Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:
Hülya Yıldırım

"ANNE OLUNCA" BİR KEZ DAHA "ANLADIM"!


“Anne olunca anladım” sözünün büyüsünü tüm anneler çok derinden bilirler. Bu hem kişiye özel bir anlamadır, hem de ortak bir yol ve yolculuk şekli…

 

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Psikoloji Bölümü hocalarından sevgili Fatoş Erkman’ın TV programımda söylediği bir sözü hiç unutmuyorum. Ve o günden beri “anlama” sürecimdeki farkındalığımı arttırarak bana eşlik ettiği için sizlerle de paylaşmak istiyorum. Erkman, çocuğa ebeveynlik yaparken ebeveynliğimizin aynı kalmaması gerektiğini, çocuğun ayına-yaşına uygun olarak, bizim ebeveynlik sanatımızın da gelişip çocuklarımızın ihtiyaçlarına göre değişmesi gerektiğini söylemişti. Ve itiraf etmişti, “Ben 0-3 yaşta gösterdiğim ebeveynlik başarısını çocuklarımın ergenlik çağında gösteremediğimi düşünüyorum.” Erkman’ın bu itirafı ve ebeveynlik konusunda verdiği altın anahtar o günden beri kulağıma küpe oldu.

Çocuklarımız büyüyor, büyürken ihtiyaçları değişiyor. Bu ihtiyaçlara maddi-manevi cevap vermek kolay değil. Adeta bir maraton… Bilgi, vizyon, emek, zaman, maddi imkan ve üstüne de daima kafa patlatmak gerekiyor. Ve yüreğiniz daima pır pır, apartta… Çünkü çocuk denilen varlık hep büyüyor; durağan değil, hep başka başka…

KIZIM CKM SAHNESİ’NDE!
Son zamanlarda 9 yaşındaki kızıma annelik yaparken bir kez daha anneliği anladığım anlar çok oldu. Benim sanatın her dalını seven sosyal kelebeğim 2 haftadır, o sahneden o sahneye koşturup duruyor. Geçen hafta okulun tiyatro kulübünde olduğu için tiyatro gösterileri vardı. “Yetenek sizsiniz, hayvanlar alemi” adlı oyunda Duru arı rolündeydi… 


Bu hafta ise yaşadığım stresi 450 canlı yayın yapmış biri olarak bile yaşamadığımı söylesem… Çünkü yaşamadım! Duru, 4 yıldır bale kursuna gidiyor, tamamen kendi seçimi… Bana kalsa balenin güzel yanı seyretmesi, akıllara zarar bir sanat dalı, çok zor… İçimden, umarım meslek olarak seçmez, dediğim çok olmuştur. Ve bu yıl Duru ilk defa “Vivaldi 4 Mevsim” adlı bale resitalinde CKM’de sahne aldı. Resitalin geliri de Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışlandı. Allah’ım, o geceki kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Öncesi bir alem, izlemesi öyle, sonrasında bile rahatlamak mümkün değil. Ben mi abarttım nedir; vallahi sahne sanatları çok meşakkatli… Her anında binbir ayrıntı gizli… Çok ama çok zor…

Sonra bir de ertesi gün, koştur koştur o yorgunlukla küçük hanımın Barış Manço Kültür Merkezi’ndeki piyano resitaline gittik. Efendim, bizim ki, sanatın her dalını öğrenmeliymiş! Öyle diyor…  3 yaşından beri böyle, çiçeğin güneşe yönelmesi gibi, kendiliğinden sanata yönleniyor. Yoksa oradan oraya koşturup durmasını ben istemiyorum, ama yönelimi varken desteklemek de olmuyor işte! Özel bir yetenek mi? Açıkçası onu da bilmiyorum…

Öte yandan, insan sahnede yavrusunu izlerken tabii ki gurur ve mutluluk duyuyor; ama bazen de karmakarışık oluveriyor. Çocuğunuzu uzaktan izlerken zaman zaman duygularınızı taşıyamıyorsunuz. Ve her an ebeveynliğinizi sorguluyorsunuz. Çünkü zaman geçtiğinde o büyümüş oluyor, olacak… Ebeveynliğinizin yeterliliği bizzat sizin tarafınızdan hep sorguda… Elinizden gelenin en iyisini yapıyorsunuz; fakat evladın tadı başka, biricikliğine verilen hizmet her an çok önemli…

