Hamilelik sürecine, hazırlıklı bir şekilde, bebek sahibi olmayı seçerek başlamak, sonrasında 9 ay boyunca rutin kontroller eşliğinde bebeği sağlıklı bir şekilde dünyaya getirmek; bebek doğduktan sonra da bebeğin büyüme ve gelişmesinin ayına-yaşına uygun gidip gitmediğini çocuk doktorunun önerdiği kontrol muayeneleriyle takip etmek çok önemli. Yani, buna kısaca, anne karnında itibaren bebeğin sağlığını korumak, büyüme ve gelişimini takip etmek diyebiliriz ki, tıp dilindeki adı da "sağlıklı bebek izlemi" oluyor. Sağlıklı bebeğin izlemi de her şeyden önce bir sorun olmadan, hastalanmadan bebeğin çocuk doktoruyla düzenli olarak buluşması demek oluyor ki; yapılan kontrol, aşı ve uygulamalarla bebeğin hastalanması, dolayısıyla da basit hastalıklar nedeniyle bağışıklık sistemi daha oluşma sürecindeyken hasar görmesi engellenerek, bebeğin hayatının tehlikeye girmesi önleniyor.
Örneğin, ülkemizde tedavi edilebilir zeka geriliklerinin en önemli nedenlerinden olan Fenilketonüri'nin teşhisi doğumdan hemen sonra yapılıyor. Bebeğin topuğundan alınan bir damla kan ile yapılan test sayesinde, bebeğin Fenilketonüri hastası olup olmadığı tespit edilerek bebeğin kaderi olumlu yönde değiştirilebiliyor. Düşünsenize, sadece bir damla kan ile yapılan bu test sayesinde hastalık tespit ediliyor, tedavisi basit ama test yapılmazsa ve bebekte de bu hastalık varsa bebek durduk yerde zeka özürlü oluyor. Keza, aşılar konusu da öyle çok önemli! Ölümcül birçok hastalıktan bebekler aşılar sayesinde korunuyor.
Sağlıklı bebeğin takibinde en önemli konulardan biri de büyüme ve gelişmenin aynı şey olmadığı; dolayısıyla büyüme ve gelişme birbirine paralel, birbirini destekleyen kavramlar ama aynı şeyi anlatmıyorlar. Ve biz anne babalar bebeğimizin hangi ayda, hangi yaşta, hangi fiziksel, duygusal, sosyal, zihinsel ve ruhsal özellikler göstermesi gerektiğiniz genellikle bilmiyoruz.
Tam da bu noktada çocuk doktorlarına büyük iş ve farkındalık sahibi olmak düşüyor. Bebek yeni doğduğu dönemde her şey bebeğin beslenmesi, uykusu ve gaz sancısı üzerine şekillenirken, dikkatli bir çocuk doktoru bebeğin emme probleminden kalp hastası olduğunu şıp diye anlayabiliyor, ya da geçmeyen gaz sancılarından bebeğin otistik olabileceğine dair tüyolar alabiliyor. Tabii ki doktorlar, durduk yerde anneleri paniğe sokmasınlar, ama eğer bir sorun varsa da erken teşhis, hemen tedaviye başlanabilmesi için çok önemli işte…
Düşünsenize ülkemizde her 110 bebekten biri otistik doğuyor, her 100 bebekten 2'si kalp hastası olarak doğuyor ve siz kucağınızdaki bebeği sağlıklı sanabiliyorsunuz. Bebeğin doğumsal kalp hastalığı varsa ve erken teşhis edilmezse hayatı riske giriyor; böyle kalp hastası olduğunu bilmeden büyümüş öyle çok insan, öyle de çok kayıp vakası var ki… Ya da mesela bebek otistik; ilk 2 yılda otistik çocuklarda "özel eğitime" başlanması gerekiyor. Doktor tarafından anne bir çocuk psikiyatristine yönlendirilmezse, çocuk ciddi zaman kaybediyor, bir bitki gibi, bir kenarda soluyor, hayata karışamıyor. Ama aynı durumdaki başka bir bebek, erken dönemde özel eğitim almaya başladığı için hayata karışabiliyor.
Tam da bu noktada en önemli kavramlardan biri de bebeğin bizim küçük bir kopyamız olmadığını hiç unutmamak! Bebeklerimizi iyi gözlemlemek, ayına-yaşına uygun büyüyüp geliştiğini çocuk doktorlarıyla sürekli iletişimde olarak takip etmek.
Tabii, ailelere ve çocuk doktorlarına ne kadar büyük bir sorumluluk düştüğünü anlatmama gerek yok! Ama birçok çocuk doktorunun ilgili uzmanlık alanlarına çocuğu yönlendirmedikleri için, ailelere zaman kaybettirdiğini de zaman zaman üzülerek görebiliyorum. Örneğin, çocuk 3 yaşında hiç konuşmuyor, çocuk doktoru "Biraz daha bekleyelim" diyebiliyor aileye… Aile ne yapsın, "Doktora götürdüm, bekle" dedi, diyor… Sonuçta, her şey dengeli ve ölçülü bir şekilde tetikte olmayı ve önlem almayı gerektiriyor işte! Önlemleri gecikmeden alırsak, sonradan yana yakıla çare aramak zorunda kalma riskimiz de çok düşüyor çünkü… |