“Ey ağzımın tadını bozan meme tümörüm…” Size bu yazımda ondan bahsetmek istiyorum…
Geçen Eylül ayıydı, güzel bir yaz geçirmiştim, iki ay kadar yoga merkezimi kapatıp, seyyah ruhumu nadasa bırakmıştım. İş, güç hiçbir şey düşünülmeden geçirilen bir yazın arkasından beni aportta, sinsice bekleyen tümörümle tanıştım.
"Hay Allah, nereden çıktı bu?" diyecek olursanız ve bana bunu niye paylaştığımı soracak olursanız, zamanın söylemine itaat edip, erken bir teşhisi yakalayıp, size el vermek için... Gerçeği paylaşma arzumun bir çığ gibi büyüyüp artık tutamama hali... “Bu sensin” diyen maskesiz yüzüm, içimde yaşayan matruşka bebeklerimle muhabbetimin bir yansıması size anlatacaklarım. En üstte o en sahtekar, en ruhsuz yüzüm, altındaki kapak açılınca iç içe geçmiş 2'ler, 3'ler, 5'ler, 7'ler daha sahici ve daha gerçek... Hepsi de benim hallerimden görüntüler sanki; durumlarımı, duruşlarımı an ve an farkedip sizlerle paylaşmam bir yıla yakın zamanı bekler dururmuş... En dipteki özgür matruşka bebek, "Haydi!" diye bağırana kadar.
Normal bir meme kontrolünün hayatımı altını üstüne, üstünü altına getirip, yağmur bulutlarıyla yıkanmam. Her şey o kadar hızlı gerçekleşiyor ki böyle zamanlarda; sabahlar akşama gebe, akşamlar sabaha. Vay be, beni neyin beklediğini bilmeden tümörümle yaşadığım 4 yıl; habersiz geçen ne baharlar, ne kışlar, ne yazlar varmış meğerse...
Meme cerrahının elle muayenesiyle anladığı anda "Evet, bir kanser tümörünüz var" deyişi… Yıllar boyu farkındalıkla ilgili bütün söylemler, zihin, beden ve ruhun aynı yerde soluğu kesilip, kalbin titreşimlerini en dipteki zifir hali, yağmur bulutlarıyla yıkandığım gün... "Nasıl yani?" Şaşırma hallerim... "Bana mı?" Sağlıklı beslenme, spor, yoga... Her şeyi doğru yapıyorum, derken başlayan kendimle yüzleşmeler..
TÜMÖRÜMDEN AYRILIŞIM
"İnsana ait hiçbir şey beni şaşırtmıyor" cümlesini bu kadar çok kullanıp da kendimi dahil etmeyişimi de anlamış değilim. Ve ameliyat için çok acil verilen karar... 14 Ekim tümörümden ayrılışım... Ve o arada ameliyathanede verilecek kararlar... Artık memenin alınmadığını, tıbbın bu konuda kadınlara sevindirici haberleri olduğunu doktorun anlatması ve arkasından beni bekleyen şua ve kemoterapi tedavilerinin günümüzde çok kolaylaştığı gerçeği... Yıllar içinde kanser tümörüyle mücadele eden o kadar çok öğrencim oldu ki, ben de artık onlara bir nefes kadar yakın ve gerçektim.
Ameliyatımın başarı ile tamamlanması ve ilk narkozdan uyanış, elimle mememin yerinde olup olmadığını kontrol etmem... Tabii lenfe sıçrayıp sıçramadığının kontrolü için bir lenfin alınması... Doktorun sonucu 5 gün beklemem gerektiğini söylemesi, tümörün evresinin bilinmediği...
Ortaokul, lise arkadaşım, kadim dostum yıllar sonra da hızır gibi yetişti imdadıma... Onun bütün işi gücü mikroskobun başında tümörleri incelemek, o bir patalog, Eren Demirtaş. Ortaokul yıllarında bunu söyleselerdi güler geçerdim. Evet, tümörümün evre haberi arkadaşım Eren'den 6.günde geldi; 1. evre. Erken teşhisin ne kadar büyük bir şans olduğunu bilmem ve kabullenmem.
EY HAYAT!
