Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:
Hülya Yıldırım

DURU 4 YAŞINDA!


Duru 4 yaşında!

Evet, kızım 4 yaşında! Geçen cumartesi günü tam tamına 4 oldu Doğum günüyle ilgili isteklerini aylar öncesinden söyleyen Duru; doğum gününe okul arkadaşlarını davet etmek istediğini, palyaço istediğini ve okulda değil, okul dışında bir parti istediğini bendenize bildirmişti. Ben de tabii, bu kadar net isteklerde bulunan biricik kızımı kıramadım ve ona güzel bir parti organize ettim, üstelik son derece ekonomik bir yo-lunu bularak

Büyük gün gelip çattığında Duru, 10 arkadaşı, onların aileleri ve yakın çevre-mizin katıldığı doğum günü partisinde, sanırım ilk defa bu kadar çok eğlendi. Tabii, 11 çocuk okul dışında bir araya gelince nasıl azdılar ve bundan nasıl keyif aldılar tahmin edersiniz. Eh, onlar mutlu oluca, biz aileleri de ağzımız kulaklarımızda ayrıldık partiden Okulun en küçükleri olan Duru ve arkadaşları bu sayede, okul dışında ilk defa bir araya gelerek ilişkilerini de başka bir boyuta taşıdılar. Doğrusu, kızım bunu talep ederek bir ilki başlattığı için de ayrıca mutlu oldum.

Doğum günü kutlamamız, tahmin edeceğiniz üzere ertesi gün, Anneler Günü kutlamasıyla devam etti. Sevgili kızım, bu yıl ilk defa Anneler Günü'nün bilincinde olarak, sabah beni öpücüklerle uyandırarak kutladı. Sonra, 3,5 yaşından beri kendi isteğiyle gittiği bale kursunun yıl sonu gösterisine katıldık. Onu, kırmızı tütüler içinde görünce nasıl heyecanlandım size anlatamam. Üstelik, sahnede bu yaşta böyle bir sanata ilgi duyan ve bu ilgiyi emeğiyle pekiştiren sadece 6 çocuktan biriydi. 1 saatlik bale gösterisi sona erdiğinde, nazik hocalarının biz annelere vermek üzere aldığı Anneler Günü hediyesini babasına vermek istemesi dışında bir şikayetim olmadı.

O günkü programımız, koştura koştura Duru'nun anaokulundaki Anneler Günü kutlanmasına katılmamızla devam etti. Anne olmak kolay değildi tamam da, çocuk olmak da ne kadar zordu bu zamanda Onların bizden talepleri çoktu, fakat biz büyüklerin taleplerine bakar mısınız?.. Neyse, Duru, okuldaki koroda da yorgun argın da olsa yer aldı ve 'Annem annem sen üzülme' şarkısını söyledi. Gün, sona erdiğinde maaile pestilimiz çıkmıştı ama, doğrusu yaşadığımız tatlı yorgunluktu. Ve ben, her gün olduğu gibi, kızımım doğum gününde de, Anneler Günü'nde de onu doğurduğum için Allah'a, yaşama, doğaya şükrettim. Anne olduğum için kendimi çok özel ve şanslı hissettim

YAVRUMDAN İNCİLER

Duru'nun okulda Anneler Günü için hazırlayıp bana hediye ettiği mektupta aynen şunlar yazıyordu: 'Minnoşum, seni çok seviyorum. Seninle resim yapmak beni çok mutlu ediyor.'

BENİ SEVMEYE DEVAM ET...

Anne-kız ilişkisi öyle garip, öyle özel bir ilişki türü ki; hem çok seviyorsunuz hem de çok çabuk gıcık olabiliyorsunuz. Didişmelerin ardından ise, her iki taraf da içinden; "Beni sevmeye devam et" diyor.


