- Çoklu zeka, NLP, Transformal Nefes Eğitimi, EFT ve
Transandantal Meditasyon eğitimleri aldınız ve bunları bir karma haline getirerek verdiğiniz eğitime
dahil ettiniz. Tüm bu eğitimlerin çocuklara ne gibi faydaları olduğunu anlatır
mısınız?
Bütün bu teknikler insandaki farkındalığı ortaya çıkaran teknikler. Örneğin;
çocuklar sabretmeyi bilmiyor. Çağın koşullarından dolayı bu böyle. Çünkü her şey hıza dayanıyor. Hız
çağındayız. Hız iyi birşey bu çağda. Ayak uydurmak önemli. Ama çocuk bu arada kendini kaybediyor.
“Ben ne yemekten hoşlanırım, neyi severim, hangi durumda rahatlarım?” bunları bilmiyor.
Yani çocuk, o hızın içinde kendisinden uzaklaşıyor. Bütün bu saydığımız teknikler çocuğun
farkındalığını arttırıyor. Birazcık yavaşlıyor, duruyor. Pratik anlamda da şöyle faydalar sağlıyor:
çözüme ulaşmak için yeni yollar denemek, başarısızlıkla başedebilmek yani başarısızlığı kişisel
almadan yeni yollar denemek. Başka bir faydası sınavlardaki kaygıyı azaltmak: SBS, ÖSS gibi sınavlar
biz yetişkinlerin bile başedemeyeceği duygu durumları yaratıyor. Çocuk özel bir çalışma yapmadıysa,
bu sınavlara savunmasız giriyor. Nefesi hızlanıyor, kalbi çarpıyor, elleri terliyor, en sakin
çocukta bile bir fark oluşuyor. Bu tekniklerle çocuğun o sınav sürecini yönetmesini sağlıyoruz. Öbür
türlü sınav onu yönetiyor. Diyor ki; “Bir soruya takıldım, moralim bozuldu, bıraktım! Sonra
öbürüne geçtim...” Dağılıyor yani... Bazı ufak teknikler (imajinasyon, nefes teknikleri)
uygulamak, çocuğun bozguna uğradığı noktada tekrar ayağa kalkmasını sağlıyor.
OLUMSUZ DUYGUYU
DÖNÜŞTÜRMEK...
Örneğin; 2 saatlik bir sınavda birinci saatin sonunda soru çözme hızı
ve beynin algılaması düşüyor. Otuz saniyelik bir nefes tekniği ile sanki sınava yeni
başlıyormuş gibi hissediyor. Beyin yine aynı hızıyla çalışmaya başlıyor. Ayrıca yaptığımız,
“sağ beyin sol beyin çalışmaları” ile çocuk kendisini tanıyor.
Duygular bir
sonuçtur. Örneğin, heyecanlanmak bir sonuçtur. Çocuk artık “Heyecanlandım” demek yerine,
“Şu an böyle hissediyorum, çünkü böyle böyle oldu, kalbim hızlandı. Şimdi sakinleşirsem bu
geçecek” diyor. Olumsuz duygu durumuyla özdeşleşmek yerine onu
dönüştürmeyi öğreniyor.
Transforme etmek, yani dönüştürmek. “Transformal Nefes” de tam da bu işe yarıyor.
Aslında çocuk tüm bu tekniklerle hayatını yönetmeyi öğreniyor.
- Bu eğitim
modelini özellikle SBS’ye neden uyarladınız?
Çocuklar için çok önemli bu sınavlar.
Yetişkin gözüyle baktığınızda belki çok da dert değil dediklerimiz, ama çocuk için onun rüyalarına
giren, bütün kimliğini belirleyen sınavlar bunlar. Bu nedenle burada çocukların anahtarlara ve
araçlara ihtiyaçları var. Araçsız sınava soktuğunuzda, sınav stresi gibi olumsuz duygu ve
düşüncelere maruz kalıyor çocuk.
SINAV SÜRECİNİ YÖNETMEK, HAYATI
YÖNETMEK ASLINDA
- Totus Eğitimi’ni sınav dışında çocuğun öğrenme sürecinin her yerinde
kullanabileceği bir model olarak görüyor musunuz?
