Annelerin ortak derdi:
İŞTAHSIZ ÇOCUK
Yeditepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları bünyesindeki, "Büyüme ve İştahsız Çocuk Merkezi" Türkiye'de önemli bir ilk. Bu ilki gerçekleştiren Prof. Dr. Benal Büyükgebiz (Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı) ile "iştahsız çocuk kimdir?" konusunu irdeledik…
Genelde anneler, çocuklarının iştahsız olduğunu düşünür… Hangi anneye sorsanız, "Çocuğum iştahsız, doğru dürüst yemek yemiyor" der. Acaba, gerçekten yemiyor mudur? Yoksa, bu annenin kuruntusu ya da abartısı mıdır? Eğer, çocuk tıbben iştahsızsa ve bu çocukta sağlık problemlerine neden oluyorsa ne yapmak gerekir? İştahsız çocuğu, iştahlı yapmanın bir formülü var mıdır? Bu ve benzeri soruların cevabı Prof. Dr. Benal Büyükgebiz ile yaptığımız röportajda…
- Annelere sorarsanız, çocukları iştahsızdır. Fakat, tıbben iştahsız çocuk kimdir? Herhangi bir sağlık problemi olmayan çocuğa iştahsız diyebilmemiz için, büyüme ve günlük aktiviteler için gerekli enerji ve proteini alamayan ve buna da ağızdan beslenmeye karşı direncin neden olduğu çocuktan bahsederiz. Çocukta yemek reddine ve yeterli beslenememesine neden olan bir hastalık söz konusu değilse, bunun tanımı iştahsız çocuktur. Çocuk yeterli besleniyorsa, yeterli de büyür! Çünkü beslenme ve büyüme arasında çok direkt bir ilişki vardır. Aile çocuğu iştahsız olarak tanımlasa da, çocuk aileyi mutlu edecek kadar yemese de, kendisini büyütecek kadar yiyor ise, tıbben iştahsız değildir.
- Çocuk yemek yemeğe direnç gösteriyorsa, anneler nerelerde hata yapıyor olabilirler? Anne sütünden erişkin diyetine geçilmesi bebek için çok hızlı bir değişimdir. Bu aşamada bebek, önce sadece anne sütü kıvamında ve anne sütünün besin değerine sahip besinleri tüketebilir. Ve bu istemli değil, istemsiz bir olaydır. Bebeğe verilen sıvının birazcık koyuluğunu arttırın, beceri eksikliği gösterir, yutamaz. Doğumdan itibaren zamanla çocuğun gelişimi artar; mide - bağırsak sistemi, böbrekleri ve beyni yemek yeme işlemini gerçekleştirmeye hazırlık yapar. 5 ila 7. aylar arasında bebek, anne sütünden daha kıvamlı ve hatta içinde bir miktar da, pürtük olan yiyecekleri alabilecek gelişime ulaşır. Sadece egzersiz yaptırılmalıdır. O nedenle de bu aylarda ek gıdalara başlanır. 8 ila 10. aylarda ise çocuk ısırmayı, çiğnemeyi ve yutmayı öğrenecek hale gelir. Anne, bu iki dönemi ıskalarsa, daha sonra çocuğa yemek yemeyi öğretmek çok zor oluyor. En önemli hata bu!
- Ya, sonraki hatalar? Anne sütünün üstünlüğünü tartışmıyoruz. Fakat, anne sütü ikinci altı aylık dönemde artık, diğer besinlerin önüne geçmeyecek, en azından çocuğa kazandırılması gereken yeme becerilerinin kazandırılmasına engel olmayacak şekilde verilmeli. Çünkü ikinci 6 ayda artık çocuğun damak lezzeti gelişir. Bu nedenle, özellikle 9. aydan sonra anne sütünün gece saatlerine doğru kaydırılması gerekir. Bu noktada anneler, çocuğun daha kıvamlı ve pürtüklü yiyeceklere karşı göstermiş olduğu tepkiye üzülüp bunları vermekten vazgeçerek, yerine anne sütü ya da süt verirse çok yanlış olur. Çünkü çocuk, "pürtüklü gıdalara karşı tepki gösterdiğimde annem bana süt veriyor", bilgisini öğrendiğinde pürtüklü gıdaya olan direnci daha da artar.