Anne olmayı ilk ne zaman düşlemeye başladım, hatırlamıyorum ama, hep bir kız çocuğu hayal ettiğimi dün gibi hatırlıyorum… Ben bir kız çocuğuydum, sonra bir kadın ve doğuracaksam da bir kız çocuğu doğurmalıydım, gibi bir içsesim vardı hep… Üstelik, bu içsesimi hamileliğimin 5. ayına kadar gerçekte kendime bile itiraf etmiş değildim. Nasıl ki, hamileliğimin 5. ayında bir kız çocuğum olacağını öğrendim; bir rahatlık, bir huzur, bir neşe… “Yaşasın kız olacak” diye havalara uçarak, “Oh hem askere de gitmeyecek, sünnet de olmayacak” diye coşarak anneanneme müjdeyi vermeye koyulmuştum. Çünkü, anneannem, ergenlik yıllarımdan itibaren, “Ah, senin kızın ne kadar güzel olur, ah bir kızın olsa da sevsek” diyerek, yani beynimi yedi desem yeridir, bu yemelere rağmen nasıl 33 yaşına kadar direndim hala bilemiyorum. (Özgürlüğe düşkünlükten olsa gerek… Malum, doğurduğumdan beri, her anne gibi ben de gönüllü tutsaklardanım…) Doğrusu, annemin doğurmam konusunda hiçbir baskısı ya da ilgisi yoktu, o beni erken yaşta dünyaya getirmişti ve ağzının payını almıştı ve benim hayatımı da bu anlamda akışa bırakmayı uygun görmüştü herhalde…

Bu arada, kocam da kendini bildi bileli kız çocuğu olsun istermiş, ama sağolsun kız olacağını öğrenene kadar bana hiçbir baskı ve kabalık yapmadı. Hani, bizim gibi toplumlarda erkekler genellikle “Erkek çocuk da erkek çocuk” diye tuttururlar ya, sevgili kocam eğer erkek doğursaydım, neredeyse “Kız çocuk da kız çocuk” diye tutturabilecek kapasitedeydi… Akıllı adam tabii, erkek çocuğu olsa, ona rakip olacak, rekabet, örnek figür derken durum tatsızlaşabilecek… Böyle rahat tabii, biricik kızının aşk objesi ve bu taaaa kızımız gerçek aşkını bulana kadar da böyle sürecek …

Fakat, bende de hiç akıl, hiç ileri görüşlülük yok maaşallah… Kız çocuk doğur, çok değil sadece 2 yıl sonra seninle rekabet etmeye başlasın, sonra da üstüne kuma gelmekten beter, kocanı elinden almaya çalışır denli davranışlarda bulunsun…

İlk aşk objesi anne
“Şanslı annenin ilk çocuğu kız olur” derler ama maaşallah benim yavru bende başka çocuk doğuracak hal bırakmadı. Allaha şükürler olsun, ailece kız istedik kız oldu da, olan yine bana oldu galiba… Bir kere yavrunun ilk aşk objesi benim! Malum, erkek olsaydı da ilk aşk objesi ben olacaktım ve heyhat, en az bir 15 sene de ilk aşk objesi olarak kalacaktım…

Fakat, bu yavru daha 9 aylıkken “Anne” demesi gerekirken “Baba” dedi… Sonra bana 1,5 yaşına kadar “Anne” bile demedi, “Dada dada” deyip durdu, neden sonra anladım, bu bebekçe “Anne demekmiş… Sonra 1,5 yaşındayken özgürlüğünü ilan etti, “Ben özgürüm, bireyim” tripleriyle parktan kaçtı, bana da “Sen arkamdan gelme” buyurdu! Hiç unutmuyorum, ilk saçsaça baş başa gelişimiz bu olayla oldu. Hanımefendi, parktan eve yalnız başına gitmek üzere yola koyuldu, ben arkasından gelmeyeyim, diye de bütün mahalleyi ayağa kaldırdı.
2 yaşında kadınlığını keşfetti, “Ben kızım değil mi anne?” diye sormaya başladı. Ve çantasında ruju olmadan sokağa adım atmaz oldu. 2 yaşında babasına kur yapmaya başladı. 3 yaşında “Babam iyi bir adam değil mi anne, güzel de, o zaman ben büyüyünce babamla evleneyim” diyerek babayı gözüne kestirdi… 2 ile 3 arası bana “Korkunç 2” olayını layığıyla yaşatmış bir çocuk olarak, 3 yaşında, “Ah, tamam vartayı atlattık, geçti, bitti” derken klasik ergen tripleriyle karşıma dikildi. İstemediği olmadığında kendini yerden yere atmalar, kapıları çarpmalar, hatta “Sen iğrenç bir annesin”e kadar giden ağız dalaşları ile iki Boğa kadını bayağı hareketli zamanlar geçirdik ve yakın çevremize de geçirttik. Bu arada baba, “İyi ki kızım olmuş” duygusundan zaman zaman sıyrılma, hatta kafayı sıyırma noktasına geldi. Çünkü, evde birken 2 olmuştuk ve 2 kadınla yaşamak adama bayağı ağır gelmiş olacak ki; Duru 1 yaşındayken bel fıtığı, 2 yaşındayken zatürre ve verem, 3 yaşındayken de depresyon geçirdi… Üstelik, gerektiğinde onun karşısında kızkıza dayanışma yaptığımızda da ufak çaplı şoklar geçiriyor. Ve içinden büyük ihtimal, “Kadın milleti ne olacak!”, diye sövmeye başlıyor…

