Bir büyüse derken…
Geçen hafta "Temel ilk 3 yılda atılıyor" diyerek, ilk 3 yılın hayatın ileriki yılları için nasıl da önemli olduğunu anlatmıştım… Aslında, her anne-babanın arzusu çocuğunu sağlıklı bir şekilde büyütmek ve büyüdüğünü görmek değil mi zaten?.. Her çocuğun arzusu da büyümek, bir an önce genç bir insan olmak… Duru, 3 yaşından beri, "Ben ne zaman genç kız olacağım?" diye sormaya başladı bile… Hatta işi ileriye götürüp, daha şimdiden "Benim ne zaman memelerim büyüyecek?" diyor… Onu genç bir kız olarak hayal etmek, beni heyecanlandırıp içimi bir garip yapsa da, bir yandan da ürkütüp tüylerimi diken diken etmiyor değil. Çünkü Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz'in de ayrıntılarıyla anlattığı gibi, ergenlik dönemi de tıpkı ilk 3 yıl gibi çok özel ve aileler için her açıdan dikkat ve özen gerektiriyor. (Zaten, çocuğun doğumundan itibaren hangi dönemi önemsiz ve dikkat-özen gerektirmiyor ki…) Üstelik, çocuğunuz ergenlik döneminde size ilk 3 yıldaki gibi bağımlı falan da değil, tam tersine aklına eseni yapabilecek kabiliyette, ama yine de bir çocuk… O nedenle de ergen aileleri habire, "Çocukluk yıllarının kıymetini bilin, bunlar daha ne ki!" diyerek, dudaklarını ısırarak ergenleriyle yaşadıkları deneyimleri anlatırlar ya… Bakıyorum da, o dönemde en çok şikayet edilen konu da, bu genç insanların ya çok içlerine kapanıp aileleriyle iletişimden uzaklaşmaları, ya da tam tersine saldırgan bir şekilde saatli bomba misali her söylenene "hayır"lı cümlelerle patlamaları. Valla, aileler de şaşırıyorlar, ergene nasıl davransınlar, ne yapsınlar da kimse mutsuz olmasın … Ve evler savaş alanlarına dönüyor, iletişimsizlik ve geçimsizlik had safhalara çıkıyor. Ergenle yaşanan sorunlar, çoğu zaman karı-koca ilişkilerini de vuruyor. Bütün bunlar yaşanılan gerçekler, fakat bir gerçek daha var ki, o da anne-babanın her zaman çocuğun karşısında bir çift olarak, sağlam, kararlı, çifte mesajsız, paniksiz, sukunetle, güven duygusu vererek durabilmesinin gerekliliği… (Nasıl olacaksa?..) Bizimki şimdiden kapıları çarpma triplerine girse de, ilk 3 yılı sağlıklı geçiren çocukların, ergenliğe geçişlerinin de kolay olduğu yönündeki bilgiyi, paniğe kapıldıkça kendime hatırlatıyorum. Eee, insan anne-baba olunca bir şeylere dayanma ihtiyacı hissediyor, sağlam durmak öyle sanıldığı kadar kolay olmuyor. Çocuğunuz için elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışırken, bir yandan da gerisini Allah'a, yaşama, şansa havale ediyorsunuz… Bu arada, sanırım, anne-babanın ergenlik çağındaki çocuklarla gerçekleştirmesi gereken en önemli konu da iletişim… Bir ergenle, üstelik kendi yavrunuzla yaşı kaç olursa olsun konuşamadığınızı düşünsenize… Bunun için de ergenlik yaşlarını beklememek, daha anne karnından başlayarak çocuklarımızla iletişime geçmek ise en sağlıklısı… |
| BEN ARTIK ÇOCUK DEĞİLİM!
Acıbadem Hastanesi Büyüme ve Ergenlik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz (Çocuk-Endoktrin ve Ergenlik Uzmanı) ile ergenlik döneminin özelliklerini, bu dönemde ortaya çıkabilecek sorunları ve çözüm yollarını konuştuk.
