Doğmamış bebeğinizin sağlığı sizin şu an nasıl bir yaşam sürdüğünüzle yakından ilgili… DİKKAT, YAŞAM BİÇİMİMİZ DOĞURGANLIĞIMIZI ETKİLİYOR! Doğurma yeteneğini (fertiliteyi) olumsuz etkileyen değiştirilebilir alışkanlıklar, davranışlar ya da durumların başında; sigara içme, obezite, zayıflık, egzersiz, alkol, kafein, çevresel zararlı maddeler, stres, anne yaşı ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar geliyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Bülent Urman doğurganlığı etkileyen bu faktörlerle ilgili olarak önemli bilgiler verdi.
Sağlıklı yaşam, kuşkusuz sadece herhangi bir hastalık ya da rahatsızlığı önlemeye yönelik bir kavram değil; kişinin genel sağlık ve iyilik durumunu iyileştirmeyi amaçlayan davranışların tümünü içeriyor… O halde, bakın bakalım; sağlığınızı, doğurganlığınızı yeterince koruyup kolluyor musunuz?.. Unutmayın, doğmamış bebeğinizin sağlığı bile şu an sizin nasıl bir yaşam sürdüğünüzle çok ama çok yakından ilgili…
SİGARA İÇME: Sigara doğurganlığı ve YÜT (Yardımcı Üreme Teknikleri) tedavisini en fazla etkileyen yaşam biçimi faktörlerinin başında geliyor. Sigara içenlerde infertilite (kısırlık) riskinin normal popülasyona göre 1,6 kat fazla olduğu biinmektedir. 1-4 yıl erken menopoz ile ilişkili olduğu, yumurta gelişimi, yumurtlama, döllenme ve embriyonun erken gelişimi üzerine olumsuz etkilerinin bulunduğu, hatta gebeliğinde sigara içenlerde bebeğin ilerideki doğurganlık yeteneğinin azaldığı belirtilmektedir. Yardımcı üreme teknikleri ile tedavide sigara içenlerde, aynı sayıda embriyo transfer edildiğinde bile gebelik oranının yüzde 50 daha az olduğu ve gebelik için yaklaşık 2 kat fazla siklusa (adet dönemine) gerek olduğu bildirilmektedir. (Adet siklusu ya da adet dönemi denildiğinde kastedilen, bir adet kanamasının ilk gününden bir sonraki adet kanamasının ilk gününe kadar geçen süredir.) Aynı zamanda yumurta gelişiminin uyarılması (ovulasyon indüksiyonu) tedavisine cevap daha kötü olmaktadır. Erkek sigara içtiğinde mikro enjeksiyon (ICSI) ve tüp bebek (IVF) şansı azalmaktadır. Tedavideki pasif içicilerin de benzer risk altında olduğu bilinmektedir. OBEZİTE: Obezite kadınlarda yumurtalık üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle, adet düzensizliği, adet görmeme, yumurtlama ile ilgili sorunlar, erkeklik hormon düzeylerinde artış, kız çocuklarında ilk adetin erken olması, polikistik over sendromu, düşük riskinde artış, yardımcı üreme tekniklerinde düşük gebelik oranları gibi sorunlara neden olarak doğurganlık şansını düşürmektedir. Gebelik öncesi kilosu 80 kilo ve üzeri ya da (Beden Kitle İndeksi-BKİ >25) olanlarda gebelik için beklenen zamanın iki kat fazla olduğu bilinmektedir. Obez erkeklerde ise sperm sayısı yüzde 20 daha az olduğu ve sperm kalitesinin bozulduğu belirtilmektedir.
Obezitenin yardımcı üreme teknikleri tedavisi üzerinde de olumsuz etkileri olduğu da gösterilmiştir. Yumurtalıklarda yumurta gelişiminin uyarılması için daha fazla dozda ilaca gereksinim vardır. Yetersiz folikül gelişimi nedeniyle daha sık siklus iptali olabilir (normalde yüzde 5; obezlerde yüzde 25). Daha az sayıda yumurta elde edilir. Gebelik için denenen siklus sayısı artar. İlk siklustan canlı doğum oranı Beden Kitle İndeksi > 27 ise yaklaşık yüzde 33 azalır. Bu kişilerin yüzde 50’sinde ilk 3-6 siklusta, yüzde 75’inde ilk 9 siklusta gebelik oluşur. Bel-kalça oranındaki her 0.1’lik artışın siklus başına gebelik oranını yüzde 30 azalttığı bildiren araştırmalar vardır. ZAYIFLIK: Fazla kilolar kadar aşırı zayıflığın da doğurganlık (fertilite) üzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadır. BKİ<19 olan kadınlarda gebelik için beklenen zamanın 4 kat daha fazla olduğu ve gebelik için ortalama 29 ay bekledikleri bildirilmiştir. Gebelik için beklenen bu süre normal BKİ’li kadınlarda 6,8 aydır. Erkekte ise Beden Kitle İndeksi < 20 olduğunda (20’den büyük olduğunda) sperm kalitesinin azaldığı bulunmuştur. Aynı zamanda kadınlarda zayıflığın gebelikte bebekte gelişim geriliği ve gebelik kayıpları ile ilişkili olduğu görülmüştür. EGZERSİZ: Sağlıklı beslenme ile birlikte düzenli egzersizin genel sağlık durumunu iyileştirdiği ve normal kilonun korunmasını sağladığı düşünülmektedir. Egzersizin insülin duyarlılığını arttırarak ve yumurtalık fonksiyonlarını düzenleyerek gebelik şansını yükselttiği iddia edilmektedir. Farklı egzersiz düzeylerinin doğurganlık üzerine etkisi araştırmalarda net olarak gösterilememiştir. ABD’de ilk IVF siklusuna alınan 2 bin 232 kadın üzerinde yapılan bir araştırmada, 1-9 yıl süreyle haftada 4 saati aşan egzersiz yapan kadınlarda daha fazla olumsuz IVF sonuçları olduğu bulunmuş ve doğurganlık sorunu olan çiftlerde egzersizin haftada 4 saati geçmemesi önerilmiştir. KAFEİN: Kafeinin doğurganlık üzerindeki etkisi son zamanlarda çok araştırılan konulardan biridir, ancak sonuçları tartışmalıdır. Normal, sağlıklı bir yetişkinde orta düzeyde kafein alımının risk oluşturmadığı belirtilmektedir. Ancak, doğurgan çağdaki kadınlar risk grubu kabul edilmekte ve günde 300 mg. dan fazlası önerilmemektedir. Günde 7 ve üstü fincan kahve ya da çay tüketiminin doğurganlığı olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir.
