Yıllar geçiyor, büyüyor, büyütüyoruz...
Hiç birimizin vakti yok! Hepimiz, herkesten ve her şeyden çok şey bekliyoruz... Öyle ki, hep bir şeyler istiyoruz... Sahip olma ve başarma arzumuzu, zaten işbilir ve diğerlerinden akıllı olduğumuz inancımızla desteklemeye çalışıyoruz. Kısaca, ahlaki zekamızı yeniden devreye sokmaya; vicdan, kişisel kontrol, saygı, nezaket, hoşgörü ve adalet kavramlarını iyice bir gözden geçirip çocuklarımıza da aşılamaya ihtiyacımız var. Aksi taktirde, giderek iyi insan olmaktan ve iyi insan yetiştirmekten uzaklaşıyoruz.
Bir anne; “Onu hep ahlaki değerlere bağlı kalarak, merhametli bir çocuk olarak büyüttüm, ancak, bu durum onun ezilmesine yol açıyor, herkes ona vuruyor ama o kimseye vuramıyor” diye dert yanıyordu. Yoksa siz de arkadaşından şiddet görmüş çocuğunuzu, “ Yavrum sen de vursaydın bir tane, senin elin armut mu topluyor?” diye sıkıştırıyorsunuz?
Bir baba, parkta kaydırağın tepesindeki oğluna sesleniyordu: “Evladım sıra sendeydi, neden sıranı verdin?” Çocuk hiç hakkı yenilmiş gibi bir duygu içinde değil, babasına cevap veriyor: Benim için bir kayıp yok baba, o çocuğun acelesi vardı sanırım, önüme geçti, benim için sorun yok...”
Bir çocuk, annesine bazı arkadaşlarını şikayet ediyordu. “Anneciğim, bazı arkadaşlarım, ‘Ne yapalım ben böyleyim’ diyerek, garip hareketler yapıyorlar, derste dikkatim dağılıyor, arkadaşlarımı öğretmene şikayet etmek de istemiyorum. Herkes, ne yapalım ben böyleyim, diyerek istediğini yapabilir mi?”
Prof. Dr. Kemal Sayar ve Psikolog Feyza Bağlan; “ Koruyucu Psikoloji” adlı çalışmalarında; “Anne babalar, günümüzde önceki çağlardan çok daha kaygılı... Ebeveynlik, modern dünyanın iştahlı ağzı tarafından yutulmak üzere... Anne babalık artık, en rekabetçi spor dalı haline gelmiş durumda... Modern zaman çocuklarına hayal kurmak ve oyun oynamak neredeyse haram edildi. Bırakalım da çocuklar, hayatlarında eksik olan şeyi yapsınlar: Çocukluğu!” diyerek anne baba ve çocuk olmanın giderek sıkıntılı süreçlere maruz kaldığından dem vuruyorlarç Amaçları bu süreçlere hem ayna tutmak, hem de çözüm önermek...
“Koruyucu Psikoloji”, çok geniş kapsamlı, harika bir kaynak... Fakat özellikle bir bölüm çok ilgimi çekti ki, o da “Ahlaki zeka”... Özgür çocuklar yetiştirme hevesiyle daha ziyade saygısız ve sorumsuz çocuklar yarattığımız; özgürlük alanlarımız arrtıkça sorumluluk alanlarımızın da arttığını bir türlü kabullenemediğimiz; zeka diye de kurnazlığı örneklediğimiz günümüzde, hepimizin öğrenmeye ve öğretmeye çok ihtiyaç duyduğumuz bir özellik ahlaki zeka... Üstelik, vicdan, kişisel kontrol, saygı, nezaket, hoşgörü ve adalet kavramlarıyla da desteklenmesi gerekiyor.
AHLAKİ ZEKA NEDİR?
Ahlaki zeka; bireyin davranışın düzenlemek ve sosyal hayattaki konumunu korumaktan çok, içsel bir tatmin sağlamaya yönekliktir. Bu içsel tatmin, kişinin içinde bulunduğu toplum, kültür, aile ve öğretiler sonucunda belirlenen bazı davranış biçimlerinin yansıması olarak hissetiği vicdani rahatlık duygusudur. Bir başka deyişle ahlaki zeka, birey tarafından uygun görülen davranışın başarıyla kişiliğin bir parçası haline getirilmesi demektir. Uygun görülen davranışlar ne kadar erken yaşlarda öğrenilir ve sık tekrar edilirse, ahlaki zeka o derece gelişir. Yani ahlaki zeka, empati başta olmak üzere, vicdan, kişisel kontrol, saygı, nezaket, hoşgörü ve adalet gibi kavramların mümkün olduğunca yerleşiklik kazanmasıyla gelişir.
VİCDAN
Günümüzde birçok çocuğun şiddet içeren davranışlarda bulunduğunu görüyoruz. Daha da kötüsü çocuklar bu davranışları uygularken ya da sonrasında pişmanlık veya vicdan azabı hissetmiyorlar. Davranışlarında herhangi bir yanlışlık yokmuş gibi, soğukkanlı ve rahat bir tutum içerisine girebiliyorlar. Tüm bunlar aslında ne büyük bir “vicdani kriz” içerisinde yaşadığımızı ve çocuklarımızı nasıl vicdan denilen manevi unsurdan yoksun yetiştirdiğimizi gösteriyor.
