Bildiğiniz üzere Teog sınavı vardı. Bende
öğrencilerime söz verdiğim üzere sabah sabah okullarının yolunu tuttum. Onlara biraz moral olsun
istedim. Öğrenciler sınava girince, tanıdığım birkaç anne ve diğer annelerle kahve içmeye
geçtik.
Böylesi bir günde elbette sohbet konusu, TEOG sınavı, ailelerin
yaşadıkları sıkıntı, sevinç, kaygı ve komik olaylardı. Ancak neredeyse tüm anneler bir bayanın
yanına gidip ayrı konuşuyorlardı. En sonunda tanıdığım anne açıklamayı yaptı. “Ayça Hanım’ın küçük
oğlu lösemi ve tedavisi devam ediyor. Ancak gittiği okulda bazı sıkıntıları var” dedi. Geçmiş olsun
dileklerimi sunduktan sonra Ayça Hanım olayı anlattı.
“Küçük oğlum Onurkan ilkokul 2.sınıf
öğrencisi. Yaklaşık 2,5 yıldır tedavi görüyor. Uzun süre Ege Üniversitesi Tülay Aktaş Onkoloji
servisinde kaldık. Gördüğü tedavi aldığı ilaçlar nedeniyle yüzü ve bedeni şişmiş durumda. Zaten de
yaşıtlarına oranla iri. Bağışıklık sistemine çok özen gösterdiğimiz için de beslenmesine ayrı
titizleniyoruz. Şükür ki iştah sorunu yok. Tabii şişlikler arkadaşlarına oranla iri oluşu nedeniyle
fiziksel olarak dikkat çekiyor. Hastalığı nedeniyle arkadaşları gibi değil haliyle. Çok küçük yaşta
bir yetişkinin bile dayanmasının güç olduğu şeyler yaşadı. Gerçekten inanılmaz ağır bir deneyim oldu
bizim için. Şükür biraz biraz iyiyiz ve oğlum okula gidip eğitim alabiliyor. Hastalığı nedeniyle
Bayraklı semtinde bulunan özel okula yazdırdık. Okul yönetimi, öğretmenleri, okulun PDR servisi
durumu bildikleri için bize çok yardımcı oldular. Ancak hiç düşünmediğimiz bir olay yaşıyoruz.
Oğlumun sınıfında bir arkadaşı Onurkan’ın fiziksel görüntüsünden çok korkuyormuş. Bu nedenle de
öğretmen olduğunu öğrendiğim annesi okula gelerek, ”O çocuk bu okuldan gidecek. Oğlumun
psikolojisini bozuyor” diye şikayetçi olmuş. Sordum soruşturdum, oğlum arkadaşına karşı ne fiziksel,
ne sözel, ne de başka hiçbir zarar vermemiş. Zaten anne de böyle bir şey olmadığını açık açık
söylemiş. Oğlu, oğlumun fiziksel görüntüsünden korktuğu için, ya beni döverse, diyerek her gün
ağlıyormuş. PDR servisindeki Pedagog anne ile görüşmüş. Anne çok kararlı ve ısrarlı, o çocuk bu
okuldan gidecek diyor. Bunu çocuğuma nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Benim oğlum sadece hasta hepsi
bu. Gangster değil. Kimseye bugüne kadar zarar vermediği gibi zaten yaşının gerektiği gibi
yaşayamıyor. Her şeyi kontrol altında. Terlememesi, yorulmaması gerektiğini bildiğinden her şeyine
çok özen gösteriyoruz. Böyle olmak zorunda, en azından şimdilik.”
Ayça Hanım bunları anlatırken
ağlamaya başladı. Gerçekten yaşadıkları inanılmaz tatsız. Kendisi anlatırken benim içim daraldı.
Boğazım düğümlendi. “O da bir anne. Kendisini benim yerime koysun. Allah evladına sağlık versin de
aynı durumda olsa, böyle bir tepki alsa ne yapardı?”
Diğer anne de kendince evladını korumak
istiyor kabul! Kendince haklıdır. Ancak okuldan gitsin, demek çok ağır. Yani farklı olanı, üstelik
bu fark hastalık, göndermek çözüm. Çocuğuna hayatta farklılıklar olabileceğini bunlarla yaşamaya
çalışmamız gerektiğini anlatmak falan gereksiz. O çocuk gitsin, benim çocuğum rahat etsin. Bugün bu
hasta çocuğu belki okuldan atabilirsiniz de peki sonra? Askerde mesela? O asker bu taburdan gitsin.
O kişi bu iş yerinden gitsin. O kadın oğlumdan gitsin. Bu çocuk oğluma göre olmadı istemiyoruz, bunu
da al git. Ütopik ama böyle…Oğlunun hoşuna gitmeyeni, farklı olanı gönder gitsin!
Sevgili
anneler, gerçekten hepimiz annelik içgüdüsüyle evlatlarımızı korumak, kollamak istiyoruz. İnanın bu
duyguya sonsuz saygım var. Hak veriyorum. Amaa bazı durumlarda da elimizi vicdanımıza koymak
gerekiyor. Karşımızdakini anlamaya çalışmak ortak paydada nasıl buluşabiliriz bakmak gerekiyor.
Evlatlarımızın hayatına yön vermek bizlerin görevi tamam da. Onları korumak uğruna başka bir anne
kuzusuna ne yapıyoruz düşünmek de gerekli. Yani böyle olduğunu düşünüyorum. Allah kimseyi evladının
hastalığı ile sınamasın. Allah çocuklarımıza ömür boyu sağlık, afiyet nasip etsin. Biz annelere de
birazcık daha empati yapabilme gücü…