“Anne” sözcüğü herhalde dünyadaki en kutsal sözcüktür. Bir kadının, uğruna her şeyini vermek isteyeceği tek sözcüktür.
“Anne”; fedakârlık demek, hoşgörü demek, sabır demek, en önemlisi de bir başkası için gözünü kırpmadan hayatını feda etmek demek. Kim bir başkası için canını verir? Tabii ki sadece bir anne, evlatları için böyle bir şey yapar.
“Anne”; sevgiyi ilmek ilmek işlemek demek, tertemiz bir sayfayı en güzel bilgilerle doldurup savunmasız yavruları hayata hazırlamak demek. Siz, ona ne kadar eziyet de etseniz affeden demek.
Anneliği sözcüklere sığdırmak o kadar zor ki…Çünkü annelik anlatılmaz, yaşanır.
İnsan, çocuk sahibi olana kadar maalesef annesinin değerini tam olarak bilemiyor. Ama çocuk sahibi oldu mu, annesinin, kendisinin üzerine niye o kadar fazla titrediğini daha iyi anlıyor. İster yedi yaşında olun, ister kırk yaşında olun, anneniz her zaman sizin için endişelenir. Çünkü siz, annenizin bu dünyadaki en değerli hazinesisiniz. Ne parada ne pulda, onun hiçbir şeyde gözü yoktur. Onun tek düşüncesi sizin sağlıklı ve mutlu olmanız, bu hayatta güzel işlerle uğraşıp başarılı olmanızdır.
Anne, evlatlarına tutkulu bir aşkla bağlıdır. “Aşkın ömrü var, birkaç yıl sonra biter” derler. Ama annelerin aşkı ölene kadar hiç bitmez. Hatta öyle ki, anneniz ölmüş olsa bile onun, sizi her zaman koruyup kolladığını hissederseniz. Bu yüzden sahip olduğumuz en büyük hazinemizin, annemizin değerini o, hayattayken bilelim. Çünkü hayattayken annenizin değerini bilmediyseniz, öldükten sonra mezarını her gün ziyaret de etseniz, çiçekler de götürseniz hiçbir anlamı yok.
Annelerin değeri hiçbir şeyle ölçülemez. Öksüz bir çocuğa dünyaları da verseniz, hiçbir şey onun annesinin yerini dolduramaz. Atalarımız, “Ana gibi yâr olmaz; ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar…” gibi çeşitli sözlerle annelerin değerini ne de güzel anlatmıştır.
Ben de bir evladım, ben de bir anneyim. Annemin endişelerini, şimdi ben kendi çocuklarım için taşıyorum. Ve annemi şimdi daha çok anlıyorum. Keşke diyorum, annemin değerini çocukluğumda, gençliğimde daha fazla bilseydim. Onun endişelerinin yersiz olmadığını anlasaydım ve bu endişeleri için annemi üzmeseydim. Şimdi ben de bir anneyim ve annemi daha iyi anlıyorum. Ne mutlu bana ki annem hayatta ve ona sarılıp seni seviyorum, diyebiliyorum; onu öpüp koklayabiliyorum Ve biliyorum ki anneler, bizim bu dünyadaki koruyucu meleklerimizdir. Ne mutlu bana ki annemin kanatları altındayım.
Biliyorum ki, benim endişelerimi de çocuklarım anlamayacak. Onları çok sıktığımı, bunalttığımı, endişelerimin yersiz olduğunu söyleyecekler. Yanlışlar yapa yapa doğruları öğrenecekler. Belki doğrulara ulaşana kadar beni üzecekler. Ama ne olursa olsun, onlar benim çocuklarım ve onları hep seveceğim. İnanıyorum ki onlar da çocukları olduğunda beni daha iyi anlayacaklar ve bana hak verecekler.
Et tırnaktan nasıl ayrılmazsa bir anne de evladından ayrılamaz. Annenizden uzakta yaşıyor olabilirsiniz ya da onun dizinin dibinde de olabilirsiniz. Önemli olan araya aşılamaz mesafeleri, siz koymayın. Bir telefonunuz, bir ziyaretiniz onun için en büyük mutluluktur. Herhalde böyle bir mutluluğu da annenize çok görmezsiniz. Belki bugüne kadar annenizi üzmüş, onu ihmal etmiş olabilirsiniz. Ama hiçbir şey için çok geç değil. Kışı, yaza çevirmek sizin elinizde. Annenizi, baharda dalları çiçeklerle dolup bir gelin gibi salınan ağaca çevirebilirsiniz.
Bu dünyada her şeyin bedelini ödeyebilirsiniz. Ancak annelerin hakkını hiçbir şeyle ödeyemezsiniz. Annelerimiz için ne yapsak az, ne söylesek boş. Anneliği sözcüklere sığdırmak o kadar zor ki… Çünkü annelik anlatılmaz, yaşanır.
GÖKŞEN ÖZDEN KESKİN
|