ANNELİĞİMİZİ TANIMAK VE ANLAMAK… VE HATTA ANNELİĞİMİZLE VE ANNEMİZLE YÜZLEŞMEK… NE DERSİNİZ?..
Anneler Günü, şüphesiz annelerimize sevgimizi ve şükranlarımızı ifade etmekte yoğunlaştığımız çok özel bir gün… Peki bu gün; kendimizi, annemizi ve kendi anneliğimizi yeniden tanımamıza, tanıyıp anlamamıza, anneliğimizle ve annemizle olan ilişkimizle yüzleşmemize; kısaca, ilişkilerimizde, günlük hayatımızda kendimizi (daha) iyi hissetmemize de vesile olabilir mi? Ben olsun istiyorum! Çünkü anne, annelik, anneliğimiz, annemiz çok önemli bir başlangıç noktası! Malum…
Bir kaç sene önce eğitmen olarak bir festivale katılmıştım. Festival’in son günü, 5 Mayıs, tam da Hıdrellez’e denk geliyordu, ve benim de “kendimizi ve ilişkilerimizi tanıyarak anlamak” başlıklı bir konuşmam vardı.
Konuşmamın ana teması anlamak, yani “anlam”dı aslında; çünkü dünyaya gelişimizin bir anlamı var, biricikliğimizin bir anlamı var. Fakat, doğduğumuzda hayatın bizim için bir anlamı var mıydı? Yaşadığımız dünyanın, içinde bulunduğumuz Evren’in bir anlamı var(dı) elbet; bildiğimiz ya da bilmediğimiz, ya da bildiğimizi sandığımız bir anlamı; fakat, annemiz bizi ilk kucağına alıp da gözlerimizin taaa içine baktığında ve “Bu bir mucize” diye haykırdığında yaşamın bir anlamı var mıydı?”
ANNEMİZ İLK SEVGİYLE BAKTIĞINDA… İşte, yaşamın anlamını ilk idrak edişimiz, annemiz gözlerimizin içine sevgiyle ilk baktığında ve bizim bir mucize olduğumuza, bu dünyada biricik ve tek olduğumuza, bu dünyanın olmazsa olmaz bir parçası olduğumuza onay vermesi ile başlıyor.
Eğer, annemizden koşulsuz sevgi, kabul, anlayış, güven, bağlılık, biricik ihtiyacımıza uygun bir ilgi ve özen alıyorsak, hayat yolculuğumuza da şanslı başlamış oluyoruz. Çünkü hayattaki ilk ilişkimizi “annemizle” deneyimlerken, bu çok özel ilişkinin getirdiği etkileşimler ile “değerli” ya da “değersiz” olduğumuza kanaat getiriyoruz. Ve işte böylece, ilk 3 yaşta, annemiz başta ve temel olmak üzere, aile içinde kurduğumuz ilişkilerle ve yaşadığımız etkileşimlerle kendimizi tanıyarak anlama sürecimiz de başlıyor.
Sonuçta, hepimiz bir rahme düştük, bir doğum kanalından geçtik ve bir annenin göğsüne doğduk! (Babalar, bizim hiç mi payımız yok, diye alınganlık göstermesinler, elbette; fakat bugün Anneler Günü!..) Yani hepimiz bir anne-babadan dünyaya geldik, bir ailede büyüdük, kimsek o olmayı, ilişki kurmayı o ailede yaşadıklarımızdan öğrendik.
HATIRLATAYIM DEDİM!.. Ve işte bugün her çocuk gibi biz de büyüdük! Her anne gibi biz de büyüttük, büyütüyoruz. “Eee, bunları biz de biliyoruz, ne var ki?” diyebilirsiniz. Ben de bildiğinizi biliyorum elbet, fakat hatırlatıyorum işte!.. Çünkü ben bir hatırlatıcıyım!.. :) Çünkü, günlük yaşam içinde rutinlerimizle adeta boğuşurken nasıl da mucize olduğumuzu çoğu kez unutuyoruz, çoğu kez kendimize ve çekirdek ailemize haksızlık yapabiliyoruz; yaşamın büyüsünü, hayatın anlamını, biricikliğimizin mucizesini elimizin tersi ile itebiliyoruz. Ve başımıza gelen çoğu olumsuzlukta çekirdek ailemizi, biricik annemizi suçlayabiliyoruz! Oysa, artık çocuk değiliz, hayatımızın ve seçimlerimizin sorumluluğu sadece bize ait!..
