“DOĞUMDAKİ TERCİHLERİMİ DAHA ÖNCE DOKTORA BİLDİRMELİYDİM” “İkinci doğumumdu. İlkinde yaşayamadığım doğum hayalimi bu bebeğimde yaşamak istiyordum. En büyük hayalim doğar doğmaz bebeğimin tüm doğallığıyla göğsüme verilmesiydi. Şansıma çok kolay bir doğum yaptım. Her şey yolunda gitti. Bebeğim doğar doğmaz kollarımı açtım ve bana verilmesini bekledim. Okuduğum kitaplarda bu buluşmanın öneminden bahsediliyor ve bebeğin sorun yoksa ilk bakımlarının anne kucağında yapılması tavsiye ediliyordu. Ben de bu umutla kollarımı açtım. Ancak bebeğimin kordonu derhal kesildi ve bebeğim yanda ışık ve ısı yayan bir aletin altına alındı. Ağzına hortumlar sokuldu, cildi bezlerle silindi. Kalbi ve nefesi kontrol edildi. Bebeğimin ağladığını duyuyor, ama sevinemiyordum. Ona bir şey olduğunu sanıyordum. Korkudan ağzımı açıp hiçbir şey söyleyemiyordum. Bakımlardan sonra bebeğim giydirildi ve görmem için bana gösterildi. Daha ona dokunamadan odadan götürüldü. Ne dokunabildim ne de emzirebildim. Bebeğimi kucağıma almam için 1 saat daha beklemem gerekecekti.
|
ANNELER, BEBEKLERİNDEN KOPMAK İSTEMEZDİ
Neden böyle yapardık diye sorduğumda inanın bugün bir cevap bulamıyorum. Bu, ülkemize özgü bir uygulama değildi. O zamanlar tüm dünyada uygulanan bir yöntemdi. 6-8 kişilik odalar olduğu için bebeklerin böyle daha sağlıklı olacaklarına inanılırdı. Bir de önemli olan annelerin rahatıydı. Bu şekilde daha rahat uyuyup dinlenebileceklerine inanılırdı. Oysa bugün yapılan çalışmalarla artık biliyoruz ki, bebekleriyle bir arada kalan ve bebeklerin ayrı bakıldığı annelerin uykuları karşılaştırıldığında bir fark olmuyor. Yani bebekleri ayrı odalarda bakılan anneler daha rahat uyumuyorlar.
“BEBEĞİMİZ AĞLAMADI”
Ne kadar muhteşem bir duyguymuş. Dokunduğumda sıcacık, yumuşacık… Kendi parçama dokunuyormuşum gibi… Ama onun ayrı canı var… Eşim mutluluktan sapsarı kesilmiş hıçkırarak bir bebeğimize, bir de bana bakıyordu… Bebeğimizin gözleri için “Irmak gibi…” dediğini hatırlıyorum. Böylece ismini koyduk… Bebeğimiz ağlamadı, eşimle bana uzun uzun baktı, sonra da üçümüz büyük bir aşk yaşadık.” (Kamile-Hastane, ilk doğum) |
DOĞUM SONRASI İLK SAATLER, ANNE-BEBEK İLİŞKİSİ AÇISINDAN ÇOK ÖNEMLİ Daha önceki bölümlerde yazdığımız gibi doğum birçok hormonun rol aldığı karmaşık bir yönetime sahiptir. Bu hormonların aktif salınımı sizi ve bebeğinizi o tarif edilemez kutsal doğum anına hazırlar. Rahim kasılmalarından ve dolayısıyla doğumun ilerlemesinden sorumlu oksitosin hormonu, bu görevini doğumdan sonra da yapmaya devam eder. Hatta doğumdan sonra çok daha fazla salgılandığını görüyoruz. Bebeğiniz doğumdan hemen sonra çıplak göğsünüze bırakıldığında bu hormonun salınımı daha da fazla tetiklenecektir. Bu cilt teması arttıkça oksitosin salınımı da artacaktır. Bu hormon, ilk annelik davranışlarınızdan da sorumlu hormon olacaktır. 