Doğum sonrası bebeğe alışamama, annelik yükünü taşıyamama, ev-iş- bebek arasındaki dengeleri oturtmada kendini çaresiz ve yalnız hissetme… Siz de, “Bebekle birlikte her şey çok güzel olacak” diye hayaller kurarken kendinizi, iş içinden çıkılmaz bir durumda, hatta bir kabusun tam da ortasında bulduğunuzu düşünüyor ve hissediyorsanız; Psikiyatrist Osman Sabuncuoğlu ile yaptığımız bu röportajı mutlaka okuyun… Çünkü yalnız değilsiniz…
- Doğumdan sonra annelerde garip bir hal çöküyor, bu depresyon mu?
Doğumdan sonraki birkaç gün süren hüzünlü hal çok normaldir ve depresyon değildir. Depresyon çok daha ağır bir duygu durumu... Bebeğin doğumu genellikle sevinçle karşılanmakla birlikte, bebek anne için önemli bir yük... Bunu yaşamayan bilemez ve anneler de çoğu zaman dile getiremiyorlar. Bir de istenmeyen bir doğum söz konusuysa, daha da kötü. Hazırlıksız ya da erken yaştaki hamilelikler, istenmeden yapılan çocuklar ve sonra kucağındaki çocukla ne yapacağını bilemeyen anneler ve babalar görüyoruz. Bu, çok önemli bir sorun ve hem anne, hem baba için depresyon nedeni.
- Bir kadın neden doğum yapınca depresyona girer?
Doğumdan sonra yaşanan depresyonu tek bir faktör belirlemiyor. Zaten, psikiyatrik faktörlerin çoğu pek çok etkene bağlı olarak ortaya çıkıyor. Doğum sonrası depresyon da öyle…
Bir kere hamilelik ve bebek sahibi olmak kadın için önemli bir yük: Hem fiziksel yük, hem ruhsal yük. Hayatınızı bir başka canlıya, çocuğunuza adıyorsunuz. Kadın bebeğine mi baksın, ev işi mi yapsın, çalışma hayatını mı sürdürsün, başka çocukları varsa, onlarla mı ilgilensin?.. Sonra, erken yaştaki doğumlar, istenmeyen gebelikler, ailenin imkanlarının kısıtlı olması, annenin babanın ve yakın çevrenin desteğinden yoksun bırakılması, kaynana faktörü gibi bir çok faktörün tavan yaptığı bir dönem doğum sonrası.
ORAN ÇOK YÜKSEK!
- Doğum sonrası depresyon yaşayan annelerin oranı nedir?
Toplum taramalarında yüzde 30 civarında bir sonuç elde ediyoruz, klinik değerlendirmelerde doğum yapan her 100 kadından 10’unun doğum sonrası depresyon yaşadığını gösteriyor. Çok büyük bir oran. Üstelik, annenin depresyonunun bebeğe etkilerini düşünürsek, gerçekten ciddi de bir problem. En önemli nokta ise, annelerin yardım alamaması…
- Neden yardım alamıyorlar?
Anneler doğum sonrası depresyon yaşasalar da, doktora gitme, yardım alma lüks gibi görünüyor bebeğin öncelikleri nedeniyle. Çünkü bakması gereken bir bebek var. O bebeği nereye, kime bırakacak? Ve düşünün ki, normal şartlar altında bile depresyon zor bir problemdir. Kendi kendinizi taşıyamazsınız, her şey zor gelir ve kişi kendini zor idare eder. Bunun üstüne bir de bakmakla yükümlü olduğunuz bir bebeğiniz olunca yardım arayışına girmek zorlaşıyor.
Örneğin; erişkin kliniklerinde anneleri görmek zordur. Anneleri ancak, çocuğun şikayetleri nedeniyle geldiklerinde tespit edebiliyoruz ve anne ile çocuğa aynı zamanda danışmanlık veriyoruz. Erişkin psikiyatrisinden yardım alması için yönlendiriyoruz.
