Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:

DEPRESYONLA YAŞAMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ!

DEPRESYONLA YAŞAMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ!

Dünya Sağlık Örgütü’nün son verileri, dünya üzerinde depresyonla mücadele eden yaklaşık 121 milyon insanın yüzde 20 ile 40'ının intihar girişiminde bulunduklarını, bu hastaların yüzde 10 ile 15'inin hayatını kaybettiğini gösteriyor. Peki, çağımızın en kritik hastalıklarından biri olan depresyonla mücadele etmek için neler yapmalıyız? Depresyonu hangi faktörler tetikliyor? Uzman Psikolog Tuba Akyüz’e göre hastalıkla başa çıkmak için ilk önce kişilerin durumu kabullenip, tedaviye direnmekten vazgeçmesi gerekiyor.


Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı son rakamlara göre, dünya üzerinde yaklaşık 121 milyon insan depresyonla mücadele ediyor. Mevsim değişimlerinde ve kış aylarının yaklaşmasıyla artış gözlenen bu hastalık çağımızın en büyük problemlerinden biri. Hayat boyu depresyona girme riskini daha fazla taşıyan grup ise kadınlar. Öyle ki bir kadının, hayatının herhangi bir döneminde depresyona girme olasılığı yüzde 10 ila 20 arasında değişirken bu rakam erkeklerde düşüyor. Ekonomik ve sosyal etkilerin tetikleyici olduğu depresyon hastalığının Türkiye'deki istatistiklerine bakıldığında, rakamların dünya ortalamasına paralel olduğu görülüyor. Özellikle 15-44 yaş aralığında gözlemlenen bu hastalığın belirtileri ve tedavi yöntemleri nedir? Neden depresyondayız? Giderek daha fazla mı depresyona giriyoruz?

Depresyon, birçok faktörün bir araya gelmesiyle oluşan karmaşık bir psikiyatrik tablo. Bu konuda yaklaşık 50 yıldır yapılan araştırmaların sonucunda, hastalığı tek nedene ya da formülasyona dayandırmak mümkün değil.

Birkaç farklı yaklaşım olsa da hâkim görüş, depresyonun biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin bir araya gelmesiyle oluşan bir durum olduğu şeklinde. Depresyonda genetik yatkınlık önemli bir faktördür. Araştırmalar gösteriyor ki, yakın aile fertlerinden birinde görülen depresyon, diğerleri için de depresyon riskini artırıyor. Bu durum özellikle iki uçlu depresyonda ve mevsimsel depresyonda daha da sık görülen bir durum. Ancak aile hikâyesinde depresyonun olmadığı örneklerde de depresyonu görmek mümkün.

BİYOKİMYASAL DEĞİŞİMLER TETİKLİYOR…
Biyolojik açıdan bakıldığında ise beyindeki biyokimyasal değişimler depresyonda etkili oluyor. Özellikle norepinefrin ve serotonin olarak adlandırılan nörotransmitterlerin üretim, salınım, geri alım vb. metabolizmalarında anormallik gözlenir. İlaçlar bu sistemleri düzenlemede yardımcıdır. Psikososyal faktörler depresyon oluşumunda farklı düzeylerde önemli etki oluşturuyor. Özgüveni düşük, içe kapanık, kendilerine ve çevresindekilere kötümser bakma eğilimi olan, insan ilişkilerinde daha zayıf ve stres toleransı daha sınırlı olan kişilerde depresyona yatkınlık görülüyor. Erken dönem ebeveyn kaybı, taciz, yalnızlık, sosyal desteğin sınırlı olması, kronik hastalıklar, iş kaybı, maddi kayıp, boşanma gibi travmalar da kişinin depresyona girme riskini artırıyor.