Oysa ailenin çocuğun vicdani gelişimi için sevgi gösterme, denetleme, kural koyma, cesaretlendirme ve örnek olma gibi farklı yollar denemesi gerekir. Çocuklar bu desteklerden yoksun olduklarında kaçınılaz olarak öfkeli, saldırgan davranışlar gösterebilirler.
Peki, vicdan nedir? Vicdan, insanın doğru ile yanlışı birbirinden ayırmasını sağlayan bir iç sestir. Çocuklar ilk yıllarda bu iç sesi ebeveynlerinin seslendirmeleriyle duyarlar, fakat gitgide yıllar içerisinde kendilerine ait bir iç ses oluşturmaya başlarlar. Anne babanın diğer insanlara nasıl davrandığı, hangi programları izlediği, günlük olaylara nasıl karşılık verdiği çocuğun davranış gelişimini doğrudan etkiler.
KİŞİSEL KONTROL
Hataların nasıl nasıl telafi edileceği, ne anlama geldiği üzerinde konuşmaktansa çocuklarına karşı tahammülsüz bir tutum sergileyen ebeveynler, elbette çocukları için iyi bir “kişisel kontrol” modeli değildirler. Ebeveynin önce kendi davranışlarını kontrol etmesi ve çocuğuyla sakince konuşabilmesi gerekir. Aksi halde, çocuklara öfkeli olmaktan başka bir davranış modeli öğretemezler. Hayatın ilk 3 yılında, kişisel kontrol mekanizmasını da büyük ölçüde elinde tutan beynin “korteks” adlı yapısı gelişir. Kişisel kontrol, empati ve vicdanla birlikte çocuğun alacağı kararlar için kilit noktadır. Çocuk düşündüğünü uygulayabilecek ya da uygulayamayacaktır.
SAYGI
Saygı, çocukların kazanmasını beklediğimiz değerlerden biridir. Oysa, yapılan araştırmalar, ebeveynlerin günde ortalama olarak 18 defa çocuklarına karşı saygısızca tutumlar sergilerdiğini gösteriyor. Bağırmak, azarlamak, hakaret etmek, fiziksel şiddet uygulamak vb. gibi. Ebeveynlerin bu tarz davranışlarda bulunmadığı zamanlarda da tehlike dinmiş sayılmaz. Televizyonda, sinemada veya bilgisayar oyunlarında şahit olunan birçok hareket tehlikeyi tırmandırır. Ama, saygılı çocuklar yetiştirmek için öncelikle çocuğa koşulsuz sevgi verilmeli, sevgi hiçbir şarta ve başarıya bağlanmamalıdır.
NEZAKET
Nezaket, diğer insanların huzurunu ve mutluluğunu düşünmek demektir. Ebeveynlerin çocuklarında nezaket değerinin gelişimini desteklemek için yapabileceklerinin başında yine model olmak gelir. Bunun yanında, çocuğun nezaketin anlamını kavramasını sağlamak gerekir. Nazik bir insanın diğer insanların duygularını önemsediğini, haklarına saygı gösterdiğini, kendisini bu sayade daha iyi hissedebileceğini anlatabilirsiniz.
HOŞGÖRÜ
Hoşgörü insanların birbirlerine, milliyetlerine, cinsiyetlerine, görünüşlerine, kültürlerine, inançlarına ve becerilerine odaklanmadan değer vermesi demektir. Farklılıkları kabullenmek ahlaki gelişimin bir parçasıdır. Hoşgörülü çocuklar yetiştirmek isteyen ebeveynler, öncelikle kendi önyargılarıyla yüzleşip bunları yenmelidir. Önemli olan sahip olunan önyargıları kabul etmek ve değiştirmeye çalışmaktır. Özellikle çocuklarınızın olduğu ortamlarda, ayrımcılığa dayalı, hoşgörüsüz davranışların ve sözlerin engelleyicisi olun. Çünkü çocuklar yalnızca ebeveynlerini değil, etraflarındaki başka insanları da örnek alırlar.
ADALET
Adalet, kişinin doğru olanı tarafsızca yapması, hakkı olan kişinin hakkına saygı duyması ve bu kişinin hakkına sahip olabilmesi için onu desteklemesi demektir. Bir ebeveynin haksızlık yapması ve çocuğun bunu gözlemlemesi gitgide çocuğun gözünde haksızlık yapmanın normal bir davranış haline gelmesine sebep olur. Bu durumda çocuk, ne adil olmanın doğru bir davranış olduğunu fark edebilir, ne de haksızlık yapmanın hatalı olduğunu görebilir.
Ebeveynler bazen farkında olmadan çocuklarını haksız davranışlara teşvik edebilirler. Örneğin, okuldaki başarının çok önemsendiği ailelerde, çocuğun kopya çekmesi görmezden gelinebiliyorsa, çocuk bu davranışı normalleştirebilir. Bu, üzerinde düşünülmesi gereken bir sorundur.
|