1968 yılında Tenkel ve Rosenblatt, doğum yapan farelerden ilk 48 saat içinde aldıkları kanı, genç farelere verdiklerinde onların da annelik davranışları sergilediklerini görmüşler. Anne fareler gibi, bebekleri korumuşlar ve temizlemişler. Bu deney, annelik davranışlarının kanda dolaşan hormonlardan geldiğinin bir ispatı olarak tarihe geçmiş. Artık bu hormonların başında oksitosinin geldiğini biliyoruz. Yapay oksitosin keşfedildiğinde, bu ilacın aynı hormonal etkileri sağlayacağı düşünülmüş. Ancak yanılmışlar. Çünkü bu yapay oksitosin, kan-beyin sınırını geçemediğinden, uygulanan farelerde annelik güdülerini oluşturamamış. Doğumdan sonra beyinden salgılanmaya devam eden endorfin hormonu bebeğinize daha sakin ve sevgi dolu yaklaşmanızı sağlayacaktır. Ayrıca bu hormonlar sayesinde göğsünüzdeki ısı artışı, bebeğinizin daha sıcak kalmasına yardımcı olacaktır. Doğumun son evrelerindeki adrenalin salgısı bebeğinizin daha aktif ve canlı olmasına yardımcı olacak, bu sayede bebeğiniz doğumdan hemen sonra göğsünüzü bulmaya ve sağlıklı bir şekilde emmeye hazır olacaktır. Michel Odent kitaplarında doğumdan sonraki kritik dakikaların önemini vurgular. Odent’e göre doğumdan hemen sonraki kritik dakikalar ve saatler, bebeğin sevme kapasitesi üzerine olumlu etkiler bırakır. Bu olumlu etkilerin, bebeklerin ilerideki davranışları üzerinde de pozitif etkiler bırakacağını söyler. Bu yüzden doğumdan sonraki kritik dakikalarda hassas olan anne ve bebek bağını güçlendirmek amacıyla, doğum anına saygı gösterilmelidir. Doğumdan sonra bu bağın en yüksek seviyede tutulabilmesi için, doğum odası sessiz olmalıdır. Gereksiz parlak ışıklardan kaçınılmalı ve gürültü yapılmamalıdır. Anne ve bebeğin bu kutsal buluşmalarında çok daha özenli davranılmalıdır. Özellikle müdahale edilmemiş doğal doğumlarda doğum anının bu mükemmel buluşmalarına artık daha fazla şahitlik etmekteyiz. Artık tüm uygulamalarda, doğumdan sonra bebeklerde tıbbi bir problem yoksa bebeklerin derhal çıplak anne göğsüne bırakılması önerilir. Bu sayede anne-bebek bağı çok daha güçlü başlayacaktır. Bebek tanıdığı anne sesini ve kalp atışını duyacak, anne teması sayesinde cilt ısısı çok daha çabuk dengesini bulacaktır. Tanıdığı bu sesler sayesinde, uyum sağlamaya çalıştığı bu yeni dünyada, kendini çok daha fazla güvende hissedecektir. |
ANNE VE BEBEĞİN CİLT TEMASI NEDEN ÖNEMLİ? Tıbbi problemleri olmayan bebekler mümkün olduğunca en kısa sürede anne cildiyle temas ettirilmeli ve yine mümkün olduğunca uzun sürede bu temas devam etmelidir. Bu bebeklerin dış dünyaya çok daha çabuk uyum sağladıklarını artık biliyoruz. Bu bebekler daha az ağlıyorlar, ısı problemleri daha az oluyor, daha az stres hormonları salgılıyorlar ve ayrılan bebeklerle kıyaslandığında çok daha çabuk ve kolay emmeye başlıyorlar. Yeni doğan bebekler ağlaması için teşvik edilirler. Bunun sağlıklı bir şey olduğuna dair yanlış bir inanış vardır. Oysa bebekler ihtiyaçlarını belirtmek için ağlarlar. Bu, doğumdan sonraki ilk refleks ağlamayı saymazsak, doğumun ilk dakikaları için de geçerlidir. Doğar doğmaz anne kucağına bırakılan bebeklerde yaptığımız gözlemler, bu bebeklerin çok daha az ağladıkları yönündedir. Anne kucağına bıraktığımız bebekler annesinin alışık olduğu kalp atışını ve sesini duyunca, kendilerini çok daha çabuk gevşetirler. Nefesleri daha çabuk dengesini bulur. Bu bebekler daha az ağlarlar. İlk etkilerden bir tanesi de bebeklerin bağırsak ve savunma sistemleriyle ilgilidir. Bebeklerin bağırsakları doğduklarında sterildir. Doğumdan sonra hızlı bir şekilde bağırsaklarda bakteri kolonizasyonu başlayacaktır. Cilt teması erken sağlanan bebeklerin bağırsakları, ilk olarak onun için koruyucu olacak anne bakterileriyle tanışır. Bu sayede bağırsak florası çok daha sağlıklı oluşmaya başlar. Bu bebeklerin