Çocuk- Endoktrin ve Ergenlik Uzmanı Atilla Büyükgebiz, “İçinde bulunduğumuz yıllar, Dünya Sağlık Teşkilatı ve Unicef tarafından gelişmekte olan ülkelerde ‘adölesan yılları’ olarak tesbit edildi” diyerek konunun önemini vurguladı. Biz de söyleşimize bu uygulamanın nedenlerini ve içeriğini konuşarak başladık…
- İçinde bulunduğumuz yıllar neden “adölesan yılları olarak tespit edildi? Bu dönem çocuk ve gençleri, hem fiziksel hem de seksüel olarak çok hızlı değişime uğradıkları için özeldirler. Ancak yeterli ilişki kurulma ve hastalıkları ile ilgilenilmezse birçok tanı atlanabilir. Sağlık Bakanlığı, bu dönem çocuklarının sorunlarını çözebilmek için pilot illerde (Ankara, İstanbul, İzmir ve Adana) gençlik merkezleri oluşturdu. Poliklinik bazında hizmet veren bu yerlerde ergenlerin muayene ve tedavilerinin yapılaması amaçlandı. Ayrıca, ortaöğretim için, özellikle rehber öğretmenlere yönelik eğitim amaçlı kitaplar basıldı. Amaç, ergenlerin vücutlarını tanıyabilmeleri, sorunlarını daha rahat açabilmeleri, erken tanı ve tedaviye gidilebilmesi. 28 Kasım-1 Aralık 2006 tarihleri arasında da Ankarada 1.Ulusal Adölesan Sağlığı kongresi düzenlenecek.
- Ergenlik çağına gelindiğinde hangi hormonlar devreye giriyor? Ergenlik çağına gelindiğinde kızlarda östrojen, erkeklerde testesteron hormonu salgılanmaya başlıyor. Ve bu da kızlarda meme büyümesi, erkeklerde genital bölgede gelişmeyle giden bir süreci başlatıyor. Bu dönemde hem cinsel gelişme tamamlanıyor, hem de kızlarda 15-20 cm, erkeklerde ise 20-25 cm’lik boy artımı gözleniyor. Vücut ağırlığının hemen hemen yüzde 50’si de bu dönemde kazanılıyor. Bu ağırlık artışı kızlarda yağ dokusu erkeklerde ise adele dokusu artışı şeklinde gözleniyor.
- Sanırım, ergenlik dönemi ülkemizde genellikle ihmal edilen bir dönem? Kesinlikle öyle… Fakat, Merkezi’mizde ergenlikle ilgili sorunlar, boy kısalığı ve büyüme gerilikleri, cinsel gelişim sorunları, tiroid sorunları gibi ergenleri ilgilendiren sorunlarla da ilgileniliyor. Ergenlik dönemi, kızlarda 10, erkeklerde 12 yaş civarında başlayıp, 18-19 yaşına kadar devam eder. Ergenlikte fiziksel ve cinsel gelişme olur. Adölesan dediğimiz dönem ise 21-22 yaşına kadar sürebilir ve psikolojik gelişmeyi de içine alır.
- Size yapılan başvurularda boy kısalığı da önemli bir oranı kapsıyor. Boy kısalığının nedeni nedir? Boy kısalığının birçok nedeni olabilir. Örneğin; büyüme hormonu eksikliği varsa, bunu testlerle tespit ediyoruz. Troid hormonu eksikliği varsa, yine bunu tespit edip tedavi edebiliyoruz. Fakat, aileler bu hormon eksikliği durumlarına bağlı boy kısalığı tespit edilmiş olsa bile, aman çocuğuma hormon mu vereceksiniz, diye korkuyorlar. Oysa, bu korkuları yersiz, vücutta ihtiyaç varsa biz dışarıdan hormon veriyoruz, ihtiyaç yoksa vermiyoruz, zaten bunun için de testler yapıyoruz. Böylece, teşhis ve tedavi sonucu, çocuk boşu boşuna kısa boylu kalmamış oluyor. Ancak bunun mutlaka bir uzman denetiminde ve kontrollü yapılması gerekli.
