8 AYLIK HAMİLE DEMET AKALIN YILBAŞI GECESİ "SAHNEDE"YDİ! YA SİZ?
8 aylık hamile Demet Akalın, yeni yıl gecesi sahnedeydi! Doktoru izleyiciler arasında, ambulansı her ihtimale karşı kapıda!.. Elbette hamile anne, kendini yaşamdan soyutlamamalı… Fakat, sorumluluğunu da bilmeli! İkisi arasında sanırım, ince bir çizgi var!..
Hamileliğin son ayında yasal olarak doğum izni başlar, bunun anne ve bebek sağlığı açısından bir anlamı vardır!.. Annenin bedeni ağırlaşır, bebeğin gelişimi anneyi yormaya ve hatta zorlamaya başlar. Uyku uyumak, hatta yemek yemek güçleşir, hareketler yavaşlar.
Ben niye Demet Akalın’ın sahneye çıkmasına takılıyorum biliyor musunuz? Çünkü hamile anneler, özellikle de çalışan hamile anneler genellikle zorunluluklar yüzünden ya da “kendilerini zorunlu hissettikleri için” bilemiyorum, günlük yaşam tempolarını bir türlü düşürmüyorlar! Neredeyse doğuma kadar çalışmaya devam ediyorlar, kalabalık ve havasız ortamlarda bulunmaya devam ediyorlar ve içlerine dönmek gibi bir akışa bir türlü giremiyorlar. Ve bu durum aslında ne anneye ne de bebeğe yaramıyor. Ve Demet Akalın gibi örnekler de yaşamlarındaki bu uç karelerle (yılbaşı gecesi sahne almak gibi) bu durumu normalleştiriyorlar. Oysa her anne adayı yanında doktoruyla gezmiyor, kapısında ambulansı beklemiyor. Ayrıca beklese ne olacak? Stres, koşturma, özellikle hamileliğin son ayında bebeğe hiç iyi gelmiyor. Günlük yaşam koşturmacasının durmasa bile yavaşlaması gerekiyor! Öyle riskli ki… İnsan kendisinin ve bebeğinin yaşamın tehlikeye atmak ister mi? İstemez elbet… Ama, “nasıl olsa bir şey olmaz” yanılgısı yaşanıyor…
Fakat adı üstünde yanılgı işte! Son yıllarda erken doğumların ve erken doğumlara bağlı travmaların ülkemizde nasıl arttığını izliyoruz! Neden? Anne adayı durmuyor, koşturuyor da koşturuyor da ondan…
Yahu, 7. aydan sonra uçağa binmeyin, deniliyor, ona bile biniliyor! Alın size, erken doğumun yanında otistik bebek doğurma ihtimali!..
Doğuma iki gün kala işe araba kullanarak gelip giden anneler biliyorum; dünyayı mı kurtaracaksın, yazık değil mi? Hem kendini hem bebeği bunca strese sokup riske atmaya değer mi?..
Değmez!.. Can riske giriyorsa, her şey boştur! Değmez!.. Öyleyse, hamileliğin ve anneliğin farkındalığına davet ediyorum tüm anneleri… Ve dur’maya davet ediyorum! Durun, içinize bakın, hayallere dalın! Bebeğinizin buna çok ihtiyacı var!.. Aslında sizin de…
“HAMİLELİĞİN SON AYLARINDA YAVAŞLAYAN ANNE BEBEĞİNİ DAHA İYİ HİSSEDER!” Kuşkusuz hamilelik bir hastalık değil! Fakat adı üstünde hamilelik! Dolayısıyla, yaşamınıza eskiden olduğu gibi aynen devam edemezsiniz! Beslenmenize, uykunuza, fiziksel aktivitenize özen ve farkındalık göstermelisiniz… Son aylarda, özellikle 8. ayda ise karnınızdaki bebek ona iyice odaklanmanızı istiyor! Günlük temponuzu düşürmenizi, stresten ve kalabalıklardan sıyrılmanızı ve artık doğuma hazırlanmak üzere gevşemenizi… Aksi taktirde ne mi oluyor? Konuyla ilgili uyarı ve önerileri Op. Dr. Hakan Çoker (Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı)’den aldım.
-Günümüzde özellikle şehirli kadınlar hamileliklerinin son aylarında bile; çalışmak, seyahat etmek, kariyerlerini sürdürmek ve sosyalleşmekten kendilerini alıkoyamıyorlar. Yani hep bir yerlere yetişiyorlar, hep bir şeyleri başarmak zorunda hissediyorlar. Bu durumun hamileliğe, bebeklere ve onları bekleyen doğuma bir zararı var mı? Bunu anlayabilmemiz için yapacağımız basit bir şey var. Geçmiş doğumlarla kıyaslayabilmek. Bu konuda çok yazılı bir araştırma olmasa da hepimizin birleştiği ortak bir görüş var. Şimdiki hamileliklerde ve doğumlarda daha çok sorun çıkıyor. Bu sorunların ne kadar fazla olduğunu tespit etmek ve nedenlerine inmek kolay değil, ama önümüzde de bazı yaşam gerçeklerini görmezden gelemeyiz.