HERKES DEĞİLİZ!
Ve bizler, biz yetişkinler, birçok eylemimizi “Herkes öyle yapıyor” diye yapıyoruz. Herhangi bir yerde birine sorun, “Neden böyle yapıyorsun?” deyin, cevap büyük çoğunlukla: “Çünkü herkes öyle yapıyor!” oluyor. Biz herkes gibi büyüdük, yetiştik ve bugün genellikle herkes gibi yaşıyor olabiliriz. Ama aslında kimse herkes değil, sadece hepimiz bir’iz… Ama hiçbirimiz herkes değiliz! O nedenle çocuklarımızı da herkes olarak büyütmemeliyiz. Onlar doğuştan getirdikleri varoluşlarına hayat boyu yönelebilmeliler. Biricikliklerini hep gururla yaşamalılar. Doğuştan ne iseler, çekinmeden o olmalılar…

Eee, işte herkes olmak kolay ama biricik olmak kolay değil! Bir ebeveyn olarak biricikliğe hizmet etmek de öyle… “Çocuğumu doğru yönlendiriyor ve onu yaşına uygun olarak destekleyebiliyor muyum?” sorusunu kendimize sık sık sormalıyız. Ben Duru’yu sahnede izlerken, sahnenin büyüsüne rağmen bu sorularla dolup taşmaktan kendimi alamadım.

BİZ YAZ KAMPI’NI SEÇTİK!
Bu arada, yaz geldi, çocuklarımız karnelerini aldılar, tatil başladı. Hepsini kutluyorum! Geçen hafta bu sayfada tatil önerilerimi sıralamıştım. Unutmadan, söyleyeyim, kızımla ilişkimde sınırları zorlayan bir deneyime daha kapı açtım ve bu yıl onu “Geleceğin Yıldızları Yaz Kampı”na yazdırdım. 2 hafta boyunca Duru’suz ne yapacağım bilmiyorum! Ama sonucun hepimiz için harika olacağından eminim! Bizim sınıfın velileri kamp için daha erken, dediler ama 7 yaşından itibaren uzmanlar öneriyor. Anne, baba, çocuk ilişkisi için harika bir test bir kere… Çocukla ilişkiniz bağlı mı yoksa bağımlı mı? Objektif cevap isterseniz, bu tarz atılımları tercih etmenizi öneririm. Sınırları daima zorlamakta, değişime açık olmakta yarar var. Ama güvenilir ellerde tabii, karşınızdaki ayak sağlam olmalı!

Çocuğunuz için yaz planı yapmadıysanız, www.anneoluncaanladim.com ‘un Bilgili Çocuk & Süper Anne sayfalarından “Küçüklere Etkinlik” bölümüne girmenizi öneririm, biri mutlaka ilginizi çekecektir.

Bu arada, geçen hafta Babalar Günü’nü kutladık. Babalar Günü yazıma, çocuklara yaz önerileri verirken sayfada yer kalmadı. Ama babalara hediye vermeden olmaz! Hepsine “Kapsayıcı baba istiyorum” adlı yazımı hediye ediyorum. Onu da sitemizin “ Ve Yazarlar” bölümünde bulabilirsiniz. Sevgiyle kalın…


ÇOCUKLU AİLELERİN TATİLE ÇIKMASI MESELESİ...

 

Yazın gelişi ile tatil heyecanı çocuklu ailelerde bazı kaygıları da beraberinde getiriyor. Çocuk hastalanır mı; deniz, havuz, güneş zararlı olabilir mi; ne yapmalı, ne gibi tedbirler almalı? Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Kadir Tuğcu anne babaların yaz tatili deyince en çok kaygılandığı konularda farklı önerilerde bulundu.


HASTALIKLAR:
Yaz aylarında “gribal enfeksiyonların” daha az görüldüğü bir gerçektir. Soğuk ortamlarda ağır hastalık yapabilen virüsler, yazın yine hastalık yapabilirler, ama arazlar daha silik olduğundan insan bazen hasta olduğunu bile anlayamaz. Bu tip hastalıklar kendiliğinden iyileşirler. Çocuk ise denize girer girmez iyileşir.

GÜNEŞ:
En fazla dikkat edilmesi gereken konu güneş ışınlarıdır. İlk defa güneşe çıkacak bir erişkinin bile ilk 1-2 gün “plaj şemsiyesi” altında güneşlenmesi uygundur. Bu durumda bile yansıyan ışınlarla deri esmerleşir. Cilt alıştıktan sonra güneş kreminin, sadece güneş ışınlarının dik geldiği vücut kısımlarına sürülmesi hem korunma, hem de vücudun D vitamini yapabilmesine olanak sağlar. Güneş kremlerinin SPF (Güneş Koruma Faktörü) 8 ve üzeri olanları, D vitamini yapımını önlerler. Güneş ışınları cildi yakmadığı sürece tehlikeli değildir. D vitamini, sadece Raşitizm’i önlemekle kalmaz, bazı kanser türlerinin oluşmasını da önler.

