Çocukları kendi kurumsal hırslarına alet eden, yarış atçısı okullara da fevkalade karşıyım. Bana göre çocuk sağlıklıysa ve mutluysa, zekidir de… Fakat zeki ama sağlıksız ve mutsuzsa orada bir durup, iyice düşünmek lazım…
Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, “Çocuğunuz çok zeki!” cümlesini duyup da ağzı kulaklarına varmayacak anne baba yoktur. Yani, herhalde yoktur! İnsan; yavrusuyla ilgili, hele de yavrusunun zekasıyla ilgili olumlu geri bildirimler aldığında bu çok hoşuna gider. Özellikle de bu sözü, bir eğitimci, bir uzman kişinin ağzından duyuyorsanız, keyfinize diyecek olmaz!
Çocuk, daha anne karnındayken sağlıklı olması için dualar ederiz. “Aman, sağlıklı olsun da” diye başlayan, cümlelerle Tanrı’ya ve doğaya sesleniriz. Sağlıktan kastımız da hem fizik, hem zihin sağlığıdır. Malum, sağlıksız bir bebek dünyaya getirmek, bebeğini kucağına alıp bütünüyle sağlıklı olduğunu öğrenene dek, her ailenin kabusudur.
Bebeğin sağlıklı bir şekilde dünyaya geldiğini öğrendikten sonra, artık tanımadığımız bir varlığa değil, kucağımızda tuttuğumuz “mucizeye”, bebeğimize atıflar yaparız. Ben daha 5 günlükken Duru’nun bana güldüğünü iddia etmiştim mesela… Sonra, 3 aylıkken kendi kendine emziğini ilk ağzına soktuğunda, “Ne kadar da yetenekli!” demiştim. İlk parmak boyasını yaptığında, bir Picasso tablosunun karşısındaymışçasına nefesimi tutmuştum. Kızım 5 yaşına yaklaşıyor ve o; bütün anne babaların düşünüp hissettiği gibi, benim için dünyanın en güzel, en zeki, en yetenekli, en biricik çocuğu; çünkü benim!
Zaten, çocuklarımıza atfettiğimiz özelliklerin gerçekliği çoğu zaman biz anne babaları pek de ilgilendirmez. Ta ki, onlar okula başlayıp; gerçek, sosyal, rekabete dayanan, kuralları olan bir sisteme dahil oldukları güne kadar!
Eğer, öğretmeninden çocuğumuzun yaramaz olduğuna dair geri bildirim alırsak, kendimizi kötü hissederiz. Oysa o güne kadar onu hep “Yaramaz oğlum benim” diye sevmişizdir… Çok şımarık bir çocuk olduğunu öğrenirsek, utanırız, ama ona o güne kadar hiç sınır koymamış, “hayır” kelimesinin anlamını öğretmemişizdir… Resme, müziğe, yabancı dile ve hele de matematiğe ilgisi ve eğilimi olmadığını öğrendiğimizde ise, bu bizim için hayat memat meselesi bile olabilir… Hele de matematik! “Matematiği iyi ise o çocuk zekidir, değilse zeki değildir!” yaftası bizlere öğrencilik hayatımız boyunca yapıştırıldı ve biliyorum ki hala da çocuklara yapıştırılıyor. Ve bu da bana milletçe zeka konusunda bir kompleksimiz olduğunu düşündürtüyor.
8 ÇEŞİT ZEKA VAR; SEÇ, BEĞEN, AL, GELİŞTİR… Öte yandan, 1980’li yıllarda, Prof. Howard Gardner, çoklu zeka kuramını ortaya attı da hepimiz rahat bir nefes aldık, ya da yaftalarımızdan ve de komplekslerimizden sıyrılabilirsek alabiliriz! Gardner'a göre zeka, yaşamak ve çevre şartlarına uyum sağlamak amacıyla her insanda bulunan, kendine özgü çeşitli yeteneklerin ve becerilerin bütünü. Kişiye özgü bu yetenek ve beceriler değiştirilebilir, geliştirilebilir, eğitilebilir. Çünkü “çoklu zeka” kuramına göre her insanda 8 çeşit zeka var: Sözel, matematiksel, görsel, bedensel, müziksel, sosyal, içsel ve doğacı zeka… Sonuçta, her insanda değişen oranlarda, bu zekalardan bir veya birkaçı baskın olabiliyor. Ancak bu, diğer zekaların hep geri kalacağı anlamına da gelmiyor. İnsanın doğuştan genlerle getirdiği zeka gücünün yanı sıra, zayıf kalan veya daha geri olan zekası-zekaları, elverişli ortam ve sistemli çalışma olanaklarıyla, normal bir insanda olması gereken düzeye getirilebiliyor. Yani zeka doğuştan geldiği gibi kalmıyor, gelişebiliyor, geliştirilebiliyor. Anlayacağınız, çoklu zeka kuramının keşfi; kendimize de, çocuklarımıza da, hayata da çok yönlü bakabilmek konusunda imkanlar tanırken, zeka konusundaki fikri sabitlerimizden kurtulmamız için de ilaç niteliğinde…
BANA IQ’MU SORMAYIN, ÖLÇTÜRMEDİM, ÖLÇTÜRMEM! Öte yandan, bir de IQ tartışmaları var ki, ben IQ tartışmalarına bugüne dek şüpheyle bakmış ve de IQ’sunu hiç ölçtürmemiş biri olarak bu tartışmalara burada da hiç girmeyeceğim. Çünkü bence zeka da, diğer bütün sahip olduğumuz özelliklerimiz gibi sağlıklı ve mutlu olabilmemiz ve bunları çevremize de yayabilmemiz konusunda bir yarar getiriyorsa ne ala… Yoksa IQ’su bilimsel olarak 150'nin üstünde nice hayat hikayesi biliyorum ki; kendilerini mutsuz, sağlıksız ve başarısız olarak tanımlıyorlar. O yüzden de bence sağlıklı ve mutlu bir çocuk zekidir de… Çünkü sağlıklı ve mutlu bir çocuk, sadece kendisi olduğu için, önce anne ve babası tarafından seviliyor, kabul görüyor ve sahipleniliyordur… Bunlar, (Allah korusun, doğuştan organik bir sorun yoksa) çocuğun ileride zeki olmasını da sağlayacak en temel özelliklerdir… Ha, doğuştan bir sorun varsa bile, biz anneler yine çocuklarımızı sevip, olduğu gibi kabullenebilmeliyiz. Ve zaten genelde öyle de yapıyoruz…
Bu arada zeka konusunda yazıp çizerken, anne sütü mevzuna değinmeden geçemeyeceğim. Çünkü anne sütü, sadece içeriği nedeniyle zeka geliştirici bir bileşen değil; annenin bebeğiyle kurduğu o çok özel ve benzersiz ilişkiye kattıklarıyla da bebeğin zekasını olumlu yönde etkileyen bir mucize… Üstelik biliyorsunuz, son yapılan araştırmalar sadece annesini emen bebeklerin zeki olduğunu değil, bebeklerini emziren annelerin de zeki olduğunu kanıtlıyor…