Yeni eğitim-öğretim dönemi ile birlikte
benim de anaokullarında çalışmalarım başladı. Gerek veli toplantıları gerek öğretmen eğitimleri
gerek tanıtım toplantıları olsun yavaş yavaş tempom artıyor. Her yeni toplantı benim için de yeni
yeni kişilerle tanışma konuşma fırsatı yaratıyor. Ancak kimi zaman duyduklarım beni şaşırtmakla
birlikte biraz da üzüyor. Çünkü ailelerin anaokulu anlayışı beni
düşündürüyor.
Ailelerin bazıları (özellikle babalar, tüm babalar lütfen alınmasın
da çoğunluğu babalar) şu tarz cümleler söylüyor:
“Daha çok küçük, ne gerek vardı okula. Hem
çocuğu üzüyor, hem de kendisi üzülüyor.”
“Eşim zaten çalışmıyor, çocuk küçük
daha...”
“3 yaşında küçücük çocuk, eşim çok istedi diye gönderiyorum.”
“Biz anaokuluna
gitmedik ne oldu? Evde oynasın işte.”
Bazı kişiler anaokullarını sadece çalışan annelerin
çocuklarını bırakmak zorunda kaldıkları, çalışmayan annelerin ise çocuklarını göndererek biraz
soluklandıkları ya da çocukların oyun oynayarak zaman geçirdikleri yer olarak görmekte. Oysa
anaokulu bu değil.
OKULA UYUM SÜRECİ
“Okula uyum süreci” adlı seminerimde
anlattıklarımı burada maddeleştirmek istiyorum. *
1- Anaokulları sosyalleşmenin temellerinin
atıldığı merkezlerdir. Çocuğun aile dışındaki ilk sosyal ortamıdır. Sosyal ortamlar ise sosyal
kuralları gerekli kılar. Sosyal kurallar çocuğu karşımıza alıp konuşmakla öğretebileceğimiz şeyler
değildir. Sosyal kurallar, sosyal ortamlarda, bizzat yaşayarak öğrenilecek türden
kurallardır.
Çocuk anaokulunda dünyanın kendi etrafında dönmediğinin farkına varır. Diğer
çocukları fark etmekle kalmaz, onlarla birlikte vakit geçirmek zorunda olduğunu da fark eder. Bu da
beraberinde, kuralları gündeme getirir. Kurallar diğer bireyler ile bir arada huzurlu bir şekilde
yaşamanın ön koşullarından birisidir. Çocuk, evinde kuralları çoğunlukla kendisi koyar, oysa burada
onun başkaları tarafından konulmuş kurallara uyması gerekmektedir.
Evindeki, ailesindeki
ayrıcalığı kaybolmuştur. Artık ağladığı zaman istediği olmamakta, bazen isteklerine kavuşmak için
sıra beklemek zorunda kalmaktadır. Evdeki gibi, oyuncaklar ile dilediğince oynayamamakta,
arkadaşları ile paylaşmak zorundadır. Herkesle aynı anda ve aynı yerde, aynı yemeği yemesi
gerekmektedir. Tüm bunlar, başlangıçta çocuğa kolay gelmeyecektir. Ancak zamanla hepsini öğrenir ve
uyum göstermeye başlar.
Okulda çocuğun uyumsuz davranışları azalır. Çünkü evde aile
üyeleri alttan almakta ya da çocuğu idare etmektedirler. Ancak okulda çocuk evin en küçüğü, tek
çocuğu, nazlısı, huysuzu değildir. Eğer ki uyumsuz davranışı varsa arkadaşları onu dışlayacak,
aralarına almayacaktır. Bu durum çocuğun hoşuna gitmeyeceği için uyumlu davranmaya özen
gösterecektir.
Çocuğun okulda oynadığı oyun aslında bir oyundan daha da fazlasıdır. Çocuğun
yaşamında oyunun yeri her zaman için büyüktür. “Yeni Çağın Çocukları” adlı kitabımda bu konuya çok
detaylı yer vermiştim. Okulda oynanan oyunlar çocuğa örgütlü ve sistemli hareket etme becerisini
öğretir. Bunun yanı sıra topluca ya da grupça oynanan oyunlarla çocuğun işbirliği ve rekabet
duyguları gelişir.
Kendini ifade etme, hakkını arama, kendini savunma, kendine güvenme,
arkadaş ilişkileri kurma gibi birçok sosyal beceri de yine anaokulunda daha kolay
kazanılır.
2- Anaokulları ilkokula hazırlıktır. Anaokulunda, çocuk ilk defa aile dışında
kalabalık bir ortama girdiği için ayrılık kaygısı, okul korkusu, davranış ve uyum
problemleri gibi ilkokulda karşılaşılması olası problemleri daha erken yaşar ve bunları daha erken
çözümler. Bu nedenle ilkokul döneminde daha az sıkıntı yaşar. Ayrıca birçok temel kavramı da
anaokulunda öğrenerek ilkokula daha hazır ve özgüvenli bir şekilde başlar.
3- Anaokulları
çocuğun fiziksel gelişimine katkı sağlar. Anaokulunda oynanan oyunlar, hoplama, zıplama, jimnastik
hareketleri ve yapılan masa başı etkinlikleri, kesme, yapıştırma, boyama sayesinde çocuk hem küçük
kaslarını hem de büyük kaslarını daha iyi kullanmayı öğrenirler. Üstelik çocuk bedenini kullandıkça
beden farkındalığı gelişir. Hareket ettikçe de enerjisini sağlıklı yoldan dışarı atmış
olur.
4- Anaokulunda çocuğun dili kullanma becerisi artar. Kendini ifade etmek, isteklerini
anlatmak için konuşmaya mecbur olduğunu bildiğinden cesaretle konuşmaya başlar.
Çocuklar hem
okunan hikayeler, yapılan dramalarla hem de arkadaşlarını ve öğretmenini model alarak dili daha
düzgün kullanmayı öğrenirler. Kelime hazineleri genişler, ifadeleri güçlenir. Özellikle, dil
gelişimi gecikmiş çocukların anaokulu ya da kreşe gitmesi kısa zamanda gözle görülür fayda sağlar.
5- Anaokulları çocuğun hayatını düzene sokar. Çocuklar anaokuluna başladıkları andan
itibaren daha düzenli olurlar. Hiç bir anne her gün saat tam 12’de öğlen yemeğini
(proteini-karbonhidratı-kalsiyumu dengelenmiş olarak) hazır edemez. Oysa, anaokulunda çocuk her gün
saat 12.00’de öğlen yemeği yemekte. Saat 13’de uykuya geçmekte ve saat 15.30 da ikindi kahvaltısını
yapmaktadır. Çocuk okuldaki düzeni evde de sürdürmek ister. Her şeyin belli saati olduğu için hayatı
daha düzenli olur.
Sevgili anne ve babalar, çocuklarımızın gelişim süreci için bu gerçekleri
bir kez daha düşünmenizi rica edeceğim. Anaokulu artık bir lüks değil, her çocuğun sağlıklı gelişimi
için önemli bir ihtiyaçtır.
Sevgiyle...
*Sevda Arda Yalçın İmamoğlu’nun
makalesinden de yazıda alıntılar yapılmıştır.