Annelerin yardım alamamasının bir nedeni de, emziriyor olmaları… Emzirdiği için, ilaç kullanamıyor vs... Ama asıl sorun, bebeği bırakacak kimse olmadığı için annelerin doktora gelememesi. Hele de bir de çocuk zor bir çocuksa…
BEBEĞİ REDDETME NOKTASI...
- Sonuçta, bu şartlar altında normal bir insan depresyona girer zaten, ama kadınların sadece yüzde 10’u giriyor?
Yüzde 10 bile çok yüksek bir oran… Üstelik çocuk için, annenin bir ay gibi kısa diye tanımlanabilecek bir süreyle depresyona girmesi bile, çok ciddi bir sorun. Çünkü bebek bunu algılar, annenin yüzünü astığını bebek bilir. Depresyondaki kişiyi düşünün: Canım deseniz, canın çıksın, diyecek ruhsal durumdadır. Kaldı ki, bebek bakan bir anne depresyondaysa, bebeğin ruhsal ihtiyaçlarına cevap veremez.
- Neden annelerin bir kısmı çocuğunun ihtiyaçlarına cevap veremeyecek noktaya geliyor?
Doğum yapınca bazı anneler, daha önce hiç yaşamadıkları türden bir yakınlığın içine çekiliyorlar. Buna alışık değiller. Sonuçta, bebekle ilgili olarak annenin yapması gereken işler, bebeğin yakınlığı, talepleri, annenin hassas taraflarını uyarıyor ve depresyona giden yolu açıyor. Çünkü anne, bebeğe o yakınlığı ve sıcaklığı içsel olarak verecek güçte olamayabiliyor. Annenin bu durumu da, çocuğa bakmak istememe, çocuk en ufak ağladığında tahammülsüzlük gösterme, hatta tamamiyle bebeği reddetme noktasına kadar varabiliyor.
FATURAYI ÇOCUK ÖDÜYOR!
- Öyleyse, annenin depresyonunun faturasını çocuk ödüyor?
Anne depresyondaysa, annenin bebekle olan ilişkisi de sorunlu oluyor ve annenin depresyonu çocuğa geçebiliyor. Üstelik, 0-2 yaş çok kritik bir dönem, çünkü harddiske bütün programlar yükleniyor ve bunların çoğu da yeniden yükleyebileceğiniz ya da çıkartabileceğiniz bilgiler değil. O açıdan da ilk iki yıl çok önemli, çünkü beyin gelişimi bu sırada tamamlanıyor.
Sonuç itibariyle, hamileliğin kendisi, doğumun kendisi, bebek bakımı bunlar yeterince zor işler. Yine de annelik desteklendiği sürece, aslında hem anne hem de bebek için keyifli ve doyurucu bir süreç yaşanabilir. Yeter ki, dengeler sağlıklı kurulabilsin.
- Bebeğin zor bir bebek olması sadece anne kaynaklı mı, yoksa çocuğun kişiliği de bir faktör mü?
Bu olayın da iki bacağı var. Birincisi çocuğun mizacı, huyu doğuştan öyle olabilir. Fakat, anne depresyondaysa, çocuk iyice huysuzlanır. İşler iyice sarpa sarar ve böylece bir kısır döngü oluşur. Üstelik, her annenin kendi bebekliğinden getirdiği bir bağlanma yani diğer insanlarla ilişki kurma şekli vardır. Ve kendi bebekliğimizde, annemizle olan ilişkimizden öğrendiğimiz ilişki kurma şeklimiz, hayat boyu aynı şekilde devam eder. Bunun da oranı üçte iki oranında güvenli bağlanma, üçte biri de güvensiz bağlanma dediğimiz şekilde gerçekleşir. Ve annesiyle güvensiz bağlanma yaşayan bebekler; endişeli, öyle mi böyle mi şeklinde ikircikli ve çekingen özellikler gösteren bebekleri oluşturur. Bu özellikler ve ilişki kurma şekli bebeklik döneminde böylece kazanıldıktan sonra da hayat boyu devam eder.
