Çocuğunuzu seviyorsunuz, ama bazen ona sevginizi nasıl göstereceğinizi bilemiyor, disiplin kuramayacağınızdan mı endişeleniyorsunuz? Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu’nun devri hiç geçmeyecek önerileriyle ailede sevgiyi büyütmenin inceliklerine göz gezdirmeye ne dersiniz?..
İnsanoğlu sevme yeteneğini sevile sevile kazanır. Sevmeden önce sevilmeyi öğrenir. Örneğin; “Sen seversen yavrunu, o da sever yavrusunu!” sözü bu gerçeği vurgulamaya yeter. Çocukluğunda sevgiye doymamış insanın dengeli bir kişilik geliştirmesi de başkalarını sevmesi de zordur, çünkü kişi yeterince almadığını başkalarıyla paylaşamaz.
Çocuklukta sevginin ana baba gibi bir iki kaynaktan alınması çok önemlidir. Ayrıca sevgi ilişkisinin sürekli olması gerekir. Çok değişik kişilerden gelen sevgi doyurucu olmaz. Örneğin; çok kalabalık ailelerde, sevgi gereksinimini çok değişik kişilerden ve düzensiz olarak karşılayan çocuk güven duygusu geliştirmekte zorlanır. Akrabalar arasında elden ele gezen çocuklar sevilseler de doyumsuz kalırlar. Dilimizde bu sakıncayı çok iyi anlatan bir atasözü vardır: “Bir çocuğun kırk ebesi olunca ya kör kalır, ya topal!”
Sevgi konusunda başka bir gerçek daha var ki, o da sevilme gereksiniminin yaşam boyu sürdüğüdür. Sevgi açlık ve susuzluk gibi sürekli doyurulmak isteyen bir duygudur. Yaşamda sevgi boşluğunu dolduracak, onun yerine geçebilecek başka bir şey gösterilemez. Ana kucağındaki yavru da seksen yaşına gelmiş insan da onsuz edemez. Doğaldır ki her çağda sevilme gereksinimi bir değildir. İlk yaştan başlayarak, annedan alınan sevgi gelişerek ve çevreye yayılarak zenginleşir. Ama sevilme gereksinimi azalmadan, yalnız biçim değişitererek sürüp gider. Hep alıcı durumda olan çocuk, önce aile üyeleriyle, sonra da çevresiyle sevgi alışverişine girer. Başka bir deyişle çeşitlilik kazanır. Sevgi ilişkisini ailesi dışına taşıramayan bir kişi, bu gereksinimi tam karşılansa bile olgun bir kişi sayılamaz.
HER ÇOCUK EŞİT ÖLÇÜDE SEVİLİR Mİ? Şurası bir gerçek ki, göze batan bir ayrım yapılmasa da her çocuk değişik ölçüde sevilir. Bir kez, çocuklar zeka, yetenek ve sevimlilik bakımından farklılık gösterirler. Doğuştan gelen bu ayrılıklardan başka, çocukların geliştirdiği kişilik özellikleri de anne babanın hoşuna giden ya da yadırgadıkları cinsten olabilir. Genellikle çocuklarda beğenilmeyen huylar, yarı şaka yarı ciddi öteki eşe maledilir. İyi huylar ise hep bizden geçmiş gibi övünülür.