- Ergenliğe erken girmek de boyun kısa kalmasında bir etken mi? Evet, kız çocuklarında ergenliğe önce giriş nedeniyle de boy kısa kalabiliyor. Ergenlik, kızlarda 8 yaşından, erkeklerde 9 yaşından önce olursa, biz buna erken ergenlik diyoruz ve hastalık olarak kabul ediyoruz. Çünkü bu çocukların boyları önce yaşıtlarından uzun olur, fakat sonra boyları kısa kalır. Ve bu tür kız çocukları erken adet görürler. Bunları durdurmak için de erken teşhis ve tedavi gerekir. Ayrıca, ergenlik normal zamanda başlayabilir ama adet erken görülebilir. Normalde meme gelişimi ile adet arasındaki dönemde hızlı boy artışı olur, adetten sonra boy artışı azalır. Meme gelişimi ile adet arası kısa olan çocuklarda da boy kısalığı saptanır. Ailelerin uyanık davranması gerekir.
- Boy uzamasını etkileyen başka faktörler de var mı? Ergenliğe giriş yaşı, ergenliğin ne kadar sürdüğü, çocuğun ergenliğe girişteki boyu, genetik faktörler, beslenme durumu, kızlarda adet görme yaşı ve en önemlisi büyüme hormonu seviyesi, boy uzamasını etkileyen önemli faktörlerdir. Kız çocukları adet görünceye kadar hızlı uzarlar ve adet gördükten sonra boy uzamaları azalır. Erkek çocuklarda ise boy uzaması kızlara göre daha ileri yaşlara kadar devam eder. Kız çocukları erkeklere göre ortalama iki yıl önce ergenliğe girdiklerinden, boyları başlangıçta yaşıtları erkeklerden daha uzundur, ancak daha sonra bu fark kapanır ve erkekler lehine gelişir. Bu dönemde vücut ağırlığına da dikkat etmek gerekir. Çünkü bu dönemde obez olan çocukların yüzde 70-80’nin erişkinlikte de obezitelerinin devam ettiği saptanmıştır.
- Sonuçta, sadece bebeklik ve çocukluk döneminde değil, ergenlik döneminde de çocukların kontrol altında olması gerekiyor? Evet, ergenlik dönemindeki çocukların da mutlaka kontrol altında olmalarında fayda var. Çünkü, örneğin boy kısalığı ne kadar erken bize başvurulur ve sorun tespit edilirse, çocuğun bu sorunu da o kadar erken yanıt bulur. Yine, örneğin, bu dönemde bazı troid hastalıkları ortaya çıkar guatrla birlikte, sonra kansızlık ortaya çıkabilir, ortopedik bozukluklar olabilir, obezite, aşırı tüylenme, erken ergenlik gibi şikayetler olabilir, bunların mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Yani, bu dönem çok özel bir dönem ve ailelerin çocuklarıyla iletişim halinde olması gereken bir dönem… İlk bir yaştaki hızlı büyümeye benzeyen ergenlik sürecinde, fizyolojik ve psikolojik sorunlarının ihmal edilmesi, gelecekte telafisi güç sonuçlar yaratabiliyor. 13 yaşında hala ergenlik başlamamışsa mutlaka araştırılması gerekir. Gecikmiş ergenlik dediğimiz bu durum özellikle boy kısalığına neden olur. |
|
Sık karşılaşılan ergenlik sorunları
Boy kısalığı: Boy kısalığı; ihmal edilmemesi gereken, tedavisi mümkün bir durumdur. Ergenlikte büyümenin en hızlı olduğu "büyüme hızı doruğu" kızlarda ortalama yılda 9 cm. erkelerde ise 10.5 cm. dir. Boy uzaması ergenliğin son evrelerinde giderek yavaşlar, kızlarda 16-18, erkeklerde 16-20 yaşlarında hemen hemen durur. Boy kısalığı genel olarak erken ergenliğe giren ve ergenlik dönemi kısa süren çocuklarda gözleniyor. Tiroid hormonu, büyüme hormonu, seks hormonları ve hatta iklim şartları boyun uzamasını etkiliyor. Genetik faktörler boy uzamasında tek başına yeterli değil. Anne ve babanın boyunun kısa olması çocuğun da boyunun kısa olmasını gerektirmez. Çocuk, yaşıtlarından kısa olduğunda, yılda 5 santimetreden az uzadığında dikkatli olmak gerekiyor. Büyüme, ilk 3 yaşta beslenmenin düzenli olmasına bağlıdır. Daha sonra hormonlar boy uzamasını etkiler.
