Yeni yıla kızımla Antalya-Olimpos’ta girdik. “Olimpos Sırlar Okulu” adlı 28-31 Aralık tarihlerinde gerçekleşen etkinliğin eğitmenlerinden biri de bendim. Konumuz Dünya’mızdaki dişil-kadın enerjinin iyileşmesine-şifalanmasına destek vermekti. Benim görevim gereği eğitimde olduğum zamanlarda, 6. sınıf öğrencisi kızım da ödevlerini yaptı, kitabını okudu, hava şartları el verdiği ölçüde de doğada zaman geçirdi.
“Sıkılır mı acaba?” dememe kalmadı, Duru’nun burada (Angels Garden’da kaldık) çok mutlu olduğunu fark ettim ki, otelde ondan başka çocuk yoktu. Kediler, köpekler, tavus kuşları, bitki örtüsü, oradan buradan akan küçük nehirler, hepsi Duru için birer oyun malzemesiydi. Birkaç defa, annelik yerini bulsun hesabı, “Ödevlerini yapıyor musun, önümüzdeki hafta da sınavların var, biliyorsun değil mi, diye sordum; “Evet ama daha çok kitap okuyorum, ders çalışmak pek istemiyorum” dedi.
GELİDONYA FENERİ’NİN HATIRLATTIKLARI 1 Ocak günü, kaldığımız otelin sürpriziyle grup olarak Gelidonya Feneri’ne gittik. Hayatımda gördüğüm en güzel noktalardan biriydi. Ormanda yürüdük, Fener’e uzun bir yol kat ederek tırmandık. Akşamüstü dönüşte Korsan Koyu’nda ateş yaktık, şarkılar söyledik… Akşam geç vakit uçağa yetişmeye çalışırken (ki uçağı kaçırdık) Duru, “Keşke yarın okul olmasaydı; aslında hiç okul olmasa, hep doğada yaşasak; istediğimiz kitapları okusak, oyunlar oynasak” deyiverdi… Çocuğuma “Aaaa olur mu hiç öyle şey” diyemedim; sessizde kaldım!
Çünkü gerçekçi bakınca, şimdiki eğitim sisteminin şartları o kadar ağır ki, bu minik ruhlar, bu baskıya, bu bir çocuğun asala taşıyamayacağı ve taşımaması da gereken yüke iyi bile dayanıyorlar.
Yoksa, çocuklar öğrenmeyi zaten doğal olarak severler, doğalarında öğrenme güdüsü, merak ve keşif vardır. Fakat eğitim sistemimiz, eğitimciler ve biz anne babalar çocuklara kürek mahkumlarına davranır gibi davrandığımızdan, onlar da ne okula gitmek ve ne de ders çalışmak istemiyorlar doğal olarak…
SONUÇ ODAKLILIK SONUÇ VERMEZ! Malum eğitim sistemimiz, sınav yani başarı odaklı. Hiçbir ülkede bizim çocuklarımızın içinde bulunduğu kıyasıya rekabetin yaşandığını sanmıyorum. Çocuklarımız adeta bizler, tarafından bir kıyama maruz kalıyor.
Üstelik, eğitim sistemimizin not yani sonuç odaklı olması, hem öğrencileri hem de aileleri mutsuz ediyor. Ayrıca, asıl hedef olan öğrenme de layığıyla gerçekleşemiyor. Notları düşük öğrenciler, sınav birincileri çıkartmaya kafayı takmış okullarda adeta istenmeyen kişi ilan ediliveriyor. “Bütün öğrenciler başarılı bir tek sizin çocuğunuz anlamıyor” gibi cümlelerle ebeveynler okul kapılarında yıpranıyor, sonra da aynı ebeveyn eve gelip çocuğunu yıpratıyor! Oysa, başarısız olan çocuk ya da aile değil, sınav başarısı odaklı eğitim anlayışı!