Kız çocuk anneyi model alıyor!
Şu an Duru tam 4 yaşında, 13 Mayıs 2002 doğumlu ve henüz içimizde hiç kimse intihar girişiminde bulunmadı, çok şükür hepimiz sağlıklıyız ve hala tüm vartalara rağmen biraradayız. Valla, sadece kız çocuklar mı bilemiyorum ama, kanımca çocuk ilişkiyi bayağı bir bozuyor (ya da hırpalıyor mu demeliyim), ondan sonra da siz tercihinizi yapıyorsunuz: Ya topluyorsunuz ilişkinizi ya da bırakalım dağınık kalsın, diyorsunuz. Üstelik, ilişkinizle de çocuğunuza örnek olmak zorundasınız ve çocuklar kadın-erkek ilişkisiyle ilgili ilk temelleri de anne-ve babanın ilişkisinden öğreniyorlar.

Bütün bunlar olup biterken, annenin kız çocuğu için önemli bir model olduğunu da söylemeliyim. Her ne kadar 2 yaşından itibaren sizinle rekabet etmeye başlasa da, kız çocuk bir yandan da anneyi model alıyor ve sonuçta annesi gibi bir kadın olmak üzere antrenmanlar yapıyor, ta ki ergenlik yaşlarına kadar… İnanır mısınız, Duru tip itibariyle ne kadar babasına benzese de; davranışları, hali hareketi, karakteri aynı ben… Yani, hık demiş burnumdan düşmüş…

Anlayacağınız evde hem 2 kadınız, hem de birbirine benzer 2 kadınız…

Bu hem birbirimizi anlamayı getiriyor (tabii eğer iyi niyetliysek), hem de kavga söz konusu olduğunda sınır tanımamayı… Anlayacağınız, kız kıza rekabet ailede anneyle başlıyor ve anne rekabete izin vermezse çocuk için pek de sağlıklı sonuçlar doğmuyor. Ben sanırım, düşe kalka ve tabii bir de 2 senedir anne-baba danışmanlığı ala ala biraz olsun dengeyi tutturabiliyorum. En azından tutturmak konusunda epey bir çaba sarfettiğimi söyleyebilirim. Ama tabii, neticede ben de bir insanım ve insan olmanın getirdiği duygu taşmalarını zaman zaman yaşıyorum. Çünkü annelerin de sabrının ve enerjisinin bir sınırı oluyor ve ben bu sınırı göstermekten çekinmeyen bir anneyim.

