ANKET - Ama, daha geç yaşta anne olurdum. 10 % |
162 ülkede ayda 150 bin kişi tarafından okunan ve bugüne kadar milyonlarca annenin anneliğini icra ederken güvenerek referans aldığı, sitemiz www.anneoluncaanladim.com da okuyucularımızla yaptığımız anketlerden birinde, “Dünyaya yine gelsem yine anne olurdum” cümlesini aşağıdaki, “Ama”lı şıklardan biriyle tamamlayın, dedik.
Tabii, çıkış noktamız anne olmuş bir kadının, yüzde yüze yakın bir ihtimalle “Dünyaya yine gelsem yine anne olurdum”a tüm benliğiyle “Evet” dediğini baştan kabul ederek... Çünkü anneliği bir kez tadan hemen her kadın, anne olmama ihtimalini düşünmek bile istemez. Yine de, çoğu zaman anne olmayı istemek tek başına yetmez, işin ama’sı ya da ama’ları genellikle çocuk doğduktan sonra, gün yüzüne çıkıverir.
Örneğin; anketimize cevap veren 2477 annenin yüzde 49’u “Dünyaya yine gelsem yine anne olurdum, ama daha erken yaşta, dedi. Sonra yüzde 25’i maddi manevi şartlarımı daha iyi düzenledikten sonra anne olurdum, dedi. Yüzde 14’ü ise babasını daha dikkatli şeçerdim, dedi ve son olarak yüzde 10’u da daha geç yaşta anne olurdum, dedi.
KAÇ YAŞINSA ANNE OLMALI?
Anket sonuçları arasında en dikkat çekici nokta “annenin yaşı” meselesi... Malum, ülkemizde anne olma yaşı ortalama 21 iken, www.anneoluncaanladim.com 'un annelerinin yarısının “Keşke daha erken yaşta anne olaydım” demesi çelişkili gibi gözükse de, değil... Çünkü sitemizin üyelerinin, yarısından fazlası şehirli ve yüksek öğrenim mezunu annelerden oluşuyor. Yaşları da 22-40 arasında... Annelerimizin yaş ortalaması yüzde 44 oranında da 28-33 arasında seyrediyor... Dolayısıyla, sitemizin anneleri genellikle Türkiye ortalaması olan 21yaştan daha ileriki yaşlarda anne olmuşlar. Ve, keşke daha erken yaşta anne olsaydım, diyorlar... Türkiye ortalamasını yakalayıp, genç yaşta anne olan yüzde 10’luk kesim ise, keşke daha geç yaşta anne olsaydım, diyor...
Anne olmaya karar verildiğinde ki, aslında annelik kavramının en damar konusu, anneliği bilinçli olarak seçmek, seçerek anne olmaktır... Anne olmayı seçtiğinizde de, akla gelen ilk soru, “Peki ne zaman anne olmalıyım?” oluyor. Şahsen ben, anne olmaya karar vedikten, 2 yıl sonra hamile kalmıştım... Ve gerçekten hazır hissettiğimde anne olduğuma inanıyorum. Gerçi, insan bebeğini kucağına alana kadar tam bir “hazırım” duygusuna ulaşamıyor ama bu duyguya yakınlık da çok önemli...
Hazır olma meselesi ise kadından kadına değişiyor, kimi 20 yaşında anne olmaya hazırken, bazılarımız 40’ında bile kendimizi anne olmaya hazır hissetmiyor. Çünkü ortada büyük bir sorumluluk söz konusu. Kendinizi büyütmüş olmanız ise şart ve tam da bu noktada hatırlatmak isterim ki, psikoloji 0-25 yaş arasını çocukluk dönemi olarak kabul eder. Biyoloji ise, 21 yaşına kadar fiziksel gelişimin devam ettiğinden dem vurur. Dolayısıyla, psikoloji bilimine göre 25’ten önce biyoloji bilimine göre de 21’den önce anne olmak çılgınlıktır. Ama ülkemizde kadınlarımız büyük çoğunlukla ve maalesef 21 yaşında anne olmakta... Ki, bu da bizim ülkece sınıfta kaldığımız konuların başında geliyor... 21 yaşındaki ergenin (kusura bakmayın ama yetişkinin diyemeyeceğim) çocuğuna ne kadar yetebileceği gerçekten tartışılır... Öte yandan erken yaşta anne olmak; erken, düşük ağırlıklı ve ölü doğumların ve anne ölümlerinin gerçekleşmesinin de baş sebeplerinden biridir.