“Peki, bu şartlarda biz anne babalar neler yapabiliriz?” derseniz, yapılacak şey çok açık; çocuklarımızın toplumsal, iyi birer birey olmasını sağlarken, onların önce kendileri olması ve içlerindeki mucizevi yetenekleri ortaya çıkarması için de destek olmak. Her çocuk büyüyünce doktor ve mühendis olmak istemiyor inanın! Üstelik bir insan kendi olduğunda, hayallerini gerçekleştirdiğinde; hem kendine, hem topluma yararlı bir insan da oluyor! Nereden mi biliyorum? Kendimden…
ÇOCUKLAR NEDEN DERS ÇALIŞMAK İSTEMEZ? Çocukları oldukları gibi kabul etmek ve mizaçlarına uygun bir hayat kurmalarına destek vermek bizlerin sorumluluğunda! Okul başarısının mutluluğun garantisi olmadığını söyleyen NLP Öğrenci Koçu Oğuz Akyıldız, ebeveynler ve çocukları arasında yaşanan iletişimsizlik ve ders çalışmak istemeyen çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiği hakkında anne ve babalara önerilerde bulunuyor.
Çocukların başarısıyla hava atmak isteyen aileler ya da sınav birincileri çıkartmak için çalışan okulların hedefleri bir yana, eğitim sürecinde hedefler çocuğun kişiliğine uygun olarak nasıl belirlenmeli konusunda her aile kafa yormalı ve çaba sarf etmeli… Çocukların yeteneklerini keşfetmeye, nasıl mutlu bir yaşama sahip olacaklarını bulmaya yönelik rehberlik yapıyor Oğuz Bey. Para hedefi için eğitim ve iş seçmek yerine, öğrencilerin ilgi duydukları sevdikleri alanlara yönlendirilmesiyle zaten arzu ettikleri imkanları sağlayabileceklerini savunuyor.
-Çocukluk ve gençlik yılları tüm yaşamın şekillendiği dönemler. Bu dönemde çocukların doğru yönlendirilmesinin önemi hakkında neler söylemek istersiniz? Aslında çocukların yönlendirilmeye ihtiyaçları yok, onların tek ihtiyaçları özgürce düşünmeye ve daha da önemlisi hissetmeye teşvik edilmeleri. Çocuklar kendilerini anlamayan büyüklerden sıkılmış durumdalar, sürekli eleştiriliyorlar, yargılanıyorlar. Kimse dünyaya onların gözleriyle bakmaya çalışmıyor. Çocukları anlamak yetişkinlere zor geldiği gibi ebeveynler çocuklarının kendilerine benzemesini istiyorlar. Ailelerin hedefleriyle yönlendirildirilen çocuklar ise gelecekte tatminsizlik ve mutsuzlukla karşılaşıyorlar, çünkü kendilerini -kendileri gibi- ifade ettikleri bir hayat yaşamadıklarının farkına varıyorlar.
Bir öğrenci koçu olarak, çocukların “etkin” yönlendirilmeye değil “pasif” liderliğe ihtiyaçlarının olduğunu söyleyebilirim. Bu da farkındalık çalışmaları ile mümkün. Çocuğa ne yapması gerektiğini söylemekten ziyade, onun kendisi ve hayatıyla ilgili gerçeklerin farkına varmasını sağlamak gerekiyor. Çalışmalarımızda öncelikle çocuğun farkındalığını arttırıp, sonrasında da kendini gerçekleştireceği hayatı inşa etmeye doğru irade kullanması yönünde destek veriyoruz. Aileler de çocuklarına yardımcı olmak istiyorsa, öncelikle onları derinden anlamaya çaba sarf etmeli. Çünkü, çocukları anlamadan yapmaya çalışacağımız her yardım onlara zarar verecektir. ÇOCUĞUN ANLAŞILDIĞINI HİSSETMEYE İHTİYACI VAR! -Çocuklarıyla iletişim kuramayan anne babalara neler önerirsiniz? Bütün ebeveynler son derece iyi niyetli, hepsi kendilerine göre çocuklarının mutluluğunu istiyorlar, buna hiç şüphe yok. Yalnız, günümüz çocukları bizlerden oldukça farklı ve onların enerjilerini yakalamakta anne babalar yetersiz kalabiliyor. Etkili iletişimde esas, çocuğun anlaşıldığını hissetmesini sağlamaktır; bunun da yolu tüm eleştiri, suçlama ve yargılamaları yok etmekten geçer. Çocukları ile etkili iletişim kurmaya çalışan anne babalara üç temel adım öneririm.