Bir de anneler çocuklara besleyici olduğunu düşündüğü besinleri blendırda ya da çatalla karıştırarak veriyor. Ve çok da lezzetli olmayan bu karışımları çocuktan yemesini bekliyorlar. Oysa, 9. aydan itibaren artık bebeklerin daha lezzetli yiyecekler yemesi gerekir. 1 yaş civarında da bebeğin, erişkin lezzetlerine alışmış olması beklenir. Bu noktada annenin, bebeğin tercihlerine saygı göstermesi lazım.
- Anneler bebeklerinin tercihlerine genellikle saygı gösteriyorlar mı peki? Hayır, çocuklarımızın tercihlerine saygı göstermiyoruz. Bizim onlar için uygun gördüğümüz besinlerin karışımlarını dahi yemek zorunda kalıyorlar. Oysa, 9. aydan sonra yiyeceklerin kokusu, görüntüsü, lezzeti, erişkinlerin yediği şekilde olmalı. Örneğin; anne diyor ki, çocuğum eskiden ezerek verdiğim taze fasulyeyi yiyordu, şimdi yemiyor. Oysa çocuk, erişkin formundaki taze fasulyeyi yemeyi tercih etmiyorsa, yemeyecek!
- Fakat, çocuklar tercih kendilerine bırakıldığında hep pilav, makarna, patates ve köfte yemeyi tercih edebiliyorlar? Ne mutlu ki, çocuk tercihini söylüyor! Bugüne kadar takip ettiğim çocukların hiçbirine "günde şu kadar protein, şu kadar vitamin alması gerekiyor, bunun için de şu kadar köfte, şu kadar süt içmeli" demedim. Bunlar, kendimizi önemli ve farklı kılmak için getirilen öneriler. Tabiatın sunduğu besinlerin hiçbiri tek yönlü değil. Sadece insanın teknoloji yardımıyla ürettiği besinlerde tek yönlülük var. Biz sadece çocukların bunları (yağ, şekerleme, cips vb.) tüketmesini istemiyoruz. Fakat, tabiattaki her besinin içinde bir miktar protein, vitamin, mineral ve yağ var. Birinde diğeri azsa, diğerinde fazla. Sadece oranları farklı. Dolayısıyla, tabiatın sunduklarını ihmal etmeden az ya da çok yememiz yeterli.
- Örneklerle açıklayabilir misiniz? Ispanakta bir miktar demir daha fazla olabilir de, havuçta bir miktar A vitamini fazladır gibi. Eğer çocuk sebze grubu içinde havucu seviyorsa ıspanağı sevmek zorunda değil. Üstelik, bunlar çok küçük miktarlarla vücudun ihtiyacını karşılayabilen maddeler. Ayrıca, vücut bunların deposuna da sahip, bugün yediğinizi yarın yiyemezseniz depodan da kullanıyor. Çok bulduğunda da depoluyor. O nedenle, falanca çerez E vitamininden zenginmiş deyip E vitamini ihtiyacımızı sadece o çerezden karşılayacak olursak, hergün fazladan kalori alırız ve çağın hastalığı obezite ile karşı karşıya kalırız. Pek çok anne, doktora, çocuğumun günlük beslenmesini bana yaz ver, diyor. Ve doktorlar da bu taleplere cevap vermek zorunda kalabiliyorlar. Anneler beslenme konusunda son derece ısrarcı ve takıntılılar.