Uzun lafın kısası, her kadın seçerek, hazır olduğuna inandığı yaşta ve mümkünse 25’inden sonra anne olsa... Zaten kadın doğum uzmanlarının da kadınlarda doğum yapmak üzere en sevdikleri yaş, 28...
Fakat, anne olmak kavramıyla kız çocukluğumuzdan itibaren öylesine haşır neşir büyürüz ki, kendini 20 yaşında anne olmaya hazır hisseden anne arkadaşlarımı da anlamıyor değilim...
MADDİ-MANEVİ ANNELİĞE HAZIR OLMAK...
Yine de, kadın anne olmadan önce fiziksel ve psikolojik gelişiminin yanı sıra kendini gerçekleştirme yolunda da epey bir yol almış olmalı ki, bebeği kucağındayken “Benim aslında şu hayallerim vardı, hepsi suya düştü” diye hayıflanmasın... Kuşkusuz yaşadığımız sürece hayaller hiç bitmiyor; fakat bebekler de adanmışlık istiyor, hatta bazı dillerde “çocuk” kelimesiyle “pranga” kelimesi aynı!.. Çocuk hiçbir şeye engel de değil şüphesiz; çocuk doğurduktan sonra yüksel okul bitiren, çalışmaya başlayan, çalışma hayatında büyük başarılara imza atan, hayalelrini harfi harfine gerçekleştiren kadınlar var...
Fakat, ülkemiz şartlarında kadınların yüzde 70’i çocuktan sonra bir daha geri dönmemek üzere işlerinden ayrılıyorlar ve kadınların yine büyük bir çoğunluğu doğum yaptıkta sonraki 3 yıl geçtikten sonra bile (ilk 3 yıl uzmanlarca sağlıklı kabul ediliyor) evlilik ve çocuğu hayatının merkezine koyuyor. Oysa, kimsenin hayatının merkezi bir başkası olamaz! “Ben yaptım oldu” deseniz de olamaz! İster kabul edin, ister etmeyin, herkesin hayatının merkezi kendisidir ve sağlıklısı da budur. Kendinizi yok sayıp çocuğu hayatın merkezine koymak, en çok da çocuğa zarar verir... Ülkemiz, çocuklarıyla bağımlı ilişkiler geliştiren anneler yüzünden ızdırap çeken, kendini birey olarak bir türlü ifade edemeyen ve bir noktadan sonra da birey olma-kendi olma şansını sonuza kadar kullanmayan çocuklarla dolu...
O yüzden en iyisi mi, tıpkı www.anneoluncaanladim.com 'un annelerinin yüzde 25’inin itiraf ettiği gibi siz de maddi-manevi şartlarımı daha iyi düzenledikten sonra anne olmak isterdim, diye pişmanlık duymak istemiyorsanız, yaşamınızın kontrolünü elinize alın! Bu hayat sizin! Ve, doğumdan sonra çocuğun sorumluluğu da büyük oranda sizin olacak! Şanslıysanız ve en azından talep etmekten çekinmez ve de vazgeçmezseniz, eşiniz de bu sorumluluğu sizinle paylaşacaktır. Yine de, anneliğin bir yüke dönüşmemesi için maddi manevi şartaların asgari düzeyde içinize yatmış olması çok önemli... Aksi taktirde, ülkemizde doğum yapan kadınların en az yarısının doğumdan sonra depresyon illetiyle boğuştuğunu ve bebeklerin de maalaesef annenin depresyonundan olumsuz yönde etkilendiğini hatırlamakta yarar var...
ÇOCUĞUMUN BABASI BU ADAM MI?