HASTALARIN YÜZDE 15’İ HAYATINI KAYBEDİYOR
Endüstrileşme ve kentleşmeyle birlikte, bireyin üzerindeki ekonomik yükün ve çoğu zaman kronik bir hal alan stresin artması, sosyal çevrenin ve desteğin yetersiz hale gelmesi de depresyona karşı kişileri savunmasız bırakıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün rakamları, dünya üzerinde depresyonla mücadele eden yaklaşık 121 milyon insanın yüzde 20 ile 40'ının intihar girişiminde bulunduklarını, bu hastaların yüzde 10 ile 15'inin de hayatını kaybettiğini gösteriyor. Yani depresyon, intiharın başlıca nedenlerinden biri.
Bununla birlikte depresyon, bireylerin kişisel, sosyal ilişkilerinin bozulmasına, boşanmaya, iş kaybına ve tıbbi hastalıklara neden olabilir. Örneğin yapılan çalışmalar, depresyonun koroner kalp hastalığını ve kalp spazmı riskini artırdığını göstermiştir. Bireylerin bu hastalıkla mücadelede destek alması şart.


TEDAVİDEN ÇEKİNMEYİN!
Nüfusa oranla ruh sağlığı uzman sayısının az olması, bireylerin yardım almaktan çekinmeleri, ekonomik ve sosyal güçlüklerden dolayı depresyon hastalarının sadece 4'te 1'inin tedaviye başvuruyor. Depresyonda ilaç ve psikoterapi, uygulanan yöntemlerdir. Psikoterapi, etkisini ilaç kadar çabuk göstermemekle birlikte uzun dönemde en az ilaç tedavisi kadar etkilidir. Terapi gören kişilerde rahatsızlığın yeniden baş göstermesi oranı daha düşüktür ve bu kişiler, iyileşme sürecinde kendilerini çok daha iyi hissederler. Psikoterapi, depresyonun etkilediği kişiye ve ailesine depresyonla baş etmede yardımcı olur. En etkili psikoterapi yöntemleri bilişsel terapi (çarpık düşünceyi tanımlamayı ve düzeltmeyi öğretir), davranış terapisi (daha etkili davranış biçimlerini öğretir) ve kişilerarası terapidir (ilişki becerileri öğretir). Bilinmelidir ki depresyon, tedavisi olan bir hastalıktır. Erken dönemde yapılan yardımın, kişinin hayat kalitesini yükseltmede ve kişiyi risklerden korumada etkili bir yol olduğu unutulmamalıdır.

BU BELİRTİLERE DİKKAT!
Dünya Sağlık Örgütü’nün istatistiklerine göre, depresyon 15-44 yaş arasındaki nüfusta daha fazla görülüyor. Sevilen birinin kaybı, yalnızlık, iş kaybı ya da işsizlik, kronik fiziksel hastalıklar, iş hayatında ve ilişkilerde yaşanan ve çözülmeyen problemler, iş yerinde yaşanan mobbing, alkol ve madde kullanımı, evlilik problemleri, şiddet ve istismar, emeklilik, yaşlılık, göçler, yaşanan terör olayları gibi birçok faktör tetikleyici olabiliyor.
Çocuk ve ergenler depresyonu yetişkinlerden farklı yaşayabiliyor. Depresyon yaşayan çocuğun durgun ve mutsuz bir yüz ifadesi olur. Duygularını sözel olarak ifade etmede zorlandığı için davranışlarında farklılıklar gözlenebilir. Çabuk öfkelenir, huzursuzdur, ani tepkiler verir. Uyku ve iştah sorunları yaşar. Bununla birlikte karın ağrıları gibi fizyolojik belirtiler de görülebilir. Ergenlerde ise depresyon; sosyal izolasyon, agresif davranış, umursamazlık, uyku bozuklukları ve kilo kaybı, kol ve bacak ağrıları, baş ağrısı gibi fiziksel şikayetler, özgüven problemleri, aileyle çatışma, akademik başarıda düşme şeklinde kendini gösteriyor.



SAĞLIK & GÜZELLİK BÖLÜMÜNÜN DİĞER KONULARI

Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.