-Peki, bu yaşam gerçekleri nedir? 1. Yediklerimiz farklı. Yani daha fazla hazır gıda, daha fazla beyaz un, daha fazla rafine şeker, daha fazla tuz tüketiyoruz. Ve elbette bunların hamileliğe negatif etkileri var. Daha fazla şeker hastalığı, daha fazla tansiyon yükselmesi gibi gebeliğe ait hastalıklar arttı. Ama bunların artmasına rağmen, bu hastalıklardan kötü sonuçların doğma olasılığı azaldı; çünkü şimdi doktora ulaşım ve önlem alma konusunda kolaylıklar var. Ama tüm bunların basit bir çözümü var; beslenmenizi eski dönemlerin beslenmesine götürün. Ben buna “büyükanne diyeti” diyorum. Yani onlar ne yiyorlarsa onu yiyin. Böylece şehir yaşamının negatif etkilerini çok az göreceksiniz.
2. Fiziksel hareketlerimiz farklı. Artık çok daha az doğal egzersiz yapıyor, çok daha fazla masa başı işi ile ilgileniyoruz. Bu durum değişen bedenimizin ihtiyaçlarını karşılamadığı gibi, yanlış postür (duruş) de bebeğin duruşunu etkileyebiliyor. Daha çabuk yoruluyoruz ve daha fazla bel ve ayak ağrılarımız oluyor. Çözüm yine belli; düzenli aralıklarla egzersiz yapmak. Yürümek ve yüzmek bu egzersizlerin başında geliyor. Ama inkanınız varsa yoga veya pilates gibi grup veya bireysel çalışmalar bedeninize ihtiyacınız olan egzersizleri yaptıracaktır. Ayrıca günlük stresten kurtularak bebeğiniz için çok daha sağlıklı hormonları salgılamanıza imkan verecektir. 3. Pelvik yapımız. Pelvik yapımız değişmedi. Çünkü insan bedeni öyle 20-30 yılda değişmiyor. Pelvik yapımız aynı ve hem hamilelik hem de doğum için müsait! Tek yapmamız gereken onu çalıştırmak ve doğumda da çalışmasına izin vermek. 4. Stres faktörü çok fazla. İşte hamileliğinizi en fazla etkileyecek risk faktörü bu! Hep bir yere yetişme duygusu bunların başında gelir ve stres hormonlarını sürekli salgılamanıza sebep olur. Bebek tam anne karnındaki gelişim döneminde bu hormonlara yüksek oranda maruz kalırsa hamilelik döneminde görülen bazı hastalıklar artabilir. Bunlar arasında erken doğum, düşük ağırlıklı bebek, tansiyon yükselmesi sayılabilir. Stres faktörü ve koşturma hali bebekle bağ kurmanıza da engel olacaktır. Anne karnında a iletişimi tam kuramayan annelerin doğum sonrasına adaptasyonlarında sorunlar yaşanmakta ve doğum sonrası depresyonlar artmaktadır.
5. Çevresel radyasyon ve elektronik aletlerin fazlalığı. Bu faktörlerin henüz bebekler ve hamilelik üzerinde direkt olarak ispatlanmış etkilerini göremesek de, unutmamalı ki tıp dünyası birçok olumsuz etkiyi ancak 20-30 yıl geçtikten sonra tespit edebiliyor! Bu yüzden bilgisayarda daha az zaman geçirmek, daha az telefonla konuşmak alabileceğiniz ilk önlemler olacaktır. Bunun yanında yüklendiğiniz negatif enerjiyi boşaltmanın en kolay yolu doğaya çıkmaktır. Toprak ve çimlerde yürümek, bitkilerle uğraşmak hamileliğinize hatta doğumunuza olumlu yansıyacaktır.
