Bir çocuğa verilebilecek en güzel hediye, ona duygularını tanıma ve ifade etme özgürlüğü tanımak ve bunu geliştirmesine destek vermekle sağlanabilir… Ki, bu da esas olarak çocuğun duygusal gelişimini takip etmekle başlar… Gelin, bu 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda çocuklarımızı daha çok anlamaya, onların kendilerini daha çok anlamasına ve ifade etmesine imkan verelim. Ve bu, çocuklarımızla ilişkilerimizde artık hep yaşadığımız bir iletişim modeli olsun.
Duygularımız, içimizden ya da dışarıdan gelen uyaranların, o an bizim üzerimizdeki etkisidir. Duygular, içsel (esas) gerçeğimizin dolaysız ifadeleri olduğu için kişi üzerindeki yaptırımları sözcüklerden ve akıl yürütmeden daha etkilidir. Kabul edelim ya da etmeyelim, fakat dünya duygularımızın üzerinde dönüyor, dersek abartmış sayılmayız. Öyleyse durmayın, çocuğunuzla fırsat buldukça duyguları tanıma, anlama ve anlatma oyunları oynayın! Çok yararını göreceksiniz! Çünkü büyük-küçük fark etmiyor, her insanın derdi aynı; anlaşılmak! Anlaşılabilmek ve anlayabilmek için ise önce kendi duygularımızı anlamaya ve anlatmaya ihtiyacımız var. O yüzden çocuğunuza her fırsatta sorun, “Nasıl hissediyorsun?”
Prof. Dr. Füsun Akkök (Psikolog-Eğitimci): “DUYGULARI TANIMA ALIŞTIRMALARI YAPIN” Kendi duygularımızı fark etmek ve ifade etmek, başkalarının duygularını fark etmek ve ifade etmek, çocukluk yıllarından başlayarak geliştirdiğimiz, -özelikle de 7 yaşından itibaren- bir beceridir.
Ebeveynler çocuklarının (7-14 yaş) duygularını tanıması ve ifade etmesi konusundaki becerisini desteklemek üzere, şunları yapabilirler:
- Çocuğunuza kendi duyguları tanıtırken öncelikle dikkatini duyguları üzerine çekin. “Suratını asmışsın, kızgın mısın? Ne oldu? Seni kızdıran nedir?” Ya da, “Ne güzel gülümsüyorsun, mutlu görünüyorsun” gibi ifadeleri sık kullanın.
- Çocuğunuzla duygular ve duyguların ifadesi üzerinde konuşun. Farklı duygulardan söz edin. Örneğin; “Sevdiğin birini gördüğün zaman ne hissedersin?”, “Arkadaşlarınla oyun oynarken yenilirsen, ne hissedersin?” gibi sorularla farklı duyguları tanımasını ve doğru ifade etmesini sağlayın.
- Aşağıdaki yüz ifadelerini onlara gösterin ve her bir yüz ifadesinin üstünde konuşun. Karşınızdaki kişinin duygularını yüzünden anlayabileceğinizi açıklayın.
- Çocuklarınızdan; sevinçli-mutlu birinin, şaşkın birinin, üzgün birinin resmini çizmesini isteyin ve çizerken onlara yardım edin.
-Çocuğunuza bazı durumlar söyleyin, bu durumlar karşısında kendisini nasıl hissedeceğini sorun ve yüzüyle de ifade etmesini isteyin. Örneğin; akşam baban eve gelirken sana çok istediğin bir şeyi alıp getirse ne hissedersin? Ya da, annenin sana yeni aldığı pantolon kazayla yırtıldı, ne hissedersin?
-Gazete ve dergilerden farklı yüz ifadelerini gösteren resimleri çocuğunuza gösterin. Resimle ilgili bir öykü anlatın. “Bu adam üzgün görünüyor, neden acaba? Belki de kendini iyi hissetmiyordur?” diyerek öyküleri çeşitlendirin.
- Yüzünüze üzgün, mutlu, sevinçli, kızgın, şaşkın, vb. ifadeler vererek çocuğunuza bu ifadelerin ne olduğunu sorarak bir oyun geliştirin.
Derya Gülterler (Klinik Psikolog): “ÇOCUĞUN DUYGULARINI YAŞAMASINA İZİN VERİN!” “Büyükler, çocukları anlayamadıklarından hızla tanımlarlar: Hiperaktif, davranım bozukluğu, inatçı, kıskanç... Oysa çocuk davranışıyla kim olduğunu değil, ne yaşadığını anlatmaya çalışır. Tıpkı yetişkinler gibi çocukların da hiçbir davranışı sebepsiz değildir. Çocukların davranış çeşitliliği yetişkinler kadar çok olmadığı için, farklı duygulara aynı davranışlarla tepki verebilirler. Çocuk kızdığında da, acıktığında da, verdiğiniz yemeği yemek istemediğinde de, canı acıdığında da, arkadaşları onunla dalga geçtiği için incindiğinde de, siz babasıyla kavga ettiğiniz zaman kendisini suçlu hissettiğinde de, kardeşini daha çok sevdiğinizi düşündüğü için kıskandığında da, oyunu daha bitmemişken yatması gerektiğini söylediğiniz için hevesi kursağında kaldığında da, çok ödevi olduğunda bitiremeyeceğini düşünerek kaygılandığında da 'öfke patlaması' geçirebilir. Kendi çocukluklarını buz dağının diplerine gömmüş yetişkinler içinse bu durum çok kafa karıştırıcı olabilir."