ÇOCUKLA SAĞLIKLI İLETİŞİMİN FORMÜLÜ: 1- Kendinizi unutun: Çocuğunuzla konuşmaya başlamadan evvel, tüm günlük dertlerinizi, endişelerinizi ya da tam tersi, mutluluklarınızı unutun. Gerekiyorsa görüşmeden önce sakin bir odaya girerek gözleriniz kapatın ve 5-6 dakika hiçbir şey düşünememeye çalışarak derin nefes alıp verin. Sadece günlük düşüncelerden kurtulmak da yeterli değil, sizi siz yapan tüm değer yargılarınızı, eğitiminizi, annelik babalık unvanınızı ve egonuzu görüşme öncesinde ve sırasında bir kenara koyun. Çocuğunuzu belirli ön yargılarla dinlerseniz ona yardım etmeniz imkansız olacaktır; çünkü konu hakkındaki fikriniz, önyargılarınız çerçevesinde zaten bellidir ve bu yargılar peşi sıra eleştirileri, suçlamaları doğuracaktır.
2- Kendinizi onun yerine koyun: Görüşme sırasında “çocuğunuz” olun, kendinizi tamamen onun yerine koyun, hayata onun gözlükleriyle bakın, sizin gibi bir anne-babaya sahip olan bir çocuk olun. Onun yaşına gerileyin, onun kimliğine bürünün, onun isteklerine, hayallerini odaklanın, kısacası “O” olun. Onu dinlerken onu yaşayarak dinleyin, onu kesinlikle eleştirmeden, suçlamadan, yargılamadan, derinden anlamaya çalışarak dinleyin.
3- Onu anladığınızı hissettirin: Çocuğunuzun sizin onu derinden anladığınızı hissetmesini sağlayın. Onaylama mimikleri kullanın, onun hem düşüncelerini hem de duygularını ona geri yansıtın. Basitçe bir “ayna” olun, çocuğunuz size baktığında kendisini görsün. Bu adımları uyguladığınızda size karşı çok daha açık ve dürüst olacağına şahit olacaksınız.
DERS ÇALIŞMAK İSTEMEMESİNİN NEDENİ NE? -Aileler genellikle çocuklarının ders çalışmak istememelerinden yakınıyorlar. Ders çalışmak istemeyen çocuğa nasıl yaklaşmak gerekir? İlk yapılması gereken ders çalışmak istememenin altında yatan nedenleri bulmaktır. Bu tespiti yapabilmek için yukarıda bahsettiğimiz gibi eleştirmeden anlamaya çalışmamız gerekiyor. Derslerin merak uyandırmayan, öğrenme heyecanı yaratmayan şekilde sunulması da çocukların sıkılmasına neden olan sebeplerden biri. Çocuğun dersi neden sevmediğini anlamak gerekiyor. Başarısızlık korkularını, varsa oluşturdukları olumsuz kalıpları kırmak önemli. Çocukluk yılları enerjimizin en fazla olduğu dönemler. Oyunlar ve eğlencenin çocuğa daha cazip gelmesi çok normal.
