Geçtiğimiz hafta, her biri diğerinden daha insanlık dışı birkaç olay yaşandı, duymayan kalmadı. Birbiriyle ilişkisiz gibi görünen bu üç olayın ortak noktaları var aslında. Vicdanımızda yargıladığımız, bir anne ya da bir kadın, ya da sadece bir insan olarak hükmünü verdiğimiz bu üç bağnaz adam, ülkemizde ve bu erkek egemen sistemin içinde yaşıyorlar. Bu sistemi de sonuna kadar kullanıyorlar. Üçü de ataerkil sistemde bir erkek olmanın avantajlarını kullanırken dini de arkalarına alıp, suistimal etmekten geri durmuyorlar.
Öte yandan, ülkemizdeki cinsel açlık her yaştan ve her kesimden insanın, eline güç geçtiği anda bütün gücünü kullanarak savunmasız çocukları veya kadınları istismar etmesine yol açıyor.
Aslında “sapıklık” şeklinde tezahür eden olaylar, bir kişinin sırtına yüklenmeyecek kadar köklü nedenlerle beslenen toplumsal yaralarımız var. Ne yazık ki toplumumuzun ekonomik ve dini yapısı bu olayları güçlendirecek nitelikte. Örneğin; kendinden 50 yaş küçük bir kadınla birlikte olmak normal zannediliyor, henüz ergenliğe girmemiş kız çocuklarının evlendirilmesi yadırganmıyor bile, kocasından dayak yiyen kadınlar barışması için karakolda evlerine geri gönderiliyor, gizli tutulduğu için gerçek rakamlarını bilmediğimiz ensest vakaları tahminimizden de korkunç boyutlarda.
Yarın böyle bir vakanın yeniden yaşanmayacağını kim garanti edebilir? Sosyal devletin olmayışı insanları her geçen gün para kazanmak için daha da ahlaksız işler yapmaları için teşvik ederken... Erkeğin kadından üstün olduğu ve dinimizde böyle buyrulduğu bahanesiyle üç-dört kadınla harem kurabileceğine inanılırken... Şeriat yanlısı yazılarıyla prim yapan bir yazarın neredeyse “pedofili” diye adlandırılması gereken evlilikleri hoşgörülürken... Gece, sokakta işinden evine dönen bir kadının ahlaksız olduğuna inanılırken... Kadının yerinin kocasının yanı olduğu ve üç de çocuk doğurması gerektiği düşünülürken...
VAKİT GAZETESİ YAZARI HÜSEYİN ÜZMEZ TOPKAPI SARAYI HAFIZI S. E.
|