PANİK BULAŞICIDIR! Çocuklar öfkelendiğinde, duygu ve davranış çeşitliliği az olan yetişkinler ise paniğe kapılırlar. Kötü haber: Panik bulaşıcıdır! Çocuk bağırır, anne bağırır. Ta ki biri pes edene kadar. Çocuğun öfkesi durulsun diye gereken her türlü taviz verilir. Çikolata, şeker, bilgisayar, televizyon, oyuncak... Bir an etraf sakinler ve sonra çok geçmeden aynı senaryo, aynı oyuncularla yeniden sahnelenmeye başlar. Çünkü çocuğun ihtiyacı olan ne çikolata, ne de televizyon... Sadece bir anlığına, içinde bulunduğu duygudan azıcık uzaklaşmış olur. O anı hatırlatacak küçücük bir tetikleme (çizgi filmdeki çocuğun arkadaşları, reklamdaki sarışın oğlan...) yeni öfke patlamasını çağırıverir. Anlaşılmayan ve yaşanmasına izin verilmeyen her duygu yeniden patlak verir.
DAVRANIŞLARIN SEBEPLERİ DUYGULARDIR! Annelerin hem en iyi hem de en kötü tarafı sürekli çözüm bulmaya çalışıyor olmalarıdır. Acıkınca, susayınca, üşüyünce, hastalanınca annenin işi hemen bir çözüm bulup çocuğu o durumdan kurtarmaktır. Gel gör ki, duyguların çözümü olmaz. Bir duygunun sağlıkla yerini başka bir duyguya bırakması, yaşanıp tükenmesi ile olur.
Eğer bir çocuk sıklıkla aynı davranışı gösteriyorsa, bu davranışa sebep olan duygusunu tanımıyor, adlandıramıyor ya da bu duygu yaşadığı yerde kabul görmeyeceği için onu başka bir şeye dönüştürüyor demektir.
Öfkesi içine sığmayacak kadar çoğaldıysa vurabilir; ama size ya da oyuncaklarına değil, öfke yastığına. Bağırabilir; belki evde değil ama parkta. Çaresiz hissedebilir, ağlayabilir, somurtabilir, kıskançlıktan çıldırabilir. Hepsi insana ait! İzin verin! Çünkü sadece izin verirseniz çocuk duygusuyla tanışabilir.”
Nesrin Dosdoğru (Psikolog): “ÇOCUĞUN DUYGUSAL GELİŞİMİNİN TAKİBİ ŞART!” “Unutulmamalı ki en önemli konu duygusal gelişimin fazla somut algılanması. Aileler duygusal delişimin 1.2.3... gibi sırayla olduğunu ve nasılsa tamamlanacağını düşünüyorlar. Oysa hatalı duygusal yapılanma bireyin kılavuzu oluyor ve maalesef bir ömür hayatını yönlendiriyor.
Olgunlaşma, öğrenme, deneyimleme spirali olarak bakabileceğimiz duygusal gelişimin yaşlara göre özelliklerini şöyle özetleyebiliriz:
1 yaş: Kayıtsız ve aşırı heyecanlı, yıl sonuna doğru daha da bağımlı.
2yaş: Duygusal tanımlama yılı. Boşluklar sürekli doluyor. Gelişim çok hızlı, algı çok açık, meraklı. En çok ihtiyaç duyulan şey; güven duygusu. Çocuk, anne babaya yapışır. Sınırlara ihtiyaç vardır; bu dönemde çocuğun kendi duygusal haritasını kodlaması için sınırlar çok gereklidir. Çünkü tanımlanamayan sınırlar; dikkat dağınıklığını hazırlar, somut düşünmeyi ve öğrenme becerilerini olumsuz etkiler.
3 yaş: Huysuz bir yıl başlar. Çocuk artık mutsuzdur, her istediği olmalıdır, daha karamsardır. 2 yaş kadar bağımlı davranmaz. Hayal dünyasını yansıttığı dil gelişimi ile oyun kurma yılıdır. Artık, duygularla oyun başlasın modundadır.
4 yaş: Duygusal döngünün sınırları oluşmuştur ve döngünün dönme yılıdır. Olumsuz-olumlu duygu geçişleri daha doğal gerçekleşir. 4 yaş ikna edilebilirlik yılıdır. Güvenli ortam, duygusal empatiyi getirir.
5 yaş: Artık duygular dile döküldüğü için, çocuk memnun ama duygusal geveze bir yıl yaşar. Hayat-rekabet demektir. Hep bir aktivite ve heyecan hissi yoğundur. Susmak zor gelir.
7 yaş: Otoriteyi ve kuralları kabul zamanıdır. Uyum ve saygı yılıdır. Sistemi tartışmaz, görevini yapar. Kendi yaşıtlarını rakip olarak algılar. Utanma duygusu çok yoğun yaşanır. Sosyal ortam ile aile içindeki özgüven tanımlarını tartışır.
9 yaş: Duygusal sistem artık organizedir. Karmaşık duygularla; aynı anda birden çok duygunun hissedilmesi durumunda çok rahat başa çıkar. Merak ve iyimserlik yılıdır. İçe dönük, merhametli, suçlu hissetme yılıdır.