Hayatımdaki en özel ilişki
Hepimiz çocuklarımız için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışırken, anne-kız ilişkisinin hem annenin hem de kız çocuğun hayatında öyle özel bir yeri var ki, bunu her geçen gün daha iyi anlıyorum. Doğurduğunuzda kendi bebeklik yıllarınıza geri dönüyorsunuz, annenizin sizi ilk sarışları bilinçaltında da olsa canlanıyor. Sonra, o gençkız olduğunda kendi gençkızlık yıllarınıza dönüyorsunuz ister istemez, mukayeseler yapıyorsunuz… Ve bu ilişki, kendi kızınızla ve kendi annenizle sonsuza uzayıp uzayıp bir yerlerde birleşiyor. Öyle hassas dengeler ki… Örneğin, ben anneme kızıp kırılsam da onun beni sevdiğini hep bilmek istiyorum (hem de hala) ve bakıyorum Duru da bana kızıp köpürse de, benim onu sevdiğimden emin olmak istiyor. Ben de böyle zamanlarda ona olan sevgimi, onu değil gerektiğinde davranışlarını cezalandırarak göstermeye çalışıyorum. Ayrıca, itiraf etmeliyim ki, benim de Duru’nun her zaman ve her ne olursa olsun beni sevdiğini bilmeye çok ihtiyacım var… Kim ne derse desin, o bana değil ama ben ona hala bağımlı bir anneyim… O yüzden de onun büyüyor olması, her ne kadar göğsümü kabartsa da, bir yandan da “Benden uzaklaşıyor mu yoksa?”, paniğini yaşatmıyor değil…

Sonuçta, babaların kızlarıyla ya da annelerin oğullarıyla yaşamadığı, belki biraz ama asla bu yoğunlukta değil, babaların oğullarıyla yaşadıkları türden bir ilişki; anne-kız ilişkisi… Hem çok seviyorsunuz, hem gıcık oluyorsunuz gibi… Hep iki uçta, hep dengelemeye uğraşarak…

Zaten yapılan çalışmalarda da kadınlara anneleri ile ilişkileri sorulduğunda alınan cevaplar genellikle; “Bilemiyorum, karışık duygular içindeyim”, “Kötü bir ilişkimiz vardı ve bu beni bugün bile etkiliyor”, “Kaygı ve korku duyardım”, veya “Hem sevdim, hem nefret ettim” şeklinde… Hani ne onunla, ne onsuz derler ya aynen öyle… Birey olmaya başladıktan sonra, yani 2 yaşından itibaren kız çocuk, hem “Annem arkamda olsun, ona güveneyim, beni korusun” istiyor, hem de “Beni rahat bıraksın, özgür olayım, istediğim gibi davranayım”... Hal böyle olunca anneler de ne yapacaklarını, kızlarına nasıl davranacaklarını bilemeyebiliyorlar, özellikle de ergenlik yaşlarında… Üstelik, kız çocuk da annesine nasıl davranacağını bilmiyor, çünkü onu hem çok seviyor, hem de için için gıcık oluyor. Doğanın kanunu böyle, böyle kodlanmışız… İtiraz etmenin, yok öyle değil böyle demenin faydası yok. Hatta tam tersine durumun farkına varıp, gerçekçi bir şekilde denge kurmaya çalışmak, her iki taraf için de çok faydalı… Tabii, bu konuda da en çok çaba ve kıvraklık yine annelere düşüyor…