Anneyle bebekken güven ilişkisi kuramamış, üçte biri oluşturan bu bebeklerin büyüdüklerinde anne olduklarını düşünelim: Bu durum bebeğe de aynı şekilde yansır ve bebek depresyonu dediğimiz ve bütün dünyada giderek daha da ilgi gören bir konu gündeme gelir. Zaten nasıl bir bebeklik geçirdiğimiz hayatımızın her aşaması için çok belirleyicidir.
BABALAR DA DEPRESYONA GİRER!
- Ya, babalar, babalar da depresyona giriyor mu doğum sonrası?
Tabii, baba da başka bir süreç ve zorluk yaşıyor. Anne, çocuğa odaklı yaşamaya başlayınca, baba da biraz ortada kalmışlık hissi ve çaresizlik duyuyor. Bir yandan onun da maddi-manevi sorumlulukları arttığı için babalarda da depresyon görülüyor. Bebek için kritik olan kişi anne olmasına rağmen; annenin babadan aldığı destek, babayla kurduğu ilişki de bebek için çok önemli. Bir çiftken, bir bebek doğuyor ve bir aile oluyorsunuz. Dolayısıyla, bu zor dönemin aşılmasında, babanın rolü ve yükü de ağır.
- Annenin çalışan kadın olmasının depresyonla bir bağlantısı var mı?
Şöyle ki, özellikle depresif anneler, iş hayatına döndüklerinde daha rahat edebiliyorlar. Araştırmalarla gösterilmiş bu. Çünkü yaşam şeklinin değişmesi de anne için çok zorlayıcı bir etken. Fakat, annenin çalışması konusunda en önemli husus, doğum izninin yeterince uzun ve ücretli olması. Bu, baba için de geçerli olmalı… Doyurucu bir anne- bebek ilişkisi yaşanması için bu konuya daha çok önem verilmeli. Çünkü, bebeklik çok kritik bir dönem. Bir daha yakalayamayacağınız ve günden güne bebeğin gelişiminin fark gösterdiği bir dönem… Gelişim dediğimiz şey de bu zaten…
- Anne, doğumdan önce depresyon geçirdiyse, doğum sonrası risk artıyor mu?
Doğum depresyonlarının bir kısmı hamilelikte başlıyor. Fakat, daha önce geçirilmiş bir depresyon varsa, gebelik ve doğum sonrası dönemde depresyona girme riskinin attığını bilmemiz lazım. Ve bu bilgi uyarıcı olmalı. Yardım ve destek almak önemli ve annenin depresyonunun bebeğe olumsuz yansımalarının olabileceğini bilmek çok önemli!
- Bu noktada kalabalık aileler ortamlar anne ve bebeğe iyi gelebilir mi, bir çıkış olabilir mi?
Evet, anenin bebekle ilgilenemediği durumlarda kalabalık aileler kurtarıcı olabilir. Annenin bebekle teke tek kalması, annenin özellikle sağlık problemleri varsa pek tercih etmediğimiz bir durum. Fakat, kalabalık aileler ve ortamlar bir yönüyle anne için bir yük de getirmiyor değil. Çünkü annenin bebekle olan ilişkisine çok karışıp görüşen oluyor ve bu da annenin anneliğini yaşayamamasına, depresyona girmesine ya da varsa depresyonunu tetiklemesine neden olabiliyor.
- Annelerin biraz da iç güdülerini dinlemeye ihtiyacı var gibi?
Evet, özgün bir annelik yapabilmek için, biraz sağ duyuya, iç sesimize kulak vermek gerek. Fakat, bunu yapabilmek için de ruhsal bir bütünlük içinde olmak gerekiyor. Örneğin, anne geniş aile ortamında bir çocuk dünyaya getirdiğinde, bu onun statüsünü de yükselten bir durum. Öte yandan, kayınvalide filan da beraber oturuyorsa, bu anne tarafından tolere edilemiyor ve anne için sıkıntılı durumlar başlıyor. Çünkü kadın, istediği gibi anneliğini yaşayamadığı için baskılanıyor. Bu yedirilmez, sütün yetmiyor, ne biçim annesin, ver ben bakayım, şeklindeki olumsuz eleştiriler sorun yaratıyor.
|