Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
YAŞAM AĞACI
MERİH KENET
Yoga-Yoga ile Terapi Eğitmeni
Yazı Boyutu:
Emek verdiğimiz ilişkilerde biz!

Bu hafta sizlerle, kendi içimize bir yolculuk yapıp, içimizdeki “Ben”i tanıyalım diyorum.

Her birimiz farklı rezonanslarla salınan, ayrı dünyalar değil miyiz?

Bizler bu muhteşem evrenin içinde yaşayan, soluyan ve onu beyninde taşıyabilen bir varlıklarız. Madem öyle de, neden böylesine anlaşılamadığımızı, kızgın, öfkeli, mutsuz, çelişkiler içinde kendimizi, ilişkilerimizi yaralayıp kopma noktasına geldiğimizi düşünüyoruz

Eski Yunan Bilge, “İnsan evrenin merkezindedir’’ demiş. Evrenin çapı, beyninizin çapına eşittir. Çünkü bizler, evreni fark edip, algılayan, yorumlayabilen, çapını ölçen varlıklarız. Çapımız küçük ama kapsamımız muhteşem.

Kendi hayat yolculuğumdan da gördüğüm, yaşadığım ve yaşamakta olduğum, her derste bedenlerine, nefeslerine tanıklık ettiğim her insanın altında, içimizdeki ben’i ortaya çıkarabilmek ve kendini keşfetmenin  ilişkilerde çok önemi olduğunu düşünüyorum. Neden mi? Kendinizi dinlemediğiniz zamanlarda kendinizle de ilişkiniz bozuluyor, tıpkı aradaki duvarın kalınlaşması gibi (içben’e ulaşamama hali)… Oysa kendimizi, içimizi dinlediğimizde nasıl güzel ilişkiler kuruyoruz iç Ben’imizle…

BEN İLE “BEN” OLMAYAN!
Karşılıklı ilişkilerde de içinizi dinlerseniz işiniz daha kolay, işte o zaman ilişkilerdeki güzellikleri bir arada yakalayabilirsiniz. Bu bir arkadaşınız, ailenizden biri, işyerinizden bir arkadaş da olabilir, bu dinleme iki ruhun birbirlerini anlama yolculuğu için ise, ilişkiler için bir şans olduğunu düşünüyorum; yoksa bazen ilişkiler karşılıklı yorgunluk haline geldiğinde veda ile de sonuçlanabilir. Önemli olan korkularımızla yüzleşip, sevgiyle ve şefkatle kendimizi sarmalayıp, kalıplaşmış ön yargılarımızı zaman içinde aşmamız. Ben ile ben olmayan arasındaki o ince tül perdeyi kaldırabilmek! Söylemesi kolay ama uygulaması zor, diyebilirsiniz. Evet haklısınız, ama bir deneyin demek isterim.

Yapacağınız çok basit aslında; konuşmak ve dinlemek için zaman ayırmak. Aslında bunun kendimizi ve ilişkimize verdiğimiz değerler ve vefa bağlamında da yapmamız gerekiyor, bunun için de göstereceğimiz sabır, sebat rehberimiz olmalı.

İlişkilerimizde birbirimize kızıp, öfkelenip, nefretleri içimize demir atınca, bedenlerimizi, yüreklerimizi ağırlaştırmıyor muyuz? Eşler arası ilişkiler, iş çevresi ilişkileri, arkadaş, sevgili ilişkileri, birçok sosyal ilişkiler vb…

“BEN HAKLIYIM!” DUYGUSU
Çoğu zaman işimize gelmediğinde kendimiz gibi algılanmadığında küsmeler, bozulmalar, yargılar, tavırlarla beden dilimizi kullanıp birbirimize öfke akıtıyoruz, ben buna “gizli öfke” diyorum; veya biraz daha ileri gidip karşılıklı anlaşmak yerine bağırıp, çağırıp duruyoruz. Serde hep kendimizin haklı ve doğru olma duygusu var ya! Dinlemeyi bilmiyoruz… Her organ bir duyguyu yansıtıyor ve karaciğerde gizli öfkenin ve öfkenin merkezi öfke toksinlerini karaciğere akıtıyoruz. (Ah karaciğerim ah…)

Bazen yoga derslerimde şu kelamı çok kullanıyorum. Kendinize dürüst olun çünkü “ben” kapısı buradan açılacak. O öyle bir sihir ki, yeni doğmuş bir bebek gibi tertemiz ve pırıl pırıl. Dürüst olmak cesareti, en büyük erdem! “Kabahat hep karşımızdakinde, sorun neden bizde olsun ki?” Bu çok kolay bir yol. İnsanın kendi hatalarını görebilme cesareti, görebildiği noktada dürüst davranabilme yetisi, bu bağlamda adil olabilip, bir terazi dengesi kurabilmek, bütün bunların arkasında empati yapabilme sağ duyusuna sahip olabilmek… Kısacası ben sana değer veriyorum, benim için önemlisin, ilişkimiz için gayretim var, diyen bir ruha ilişkiler adına helal olsun diyebiliriz.  

KENDİMİZE SORULAR:
Mesela; kendinizi tanımak için, kendinize bazı sorular sorabilirsiniz:

Korkularımız ile yüzleşme cesaretimiz var mı?

