Yaşımız büyüdükçe bakış açımız değişiyor. Yaşadığımız her olumsuz olay bizi karamsarlığa itiyor.
Yapılan iyilikleri unutuyor, güzelliklerin farkına varamıyoruz. Hatta, hayata gülerek bakan çocukların seslerine bile tahammülümüz kalmadı yazık ki...
Çocukların bitmek bilmeyen enerjilerini el birliği ile yok etmeye her an hazırız: “Yaramazlık yaparsan kimse seni sevmez”, “Ağlama artık sesini duymayayım”...
Bu ve buna benzer cümleler size tanıdık geliyor mu?
BİZ Mİ ÇOCUKLARI YETİŞTİRİYORUZ, YOKSA ONLAR MI BİZİ?..
Eğitmek “doğru” tepki vermektir. Bazen düşünüyorum, biz mi çocukları eğitiyoruz, yoksa onlar mı bizi?..
Sizlerle bir hikaye paylaşmak istiyorum:
“Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmiş gibi takip ederken şaşkınlığını gizleyemiyordu. Onu hayrete düşüren şey, ‘bizim eve bile sığmaz’ dediği o güzelim balonların, adamı nasıl havaya kaldırmadığıydı.
Baloncu dinlenmek için durakladığında o da duruyor ve sonra yine takibe koyuluyordu. Bir ara adamın kendisine baktığını fark ederek ona doğru yaklaştı ve titrek bir sesle:
- Baloncu amca!... dedi. Biliyor musun, benim hiç balonum olmadı.
Adam, çocuğu şöyle bir süzdükten sonra:
- Paran var mı? diye sordu. Sen onu söyle.
- Bayramda vardı!. diye atıldı çocuk. Önümüzdeki bayramda yine olacak.
- Öyleyse o zaman gel!. dedi adam. Acelem yok, beklerim.
Küçük çocuk sessizce geri döndü. O ana kadar balonlardan ayıramadığı gözleri dolu dolu olmuş, yürümeye bile mecali kalmamıştı. Birkaç adım attıktan sonra onlara tekrar baktığında, gördüklerine inanamadı. Balonlar, her nasılsa adamın elinden kurtulmuş ve yol kenarındaki büyük bir akasya ağacının dallarına takılmıştı.
Çocuk, olup bitenleri hayretle seyrederken, baloncu ona dönüp:
- Küçüüük! diye seslendi. Balonları ağaçtan kurtarırsan birini sana veririm.
Yapılan teklif, yavrucağın aklını başından almıştı. Kalbi sanki yerinden çıkacaktı. Ağacın altına doğru yöneldi ve ayakkabılarını aceleyle fırlatıp tırmanmaya başladı. Hedefine yaklaşırken duyduğu sevinç, bacaklarını kanatan akasya dikenlerinin acısını hissettirmiyordu. Balonlara güç bela ulaştığında, bir müddet onları seyretti ve dallara dolanan ipi çözerek baloncuya sarkıttı.
Ancak balonlardan biri gruptan kopmuş ve dalların arasına sıkışmıştı. Hemen yanında da dikenler vardı. Çocuk onu kurtarmaya çalışsa, bu dikenler onu patlatacaktı. Balona hiç dokunmayıp aşağı indi ve baloncuya dönerek:
- Birini bana verecektiniz! dedi. Hangi balon o?..
Adam, elinin tersiyle burnunu silip:
- Seninki ağaçta kaldı ufaklık, dedi. Çıkıp alabilirsin.
Çocuk, bu sefer ayakta bile duramadı. Ve kaldırım kenarına oturup baloncunun uzaklaşmasını bekledikten sonra, dallar arasında parıldayan balonuna bakarak:
- Olsun!.. diye mırıldandı. Ağaç üstünde de olsa bir balonum var ya artık!..”
Biz büyükler mi bakış açımızı değiştirmeli, yoksa çocuklar mı eğitilmeli?..