Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:
Hülya Yıldırım

ÇOCUĞUNUZU OLDUĞU GİBİ KABUL EDİYOR MUSUNUZ?


Malum, stresin azı karar çoğu zarar. Fakat bu heyecanın tadında olması çocuğa motivasyon sağlarken; aşırısı çocuğu kitliyor, uyumunu zorlaştırıyor, hatta okul başarısını etkiliyor. Yapılan araştırmalar, erken çocukluk eğitimi alan çocukların ilk gün korkusu yaşamadıklarını ortaya koyuyor. Ama benim kızım mesela, bu yıl 4. sınıfa gideceği ve 3 yaşından beri de düzenli okul hayatı olduğu halde, okul açılmadan 1-2 gün önce tatlı bir heyecanla sarmalandı durdu. Fakat bahsettiğim tatlı heyecan! Ve çocuklarımızın heyecanını dengelemek de biz anne babalara düşüyor. Çünkü her konuda olduğu gibi bu konuda da çocuklarımız bizi aynalıyor. Bizim çocuğun okul hayatına dair kaygılarımız varsa onlar da kendi okul hayatları konusunda kaygılanıyorlar ister istemez.

Çocuk okulda ilk gün ne ile karşılaşacağını bilmiyor, daha önce okul deneyimi olsa da okulda neler değişmiş, öğretmenleri, arkadaşları onu nasıl karşılayacak merak ediyor. Merak duygusu fazlaca kabardığında da anksiyete kaçınılmaz oluyor. O yüzden her konuda çocuklara önceden onların yaşına uygun bilgilendirmelerde bulunmak sorunları en aza indiriyor.

HER ÇOCUK FARKLI VE HARİKA!
Okul konusunda ikinci en önemli konu ise, bence çocukları olduğu gibi kabul etmek! Bizler çocuklarımızı olduğu gibi kabul ediyor muyuz? Sadece anne babalar değil, eğitimcilerin de çocuğu kabul etmesi şart! Her çocuk özel ve biricik! Ve harika! İşte tam da bu noktada “her çocuk farklı öğrenir” bilgisi gündeme geliyor. Eğitim sistemimizde mutlaka olumlu gelişmeler ve değişimler de oluyor, fakat ben öğretmenlerimize çok fedakarlık düştüğü kanaatindeyim. Çok sevmeyen, kendisini adayamayacak olan bu mesleği seçmemeli! Bakıyorum, okul açılalı 2-3 hafta oluyor, veliler çağrılıyor; “Çocuğunuz falanca dersi öğrenemiyor! Destekleyin, ya da destek almasını sağlayın, deniyor.” Yahu çocuk okula öğrenmeye gidiyor, öğretecek olan da öğretmen değil mi? Ben evde neden çocuğun öğretmeni olayım ki, ben çocuğun annesiyim, babasıyım! Hayır, evde çocuklarımıza okul hayatlarıyla ilgili destek olmayalım demiyorum, ama çocuk dersin eğitimini okulda almalı. Ayrıca öğretmen, ayrıca dersane falan da olmamalı! Bunun için de çocuğa uygun öğretme şeklini öğretmenin uygulamaya koyması gerekiyor. Kısaca, çocuğa göre şerbet vermek diyebiliriz buna… “Ben dersi anlattım, anlayan anladı, anlamayanlar anlayanlardan öğrensin” metodu, hala devam ediyor ne yazık ki... Vallahi sinir oluyorum!

Bırakın dersi öğrenmeyi, bu keskin yaklaşımlar çocukları fena halde örseliyor, güvenlerini zedeliyor, onların hayat yolculuklarına çentik atıyor ki… Kimsenin buna hakkı yok! Yoksa, falanca dersi öğrenemeyecek çocuk yok zaten! Tıpkı yemek yemeyi öğrendiği gibi, tıpkı tuvaletini tuvalete yapmayı öğrendiği gibi, çocuklar kendilerine uygun yöntemlerle, kendilerine uygun zaman dilimlerinde her dersi öğrenebiliyorlar. İddia ediyorum: Her çocuk!

Ama tabii, önce çocuğu olduğu gibi kabullenmek ve ona uygun bir dil kullanmak gerekiyor. Bununla da ne anne babalar, ne de eğitimciler uğraşmak istemeyebiliyor. Ama süreç kaliteli olsun diyenler, ellerinden geleni yapıyorlar elbette... Çünkü su akar, yolunu bulur; çocuklarımız harikalar ve kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda, bizlerden uygun desteklerle yollarını buluyorlar.