Çocuklarımızı değişik sevişimiz, bir yandan onların ayrı özellikler taşımalarından, öte yandan endi tutumumuzu etkileyen bilinçli ya da bilinçsiz nedenlerden ileri gelir. Bu nedenle, açığa vurmaya çekinsek de, her birine biraz değişik biçimde kanımız kaynar. Ama, gönlümüzde hepsinin ayrı ve vazgeçilmez bir yeri olduğunu da biliriz. Kimi daha zekidir; kimi daha sokulgan ve sevimlidir; kimi daha söz dinler ve yardımcıdır. Çocuklarımıza duyarlı teraziyle tartarak sevgi dağıtamayız. Çocuk yönünden önemli olan sevildiğine güvenmektir. Başka bir deyişle başarılı, sevimli, uslu ya da güzel olduğu için değil; çocuğumuz olduğu için, kendisi olduğu için sevildiği inancını ona verebilmektir. Bu bakımdan çocuklar arasında karşılaştırma yapmanın yıkıcı etkisini de belirtmek gerekir. Her anne babanın ara sıra başvurmadan edemediği bu yöntem, sanıldığından daha sakıncalıdır. Aslında anne babalar, bu yolla kımıldanıp çocuğun çabasını arttıracağını sanırlar. Oysa, istenenin tam tersi sonuç alınır. “Daha düzenli çalış, sen de başarılı olabilirsin, istersen bir dene!” demek yüreklendirici bir tutumdur. Buna karşılık, “Utan! Şu notlarına bak, aptal! Abinden örnek alsana!” sözü ağabeye karşı hınç besleten ve kendine güvenini sarsan bir yaklaşımdır.
Sonuçta, sevginin açığa vuruluş biçimi çok değişiklik gösterir. Sevgi gösterisi bakımından, ana baba tutumlarını iki aşırı uçta inceleyebiliriz:
AŞIRI SEVGİ GÖSTERİSİ Sevgilerini çok aşırı ve abartılmış biçimde açığa vuran anne babalara adım başı rastlarız. Böyle bir anneyi ele alalım önce: Doğumun ilk gününden başlayarak, çocuğuna aşırı bir düşkünlük gösterir. “Bebek yeteri kadar besleniyor mu? Gereken bakımı verebiliyor muyum?” diye sürekli kaygılanır. İlk aylarda göze çarpmayan ve olağan sayılan bu düşkünlük, çocuk büyüdükçe belirginleşir. Oyun çağına gelen çocuk, düşer diye oyuna bırakılmaz, ya da anne başında bekler, yaşıtlarına karşı her an korur. Giyinebilirken giydirir. Üstü açılır, üşür diye anne baba odasında, sıklıkla da anne baba yatağında yatırılır. İstekleri önceden sezilir, bir dediği iki edilmez. Kısacası, çocuk el bebek gül bebek büyütülür, kol kanat gerilir, şımartılır. Çocuğa yardım amacıyla gerekli gereksiz her işine karışılır. Bu çocuklar, kendi yaşlarından çok küçükmüşler gibi korunup kollanırlar. Örneğin, sekiz yaş çocuğuna üç yaşındaymış gibi davranılır. Bu durumda çocuğun yaşına uygun ruhsal olgunluk geliştirmesi beklenemez. Bu çocuklara okulda, çevrede, “Anasının kuzusu”, “Muhallebi çocuğu”, “Koca bebek” gibi adlar takılmasına şaşılmaz. Bu tür ailelerin yanılgısı çocuğu sevmekle, sevgiye boğmak arasındaki ayırımı yapmayışlarından gelir.
SEVGİ YETERSİZLİĞİ Sevgi gösterisi bakımından, karşı uçta yer alan anne baba, verici olmayan anne babadır. Çocuğun ruhsal gereksinimleri çok yetersiz olarak karşılanır. Çocuğa yaklaşım sıcaklıktan yoksundur. Anne ya da baba, genel olarak çocuğu benimseyememiş gibidir. Sevecenlik gösterdikleri zaman bile, hallerinde bir zorlama ve yapmacıklık göze çarpar. Çocuk hakkı olan kollanma ve korunmadan yoksun kalmıştır. Çocuk bakımı anneye ağır bir yük gibi gelir. Çocukların kendisini eve beğladığından, gezmesine, çalışmasına engel olduğundan yakınır. Yanına sokulmalarını istemez. Öpüşü, kucaklayışı soğuktur. Böyle soğuk annelerin, her zaman çocuğu hırpalayan, sık sık döven anneler olması da gerekmez. Ama içlerinde acımasızca dövenler de yok değildir. Annedeki soğuk tutumu sezen çocuk, onun ilgisini çekmek için, daha çok gözüne batacak davranışlara girişir, ayağına dolaşır. Bu da annenin daha itici olmasın ayol açar. Anne çocuk ilişkisi iyice düğüm olur. Anne çocuğun olumlu niteliklerine karşı kör gibidir, kusurlarını ise hiç kaçırmaz. Gerçekten itici bir anne, bu tutumunu haklı göstermek istercesine; “Çocuk dediğin anne babadan korkmalı, çekinmeli. Çocukları şımartmaya gelmez. Ben onların hiçbir şeylerini eksik etmem, ama yüz göz olmam” gibi mantık yürütür. Tutumunu başkalarından olduğu gibi kendinden bile gizlemeye çalışır. Çünkü anne baba için en güç şey çocuğunu sevmediğini kendi kendine ve başkasına itiraf etmektir.