DENİZ:
Denizlerden mikrop veya hastalık bulaşmaz. Hiçbir araştırmacı, dünyanın hiçbir denizinde insanda hastalık yapabilen bir bakteri bulamamıştır. Denizlerin kirlilik oranını gösteren “Koli basili”, insanların ve diğer bütün canlıların da bağırsaklarında bulunan normal flora bakterisi olup, insanlarda hastalık yapan “Patojen Koli”den farklıdır. Zaten Patojen Koliler de insan bağırsağı dışında uzun süre canlı kalamazlar. Güneş ışınları, tuz yoğunluğu ve sulanma faktörü, hem bu bakterilerin hastalık yapabilme oranlarını düşürür, hem de büyük bir kısmını yok eder.

HAVUZLAR:
Aynı koruyucu mekanizmalar, havuzlar için de geçerlidir. Ayrıca deniz suyundaki tuzun yerini burada “klor” alır. Hiç merak etmeyin, İstanbul’da, okul havuzuna girmek için müdürlerin ısrarla istedikleri, “Doktor ve Hepatit aşısı raporlarını”, otel veya tatil köyü müdürleri istemeyeceklerdir. Nedense, bu lüzumsuz ve saçma rapor bir tek Türk çocuklarından istenir. Bir Alman veya Rus turistten böyle bir rapor istendiğini bir düşünün.


SİNEK, BÖCEK SOKMASI:

Sinek kovucu sprey veya losyonlarının (DEET) yutulmadığı veya üst üste sürülmediği takdirde bir zararı yoktur. “Permetrin” ihtiva edenler, sadece elbiselere sürüldüğünde bir zararı olmaz. En yeni sinek kovucu olan “Picaridin” ise şimdilik 2 yaşın altında kullanılmamaktadır. Bunların haricinde kullanılan “Citronella yağı” veya “Limon-okaliptüs yağı” daha az ve kısa etkilidirler.


Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu (Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Çocuk Alerjisi Uzmanı):
“TATİLDE ÇOCUĞUNUZUN ASTIM ŞİKAYETLERİ ARTMASIN!”
“Bir akciğer hastalığı olan astıma bağlı şikayetler küf kokusu, kimyasal kokular gibi dış etkenlerden etkilenir. Astımlı çocuklardaki öksürük, hırıltı, nefes darlığı gibi şikâyetler bu etkenlerden dolayı artar. Aşırı sıcak ve rutubetli havalarda astım bulguları kötüleşir.
SPA tedavisi çeşitli ülkelerde, ilaçlı tedavinin başarılı olmadığı ağır astımlı hastalara sağlık güvencesi kapsamında doktorlar tarafından uzun yıllar önerildi. alternatif ve tamamlayıcı tedavi olarak önerilen bu tedavi kürlerinde hastanın içinde yüzdüğü ve buharını soluduğu iki tip şifalı su; biri kükürtlü su diğeri ise karbonatlı tuzlu su kullanılıyor. Kükürtlü su buharının özellikle alerjik hastalarda sık görülen sinüzit, farenjit, larenjit gibi enfeksiyonlarda etkili olduğu, tuzlu karbonatlı su buharının ise alerjik astımda faydalı olduğu iddia ediliyor. Aynı zamanda bazı araştırmalarda iyotlu tuz buharının solunduğu sıcak termal havuzlarda yüzmenin astım hastalarında hava yollarındaki iltihabi durumu düzelttiği, bunun sonucu olarak da enfeksiyonların iyileştiği gözleniyor.

Astım tanısıyla takip ettiğimiz çocukların yaz aylarında özellikle deniz kenarında şikâyetlerinin azalma nedeni nemli iyotlu su buharı solumalarından kaynaklanıyor. Dolayısıyla, astım şikâyeti olan çocuklar için en doğru seçim deniz tatilleri. Bol bol tuzlu suda yüzmek, tuzlu su buharı solumak tüm havayolları için doğal bir ilaç. Kış boyu tıkanan ve enfeksiyonlarla mücadele eden hava yolları doğal tuzlu suyun etkisiyle açılıyor ve sağlıkla nefes almayı sağlıyor.

Havuz suları çoğunlukla klor ile dezenfekte edildiğinden ve açık havuz olsa bile aşırı sıcak havada buharlaşan klorun astım ataklarını tetikleyici etkisi olmasından dolayı havuzda yüzmenin ağırlıkta olduğu tatilleri astım hastaları için tavsiye etmiyoruz.”