Hatta sadece sınav başarısına odaklanmış, çocukluğunu, gençliğini yaşamadan büyüyen çocukların daha fazla yardıma ihtiyacı var. Elbette bu, hiç ders çalışmasınlar, bütün gün arkadaşlarıyla vakit geçirsinler demek değil. Yaşadığımız hayatın şartlarına optimum şekilde uyum göstermek zorundayız. Onlara hayatlarını yönlendirme serüveninde hayallerinin heyecanını hissettirme, bu yönde sorumluluk alma ve irade kullanmayı öğretmemiz gerekiyor.
ÇOCUĞA SORUMLULUK DUYGUSU AŞILAYIN! Burada karşımıza çıkan bir başka sorun da çocukların sorumluluk hissinden yoksun yetiştirilmeleri. Çocuğun ihtiyacı olan her şey anne-baba tarafından önceden düşünülerek halledildiği için çocuklar sorumluluk hissiyle büyümüyorlar. Onları küçük yaşlardan itibaren yapabileceklerini test eden, kendilerini tanıyan, hata yapmaktan korkmayan ve özgüvenli şekilde büyütmek için sorumluluk duygusu ile tanışmalarını sağlamalıyız. Ülkemizde anne-babalar çocuğun her türlü ihtiyacını karşılamaya o kadar alışmışlar ki, bu ihtiyaçlar arasında çocuğun ne zaman ders yapması gerektiğini, hatta hangi eğitimi alması gerektiğini belirlemek de yer alıyor. Böyle olunca çocuk her şeyi ebeveynlere bırakıyor, hayatında her boşluğun onlar tarafından doldurulacağı güvencesi ile büyüyor. Annesi ne zaman ders çalışması gerektiğini söyleyeceği için de, çocuk kendisi irade kullanarak ders çalışmaya yeltenmiyor.
ÇOCUK DERSLER ARASINDA KAYBOLMAMALI… -Sınavlar, dersler arasında kaybolan çocukların daha fazla yardıma ihtiyacı olduğunu söylüyorsunuz. Bu çocuklarla nasıl çalışmalar yapıyorsunuz? İşe öncelikle çocuğun kendini sevmesi, güvenmesi ve inanması ile başlamak gerekiyor. Karşımıza geçmişle ilgili temizlenmesi gereken pişmanlıklar, korkular, fobiler, takıntılar, inançsızlıklar gibi bazı prangalar çıkabiliyor. NLP teknikleri ile bunlardan özgürleşmeye niyet ediyoruz. Daha sonra çocuğun özgürce kendini ifade edebilmesine çalışıyoruz; Walt Disney modeli gibi yine NLP teknikleri ile çocuğu belki de hayatında ilk defa gerçek hayalleri ile buluşturuyoruz. Burada mevcut hayat ile çelişen birçok farkındalık yaşanabiliyor. Tabii burada bizim işimizin zor kısmı devreye giriyor: anne babayı da bu konunun içine çekmek gerekiyor. Çünkü konumuz çocuk; onun mutlu olması, ebeveynlerin beklentilerinin tam olarak karşılanması değil. Bazen yetenekleri hobi olarak hayatın içine katıyoruz, bazen de meslek seçimine kadar büyük karar değişikliklerine gidebiliyoruz. Ama öğrenci koçları olarak bizler asla bir yönlendirmede bulunmuyoruz, sadece çocuğun kendisi ile ilgili farkındalıklar yaşamasına rehberlik ediyoruz.
