Geçtiğimiz cumartesi akşamı Kerem ile çok keyifle oyun
oynuyorduk. O işe gidiyor, bize "mama" kazanıyordu. Sanki gerçekten işe gidiyormuş gibi her
defasında öpüşüyor, el sallıyorduk. Çok mutlu oluyordu. İşe gitmek için salondan çıkıyor koridorda
dolanıp geri geliyordu. Salonda çıktı ve ardından "Boooom" diye bir ses ve katılırcasına ağlama.
Düşüp başını vurdu. Ağlarken gözlerinin altının resmen mora döndü. Yüzü sarardı. Eşimle
hemen hazırlanıp çıktık. Kerem’i güç bela susturduk. Tabii çok ağladığı için ve arabanın tatlı
sarsıntısıyla uyumak istedi. Uyumaması için oyaladım. Bu arada sorular sorup bilincini de kontrol
etmeye çalıştım. Öncelikle İzmir’in en yeni ve donanımlı hastanesi olan Medikal Park’a
gittik. Acil servise girince duyduğumuz cevap: “Nöbetçi Çocuk doktorumuz yok, acil serviste
pratisyen hekimimiz var.” Peki.
Vakit kaybetmeden doğru Özel Ege Sağlık
Hastanesi’nin yolunu tuttuk. Acil servise girdim. Güvenlik görevlisi hemşire hanıma seslendi.
Hemşire hanım gayet sakin, “Uzman Çocuk doktorumuz cumartesi akşamları olmuyor” dedi. O
anda içimden, “Cumartesi akşamları çocuklar hastalanmıyor mu?” demek geçti ancak sustum.
Zaten canım sıkkın. Bornova’dan, Karşıyaka’ya oradan Alsancak’a gelmişiz. Üstelik
Fuar nedeniyle trafik yoğun.
Sabır çekerek ve Kerem’i uyutmamaya çalışarak, Şifa
Hastanesi’ne geçtik. Bu kez cevap beni şaşırtmadı. İnsanoğlu çabuk alışıyor. “Pratisyen
hekimimiz var, sadece yetişkin hastalarımıza bakabiliyor.” Derin derin nefesler alarak, çözüm
düşünmeye başladık.
Daha önceki tecrübelerimizden Ege Üniversitesi Çocuk Hastanesi’ne
gitmeyi arzu etmedik. Gerçekten iyi bakılıyor, her türlü imkan mevcut. Ancak o kadar kalabalık ki
acil diye gidiyorsun, en az 5 saat işlemlerin sürüyor. Zaman ilerliyor, Kerem in tepkileri azalıyor
ve gözleri kapanmakta. Eşim, “Türkan Özilhan Devlet Hastanesi’ne gidelim.
Travmatoloji olduğundan hemen bakabilirler” deyince hızla oraya gittik.
DEVLET
HASTANESİ DERKEN...
Devlet hastanesi çok bekleriz diye düşünürken, içeri girdik üç dakika da
kaydımız yapıldı. Bu sırada ön bilgiler alındı. “Kusma var mı? Bulantı ya da bilinç
kapanıklığı?” Uzman Doktor hemen bizi içeri muayeneye aldı. İçimi rahatlatan cümleleri
söyledi. ”Başın ön tarafında yani frontal bölgede oluşan çarpmalarda, çok acil bir durum
olmadıkça biz bu yaş çocukları hemen tomografi ya da ultrason çekimine almıyoruz. Radyasyon daha
riskli bir durum oluşturabiliyor. Zaten bu bölgede oluşan çarpmalar bizi endişelendirmiyor. Elbette
çok ciddi bir durum yoksa. İlk dört saat iyi gözlem yapmamız yeterli. Bu arada uyusun. Onun normal
akışına izin verin. İrrite etmeyin lütfen” dedi. Tam 1 saat 35 dakika sonra bunları duymak
beni rahatlatabildi.
Kerem’i uyuttum. İki saat sonra yeniden doktor hanım kontrol etti
ve bizi eve gönderdi. Tabii beni uyku tutmadı. Ya çok ciddi bir durum olsaydı. Ya çok acil müdahale
gerekseydi? Biz köyde yaşamıyoruz. Türkiye’nin üçüncü büyükşehrinde ve merkezindeyiz.
Gittiğimiz hastanelerde onbeş-yirmi yataklı hastaneler değil. Ancak gel gör ki konuşabileceğimiz
Uzman doktor yok!
İnsan başına gelince durumun içler acısı olduğunu anlayabiliyor. Daha önce
de yaşamıştık. Bebek küvezi bulmak büyük şans. Bebek hemşiresi kan almak için dört-beş deneme
yapıyor. Kabul ediyorum ikinci denemesinden sonra ben çıyak çıyak bağırınca, eli ayağı daha çok
titremişti. Ancak görünen ve yaşadığımız gerçekler bunlar.
Bir söz var ya, Allah hastaneye
düşürmesin, eksik de etmesin diye. Yazık ki İzmir’de ki çocuk hastaneleri çok eksik.
Çocuklarımızın sağlık ve mutluluk içinde büyümesini diliyorum.