En büyük travmalarımızı çekirdek ailemizde aldığımızı ve bu konunun bir istisnası olmadığını saklayacak değiliz elbet (ya da en azından kendimizden saklamasak iyi olur diyeyim)!.. Fakat çekirdek ailemizde aldığımız travma her ne olursa olsun, -annemiz bile bu travmadan bizi koruyamadı diye- ne kadar acı çekersek çekelim; yalnız değiliz, çünkü insan olarak dünyaya gelip de bunun bir istisnasını yaşayan (yani travma almadan büyüyen) yok; insan olmak böyle bir deneyim işte…
ANNEMİZ ELİNDEN GELENİ YAPTI! Fakat, konuyu getirmek istediğim nokta şu ki; anne ve babamızdan aldığımız travma her ne olursa olsun, çekirdek ailemiz bizi büyütürken ellerinden gelenin en iyisiniz yaptılar!.. Bu kadim bilgiyi içselleştirdiğimizde, yani anne ve babamızın o günkü şartlar altında ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarının bilinciyle; ancak, bugünkü yaşamımızı var etmemiz ve biricik yaşamımızın sorumluluğunu keyifle almamız mümkün… (Çünkü buraya kendimizi, biricikliğimizi, etkileşimler içinde ifade etmeye, kendimizden başlayarak herkese ve her şeye, biricik varlığımızı tezahür ettirerek hizmet etmeye geldik!..)
Aksi taktirde, yaşamımız ancak görev ve sorumluluklar gibi dar bir alanda, kısa ve kısır paslaşmalarla; biricik mucizemizin ve hayatın bütüncül muzizesinin farkına, farkındalığına varmadan; hakkını vermeden; doğup büyüyüp sonra da ölmek şeklinde gerçekleşiyor.
ANNELER GÜNÜ VESİLESİYLE… Uzun lafın kısası diyeceğim şu ki, “Anneler Günü” vesilesiyle, annemizden başlayarak, çekirdek ailemize yeni bir gözle, yeniden ve yeni bir yerden bakalım; onlarla ilişkilerimizi şifalandıralım. Çünkü anne-babamızla ilişkilerimizi şifalandırmadan, yenilemeden, yüzleşmeden bizlere bu dünyada gerçek bir hayat yok!.. Ve bu işin şakaya gelir bir tarafı da yok!..
HAYATINIZDA YOLUNDA GİTMEYEN NE? Tam da bu noktada, “Ne alakası var yahu?” diyen varsa, söyleyeyim: Hayatınızda ne yolunda gitmiyor, nerede bolluk ve bereketinizin önü tıkanıyor?.. İlişkilerinizde, en sevdiklerinizle yaşadığınız etkileşimlerde ne yolunda gitmiyorsa, yaşadığınız sıkıntıların yegane ve temel müsebbibi olarak anne ve babanızla olan ilişkinize bakın! Yani bu dünyadaki başlangıç enerjinize!.. Çünkü başlangıç enerjisi her şeydir ve tüm yolculuğunuzun karakterini işte o enerji-o ilişki şekli belirler.
Öyleyse gelin, bugüne kadar anne ve babanızla her ne yaşamış olursanız olun; sevgi, saygı, kavga, nefret, şükran, sadakat, hizmet, suçluluk, incinme, gurur, şiddet vb… hepsini geride bırakın… Ve onları, o güzel annenizi anlamaya, gerçekten şefkatle anlamaya niyet edin!.. Çünkü anlamak şifayı yaratıyor… Anneciğinizi olduğu gibi kabul ettiğinizde ve onurlandırdığınızda (ve tabii ki babacığınızı da), inanın hayatınızdaki her şey birbiri ardına şifalanmaya başlayacak. Ve yolunda gitmeyen, aksayan, önünüze tıkayan tüm engelleriniz ortadan kalkacak… Çünkü olanı olduğu gibi kabul etmek, şefkatla birbirimizin gözlerinin içine bakabilmek mucizemizi hatırlamamıza, o en saf halimize dönmemize ve şifalanmamıza vesile oluyor… Ki bu da değişimi ve kendimizi en saf halimizle, doğallıkla ifade edebilmemizi getiriyor. Zaten yaşamdaki sevgi de, saygı da, bolluk ve bereket de kendimizi ilişkilerimiz içinde özgürce ifade edebildiğimizde gerçekleşiyor. Öteki türlü tıkanıyoruz! Ve her şey de tıkanıyor! Yaşam akmamaya başlayıveriyor! Ve bizler görev ve sorumluluklarımızın altında çaresizce ezilmekten başka elinden bir şey gelmeyen kurbanlara dönüşüveriyoruz! Ama hayır!.. Hatırlayalım! Hepimiz bir mucizeyiz!..
YÜZLEŞEREK YENİLENELİM VE BÖYLECE ŞİFALANALIM! Haydi öyleyse, Anneler Günü’nde -bugüne dek annenizle ilişkinizin rengi her ne olursa olsun, onunla olan ilişkinizde olumlu-olumsuz her ne yaşamış olursanız olun-, “olanı olduğu gibi görmeye ve kabul etmeye” niyet ederek, sarılın anneciğinize ve bırakın, bu kez akışta, kendiliğinden, çabasızca doğsun sevginiz; ilişkiniz yenilensin... Dünyamız da bu yüzleşmekten ve kendini olduğu gibi ifade eden ve kendini olduğu gibi ifade etmesine izin veren anne-çocuk ilişkilerinden başlayarak şifalansın! Biz sevgi olalım!.. Her günü’müz de sevginin bir ifadesi olsun!.. Annemizi ve anneliğimizi onurlandırmanın “yeni” bir anlamı olsun artık!... Bu Anneler Günü de böylece bir’in ve bütünün hayrına hizmet etsin… Haydi!