 

Prof. Dr. Reha Cengizlier (Pediatrik Alerji Uzmanı):
“ÇOCUKLU TATİLDE ÖNCELİKLERİNİZ OLMALI!”
Uygun ortam yaratın: Bebekler ve küçük çocuklar, tatil adı altında alışmadıkları, rahat edemeyecekleri ortama gitmekten hoşlanmazlar. Örneğin; dünyanın en güzel plajında, en lüks otelinde bile sıcakta kalmak yerine, sadece küçük bir penceresi olan tek odalı evlerinde bile daha mutlu olabilirler. Bu nedenle bebeğin seveceği tatil yeri planlamaya gerek yoktur. Anne ve babalar kendi mutlu olacakları tatil planını yaparken, orada bebeklerini rahat ettirecek koşulları sağlayıp sağlayamayacaklarına bakmalıdır. Adı tatil de olsa, iş de olsa, bebeklerine sevgi ve zaman ayırabilmeleri yeterlidir. Başka çocuklarla iletişimi sevip sosyalleştikleri dönem olan 3 yaş ve sonrasında, gittikleri yerde güvenle koşup oynayabilecekleri ve mümkünse yaşıtlarının da olduğu bir ortam idealdir.

Sıvı kaybına dikkat: Bebekler ve çocuklar, su kaybına daha yatkındır. Özellikle deniz kenarı gibi sıcak ve nemli ortamlarda sıvı kaybı daha fazla olur. Bebeği direkt güneşe çıkarmadan bile yansıyan ışınlarla su kaybına uğrayabilir. Bu ortamlarda bol sıvı almaları sağlanmalıdır. Anneyi emen bebekler daha sık emzirilmeli, su içirilmelidir. Mamayla beslenen veya yemek yiyebilen çocuklara da yine sık sık su, meyve suyu ve ayran gibi mineraller içeren sıvılar verilmelidir. Güneş çarpması denen ve aşırı sıvı kaybına yol açabilen durumda çocuğun ateşi yükselir. Yüksek ateşi görünce, alışkanlıkla hemen antibiyotik başlayıp beklememeli, mutlaka doktora götürülmelidir. Her ateş enfeksiyon demek değildir, antibiyotik verip beklemek fayda yerine zarar verebilir.

Gıdalarda titiz olun: Gıdaların, sıcakta çok daha çabuk bozulabileceği düşünülerek, çocuklara verilen yiyeceklerin temizliğine, tazeliğine ve iyi korunmuş olmalarına dikkat edilmesi gerekir. Örneğin; tamamen steril hazırlanan kapalı ambalajlı dondurmaların bile eriyip yeniden dondurulmuş olması çok tehlikelidir. Tatil yörelerinde zaman zaman yaşanan elektrik kesilmeleri sonucu olabilecek bu risklere dikkat edilmelidir. Açıkta satılan yiyecek ve içecekler verilmemelidir. Özellikle otellerde açık büfe yemeklerde rastgele, çocuğun kendi tercihiyle seçtiği, besin ihtiyacını karşılamayacak, hatta zararlı olabilecek gıdaları almasına izin verilmemeli; çocuğa kontrollü özgürlük sunulmalıdır


Dr. Arzu Özgeneci (Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı):
“ÇOCUKLA TATİLDE YANINIZA ALMANIZ GEREKENLER”

“Tatile çıkarken yanınıza gerekli olabilecek ilaçları almanız iyi olur. Yanınıza ateş düşürücü şurup, yara bandı, cımbız, dijital termometre, sinek kovucu losyon, güneş koruyucu krem, antiseptik solüsyon, steril gazlı bez, alerji ve ishal ilacı almalısınız. Ayrıca sinek ve böcek sokmalarında kullanılan kaşıntı gideren kremler ve isilik için bebek yağı bulundurun. Havuzdan oluşabilen aşırı klora bağlı göz alerjileri, enfeksiyonları ve mantar hastalıklarına karşı da yanınıza ilaç alabilirsiniz. Güneş yanıklarına karşın aloe veralı güneş sonrası kremlerini de unutmayın. Eğer çocuğunuzun tatil öncesi zaten tedavisi devam ediyorsa, kullandığı ilaçlardan yeterli miktarda yanınıza almalısınız. En önemlisi tatile çıkarken yanınızda çocuk doktorunuzun ve kalacağınız yere yakın olan hastanenin telefon numarasını bulundurun.”

DİĞER YAZILAR
- HER ÇOCUK YALANSIZ BÜYÜMEYİ HAK EDER!
- ANNE DUYGUDUR!..
- HAYIR DEMEYİ BİLİYOR MUSUNUZ?
- KEK YAPAR GİBİ ÇOCUK YAPAMAZSIN!
- MAHREMİYETE SAYGI!
- ÇOCUKLAR ÖLMESİN!
- ÇOCUĞUNUZDAN VAZGEÇMEYİN!
- ANNE BABAYI PAYLAŞMAK!
- SÜT DİŞİ, DEYİP GEÇMEYİN!
- Sadece 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'n değil... HER GÜNÜN KUTLU OLSUN KADIN!..
Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.