun olmayan çevre
şartları da varsa çeşitli sorunlara neden olabilir. Otizm, öğrenme güçlüğü, depresyon gibi.
Bir örnek daha verilirse kaygılı ve kortizol (stres hormonu) seviyesi yüksek olan annelerin
bebekleri anne karnında bu hormona duyarlı reseptörleri geliştirmezler. Böylece kendi stres hormonu
düzeyleri düşük kalır. Doğumsal olarak kortizol reseptörlerinin az olması onların hayatta zor
durumlarla baş edebilme yetilerini düşürür. Zaman içinde beyin yapısal olarak depresyona da yatkın
olur.
ANNENİN MİZACI DA BEBEĞİ ETKİLİYOR
Amerika'da yapılmış bir araştırmaya göre, 11 Eylül stresi sonrası travma yaşamış annelerin
bebekleri yüksek seslerden irkilme ve yabancılardan korkma gibi davranışlar sergilemişlerdir.
Colombia Üniversitesi'nden bazı psikologlar bu araştırmaya da dayanarak mizacın sadece genetik
özelliklere bağlı olmayıp; annenin stres düzeyi ve mizacına da bağlı olduğu sonucuna varmışlardır.
Yine aynı şekilde İngiltere'de yapılmış bir araştırma da kaygılı annelerin bebeklerinin
hayatlarının ilk 10 yılında belirgin bir duygu durumu ve davranış sorunu yaşadıklarını
göstermiştir.
Bir de çok şaşılacak şekilde anne karnındaki stresin yukarıdakinin tam tersi
etki yarattığı görülmüştür. Annelerinin orta derecede kaygılı ve stresli olduğu bilinen 2
yaşlarındaki bir grup çocuğun, küpleri üst üste yerleştirme ve genel el becerileri gibi ince motor
koordinasyonları anneleri strese maruz kalmamış çocuklara göre çok daha yüksek çıkmıştır. Bu da anne
karnında farklı uyaranların beyin gelişimini tetiklemiş olabileceğini düşündürmektedir. Öte yandan,
dünyanın çeşitli yerlerinden gelen veriler savaş, yakınının ölümü gibi çok yüksek düzeydeki anne
stresinin bebek beyninin kimyasını ağır bir şekilde değiştirebileceğini ve bazı zihin hastalıklarına
neden olabileceğini göstermektedir.
ANNE VE BABANIN
İLİŞKİSİ DE BEBEĞİ ETKİLİYOR
Her zaman akılda tutulması gereken ise olumlu bir anne baba
ilişkisi ve uygun zihinsel uyaranların bazı etkileri tersine çevirebildiğidir.
Bir
araştırma sonucunda anneleri hamileliklerinde çok stresli ve kaygılı olan ve doğum sonrası da ilgi
görmemiş olan bebeklerin tükürüklerindeki stres hormonu seviyesinin yükselmiş olduğu görülmüştür.
Doğum sonrası ilgi görmüş bebeklerde ise stres hormonu seviyesi normal düzeyde bulunmuştur. Gene
aynı şekilde kendileri ile ilgilenilen, sevilen ve uygun davranışlar öğretilen çocuklar çok daha az
öğrenme ve davranış sorunu göstermişlerdir. Hatta zengin çevresel uyaranlar ve sevgi dolu bir
yaklaşım, anne karnında uğranılan stresi avantaja bile dönüştürebilir. Örneğin; çok ağlayan ve çok
hassas, en ufak bir uyarana duyarlı olan bir bebekte farkındalık ve empati çok üst düzeyde
gelişebilir.
STRESSİZ BİR HAMİLELİK
Annelerin
hamilelik dönemlerini olabildiğince stressiz geçirmeleri için gereken ortamın sağlanması çok büyük
bir önem taşır. Doğum sonrası annelerin kendi duygu durumlarının farkına varmaları önemlidir. Eğer
doğum sonrası sorunlar yaşar ve bebeklerine ve kendilerine yeterince bakamazlarsa, mutlaka dış
destek almayı düşünmelidirler.
Bu konuda babalara ve diğer aile bireylerine de çok önemli bir
görevler düşüyor.