ANNEYİ KAYIRAN KÖŞE OKULA GİDEN SİZ DEĞİLSİNİZ! Okullu çocuğu olan anneler, (ki okullu çocuk deyince artık pekala 3 yaş ve üstünü anlayabiliriz) ev, iş, çocuk üçgeninde yaşıyor sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz! Okullu çocuk annesi; ev, iş, çocuk ve okul dörtgeninde yaşıyor, ne yazık ki… Okullu çocuğu olan hangi anneyi görsem; okulla ilgili, çocuğun okuldaki durumuyla ilgili, sınavlarla ilgili, derslerle ilgili, ödevlerle ilgili bir şeylerin takibinde; ve diline pelesenk ettiği tek konu da okul hayatı ve onun bitmek bilmeyen gereklilikleri…
Geçenlerde kızımın okulundan bir anne grubuyla okul dışında bir yerde karşılaştım ve “Nasılsınız?” diyerek hal-hatır sordum. Hep bir ağızdan, “Ay nasıl olalım; sınavlardan bittik, ödevler çok fazla, proje teslim zamanı yaklaşıyor” diye başladılar anlatmaya…
Sevgili annelere hatırlatmak isterim ki, öğrenci olan çocuğunuz, siz değilsiniz! Yazık böyle, onca stresin ve sorumluluğunun yanında bir de sınavdı, ödevdi, dersti stresiyle yaşayan anneye… Hem inanın çocuğa da bir yararı yok!.. Olsa, okul sizin!..
ÇOCUĞUNUZU İNTERNET ORTAMINDAKİ TEHLİKELERDEN KORUYUN! Çocuğum ders çalışmak yerine bütün gün internet başından kalkmıyor diyen ebeveynlerin sayısı her geçen gün artıyor. Madalyonun öbür yüzünde ise, günümüz anne babalarının çocuklarının dijital yaşamla olan bağını hayranlıkla izlemekl birlikte, olası aksiliklere karşı nasıl davranmak gerektiği konusunda yetersiz kalmaları var!
Zararlı yazılımların bulunduğu web siteleri, pornografi, darknet, siber zorbalık, cinsel içerikli mesajlar gibi tehditler ebeveynlere endişelendiriyor. Mobil cihazların gelişmesiyle tehditlere karşı önlem almak da zorlaştı. Ülkemizdeki okullarda kullanılan bilgisayarların internet erişimleri kısıtlı olsa da, çocuklar öğretmenleri ya da ebeveynlerinin gözlemleri dışına çıktıklarında tehlikelerle baş başa kalıyorlar. Peki, ne yapmak gerek, sorusunun cevabını konunun uzmanından öğreniyoruz.
Yakup Börekcioğlu (Trend Micro Akdeniz Ülkeleri Genel Müdürü) EBEVEYNLERE TAVSİYELER: -Dijital vatandaşlığı anlatın. Gözünüzün önünde olmadığında da çocuklarınızın güvende olduğundan emin olmak için “dijital vatandaşlık” konusunda onlarla konuşun. Gerçek yaşamda nasıl tehlikeli konulara dikkat edilmesi gerekiyorsa, dijital ortamlarda da kabul edilemez davranışların sınırlarının belirlenmesi önem taşıyor.
-Çocuğunuzla iletişimde kalın. Çocuğunuzun siber zorbalık yaparak bir başkasını rahatsız etmesine, gerçek hayatta olduğu gibi web sitelerinde de kötü konuşmasına engel olun. Ayrıca çocuğunuzun sizinle iletişim kurmasını sağlayarak olası bir siber zorbalık karşısında sizden yardım istemesini sağlayın.
-Gizlilik ayarlarının nasıl yapılacağını çocuğunuza gösterin. Sosyal ağların gelişiminin ardından ne yazık ki çocuklar çok daha fazla kişisel bilgiyi paylaşıyor. Çocuklarınıza kişisel verilerini paylaşmaması konusunda uyarılarda bulunun. Bununla birlikte gizlilik ayarlarının nasıl yapılabileceğini öğrenerek, kendilerine gösterin.
-Uygunsuz sitelere erişimi kesin. Eğer çocuğunuzun isteyerek ya da istem dışı şekilde uygunsuz bir içerik barındıran siteye girerse, gerekli yazılımlar aracılıyla o siteleri engellemekten çekinmeyin.
-Sosyal medyada neleri paylaşmasının doğru olacağını anlatın. Yabancı insanların göreceği paylaşımların içeriğinin nasıl olması gerektiğini çocuğunuzla konuşun.