Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
YENİ ÇAĞIN ÇOCUKLARI
NUR EDA KASAP
Uluslararası Öğrenci-Anne & Baba Koçu
Yazı Boyutu:
Acımız var!

Aslında yazacaklarım başka şeylerdi. Kafamda tasarlamıştım. Ancak Soma’da yaşanan ve hepimizi büyük yasa boğan olaydan sonra elim ermedi. Ekran başına oturdum ama sadece haberleri takip etmek için. Yazı yazmak içimden gelmedi, gelemedi...

Haberleri takip ettikçe duyduğumuz acı artıyor. Yaşanılan can pazarı görüntüleri, içimizi acıtan hikayeler… Yitirilen umutlar, gözü yaşlı anneler-babalar, korku dolu gözlerle bakan kadınlar, yetim kalan çocuklar, karnında bebeği ile dul kalan hamileler, kurtulduğuna sevinmek yerine çalışma arkadaşını düşünen işçiler… Her taraf bu manzaralarla gerçekten kara hem de kapkara… Ki bunlar bize yansıyan kısımları, bir de yansımayanlar…

Küçüklüğümüzden beri halk arasında duyduğumuz bir tanım var. “Devlet Baba”... Halkımızın devletimize karşı duyduğu inancı bu terim açıklar! Nasıl ki evimizde baba, güveni sembolize ediyorsa, bizim kültürümüzde de devlet aynı öneme sahiptir! Türk kültürümüzde ve ahlaki değerlerimizde çocuklarımıza öğretmeye çalıştığımız “saygı” da öncelikli olarak büyüklerimize karşı diye tanımlanır!

Acılı bir insana daha hoşgörülü, daha anlayışlı, daha merhametli davranılır. Bu bizim Ata’larımızdan kalan kültür mirasımızda var. Ki buna inandığımız için evlatlarımıza da bu değerleri aşılama çabasındayız. Kültürlü, saygılı, sevgi dolu, barışçıl, empati kurabilen, topluma duyarlı, anlayışlı bireyler olabilsinler diye iyi eğitim almaları için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Madencilerimiz de bu yüzden, evlatları için canlı canlı yerin altında çalışıyordu. İyi bir gelecek, evlatlarına daha iyi bir yaşam için…

Buraya kadar hepimizin onayladığı, kabul ettiği gerçekler. Peki bu gerçekler yazıldığı gibi mi yaşanıyor? En azından bu kadar yoğun acı içinde bir de başka başka acı’lar kameralara yansıyor. Geçmişimizden getirdiğimiz kültür mirasımız, tıpkı maden ocağı gibi göçüyor, çöküyor!

Kendi kültür mirasımızı geçiyorum, temel insani değerler de yazık ki bu acı içinde yaşanamıyor. Hadi bir canlandırın kafanızda, eşiniz, oğlunuz, abiniz, dayınız, enişteniz ortada yok. Ne bir haber, ne bir bilgi, ne de ilgi… Tam bu yazıyı yazarken Soma’dan dört yıl önce kendisine öğrenci koçluğu yaptığım Sezgi Karahan aradı. (Kedisinin izniyle adını yazıyorum.) “Abla çok kötüyüm. Burası çok karışık. Her sokakta, her mahallede cenaze var. Bana yardımcı ol” dedi. (Daha detayı özeline saygımdan dolayı paylaşmıyorum.) Zaten boğazım düğüm düğümdü, sadece düşünce olarak hayal edebildiğim olayları orada yaşayan birinden de duyunca o düğüm büyüdü…

Yüzlerce evin bacası söndü, küçücük çocukların yüreğine, zihnine, bilinçaltına acı’lar işlendi. Şimdi o çocuklar nasıl bir umutla hayata bakabilir ki? Nasıl geleceğe güven duyabilir ki? O acılı anneler nasıl verebilir ki o çocuklara sevinci, mutluluğu? Her yara sarılacakmış! Geçin bunları; sen, ben, biz hepimiz bir ay, üç ay, beş ay ortak olacağız o acı’ya. Sonra? Hangimiz hala yüreğinde Gölcük depreminin acısını taşıyor? Söyleyeyim, o depremde sevdiklerini kaybedenler. Bu nedenle, Soma’daki kardeşlerimize en acı günlerinde saygılı olalım. En azından insani değerlerimizi de göçük altında bırakmayalım…

Dahası da var elbet. Var da elim bu kadarına eriyor.

Allah yaşamını yitirenlere rahmet, geride kalanlara ise sabır ve güç versin…


Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.