Kızkıza ilişkiyi dengelemenin yolları:
“Nasıl olacak da anne-kız arasında denge kurulacak?” diyenlere işte uzmanlardan alınmış önemli tüyolar…
- Erkek çocuklar daha çok dışarıda yaptıkları aktivitelerle kendilerini tanımayı tercih ederken, kızlar başkalarıyla ilişkileri sonucu kendilerini tanımlıyorlar. Bu nedenle, kızlar için özellikle anneleriyle kurdukları ilişki çok önemli.
- Sevgilerine rağmen, iyi ilişki kurmuş olan anne-kız sayısının azlığı, genellikle annelerin kaygılarından ötürü kontrolü elden bırakmak istememelerinden kaynaklanıyor.
- Tabii, bir de annelerin kızlarıyla aynı toplumsal yükleri taşımaları söz konusu… Yani anne, kendi annesinden ona geçen kaygı ve korkuları aynı şekilde kızına da yansıtıyor ve bu da ilişkiyi olumsuz etkiliyor.
- Anne kızıyla aslında yakın olmak isterken, kız çocuk da tam tersi özgür olmak istiyor. Fakat, bir yandan da annesine dayanmak, ona güvenmek, sınır koyduğunu görmek ihtiyacında oluyor.
- Kızlar da tıpkı anneleri gibi bütün aksayan taraflarıyla sevilmek istiyorlar.
- Annelerinin nasıl bir kadın olduğu kızları için çok önemli. Çünkü onlar da ilerde anneleri gibi bir kadın olmak istiyorlar.
- Önce 2 yaş döneminde, sonra da ergenlik döneminde annelerin kızlarına sabırla ve sakince yaklaşması ve açık iletişim, gerçek ilgi birçok sorunu engelliyor.
- Annenin kızına, “Başına ne gelirse gelsin ben buradayım, bana güvenebilirsin” diyerek koşulsuzca sevgisini göstermesi ve onu kısıtlayıp ezmeden sınırlar koyması çocuğun ve gencin gelişimi açısından çok önemli. Annenin kızına her zaman duygusal destek vermesi şart.
- Kızlarının yaptığı eleştirileri annelerin kesinlikle kişisel almaması gerek. Çünkü, özellikle ergenlik döneminde kızların kızdıkları anneleri değil kendileri oluyor, ama bu duygularını en yakınları olan annelerine yansıtmakta bir mahsur görmüyorlar.
- Kızlar aslında annelerinden öğüt istiyorlar. Fakat, öğütlerinizi dinlemediğinde kızınızı suçlayıp, aşağılamayın. Bırakın, tercihlerinin sorumluluğunu yaşasın.
- Ayrıca, kızlar her ne kadar annelerini eleştirseler de, aslında tek istedikleri annelerini mutlu etmek.
- Unutmayın ki, kızınızın her şeyini bilmek zorunda değilsiniz isterse, size güveniyorsa ve iyi bir dinleyiciyseniz size anlatır.
- Araştırmalar, kadınların farklı fikirleri büyük bir çatışma olarak yaşadıklarını gösteriyor. O nedenle, kızınıza fikirlerinizi empoze etmeye çalışmayın, sadece dinlemeyi, anlamayı ve düşünmeyi öğretmeye çalışın. Çünkü onlar da tıpkı sizin gibi hatalarından öğrenmek istiyorlar.

ANNEYİ KAYIRAN KÖŞE

Berrak bebeğe acil yardım gerek!
Allah kimsenin yavrusuna dermansız dert vermesin. Berrak Çanaklı adlı bebek henüz 2 yaşında ve 1,5 yıldır 'Spinal Muscular Atrophy (type 1)' adında bir kas ve sinir hastalığından muzdarip. Bu yüzden, Berrakcık, artık ellerini ve kollarını oynatamıyor, hatta nefes alması bile gitgide zorlaşıyor. Yine de, bir mucize yaratılabilirse, bu minik kalp durmayacak. Ailesi, Berrak için çok masraf etmiş ve ediyor. Doktorlar ise, Berrak bebeğe birkaç ay daha ömür biçmişler. Yine de, araştırmalarımızla ve yardımlarımızla Berrak'ı hayata kazandırabiliriz. Özellikle de, bu kas ve sinir hastalığı konusunda uzmanlığı olan doktorlara ve hastanelere duyurulur. Daha ayrıntılı bilgiyi www.berrakcanakli.org'dan öğrenebilir ve Berrak'ın ailesine info@berrakcanakli.org'dan ve 0533 658 67 28 nolu telefondan ulaşabilirsiniz. Şans ve sağlık Berrak'tan yana olsun...

DİĞER YAZILAR
- HER ÇOCUK YALANSIZ BÜYÜMEYİ HAK EDER!
- ANNE DUYGUDUR!..
- HAYIR DEMEYİ BİLİYOR MUSUNUZ?
- KEK YAPAR GİBİ ÇOCUK YAPAMAZSIN!
- MAHREMİYETE SAYGI!
- ÇOCUKLAR ÖLMESİN!
- ÇOCUĞUNUZDAN VAZGEÇMEYİN!
- ANNE BABAYI PAYLAŞMAK!
- SÜT DİŞİ, DEYİP GEÇMEYİN!
- Sadece 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'n değil... HER GÜNÜN KUTLU OLSUN KADIN!..
Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.