- Çocuktaki yiyecek reddinin annelerin yanlış davranışlarından kaynaklandığını söyleyebilir misiniz? Evet, yiyecek reddi sorunuyla iştahsızlık yaşayan çocuk, aslında annesiyle arasındaki o baskıyı, anksiyeteyi, tedirginliği yaşadığı için yemek yemeyi reddediyor. Ve başka bir şeyi reddetmek istediğinde de yine yiyeceği reddederek öfkesini yönlendiriyor. Böylece, yemek konusu böylece anne ile çocuk arasında kısır döngü oluyor. Yapılan çalışmalar, yiyecek reddi nedeniyle doktora müracaat etmiş, anne ve çocuk arasındaki beslenme ilişkisi tümüyle bozulmuş ailelerde, özellikle annelerin, kişilik özelliklerinin mükemmelliyetçi, obsesif (takıntılı), depresyona eğilimli ve titiz kişilikler olduğunu gösteriyor. Bu özelliklerdeki annelerin bebekleri, yemek yeme konusundaki olumsuz deneyimleri daha yoğun yaşıyor. Anneleri bu özellikleri taşıyan çocuklarda yiyecek reddi şeklindeki iştahsızlığı daha sık görüyoruz. Tam da bu noktada, çocukta büyüme-gelişme geriliği gelişmemişse durum daha iyi. Fakat, sadece bu nedenle, çocukta büyüme-gelişme geriliği de ortaya çıkmışsa, biz ona diyabetik anoreksisi diyoruz. Bu taktirde, o bebeklerin sadece kendilerinin değil, anneleriyle birlikte değerlendirilmesini öneriyoruz.
- İştahsızlık şikayetiyle gelen her çocuğa faydalı olabiliyor musunuz? Bir: Eğer iştahsızlığın nedeni organik bir sorunsa bunu tedavi ettiğimiz zaman iştahsızlık da düzeliyor. Yeter ki, organik neden nedeniyle yaşanan iştahsızlığa, anne ve bebek arasındaki inatlaşma yapışmamış olsun. Eğer, inatlaşma varsa, onu çözmekte zorlanıyoruz. Ama anneler iyi niyetli ve sabırlı olduklarında, organik problem çözüldükten sonra iştahsızlığın çözülmesinde de başarılı oluyoruz. İki: Çocuğun oral- motor becerisinde bir yetersizlik varsa, yine anneden destek, sabır ve kararlılık istiyoruz. Anne, çocuğun tepkilerine tepki geliştirmeyecek, üzülmeyecek, doğruyu yaptığına inanacak ve çocuğun yemek yerken verdiği tepkileri doğal karşılayacak… Bazen, pütürlü gıdaya geçiş döneminde çocuklar doğal olarak da öğürebiliyorlar. Fakat anne öyle telaşlanıyor ki, çocuk bu telaşa da tepki verebiliyor.
Üç: Mide-bağırsak tembelliğine bağlı bir iştahsızlık varsa, bunu da çözüyoruz. Dört: Anne ve bebek arasındaki inatlaşma nedeniyle iştahsızlık yaşanıyorsa, en istemediğimiz iştahsızlık şekli işte bu… Sevgisiyle çocuğa zarar veren anneler tam da bu noktada gündeme geliyor. Bebeklerini çok seviyorlar. Mükemmeli istiyorlar, tutku halinde yaşanan "çocuğumu beslemeliyim" arzusu karşısında da çocuklar, gergin ve sıkıntılı tepkiler veriyor. Bebeklik iştahsızlığı grubuna gelmiş bu çocukları tedavi etmekte çok zorlanıyoruz. Bu gruptaki anneler ve çocuklarının bizim yönlendirmelerimiz dışında, ayrıca psikolojik destek almasını öneriyoruz.
- Anladığım kadarıyla ne iştah açıcı bir ilaç ne de mucize yok! Aynen öyle. Annelere önerim; 6. aydan 3 yaşa kadar görülen yemek yeme reddine bağlı iştahsızlıklarda, bu dönemi çocuğun, aynı zamanda birey olma, kendini kabul ettirme gibi bir dönem olarak da yaşadığını unutmamaları. Yani, çocuk pilav yemek istiyorsa, annesi olarak biz o pilavı havuçla, nohutla, mısırla, tavukla zenginleştireceğiz ve de erişkin lezzetinde sunacağız. Sonuçta, annenin çocuğuna olan sevgisini; sabır, hoşgörü, saygı, emek ve yaratıcılık şeklinde sunması gerekiyor.
Çocuklar özgüven gelişimlerini tamamladıktan sonra, yani 4 yaşından sonraki dönemde, kendilerini beslemek isteyen annelere karşı daha hoşgörülü oluyorlar. Dolayısıyla, çocuk 1 yaşından önce erişkin lezzetlerine alıştırılır, yemek seçimlerine saygı gösterilir ve baskı yapılmazsa, iştahsız da olmaz. |