Bebekleriyle evcilik oynamayan kız çocuğu yoktur herhalde… Biz kızlar annelik antrenmanlarını daha 2-3 yaşlarında yapmaya başlarız. Sonraki yıllar, bu bebek bakma antrenmanlarının üzerine gelin olma, evlenme, eş olma, ev işi yapma antrenmanları da eklenir. En modern yüzlü aileler bile, kız çocuklarının oyunlarına bu tarz figürlerin eşlik etmesinde bir sakınca görmezler. Sonra, biz kızlar büyür, koca koca iş kadını ve de ev kadını oluruz. Ama eğer 30’umuza kadar evlenmemişsek, (evlenmemek kendi kişisel ve içsel tercihimiz olsa bile) içten içe fenalık geçiririz, geçirtiliriz. Çünkü, öğrendiklerimizin, antremanlarımızın, hayallerimizin büyük çoğunluğu hep evlenip çocuk sahibi olmak üzerine kurulmuştur. Üstelik toplum da, “Kız sen hala evlenmedin mi?” diyerek içimizi baymaktan geri durmaz.
“DAMAT OLACAĞIM!”
Fakat, siz hiç
büyüyünce damat olacağını hayal eden bir erkek çocuğu gördünüz mü?.. Şahsen ben görmedim.
“Evleneyim, baba olayım…” düşüyle oynamaz erkek çocuklar oyuncaklarıyla…
“Büyüyünce asker olayım” derler en fazla ve “Güçlü bir erkek olsun, kızlarla gezip
tozsun benim aslan oğlum” diyerek büyütülürler.
Tamam, öğrendiklerimizin yanı sıra
yaradılıştan gelen kadın ve erkek olmanın getirdiği farklılıklar da vardır bünyemizde, hormonlarımız
vardır… Annelik içgüdüsü biz kadınları zorlar, yuva kurmaya, çocuk doğurmaya iter falan
filan… Ama yine de, günümüzde erkeklik ve kadınlık rolleri birbirine yaklaştıkça, yani hayat
müşterek oldukça bakıyorum da, artık erkekler de belli bir yaştan sonra yanı yakıla baba olmak
istiyor, bunu ifade ediyor ve çocuklarının annesi olacak kadını bir an önce bulma telaşına
düşüyorlar. Üstelik bu istekleri, sadece “Soyum yürürsün” şeklinde ataerkil değerlere de
takılıp kalmıyor. Zaten, günümüzde bu tarz erkekler daha çok kız çocuk sahibi olmak
istiyorlar.
Baba olduktan sonra da, tıpkı bir anne gibi, emzirmek hariç çocuklarının her türlü
ihtiyacını karşılamak üzere çocuklarıyla ilgileniyor, sevgi temelli ilişkiler kuruyorlar. Ve bizim
babalarımızdan farklı olarak, babalık görevlerini yerine getirmenin yanı sıra baba olmanın hazzını
da yaşıyorlar.
BABALIK HAZZI
Çoğumuz ataerkil dayatmaların gölgesinde,
babalarımızın sevgisini bilerek belki ama sevgilerinin sıcaklığını hissedemeden büyüdük. Çünkü bizim
babalarımız, babalığı sadece ekmek parası kazanmakla sınırlı sanan, evde uzun oturup gazetesini
okuyan, kendi belirlediği zamanlarda çocuklarıyla mesafeli ilişkiler kuran, çoğu zaman sert ve
sürekli anlamak için çaba sarfettiğimiz babalardı. Oysa şimdiki yeni nesil babalar, ekmek parası
kazanmanın yanı sıra anne kadar sıcak, anne gibi ilgili ve aynı zamanda da otoriter olabildiklerini
gösteriyorlar çocuklarına… Ne mutlu onlara, çocuklarına ve eşlerine… Çünkü böyle bir
babalık modeli, hem annenin yükünü hafifletiyor, hem babalığın ağır sorumluluğunun yanı sıra keyfini
de yaşayabildiğinden kendisini daha mutlu kılabiliyor, hem de çocuğun anneyle kurulanın dışındaki bu
en özel ilişki sayesinde sağlıklı ve mutlu bir şekilde büyümesini sağlıyor. Valla bundan iyisi
Şam’da kayısı derler ya aynen öyle…
MUTLU AZINLIK
Fakat,
yeni nesil babalar deyip duruyorum ya, sakın günümüz babalarının hepsinin ataerkil, öğrenilen klasik
baba modelinden kurtulup, birer sevgi böceği, iyilik meleği babalara dönüştüklerini de sanmayın.
Sanırım, ben mutlu bir azınlıktan bahsediyorum… Çünkü, erkeklerin geneli hala bağlanmaktan,
evlilikten korkuyor, evlenince karısı doğurduğu için yani “tesadüfen” baba oluyor ve
babalığın keyfini yaşamak ve yaşatmak yerine, hala ve sadece ekmek parası kazanmayı babalık yapmak
zannediyor. Aslında biz kadınlar da ev ve çocuklara ait sorumlulukların hepsini üstlenerek bu
geleneksel, sert ve de sevgisini, ilgisini gösteremeyen; kadını da, erkeği de çocuğu da yalnız ve
eksik bırakan babalık modeline çanak tutuyoruz. Kadın olarak dışarıda da çalışıp kazansak da, bizim
kazandığımızın ekmek parası değil de pasta parası ya da çocukara süt parası şeklinde algılamasından
kendimizi bile alıkoyamıyoruz. Sonra, bebeklerimizi babalarının kucağına verip dışarı
çıkmıyoruz,“Altını sen değiştirir misin, mamasını hazırladım yedirir misin, okula sen bırakır
mısın?” diyemiyoruz, demiyoruz. Sonra da, “Babalar bebeklerine adapte olamıyor, çocukla
sadece ben ilgileniyorum” diye şikayet ediyoruz. Bununla da bitmiyor, çocuklarımız da tıpkı
bizler gibi “var ama yok” babalarla büyüyor ve bir tarafları hep yarım kalıyor.
Sanıyoruz ki, annelik her şeye yeter, her yeri doldurur. Ama doldurmuyor işte, babasız yarım
kalıyoruz…
HÜLYA YILDIRIM
|