ALKOL: Haftada 7-8 bardak alkolün doğurganlığı belirgin şekilde azalttığı, hatta haftada 1 bardak alkol alındığında bile alkol içmeyenlere göre döllenme şansının azaldığı bildirilmiştir. Yumurtalık fonksiyonunun olumsuz etkilendiği ve bebekte kromozom anomali riskini yükselttiği de bilinmektedir. Yapılan bir araştırmada haftada 1-5 bardak alkolün doğurganlığı yüzde 100’den yüzde 61’e, haftada 10 bardaktan fazla alkolün doğurganlığıyüzde 34’e düşürdüğü bulunmuştur. Ayrıca alkolün düşük riskini arttırdığı da düşünülmektedir. ÇEVRESEL ZARARLI MADDELER: Çevremizde sıklıkla bulunan birçok kimyasal maddenin doğurganlık, gebelik kayıpları ve kusurlu bebek doğurma ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Pestisit (tarım zehiri) ve solventlere (temizlik ve yağ çözücü maddeler, boya ve boya çıkarıcılar, yapıştırıcılar ve kozmetikler vb. maddelerde bulunur) maruz kalmanın sperm sayısını yüzde 40 azalttığı bilinmektedir. Yüksek ısı maruziyeti nedeniyle kaynakçılık da, sperm sayısında azalma için risk oluşturmaktadır. STRES: Stres hormonlar üzerine, sinir sistemi ve bağışıklık sistemine etki ederek doğurganlığı etkileyebilmektedir. Stresin YÜT (Yardımcı Üreme Teknikleri) üzerindeki etkileri oldukça fazla araştırılan konulardan biridir. Ancak stres nedenini, düzeyini tanımlamak ve ölçmek zordur. Stresin toplanan yumurta sayısını ve gebelik oranı azalttığı gösterilmiştir. Yumurta toplama ve embriyo transferi gibi stresli anlarda, adrenalin düzeyi fazla olan kişilerde gebelik oranının azaldığı ve gevşeme-stresle baş etme programlarının gebelik oranlarını yükselttiği şeklinde araştırma sonuçları mevcuttur. İLERİ YAŞ: Eğitim, kariyer, ekonomik nedenler ve evlilik anlayışındaki değişiklikler gibi faktörlerle son 30 yılda kadınlarda ilk doğum yaşı giderek artış göstermiştir. İleri yaş kısırlık için önemli bir risk faktörüdür. Doğurganlık 35 yaşa kadar yavaş bir azalma gösterirken, bu yaştan sonra hızlı bir düşüş göstermektedir. Benzer şekilde YÜT (Yardımcı Üreme Teknikleri) tedavisinde de, klinik gebelik oranı, transfer edilen embriyo başına canlı doğum oranı anlamlı şekilde azalmaktadır. CİNSEL YOLLA BULAŞAN ENFEKSİYONLAR: Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, tüplerde yapışıklıklara neden olarak kısırlığa yol açabilir. Hazneyi yıkama (vaginal duş) alışkanlığının da enfeksiyon, dış gebelik ve kısırlığa neden olabildiği gösterilmiştir. Yukarıda sıralandığı gibi doğurgan çağdaki kadın ve erkeklerde doğurganlığı olumsuz etkileyen birçok değiştirilebilir davranışsal risk faktörleri vardır. Bireyler doğurganlıkla ilgili bu risk faktörlerinin, özellikle de yaşam biçimlerine bağlı olan ve değişime uygun olan bu faktörlerin farkında olmalıdır. Çoğu kadın bu risklerin farkında olmayabilir ya da yanlış bilgi sahibi olabilir. Çiftler, sigarayı bırakma, alkol içmeme, kafeini azaltma, stresle başa çıkma, kilo verme gibi önlemlerle tedavi sonucunu olumlu yönde etkileyebilirler.
|