Kindar mıyız yoksa hoşgörülü mü?

Kızgınlığınızı uzun süre taşır mısınız? (Ben affetmem der misiniz?)

Geçmişle yüzleşirken, hatalı hep karşınızdaki mi?

soruların cevaplarını dürüstçe ve cesaretle verin… Bu cevaplar sizin için önemli ipuçları olacaktır.

GEÇMİŞTE NE OLDUYSA OLDU…
Sonra; bırakın geçmişi ne olduysa olmuştur, varsın olsun. Yanılmış, hata yapmış, yanlış kararlar vermiş, sonuçlarını da ağır bedeller ödeyerek vermiş olabilirsiniz. İçinizde onlara ait bir sürü negatif blokaj (kin, nefret, kızgınlık ) kayıtlara geçmiş olabilir. Olsun. Dünyanın sonu değil. Bütün bunlar için yaşadığınız her ne ise, çok da haklısınız diyebilirim size.  Geçmiş geçmişte kaldı. Önemli olan bugün, ne yaptığımızdır.

Titreşim prensibine göre, her şeyin sürekli olarak, hareket ve titreşim halinde olduğunu biliyoruz. Benzer şekilde düşüncelerimizin titreşim frekans gücünün, evrenin holografik yapısındaki bir parçacık içinde, aynı bilgiye ve titreşim frekansını taşıyan başka bir güç ile rezone olması sonucu, karşılıklı akış gerçekleşiyor. Bu durum tekamül prensibinin gereğidir.

İLETİŞİM FENOMENİ
Kişi, titreşim prensibi bilgesini, zihinsel fenomene uygulayarak, başkalarının zihnini de etkileyebilir ve onlarda istediği zihinsel hali yakalayabilir. Ancak bu düzenin işleyişinde insandan insana farklılıklar vardır. Çünkü her insanın aurası kendine özgü bir titreşim frekansına sahiptir. Ve bio-emformasyonel rezonans tıbbın sırrı da burada saklıdır. Enerji bedenlerimizi birbirinden ayıran, yegane karakteristik, aralarındaki titreşim frekans farklılıklarıdır. Kişisel görüşüme göre, titreşim prensibi temelde iletişim fenomeni’dir. Bu prensip sayesinde insanlar birbirleriyle emformasyon-bilgi alışverişi içindedir.

Önemli olan, düşünceleri, hislere ve duygulara odaklanarak olumsuz kutuptaki konumları, olumlu kutup düzeyine çekmeyi başarmaktır.

Doğadaki her şeyin bir ritmi olduğu gibi, bizim de bir ritmimiz var. İlişkiler konusunda, bu bilgi benim içimi biraz rahatlatıyor. Kendimi iyi hissettiğim zamanlar olduğu gibi, kötü hissettiğim dönemler de var. Hal böyle olunca karşındakini anlamak daha kolay oluyor. Tabii ki suistimal edilmediği sürece. Yaşamımızda, ilişkiler içinde çok çıkmazlara girip, neden bunlar benim başıma geliyor? Düşüncesine kapılıp, kadere küsmemeliyiz. Çünkü sorunu kaderde değil, kendinizin devamlı, sebep olmak yerine, neden hep sonuç olduğunuzda arayın. Önemli olan, yaşamın kaptanı olabilmek için düşüncelerimiz yoluyla ürettiğimiz ve evrene gönderdiğimiz, sinyalleri doğru kodlamaktır.

Eğer sürekli değişiyorsak, her şey geliyor ve geçiyorsa, hiçbir şey sürekli değilse, her yaptığımızın kusursuz olması mümkün mü acaba?

Epiktetos’un dediği gibi: Olaylar önemli değildir, asıl olan onları algılama şeklimizdir.

DÜŞÜNDÜĞÜMÜZÜ YAŞIYORUZ!
Yaşam düşüncedir ve yaşam kalitemizin niteliği de neyi, nasıl düşündüğümüze bağlıdır; yani neyi düşünüyorsak onu yaşıyoruz ve O’yuz. İlişkilerde kilit sözcük veya sözcükler bizim seçimimize bağlı. Ancak, eğer geçmişte yaşanan olumsuzluklar, hatıralar, hatalar, vicdan muhasebeleri var ise, bütün bu olumsuzluklar beynin limbik sistemi içinde bulunan Amigdala organında depolanır. Onun için olumlu düşünmenin temelinde yeterli bir mücadele verilmediği sürece, kişiler sağlıklı düşünce yetilerini, melekelerini kaybediyorlar.

SONUÇ:
Sonuç olarak size şöyle demek isterim:

Sürekli değişen ve akan bir ırmak gibi ritim dalgalarıyla salınan ruhlar olarak, yaşamda önce kendimizi keşfedip, Ben’e ulaşıp, karşımızdakini dinleme cesaretini göstererek sağlıklı ilişkilerle mutlu yarınlara hep birlikte merhaba diyelim.

Yazımı olumlu bir aforizmayla bitirecek olursam: “Dostum evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.”

Neticede, emek verilen, her ilişki kutsaldır.

Yıldızlar yağsın ilişkilerimize hep birlikte parlayalım…


Copyright 2007-2025 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.