HAMİLELİĞİN SON AYINDA ANNE MUTLAKA YAVAŞLAMALI! -Birçok anne sanki hamile değilmiş gibi yaşamaya çalışıyor. Kariyerini ve özel hayatını sanki bebek yokmuş gibi sürdürme peşinde. Her ne kadar çok daha fazla yorulsa da kendinden bunların beklendiği gibi bir yanılsama içinde. Ne dersiniz? Evet, iş dünyası belki bunu sizden bekleyebilir ama hamilelik ve bebek için hayatın gerçeği ve ihtiyacı bu değildir. Hamilelik koşturmayı değil, yavaşlamayı tercih eder. Bebek de stresi ve adrenalini değil, sakinliği ve onun getirdiği hormonları sever. Zaten bebek anneleri doğumun son aylarında yavaşlatacaktır. Hem daha çabuk yorulmalarını sağlayacak, hem ayakta uzun süre durmalarını önleyecek, hem de geceleri uyanmasına sebep olacaktır. Bunlara direnen annelerde gizli bir depresyon daha hamilelikte gelmeye başlar. Eskisi gibi olamamaktan, eskisi gibi uyuyamamaktan, eskisi gibi hatırlayamamaktan şikayet ederler. Oysa bunların hepsi hamileliğin getirdiği olaylardır ve gereklidir. Bunlar anneyi yavaşlatır ve bebeği ile daha kolay bir bağ kurmasını sağlar. Yavaşlayan anne bebeğini daha iyi hisseder, içindeki duygulara daha kolay odaklanır, doğumuna ve doğum sonrasına daha iyi hazırlanır.
-Hamileliğin son günlerinde anne adayları geceleri sık sık uyanmaya başlar. En basitinden geceleri uyanma problemini ele alarak konuya açıklık getirecek olursanız, neler söyleyebilirsiniz? Evet geceleri uyanır ama gün boyunca uykusuzluk hissetmez. Bebek bir şekilde anneyi hemen doğum sonrasına hazırlamaktadır. Çünkü anne doğumdan sonra her iki saatte bir uyanacak ve bebeğini emzirmek durumunda kalacaktır. Bu duruma direnen ve eski hayatına hemen geri dönmek isteyen annelerde depresyon veya en azından moral bozukluğu kaçınılmaz olacaktır.
HAMİLELİĞE VE BEBEĞE UYUM VE KABULLENME ŞART! Eğer anne her şeyin farkındaysa, yani beslenmesine, egzersizlerine dikkat ediyorsa ve bebeği ile yeterince vakit geçirip bağ kuruyorsa o zaman şehir hayatının getirdiği koşturmalar, seyahatler, araba yolculuklar vb. ne hamileliğini ne de doğumunu etkiler. Burada önemli olan bilinçli bir farkındalık düzeyi, hamileliğin getirdiği şartlara uyum ve kabullenmedir. Ama tüm bunlara direnen ve üstüne üstlük kişisel gereksinimlerini yerine getirmeyen annelerde hamilelik daha riskli geçecektir. Bu riskler arasında erken düşük ve doğumları, tansiyon yükselmelerini, gebeliğe bağlı şeker hastalığını, bebekte gelişim geriliğini ve miad aşımlarını sayabiliriz. Ve bunları önlemenin ilk yolu hamile annenin kendini hamileliğin getirdiği akışa bırakması ve teslim olmasıdır. Hamileliğin başında gerek eğitimler, gerekse doğru ekip seçimi ile kurulacak güven duygusu da sağlıklı bir hamilelik ve doğumun kapışlarını açacaktır. Biz farkında ve bilinçli seçimlerle yaşanan bu döneme artık “keşkesiz hamilelik” ve “keşkesiz doğum” diyoruz.
Op. Dr. Hüseyin Mutlu (Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı): “DİKKAT, STRES ERKEN DOĞUMU TETİKLİYOR!” “Hamileliğin son ayı, aslında anne adayının daha sakin ve dinlenmeye yönelik geçirmesi gereken dönemdir. Günlük aktiviteler, şehir içi seyahat ufak tefek aktivitelere olabilir ama çalışma hayatı, şehirlerarası seyahat ve uçakla seyahat önerilmez. Doğum öncesi rahim kasılmaları nedeniyle rahatsızlıklar, büyüyen rahim nedeniyle bacaklarda şişmeler sık idrara çıkmalar sosyal yaşamı ister istemez engellemektedir.
Bununla birlikte, bu dönemi aktif geçiren kadınlarda rahim kasılmaları daha sık olabilir, stres de ilave olduğunda sık görülen kasılmalara bağlı olarak bebeğin beslenmesi bozulabilir ve kilo alması duraklayabilir. Stres hipertansiyonu ve onun yol açtığı bazı problemlere ve bebekte sıkıntıya neden olabilir. Aynı şekilde stres ve aktif koşuşturmalar erken doğum başlangıcını uyarabilir.
Bu nedenle son ayda dinlenmeyi ve rahat bir yaşam tarzı öneriyoruz. Bebeğin büyümesi ile birlikte riskler de arttığından rutin gebelik kontrolleri de sıklaşmalıdır.”