ÇOCUĞU ARKADAŞIYLA KIYASLAMAYIN!
Okul konusunda en önemli üçüncü konu ise, çocuğu arkadaşlarıyla kıyaslamamak! Neden? Çünkü her çocuk farklı! “Bak falanca arkadaşın hiç korkuyor mu okuldan”, ya da “Bak o  nasıl öğreniyor, senin neyin eksik?” ya da “Kafan haylazlığa çalışıyor, milletin çocukları ders çalışıyor” demeyin. Çocuğunuza uygun tatlı dili, güler yüzü, uygun yöntemi keşfedin… Evet, çocuklarımızın sorunlulukları var, ama önce biz ebeveyn ve eğitimci olmanın sorumluluğunun hakkını vererek onlara örnek olalım.

Okul konusu daha çok su kaldırır, biliyorum… Başka bir hafta okul konusuna tekrar ve tekrar girmek üzere, tüm çocuklara ve velilere harika bir eğitim yılı diliyorum. Her şey sevgi ile anlamlı ve güzel, okul hayatı da…

 

ÇOCUKLARIMIZ OKULA BAŞLIYOR! HAZIR MIYIZ?..

Okullar açılıyor… Ve okul denince birkaç mesele hemen göze çarpıyor; ilk gün korkusu, öğretmen ve okul seçimi, çocuk okulda öğrenebiliyor mu kaygısı… Bütün bu başlıklar sağlıklı bakış açılarıyla yaklaşılmazsa çocuğun ve ailenin yaşamını alt üst edebiliyor. Uzmanlardan küçük ipuçları alarak yeni eğitim öğretim yılına hazırlıklı başlamaya ne dersiniz?

Ailelerin yanlış tutumunun, ilköğretime başlayacak çocuklara “ayrılık acısı” yaşattığı, özellikle çocuklarını okula gönderirken anne babanın yaşadığı endişenin çocuğu olumsuz etkilediği biliniyor. Anaokulu ve ilköğretime başlamak çocuk için çok yeni ve farklı bir deneyim. İlk kez okula giden çocukların kaygılarını azaltmak için anne babalara önemli görevler düşüyor. Nasıl mı?


Dr. Neslim Güvendeğer (Çocuk, Ergen, Genç Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı) Doksat:
“OKULA HAZIRLIK ÖZEN İSTER!”
  
“Sabahları aileden ayrılarak okula gidebilmek sağlıklı bir ‘ayrışma-bireyleşme’ sürecini gerektirir. Sağlıklı bir çocuk 6 yaşından itibaren bu süreci tamamlayarak ruhsal açıdan olgunlaşmış olur. 6 yaşından itibaren ebeveyninden sağlıklı bir şekilde ayrışıp, birey olabildiği için okuluna gitmek için gönül rahatlığıyla evinden ayrılabilir. Çünkü akşam evine döneceğini ve ailesine kavuşacağını çok iyi biliyordur. Bu nedenle, ailelerin öncelikli olarak çocuklarında bu sağlıklı ayrışma-bireyleşme sürecini temin edecek ebeveyn tutumlarını sergilemeleri çok önemlidir. Bu tutumlar şu şekilde özetlenebilir:

ÇOCUĞUN SAĞLIKLI BİREYSELLEŞMESİ İÇİN…
- Çocuğunuzun temel bakım ihtiyaçlarını (barınma, beslenme, duygusallık, sağlık, eğitim) bebeklik döneminden itibaren eksiksiz şekilde karşılamaya özen gösterin.
- Her zaman şefkatli ve anlayışlı olun, ancak sınırlar ve kurallar konusunda kararlı davranın.
- Çocuğunuza karşı her zaman net, kararlı ve tutarlı davranın.
- Aşırı koruyucu ve kollayıcı bir tutum sergilemeyin. Bu tarz davranışlar çocukta özgüven gelişmesini örseler.”

 

Psikolog Serap Duygulu:
“OKULA İLK ADIM ÇOK ÖNEMLİDİR”
“5 ÇOCUKTAN 4’Ü İLK GÜN SORUN YAŞIYOR”

“Çocuğu okula hazırlamak için yapılan tüm uğraşılara rağmen ilk gün yaşanan sıkıntı ve gözyaşları engellenemeyebilir. Araştırmalara göre, 5 çocuktan 4’ü okulun ilk günü sorun yaşıyor. Bunun doğal olduğu unutulmamalıdır. Ancak bilindiği gibi gözyaşları da olsa okulda kalmak zorunludur. Bunun bilincinde olarak çocuğa karşı kararlı bir tavır izlemek ve hiçbir şeyin durumu değiştirmeyeceğini bilmesini sağlamak önemlidir. Kararlı olurken sabırlı ve sevecen bir tutum sergilemek ilk kuraldır. Ağlayan, hırçınlık yapan çocuğa kızmak, tepki göstermek ya da başkalarıyla kıyaslamak çocuğu daha da gerginleştirir. Aşırı koruyucu ailelerde büyüyen ve daha önce okul öncesi eğitim almamış çocukların okula uyum sürecini daha zor atlattıkları bilinmektedir.