Ey hayat, sen neymişsin! Haydi kolları sıva, yağmur bulutlarını kovala gitsin, şimdi o içindeki şaktinin güç bende zamanı! “20 yıllık bir yogisin, kimlere nasıl dokundun, ne bedenlerle, ne nefeslere tanıklık ettin. O vermenin mutluluğunu yaşadığın anların hatırına içindeki cengaver kalksın şaha, ben geldim desin ve kuşansın zırhını, kalkanlarını.”
Ve öyle de oldu arkadaşlar. 30 gün şua tedavilerim devam etti ve ben yoga derslerimi hiç bırakmadım. İnsan o matın üzerinde şaha kalkar mı, derseniz, evet her gün yenilendim ve şifalandım. Doktorun sözleri hala kulaklarımda; "Tümör 4 yıllık ve yayılmamış olması büyük bir şans. Yoga mı yapıyorsun, ne yapıyorsan yoluna devam et, yaşam dansının ahengi bırak aynı kalsın... "
ERKEN TEŞHİSİN ÖNEMİ
Evet göğüs kanseriyle mücadele eden binlerce kadından biriyim, ben de sizlerleyim. Bedeninin, göğüslerinin değerini bilenlerdenim. Ama lütfen beni can kulağıyla dinleyin, erkek ve ya kadın her okuyan, eşlerine, kendilerine erken teşhisin önemini anlatsın! Göğüs kanseri belki de artık tarihe gömülüyor, kanser hiçbir kadının muhteşem kadınlığını yok edip alamayacak. Belki de ölüme meydan okumak isteyen ruhumla en diplerdeki hikayelerin sınırsızlığı, Tanrı'yla olan sohbetlerim, yağmur bulutlarıyla yıkanan ruhum o 1 yıl içerisinde beni kendi kıyılarımdan uzaklaştırıp, ne limanlarda demir attırıp, tekrar kendi kıyılarıma döndürdü.
Hepimizin yağmur bulutlarıyla yıkandığı günlerimiz olmuştur biliyorum, bardaktan boşanırcasına yağan yağmurlar ruhumun haccı ve secdesi oldu. Şimdilerde bir lotus çiçeğinin tarlası içindeyim. Uzun bir hayatım olsa kıymeti azalır mı yoksa artar mı? O kadar çok cevapsız sorularım var ki, benim için hala her gün çok önemli ve elimde sadece bir gidiş olduğu gerçeği.. Bilmem ki kaç bahar, kaç yaz daha yaşarım. Öyle ya birçok memnun ki yerinden, dönüş yok seferinden... Ve öğrendim ki, insan kendi dünyasıyla irtibatını kaybetmezse dış dünya onu korkutamıyor.
ÜZÜLMENİN OLMADIĞI BİR HAYAT MÜMKÜN MÜ?
Ben o içimdeki matruşkalarla oyuncak oynar gibi oynuyorum ve kendimle barışığım. İnsana ait hiçbir şey artık beni şaşırtmıyor, kendim de dahil… Ve gördüm ki insanın ailesi en değerlisi, en kıymetlisiymiş… Ha dostlarım mı, dostluğun bende kalan yarısını hep sağlam yerlerde saklayan vefa duygum daha da arttı, ama o öteki yarısının ne olduğuyla da ilgilenmemeyi öğretti hayat. Üzülmenin olmadığı bir hayat mümkün mü acaba? Zira tümörün ruhu üzüntüyü hiç sevmiyor. İçimde kalanları, söyleyemediklerimi hep bir yerlere emanet etmiş gibi bir duygum var. Ve arkadaşlar, hayat insana her şeyi öğretiyor diyorlar ya doğru söylüyorlar.
Tümörün olacaksa böyle tümörün olsun, diyen arkadaşım Profesör Eren Demirtaş'a hep yanımda olduğu için binlerce teşekkür ve tabi ki canım aileme ve canım dostlarıma, öğrencilerime... Hepsi, bana tekrar kanatlanıp uçmamı öğrettikleri için...
Bu itiraf yazımı şu mısralarla bitirmek isterim:
“Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...”
Yıldızlar aksın üzerinize…
Sevgilerimle.