Cinsel gelişme yetersizliği: Özellikle ergenliğe geç giren erkek çocuklarda rastlanılan ve boy kısalığı ile birlikte görülen bir durum. Cinsel gelişme ergenlik dönemindeki hormonların salgılanması ile ortaya çıkıyor. Cinsel gelişmede yetersizlik gözlenirse, vakit geçirmeden müdahale edilmelidir.
Guatr: Özellikle kız çocuklarında görülen bu durumun mutlaka tedavi edilmesinde fayda var. Endrokrinolog tarafında yürütülen tedaviyle genellikle başarılı sonuçlar alınıyor. Ergenlik döneminde guatra sık rastlanır. Halsizlik ve yorgunluk gibi belirtiler vardır.
Anemi (Kansızlık): Ergenlik çağında, özellikle kız çocuklarında görülen bir hastalık olan anemi, halsizlik, yorgunluk, solukluk ve iştahsızlık gibi belirtilerle kendini gösteriyor.
Aşırı kıllanma: Kız çocuklarında, hormon bozuklukları nedeniyle oluşabiliyor. Özellikle adet düzensizliği ile beraber görülüyorsa vakit geçirmeden tetkik yapılıp, tedavi edilmesi gerekiyor. Özellikle adet düzensizlikleri de varsa daha da önem arzeder.
Fiziksel sorunlar: Omurga eğrilikleri, bel ağrıları gibi ortopedik sorunlara ergenlik döneminde sıkça rastlanıyor.
Obezite (Şişmanlık): Ergenlik, vücuttaki yağ hücre sayısının belirlenmesinde kritik bir dönem. Bu dönemde yağ hücrelerinin sayısında belirgin bir artış oluyor ve bu aslında normal bir süreç. Ancak aşırı beslenme ve hareketsizlik durumunda yağ hücrelerindeki bu artış kolaylıkla obeziteye neden olabiliyor. Bu dönemde yağ birikiminin önlenmesi, ilerki yaşlarda obezite sorununun önlenmesinde de yardımcı oluyor. Ergenlikte obez olan her 10 çocuktan 7'si gerekli hormon çalışmaları yapıldıktan sonra tedavi ediliyor. Obez çocukların, özellikle ergenlikten sonra kilo vermeleri çok zordur. Bunların en az yarısı, erişkin hayatta da obezdirler. Gerekli hormon çalışmaları yapıldıktan sonra, tedavi edilmelidirler.
Adet düzensizlikleri: Adet düzensizlikleri ve ağrılı adetler, ergenlik çağındaki kız çocuklarda sık rastlanıyor. Hormon düzensizliği olmadığı tespit edilmelidir.
Erkeklerde meme büyümesi: Ergenlik çağındaki çocuklarda sık rastlanır. Hormon bozukluğu olmadığı saptanmalıdır.
