Son günlerde, annelerden “çocuğa hayır demek” (ya da diyememek mi desem) konusunda o kadar çok şikayet alıyorum ki, bu konuyu tekrar gündeme getirmek farz oldu.
Günümüzde kadın olmak malum, zor sanat… Evde çalış, işte çalış, eşine-çocuğuna yetmeye çalış, kariyer de yap, çocuk da yap, büyüklerle ilişkileri düzenle, eve yardımcı bul, onunla uyum yap… Üstüne üstlük herkese hoş görü gösteren, empati yapan, her ayrıntıya çözüm üreten kişi de sen olmaya çalış… Vallahi can dayanmaz, nitekim dayanmıyor! Anneler kendilerini çoğu zaman yorgun ve tükenmiş hissediyorlar. Bu konuyu başka bir yazımda ayrıca ayrıntılarıyla ele alacağım. Çünkü mükemmel olmaya çalışmak da biz kadınların kusuru!
Maalesef, bu, günlük ve herkese yetmeye çalışılan koşturmaca içinde çocuklara sınır koymak, hayır demek konusunda da istikrarlı olunamıyor işte… Zayıf bir anınızda, yorgun bir anınızda, sinirli bir anınızda, işinizin başınızdan aştığı bir anınızda aslında daha önce kural olarak koyduğunuz, sınır koyduğunuz, hayır dediğiniz bir konuya “İyi peki” deyiveriyoruz. Çünkü bizler de insanız…
ÇOCUK MESAJI ALIR! Ama, bebek-çocuk bu; insan olmanızı falan dinlemiyor. Mesajı alıyor! Verdiğimiz mesaj ne? Çifte mesaj, çocukta; “Nasıl ya, bu hayırların bir hükmü yok demek ki” duygusu uyandıran ve aslında güven ilişkisini de zedeleyen bir mesaj… Çocuk zaten anne ve babanın sınırlarını zorlamak üzere doğal bir motivasyon içinde, sınırları zorlayarak yaşadığı hayatı keşfediyor. Nerede duracağını anne babasından öğreniyor. Bir dur diyen, bir hayır diyen yoksa, lastiği fırlamış araba gibi, Allah korusun her tehlikeye açık hale gelebiliyor.
Bu arada da anne babanın enerjisi, zamanı ilgisi, sevgisi, paylaşımları, evetleri ve hayırları; yani, anne baba ve yakın çevresiyle ilişkisiyle besleniyor.
Abartma, diyenleriniz olabilir; fakat ne yapalım ki, bebeğimizle, çocuğumuzla ilişkimiz işte böyle her an, ilmek ilmek örülüyor! Bir yerde ilmek kaçtıysa, (bu sizin için çok önemsiz gibi görünen, çok ayrıntı, hatta hiç fark etmediğiniz bir nokta da olabilir, çocuğun dünyasındaki etkisini bilemezsiniz) ilmeğin nerede kaçtığını bulmak ve ilişkiyi o kaçan noktadan tekrar yakalamak zorundasınız.
Yoksa, çocuğu alıp doktor doktor dolaşmak, çocuğu psikologlar eşliğinde büyütmek çocuğun sağlıklı büyümesi ve potansiyelini en üst düzeyde ifade edebilmesi için yeterli gelmiyor. Uzun lafın kısası, şüphesiz elinizden geleni yapıyorsunuz, çağın bilgilerini de takip ediyorsunuz, uzmanların bir dediğini iki etmiyorsunuz; ama yine de bir şeyler eksik, bir şeyler ters gidiyorsa, orada durup bir soluklanmanızı öneririm. Çünkü ancak çocukla ilişkinizde kaçan ilmeği bulduğunuzda bilgiler ve uzmanlar bir işe yarayacaktır.