Evet. Amaç tam olarak bu aslında. SBS
sadece bir sonuç bizim için. Aslında SBS süreci bizim için iyi bir oyun alanı. Sınav sürecini
yönetmek aslında hayatı yönetmek. Matematik sorusu ile savaşmayıp, ona çözüm üreten bir çocuk
aslında bunu öğreniyor. Yani matematik sorusu sadece bir araç. 35 yaşına 40 yaşına geldiğinde
etrafını suçlamak yerine çözüm üretebilen, yaratıcı ve esnek insanlar yetiştirmek… Aslında
eğitimin amacı budur. Evet, SBS sonuçları önemli, ama asıl önemli olan hayatını yönetebilen,
kendisinin farkında, başarısızlıkları kişisel almayıp, sorunlara çözümler üretebilen, kendi
sınırlarını zorlayan, yeni çözümler peşinde koşan insanlar…
- Üstün
yetenekli öğrencilere eğitim veren TEVİTÖL’de de eğitimler vermeye devam ediyorsunuz. Üstün
yetenekli çocuklar için fazlaca merkez ve okul yok. Sizce, eğitim sistemimiz bu çocukların
kendilerini göstermelerine olanak tanıyor mu?
Üstün yetenekli çocuklar için birkaç tane
okul var. Peki, diğerleri nereye gidiyor? Diğer okullarda ön plana çıkıyorlar. İyi puanlar alıyorlar
ve Türkiye’deki iyi okullara gidiyorlar. Ama bu okullarda bildiğimiz klasik eğitim yapılıyor.
Bu onları doyurmuyor. Kendi hobileri ve kendi alanları ile varolmaya çalışıyorlar. Ama tabii ki
bilinç ve bilinçaltını uyuma sokacak bir eğitimin içinde yer alsalar, çok daha iyi yerlere
gelebilecek çocuklar bunlar. Burada “iyi yerlere” gelmeyi iyi mevkiler anlamında
söylemiyorum tabii ki...
- “Totus Eğitim” yani bütünsel eğitim
yaklaşımı bilginin kalıcılığını nasıl sağlıyor?
Bunun bir sürü ayağı var. Birinci ayağı
“çoklu zeka yöntemi.” Yani çocuğun bir bilgiyi hem görsel, hem işitsel, hem de vücudunu
kullanarak öğrenmesi. İkincisi sağ ve sol beyni birlikte aktive etmek. Klasik eğitim sistemi sol
beyine yönelik bir eğitimdir. Mantıklıdır, listeler, kategorize eder, neden sonuç ilişkisi kurar,
ciddidir ve rasyoneldir. Sağ beyin ise bizim yaratıcı, artistik, renklerle-şekillerle düşünen,
yaratıcı tarafımızdır. Klasik eğitim bunu pek önemsemiyor. Dolayısı ile bilgiler ezberleniyor,
kategorize ediliyor ve sonunda unutuluyor. Sağ beyin ise deneyimliyor ve hissediyor. Ders içinde sağ
ve sol beyni birlikte aktive eden çalışmalar yapılıyor. Örneğin; matematik dersinde üslü sayılar
anlatılırken çocukların gözleri kapatılarak bir metafor hikaye ile anlatılabiliyor. Ve çocuk
hissettiği ve deneyimlediği şeyi unutmuyor. Üçüncü olarak “hafıza teknikleri”
kullanıyoruz. Çok kısa sürede binlerce kelimeyi hafızanıza alabileceğiniz teknikler var. Bu
teknikleri öğretiyoruz. Zihin haritaları kullanıyoruz. Program ve konu izin verdiği ölçüde işin
içinde oyun da var. Dolayısı ile çocuk, ders bitip de sınıftan çıktığında farkında olmadan
öğrenmenin devam ettiğini görüyor.
- SBS Hazırlık Programı dışında Koçluk
Programı, Matematik Programı, Hızlı Okuma ve Dikkati Odaklama Programı ve “Sınav Kazandıran
Aile Semineri” gibi çalışmalarınız da var. Bu programlardan biraz bahseder
misiniz?