Kemik sağlığı: Vücuttaki kemik kitlesi en fazla ergenlik döneminde kazanılıyor. Genetik yatkınlık, beslenme, hormonlar ve egzersizler kemik kitle oluşumunu etkiliyor. İleri yaşlarda görülen osteoporozun temelleri çocukluk ve özellikle ergenlik yaşlarında atılıyor.
Fiziksel Sorunlar: Omurga eğrilikleri, bel ağrıları gibi ortopedik sorunlar ergenlik döneminde sık görülür. | Ergenlik dönemi şakaya gelmez Ergenlik döneminde çocukla, anne ve baba arasında çatışmalar da başlar. Hormonların etkisi ile, çocuklar protest, uyumsuz ve kolay ikna edilemez olabilirler ancak biz ebeveynlerin bu durumun normal ve geçici olduğunu kabul edip davranışlarımızı ona göre ayarlamamız ve çocuklarımızda kalıcı ruhi hasar bırakmamaya dikkat etmemiz gerekir. Unutmayalım ki; "Bütün çocuklar çiçektir, ergenler ise kaktüs. Sabrederseniz çiçek açtıklarını görürsünüz. Biraz daha hoşgörü ve sabır. Kızlarda adetin başlaması, erkeklerde hormonal değişimlerle huysuzluk, sinirlilik, ağlama nöbetleri, depresif dönemler görülebilir. Kız-erkek arkadaş ilişkileri başladığı için bununla ilgili duygusal sorunlar yaşanır. Özgürleşme ve bireyselleşme iddiasında olan çocuk anne ve babasıyla bazı tartışmalar yaşar. Bu dönem, çocuklukla yetişkinlik arasındaki bir dönem olduğu için her yaşanan olumsuzlukta paniğe kapılmamak ve ergeni küçük bir çocukmuş gibi sürekli uyarmamak gerekir. Yapılması gereken en önemli şey çok iyi dinlemek ve yargılamamaktır. Söylediği ters gelse de ailelerin çocuğu sabırla dinlemesi gerekir. Okulda ciddi başarısızlık, aile içi şiddet, ciddi ağız dalaşı, davranış bozuklukları, her gün olan çatışma gibi hallerde ve kötü arkadaş ilişkilerinde terapi gereklidir. Aile burada önemli bir faktördür. Aile konuyla ilgili endişe taşıyorsa bile bu endişesini çocuğuna duyurmamalıdır. Anne-baba ve çocuk ilişkisinde anne ve baba aynı tutarlı davranışları göstermelidir. İlişkide anne-çocuk ya da baba -çocuk koalisyonu değil anne-baba koalisyonu olmalıdır. | ANNEYİ KAYIRAN KÖŞE Babalar anneleri örnek alsın! Malum, anneler bebekleriyle daha o doğmadan iletişim kurmaya başlıyor. En kötü ihtimalle, doğurduktan hemen sonra, bir anne yavrusunu anlamak ve ihtiyaçlarını karşılamak üzere paralanmaya da başlıyor. Sonuçta, annelerin çocuklarına adapte olma süreçleri genellikle çok kısa sürüyor. Fakat, yapılan araştırmalar, babaların bebeklerine adaptasyon sürelerinin 6 ay ila 2 yıl arasında değiştiğini gösteriyor. Eh, kimse kusura bakmasın ama, 2 yaşındaki bir canlı da, artık bir kişi olmuş oluyor. Ve o güne kadar bebeğiyle ilişki kurmamış bir baba, bunun için çocuğun ergenlik yaşını da bekleyebiliyor… Benim naçizane önerim, babaların da tıpkı anneler gibi, daha ilk günden çocuklarıyla ilişki kurmaya çalışmaları ve annelerin de bunu heveslendirmesi yönünde. Valla ilişki, iletişim dediğimiz şey de böyle bir şey zaten, öyle ha deyince olmuyor; emek istiyor, süreklilik istiyor, tıpkı bir anne gibi yeri geldiğinde paralanmak istiyor… Babalara duyurulur. |
|