İŞ YİNE BAŞA DÜŞTÜ! Yine iş başa düştü değil mi? Neden; çünkü hiçbir uzman sizi, çocuğunuzu, ailenizi; sizin, çocuğunuzun ve ailenizin özelliklerini-dinamiklerini sizden iyi bilemez! Sizin hissettiklerinizi hissedemez! Doğru kaynaklardan çağın bilgilerini edinmenin yanı sıra içimize bakıp içimizi dinlemeyi de öğrenmeye ya da içimizle bağlantı kurmayı hatırlamaya ihtiyacımız var. Bir soruna çözüm ararken, hissinize yönlenmenizi naçizane öneririm.
Tabii, bu arada çocuğumuzun bir de doğuştan getirdiği mizaç özellikleri var. Çocuğa “Hayır” derken bu mizaca uygun bir yol yöntem bulmak, çocuğu uygun bir sunum yapmak da önemli. Yani her çocuğun okulda farklı öğrendiğini nasıl kabul etmek ve çocuğa uygun bir öğretme metodu geliştirmek zorundaysak; biz anne babaların da çocuğa kurallar koyarken, çocuğa evet ve hayır cevaplarını verirken çocuğun mizacına hitap edecek yol ve yöntemler geliştirmemiz gerekiyor.
ÇOCUKLA ÇOCUK OLUYORUZ! Bir de anneler inattan şikayetçi, hepimiz, “Çocuklar çok inatçı” diyoruz. Ama çocukla inatlaşan biz olmasak, çocuk karşısında inatlaşacak kimse bulamayacak ki… Hani öfke baldan tatlıdır der ya, sanki inatlaşmak da öyle… Seviyor muyuz ne? Sonuç alamadığımızı bile bile inatlaşıyoruz çocukla... Yahu, anlamıyoruz ki, çocuk zaten bizi tanrısı gibi görüyor…
Ve son olarak, çocuğa hayır derken, hayır dediğiniz şeyin yerine neyi koyduğunuza bakmanızı öneririm. Çünkü evren boşluk kaldırmaz! Bilgisayarda oyun oynama! Peki ne yapsın? alternatif öneriniz ne? Abur cubur yeme, ya da fast food yeme! Peki, ne yesin? O akşam yemekte onun sağlıklı ama aynı zamanda çocuğun sevebileceği ne var? Televizyon karşısında bu kadar çok oturma! Peki nerede otursun? Siz tv karşısındayken o odasına gidip kitap okumayacaktır!
AYNAYA BAKALIM! Çocuklarımız fast food yiyecekler, tv ve bilgisayara, hatta cep telefonlarına bağımlı… Çoğu çocuk gibi yaşamıyor, dolayısıyla çocuk gibi de hissetmiyorlar. Masumiyetleri zedelenmiş durumda… Biz ebeveynler ve eğitimciler ise, “Cık cık cık” yapıp duruyoruz… Peki önerimiz ne? Ve bir de aynaya bakalım, çocuklara önerdiklerimizi bizler uyguluyor muyuz? İstemediğimiz alışkanlıkları kendi kendilerine ediniyor olabilirler mi? Biz nerede bu istemediğimiz alışkanlığı edinmesine farkında bile olmadan çanak tuttuk?
Pardon ama, 2 yaşındaki çocuğun eline bilgisayar tutuşturan da, abur cubur tutuşturan da bizler değil miyiz?
Tabii, çocuğa hayır demek bağımlılıklar geliştiğinde bir işe yaramayacaktır; çünkü çocuğun elinden abur cuburunu ya da pc oyununu birden bire aldığınızda kriz başlar, hem çocukta hem de ilişkide… Ufak ufak, her seferinde küçük bir adımla, çocuğunuzun geliştirmesini istediğiniz sağlıklı alışkanlıkları sağlıksız olanlarla değiştirmesine yardımcı olmalısınız. Aman, çocuğunuzla ilişkinizde kaçırdığınız ilmek ve ilmeklere dikkat! Onlar çocuğunuzla ilişkinizde çözmekte zorlandığınız kapıları açacak anahtarlarınızdır! |