sindirim problemleri daha az olur, daha az gaz problemleri oluşur. Erken cilt teması sayesinde bebekler çok daha rahat nefes alırlar. Kan şekeri seviyeleri çok daha dengeli olur. Emmeye daha erken başlarlar. Cilt teması sağlanan bebeklerin, kendi dürtüleriyle anne memesini buldukları ve erken emmeye başladıkları gözlenir. Bebekleriyle erken buluşan annelerde süt üretiminin çok daha hızlı ve fazla olduğu saptanmıştır. Ayrıca bu bebekler çok daha uzun süre emer. Artık biliyoruz ki uzmanlar, en az 6 ay boyunca, hiçbir ek gıda gerekmeden anne sütünün yeterli olduğunu ve bu beslenmenin en sağlıklı olduğunu savunurlar. Tüm bu olumlu etkiler daha ilk saatlerde başlar. Cilt temasının sağlandığı saatler ve günlerin sayısı arttıkça, olumlu etkiler daha fazla görülür. |
BİR DOĞUM HİKAYESİ… Zor ve uzun süren bir açılma döneminin ardından Kamile’yi doğum odasına aldık. Başka zaman olsa istediği pozisyonda doğumu beklerdim, ama kritik saatler yaşıyorduk ve doğum derhal gerçekleşmeliydi. Güzel bir ıkınma sonrası bebeğin başı vajinaya dayanmıştı bile. Kalp atışlarındaki hafif bozulmalardan dolayı epizyotomi yapmayı düşünürken, Kamile’nin güçlü bir ıkınması ile bebeğin başı çıkıverdi. Epizyotomiye gerek kalmadı. Doğum hep tahmin ettiğim gibi kolay olmuştu. Sanki saatlerdir bizi uğraştıran o değilmiş gibi, bebeğimiz doğar doğmaz şöyle bir gerindi. Ağzını temizler temizlemez onu, zaten kollarını açmış Kamile’ye teslim ettim. Daha doğrusu Kamile ona uzanarak, kendi elleriyle çekip aldı.
|
BEBEKLE AYNI ODAYI PAYLAŞMA Doğumdan sonraki günlerde anne ve bebeğinin birbirlerine duygusal ve fiziksel ihtiyaçları devam eder. Birlikte geçirilen süre ne kadar uzunsa, anne ve bebeğinin birbirlerini tanımaları da o kadar kısa sürecektir. Bebeği ile geceler dahil olmak üzere uzun süre geçiren annelerde bağlanma çok daha çabuk ve güçlü olacaktır. Bu anneler bebeklerinin ihtiyaçlarını çok daha çabuk öğrenebilirler ve bu ihtiyaçları çok daha huzurlu sunabilirler. Birlikte uzun vakitler geçiren annelerde süt üretimi çok daha fazla olacaktır. Bu bebekler daha az ağlayacak ve daha uzun uyuyacaklardır. Anneleri ile sınırlı vakit geçiren bebeklerle kıyaslandığında, bu bebekler çok daha hızlı ve fazla kilo alacaklardır. Aynı zamanda bu bebeklerin tedavi gerektirecek sarılık olma ihtimalleri çok daha az olacaktır. Ayrı odaları paylaşmak isteyen annelerin en büyük savunma noktaları çok daha fazla uyuyarak, daha iyi dinlenebilecek olmalarıdır. Oysa yapılan çalışmalar bunun gerçek olmadığını gösterir. Bebeklerinin yanlarında olduğunu bilen anneler çok daha güvenli, huzurlu ve derin uykular sayesinde çok daha fazla dinlenebileceklerdir. |
ÖNERİLER Dünyadaki bütün sağlık organizasyonları, herhangi bir tıbbi neden yoksa, doğumdan sonra en kısa sürede bebeklerin anneleri ile buluşmalarını ve mümkün olduğunca uzun süre cilt temasında bulunmalarını önerir. Bebeklerin rutin olarak her doğumda annelerinden uzaklaştırılarak, ayrı bir odada bakımları artık önerilmiyor. Doğumdan sonra anne mümkün olduğunca gündüz ve gece bebeği ile bir arada olmalı, bu sayede bebeğinin ihtiyaçlarını vakit geçirmeden sağlayabilmelidir. Çalışmalar, bu tutumun anne ve bebeğinin ihtiyaçlarının karşılanmasında en sağlıklı tutum olduğunu ortaya koyar. ÖNEMLİ NOKTALAR |
BU YAZI DİZİSİNİN DİĞER BAŞLIKLARI İÇİN TIKLAYINIZ
|