Aslında bütün sorun çocuğun ailesinden ve evinden ayrı kalmasının getirdiği kaygı ve tedirginliktir. Okula doğru bir şekilde hazırlanmamış çocuk, zaman içinde bu uyum sürecini atlatamazsa ‘Okul Sendromu’ adı verilen bir tepki geliştirebilir. Bu, okula gitmekten kaçınma, iştahsızlık, uyku problemleri, ortada bir neden yokken ağlama ve özellikle baş ve karın ağrısı, mide bulantısı, kusma gibi psikosomatik belirtilerle ortaya çıkabiliyor.”

 

OKUL DEĞİL, ÖĞRETMEN SEÇİYORUZ
Öte yandan, ilköğretimde, okuldan ziyade öğretmenin seçiminin çok önemli olduğu vurgulanır. Öğretmen, sahip olduğu özelliklerle çocuğun saygısını ve güvenini kazanıp çocuğun kurallara severek ve isteyerek uyması konusunda kılavuz rolü oynar. Çocuğun, anne ve babasından sonra özdeşim yaptığı en önemli rol figürlerinden birisi sınıf öğretmenidir.

Öğretmenini seven bir çocuk daha keyifli ders çalışır ve daha iyi öğrenir. Peki iyi, hatta ideal bir öğretmen hangi özellikleri taşır?

Ömer Balıbey (Eğitimci):
“İDEAL ÖĞRETMEN NASIL OLUR?”
“Bir öğretmenin her zaman bilgisi ve sevgisi önde olmalı. Örneğin, öğrencisi çok sesli ya da içekapanık bir çocuk olabilir. Öğretmen rolünü iyi oynamalı. Öğretmenin rolünü iyi oynamamasının nedeni bilgi eksikliğidir. En önemlisi öğretmenin bilgisidir. Öğretmen sınıfta çocukların karşısına çıkarken bilgili çıkması lazım. Bugün disipline, sınıftaki karmaşıklığa baktığınız zaman bunun temelinde öğretmenin konusuna hakim olamaması, bilgisizliği yatıyor. Kimyaya, matematiğe hükmeden öğretmen; derse gelir gelmez sınıfına bilgisiyle, otoritesiyle, sevgisiyle, hakim olan öğretmen ne çocuklara karşı bir saygısızlık eder, ne de onlardan saygısızlık görür. Ayrıca öğretmen çocuğun dışarıdaki dünyasını, dışarıdaki hayatını, hayalini görmelidir. İdeal öğretmen, mesleğini seven ve bu mesleği katkısız fedakarlık içerisinde yapan öğretmendir. İdeal öğretmende zaman kavramı yoktur. Toplumla kaynaşan, çocuğun hür düşüncesine önem veren, kendisiyle barışık, çağdaş teknoloji ve bilgi okur yazarı olan, her şeyi bilen değil, her şeyi bilen öğrenci yetiştiren, öğrencilerine kitap bilgisi değil, toplumun ve çağın ihtiyaçlarına göre görsel ve deneysel tecrübelerini yansıtan, bir takım koçu olan, sanayi ve bilgi toplumunun istediği kişiyi yetiştiren kişidir.”

ÖĞRETMEN KADAR OKUL DA ÖNEMLİ!
Okul da çocuk için ikinci yuva yerine geçecek bir mekan olduğu için çocuğa güven veren, sempatik bir yer olmalıdır. Tercihen eve çok uzak olmayan bir okul idealdir.  Okulun etkin şekilde çalışan bir rehberlik ve araştırma servisinin olması, okul fobisi veya başka ruhsal sorunlarla başa çıkmada bu birimlerin desteğinin alınması gerekir.

Okulda uygulanan eğitim şeklinin hazırcılık ve ezberciliğe yönelik değil araştırma, düşünme ve öğrenmeye yönelik olması da çok önemlidir. Bu tarz bir eğitim zekanın daha da iyi gelişmesini destekler.

Okulun sağlayacağı ek sosyal faaliyetler (müzik, sanat, spor, tiyatro vb.) okula uyumu kolaylaştırır ve devam arzusunu kuvvetlendirir. İlköğretim çağı, çocuğun içindeki temel yeteneklerin keşfedileceği bir dönemdir. O nedenle, imkanları geniş bir okul çocuğun birçok sosyal faaliyetle tanışmasını sağlayarak özgüvenini destekler.