SBS HAZIRLIK: Eylül’de başlayıp Haziran’da SBS ile biten bir yıllık
bir süreç. Bir dersane eğitimi bu. 5 kişilik sınıflarda yapıyoruz. Sınıflara yerleştirirken öğrenme
stili testi sonuçlarına göre benzer algısı olan çocukları aynı sınıfa yerleştiriyoruz. Öğretmen de
sınıfa girdiğinde -eğer orası görsel ve kinestetik algısı yüksek bir sınıfsa- dersi ona göre
işliyor. Biraz önce sözünü ettiğimiz çoklu zeka, sağ beyin sol beyin gibi farklı tekniklerle klasik
dershane sisteminden farklı ve ona ALTERnatif bir sistem. Çocuk toplam olarak haftada 8 saat
burada oluyor. Ve bunun dışında buraya gelmeye ihtiyaç duymuyor. Diğer dershaneler şöyle yapıyorlar:
“Biz daha fazla eğitim veriyoruz. Diğer dershaneler yılda 300 saat verirken biz 500 saat
veriyoruz.” Yani, çocuğu sürekli dershaneye çağırıyorlar. Çocuk bundan bıkıyor. Çünkü okulda
yaptığının aynısı yapılıyor. Çocuğun buna ihtiyacı yok, farklı bir şeye ihtiyacı var. Daha kısa
sürede, daha etkili ve bundan da keyif alacağı bir şeye ihtiyacı var. Bu yüzden biz tam tersini
söylüyoruz. Yani, “Diğer dershaneler 500 saat, biz 300 saatiz” diyoruz.
KOÇLUK PROGRAMI:
Öğrenmeye karşı direnç gösteren, evde kendi
düzenini oturtamamış, öz disiplini olmayan, anne babanın sürekli hatırlatmaları ile hayatını
sürdüren çocuklar için çok etkili. Bu da düşünme becerileri ve yaşam becerilerini içeriyor. Yine
öğrenme stili belirleme testini yapıyoruz. Bu programın iki ayağı var. Birincisi: Psikoloğumuzun
yürüttüğü düşünme ve yaşam becerileri uygulamaları. Örneğin; çocuğun işitsel dikkati yaşıtlarına
göre düşükse -ki böyle oluyor genelde çünkü görsel bir çağdayız- psikoloğumuz bu işitsel dikkatini
arttırmaya yönelik bir takım çalışmalar yapıyor. Böylece dikkat süresi uzuyor, dikkat süresi
uzayınca derse katılım ve ödev yapma süresi uzuyor. İşitsel dikkatin düşük olması demek, dikkat
eksikliği demek aynı zamanda. Çünkü bizim eğitim sistemimiz işitsele dayalı.
Bunun
yanında evdeki düzen nasıl? Çocuğun ilkokul 4. sınıfta hayatını kendi başına düzenliyor olması
lazım. Eve gelindeğinde ödev yapmak, yemek yemek, hangi saatte uyumak gerektiği ile ilgili düzenini
kendisinin oluşturabiliyor olması lazım. Ama çoğu zaman bu böyle olmuyor. Orta okuldaki hatta
lisedeki çocuğuna sürekli ödevini yapıp yapmadığını soran ve kontrol eden anneler var. “Totus
Koçluk” çocuğun kendi hayatını yönetebilmesi, öz disiplin, öz motivasyonu üzerinde çalışıp
yetişkinliğe geçişini kolaylaştırıyor.
“HIZLI OKUMA VE DİKKATİ ODAKLAMA
PROGRAMI:
Hız arttıkça dikkatin artması esasına dayanıyor. Hızlı okuma eğitimi aynı
zamanda dikkat eğitimidir. Ne kadar hızlı okursanız o kadar iyi anlarsınız. Çünkü gözün okuma hızı
beynin alma hızından yavaştır. Beyin daha hızlı çalışıyor. Gözünüz yavaş okuduğu zaman, o uyaran
beyne gidiyor beyin onu algılıyor, artı başka şeyler düşünmeye başlıyor ve kopuyorsunuz. Sınavda da
böyledir. Yani buarada amaç okuma hızını beynin çalışma hızına yaklaştırmak, bu da dakikada 600-800
belki 1000 sözcüğe denk gelir. Normal bir insan 150-200 kelime arası okur. Yani hızlı okuduğu zaman
hem algısı artıyor, hem de derse ayıracağı süre azalıyor. Yani verimli çalışma dediğimiz durum
meydana geliyor.