Evlendiniz, hatta severek, anlaşarak evlendiniz... Fakat malum, evlilik kurumu içinde dengeleri kurmak ve sürdürmek için ne sevgi, ne de iyi anlaşıyor olmak zaman zaman yeterli gelmeyebiliyor; kolay değil... Öte yandan, diyelim ki eşiniz, iyi bir sevgili ve iyi bir koca, fakat iyi bir baba olacak mı? Anne olmayı seçen her kadının aklından bu soru hem hamile kalmadan önce hem de hamile kaldıktan sonra çok kez geçer... Çünkü, kadın ve erkek farklıdır! Erkek baba olmayı ne kadar istese de, istemekle olmak aynı şey değildir. Kadın ise bu konuda erkekten daha şanslı, hatta donanımlıdır, çünkü anne olmayı ister hele bir de bilinçli olarak seçerse, içgüdüler ve hormonları da ona sonsuz yardım eder. Erkeğin bu konuda bir yardımcısı yoktur, tek yardımcısı çocuğunun annesi olan ya da olacak olan kadındır. Çoğu erkek baba olunca ne yapacağını bilemez. Aslında anne ve baba olmak her dönemecinde ayrıca yeniden yeniden öğrenilen uzun bir yolculuk şekli... Yapılan araştırmalar, annelerin genellikle doğumdan kısa bir süre sonra anneliğe uyum sağladığını, fakat babaların uyum süresinin 6 ay ila 2 yıl kadar sürebildiğini söylüyor.
VAR YOK BABALAR İSTEMİYORUZ!
Üstelik, biz yeni anneler, artık eve sadece ekmek getirip bir köşeye çekilen, babalar istemiyoruz! Var yok babalar istemiyoruz! Baba dediğin; emzirmek hariç çocuğun her ihtiyacını anne varken ya da yokken karşılayabilmeli... Son yapılan araştırmalar da annelerin bu isteğini destekliyor... Babası tarafından daha anne karnından itibaren birebir ilgi, sevgi ve destek gören çocuklar her anlamda daha sağlıklı, kendilerini iyi ifade eden, sosyal bireyler oluyorlar ve akademik başarıları da yüksek oluyor. Sonuçta, anne bir temel atıyor ve baba da o temeli geliştiriyor; çocuk konusu, kadın ve erkek arasında böyle bir paylaşıma ihtiyaç gösteriyor.
O yüzden, “Böyle gelmiş böyle gider, herkes evleniyor ben de evleneyim, evlenince de çocuk yapılır zaten” diye eski bir bilinçle çocuk sahibi olmanın devri çoktan kapandı. Çağın anne babalarının çocuklarına yetmek gibi bir iddiası olmalı... “Çocuklar öyle de böyle de büyüyorlar, ne fark eder” denmemeli, hamilelikten itibaren kaliteli süreçlerle çocukların büyütülmesi gözetilmeli... İnanın çok şey fark eder! Özellikle de çocuğunuz için!..
Öte yandan kadın, eve sadece ekmek getiren, çocukla ilgilenmeyen, çocuğun sorumluluğunu taşımayan bir babayla yüzyüze kaldığında, (bazı erkekler evlenip çoluk çocuğa karışmasına rağmen bunu da yapmayabiliyor ya da yapamayabiliyor) beklentisinin derecesi ne olursa olsun aslında içsel bir şok yaşıyor. Sonrasında da, ebeveynlik yolculuğunda tek başına olduğu gerçeğini ya sessizce kabullenip hem ana hem baba olmaya çalışıyor, ya da anne olmaya çalışırken bir yandan da eşini baba olmaya motive etmek gibi bir çabanın içine giriyor. Çocuğun var yok bir babası olduğu durumunu kabullenip baba da olmaya çalışmak aslında kadın için de çocuk için de taşınamayacak bir yük. Erkeği baba olmaya motive etmeye çalışmak ise, eğer olumlu sonuç alınıyorsa denenebilir elbet... Oysa, hem karı-koca ilişkisinin selameti hem de çocuğun sağlıklı gelişimi açısından temel ilke, herkesin sorumluluğunu bilmesi ve çocuğa anne babalığın gönülülükle ve koşulsuz bir sevgiyle yapması olmalı...
FARKINDALIK DEĞİŞİM GETİRİR!
Sonuçta, biz kadınlar her konuda olduğu gibi çocuğumuzun babasını seçtiğimiz için de büyük bir sorumluluk içindeyiz.
Peki, siz hiç düşündünüz mü, “Dünyaya yine gelseydiniz, yine çocuk sahibi olurdunuz. Ama...” Ama’larınızı itiraf edin... İnanın bu saatten sonra bile çok şey değişir... Çünkü farkındalık, değişim getirir! Paylaşmak isterseniz hikayelerinizi beklerim...
Ebeveynlik yolculuğunda daima eleele olmak üzere...
|