Soğuk anne, çocuğun hiç bir yaramazlığını bağışlamaz. Her şeyi görür, abartır ve başına kakar. Onu başkasıyla karşılaştırır ve aşağı bulur. Olumlu davranışlarını ise ödüllendirmek şöyle dursun, görmezden gelir, olağandan sayar. Çocuğa doğuştan kötüymüş duygusu aşılar. Aslında, bu anne ya da baba kendi içindeki olumsuz duyguları, çocuğuna yansıtmakta, ondan kaynaklanıyormuş gibi göstermektedir.
DENGEYİ ARARKEN... Öte yandan, sevecen annelerin bile ara sıra çocuklarına karşı itici ve soğuk davranmaları doğaldır. Günlük sıkıntılar, yorgunluklar, gerginlikler, anneleri geçici olarak soğuk ve itici yapar. Çocukların aykırı istekleri ayağa dolaşmaları, en uygunsuz zamanda ortaya çıkan yaramazlıkları anneleri bunaltır; sert tepkilerine yol açar. Ancak, annenin azarına, öfkesine, kısacası onun dış görünüşüne bakılarak sevgisiz olduğu sonucu çıkarılamaz. Ayrıca aşırı sevgi gösterisi ile sevgisiz tutum arasında pek çok ara basamağın yer aldığın söylemeye gerek yok.
Çocuğu sevmek, ona her an güleryüz göstermek, durmadan sarılıp öpmek değildir. Genellikle en sevdiğimiz kişilere sevgimizi de kızgınlığımızı da kolay açığa vururuz. Başka bir deyişle, temeldeki tutumlar değişmeden de tutumlar dalgalanma gösterebilir. Bu durumda çocuklar anne babalarının sevgilerinden kuşku duymazlar. Ancak bu dalgalanma büyük iniş ve çıkışlar gösteriyorsa ve daha önemlisi sık oluyorsa, çocukta bocalama ve güvensizlik başgösterir. Özellikle küçük çocuklar birden değişen, sevgi ve sevgisizlik uçları arasında gidip gelen tutumlar karşısında çok duyarlıdır. Biraz önce sevip okşayan, sarılıp öpen annesinin, yemeğini yemediği için, “Seni sevmiyorum artık, annen olmayacağım!” gibi sözlerini çocuk sanıldığından çok ciddiye alır ve tedirgin olur.
Öte yandan, çocuk anneden sık sık sevildiğini duymak istiyor, anneyi yeminlere zorluyorsa, durup düşünmekte yarar vardır. Bu durumda ya çocuk çok şımartılmıştır, alıştığı sevgi gösterisi zayıflayınca, ilgiyi üstüne çekmek istiyordur; ya da annenin sevgi gösterisi çok tutarsızdır. Ancak, şunu da belirtmek gerekir: Gerçekten sevgi yoksunluğu çeken çocuklar sevgisizlikten yakınmayı bile bilmezler.
Dolayısıyla, sevgi yalnız öpmelerin, okşamaların sayısıyla ölçülecek bir duygu değildir. Onu açığa vurmanın çok çeşiti yolları vardır. Bir sıcak bakış, tatlı bir gülüş, bir dokunuş; sevgiyi sözlerinden ve yeminlerden daha etkili olarak belirtebilir. Çocuklar yapmacık sevgi gösterilerine kanmazlar. Sezmekte en az yanıldıkları şey de gerçek sevgi ve sıcaklıktır! Kaynak: Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu/Çocuk Ruh Sağlığı