- Peki ya, “Sınav Kazandıran Aile”
Semineri?..
Buradaki sınavın yerine bilinç düzeyinize göre SBS’yi koyabilirsiniz,
ÖSS sınavını koyabilirsiniz ya da hayatı koyabilirsiniz. SBS nedir? Bu süreçte akademik ve
psikolojik anlamda neler yapılması gerekir? Ailelere bunu anlatıyoruz. Aileyi sınava (hayata) karşı
birlikte mücadele edecek, bir ekip yapacak püf noktaları paylaşıyoruz.
KADİFE ELDİVEN İÇİNDEKİ DEMİR YUMRUK
GİBİ OLMALISINIZ! - Bu tür merkezlere ulaşamayan ailelere neler öneriyorsunuz? Devlet okulu ve özel okul farklılığını yakından bilen bir eğitimci olarak, her iki okul türüne özgü ne gibi farklı yaklaşım ve yöntemler geliştirilmeli?.. Birincisi çocukla doğru iletişim kurulmalı. Sonrasında da inisiyatifi çocuğa bırakmalı. Çünkü çocuk anne-babadan daha doğru kararlar veriyor. Gözlemim bu... Ama bu doğru kararları verebilmesi için, daha doğrusu çocuğu takip edebilmek için önce çocuğu önder yapmak gerekiyor. Evin içinde çocukla iletişimde “kadife bir eldiven içinde demir bir yumruk” olmak gerek. Yani çocukla iletişim son derece yumuşak, sevgi dolu ve zarif ama kurallar söz konusu olduğunda hiç geri adım atmayan bir anne ya da baba olmak demek. “Ben çocuğumun arkadaşıyım!” Böyle bir şey yok! Çocuğun zaten arkadaşları var. Çocuğun anne ve babaya ihtiyacı var. Bunun üzerinde özellikle duruyorum, çünkü bir önceki kuşak disiplinli yetiştirildi ve şimdi çocuklar özgürlük-demokrasi diye diye evi yöneten, haddini bilmez çocuklarla karşı karşıya kalıyoruz. Bu durum, çocuğa zarar veriyor. Çocuk büyürken hem sınırlara, hem de sözünün dinlenmesine ihtiyaç duyar. Bu ikisi bir denge ve bu dengeyi doğru tutturursak, çocuğu dinlemeye başlayabiliriz. Örneğin, çocuk ısrarla yüzme kursuna ya da bateri kursuna gitmek istiyor. Çocuğun istediği bir şey var. O istediği şey anlamsız değil. Çocuk ihtiyacı olan şeyi çok doğru belirliyor aslında. Eğer çocukla doğru iletişim kuruyorsanız, o da size bunları ifade ediyor. |
- İlkokul 4.-5. sınıftan başlayarak çocuklar
özel ders ve dersane yükü altına da giriyorlar. Girmeyen az sayıda öğrenci de öğretmen ve
arkadaşları tarafından dışlanıyor. Bu konuda neler söyleyebilir ve önerebilirsiniz?
Her
çocuğun böyle bir yükün altına girmesi şart değil. Şöyle dediğimiz aileler var: “Bu çocuğun
zaten okulda dersleri son derece iyi. Algısı çok yüksek. İşitseli de yüksek. Dolayısı il, normal
eğitim sistemine uyum sağlayabilir düzeyde. Bu çocuğun SBS için özel bir çaba harcamasına gerek yok.
Yani bunu anne babaya söylüyoruz. Ondan sonra tercih onlara kalmış. Her çocuk bu döngünün içine
girmek zorunda değil.
BU YAZI DİZİSİNİN DİĞER BAŞLIKLARI İÇİN TIKLAYINIZ
|