Tabii okulun reviri, yemekhanesi, tuvaletleri hijyenik şartlara uygun olmalı, ekip ve eleman donanımı yeterli olmalıdır. Bu noktada idari kadronun özellikleri de çok önemlidir. Tüm kadronun sevecen, anlayışlı olması, disiplin kurallarında tatlı-sert otorite yöntemlerinin uygulanması çocuğun iç tutarlılığının gelişmesine zemin oluşturur. Aynı zamanda idari ekip ve öğretmenlerin aileyle işbirliği içerisinde olması, çocuğun başarısı ve sorunları hakkında aileyi bilgilendiren bir anlayışa sahip olmaları önemlidir.

ÇOCUĞUM OKULA ÖĞRENMEYE GİDİYOR! AMA ÖĞRENEBİLİYOR MU?
İlk gün yaşanabilecek olası sorunlara iyi hazırlandınız, okul ve öğretmeni de kılıkırk yararak seçtiniz. Ve bu çocuk okula öğrenmeye gidiyor. “Peki öğrenebilecek mi? sorusu tüm velilerin derdidir. Çünkü çocuk okula öğrenmeye gider, bir şekilde öğrenir de ama gelin siz o süreçte yaşadığı sıkıntıyı bir de çocuğa ve ailesine sorun… Okul dönemi çok uzun bir dönem, sürecin sağlıklı ve mutlu olabilmesi için, her çocuğun farklı öğrendiğini kabul etmemiz ve çocuğun potansiyelini en üst düzeyde ortaya çıkarabilmek üzere, çocuğa uygun öğrenme şeklini bularak çocuğa o şekilde yaklaşmamız gerekiyor. Bunun için de aslında yine öğretmenlere çok iş düşüyor. Nasıl mı?


Dr. Fatih Kalkınç (Uzman Psikolojik Danışman):
“HER ÇOCUĞUN KOLAY ÖĞRENEBİLEĞİ BİR YOL VAR?”

Görsel zekası olan çocuklar resimlerle ve video filmlerle daha kolay öğrenirken, bedensel zekası olan çocuklar dokunarak, deneyerek ve uygulayarak daha iyi öğrenirler. Matematik zekası olan çocuklar mantığa dayalı, sebep-sonuç ilişkileriyle rahatça öğrenirken, müzik zekalı çocuklar müzikle, dilsel zekası olan çocuklar dinleyerek ve okuyarak öğrenmede daha başarılı olurlar.

Zeka tipi ne olursa olsun her çocuğun kuvvetli ve zayıf olduğu yanları vardır. Eğer okullarda bu zeka tiplerinden sadece bir ya da ikisi kullanılırsa, zeka tipi bunun dışında kalan çocuklar kendi yetenekli yanlarını geliştiremeyecek, öğrenme işini zevk almadan ve daha uzun sürede tamamlayacak ya da hiç öğrenmeyeceklerdir.

Daha 5 yaşındayken iki hamle sonrasını düşünerek satranç oynayan ama okulda öğrenme güçlüğü çeken çocuğu ne ile açıklayabiliriz?

Harekete dayalı (bedensel) zekası olan çocuklar yerlerinde pek oturamaz ve kıpır kıpırdırlar. Klasik eğitim veren okullarda çocukların pek fazla hareket etme şansı yoktur. Tahtaya yazılanı ya da öğretmeni sessizce dinlemek ve not almak durumundadırlar. Oysa bu çocuğun öğrenebilmesi için kaslarını hareket ettirmesi, dokunması, uygulaması gerekmektedir. Sosyal zekanın kullanılabilmesi için de sorular sorarak, konuşarak (grup faaliyetleri) öğrenmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak, tek tip zekaya hitap ederek, çocukları bir kalıp içine sokmaya çalışmak, yetişecek pek çok dahiye engel olmak demektir. Çocuklara yeteneklerini gösterme, geliştirme ve başarılı olma şansı verilmelidir.”

 

Kaynak: 99 sayfada İdeal Öğretmen-Ömer Balıbey-Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Okul Evde Başlar-Dr. Fatih Kalkınç-Fer Kitap

 

 

DİĞER YAZILAR
- HER ÇOCUK YALANSIZ BÜYÜMEYİ HAK EDER!
- ANNE DUYGUDUR!..
- HAYIR DEMEYİ BİLİYOR MUSUNUZ?
- KEK YAPAR GİBİ ÇOCUK YAPAMAZSIN!
- MAHREMİYETE SAYGI!
- ÇOCUKLAR ÖLMESİN!
- ÇOCUĞUNUZDAN VAZGEÇMEYİN!
- ANNE BABAYI PAYLAŞMAK!
- SÜT DİŞİ, DEYİP GEÇMEYİN!
- Sadece 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'n değil... HER GÜNÜN KUTLU OLSUN KADIN!..
Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.